RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında İstanbul Çevre Mühendisleri Odası Şube Sekreteri Medet Güney, İstanbul barajlarındaki mevcut su seviyesini değerlendirdi. Güney “İSKİ’nin açıklamış olduğu rakamlara göre 4 Ocak 2021 itibariyle İstanbul’daki barajların doluluk oranı yüzde 19.79 seviyesine düşmüştür. Barajlardaki dip çamurunu da hesaba kattığımızda yaklaşık 2-3 aylık bir suyu kaldığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
‘Bu konuda alınacak en pratik çözüm bile iki seneyi alır’
Güney, bu duruma bir çözüm öngöremediklerini “Yapılacak bir çözüm olduğunu öngörmemekteyiz. Yapılacak en pratik çözüm bile bu işlerde iki senenizi alır” diye söyledi, devamında “2-3 ay içerisinde yağış almazsa, İstanbul’un suyunun tükendiğini göreceğiz. Kuraklık devam ederse önümüzdeki sene Eylül ve Ekim aylarının çok daha kötü geçeceğini öngörmekteyiz” dedi.
‘Her 100 litre suyun 22 litresi boşa akmaktadır’
Güney, barajlardaki su seviyelerinin düşmesindeki en büyük sebebin kayıp-kaçak miktarı olduğunu “En büyük nedenlerden biri kayıp-kaçak meselesidir. İstanbul’un resmiyetteki kayıp kaçak oranı yüzde 22.30 dür. Bunun yüzde 20’lik bir kısmı fiziki kayıp demek oluyor. İrsaliye hatlarındaki çatlaklardan ve montaj yerlerindeki hatalardan kaynaklı her 100 litre suyun 22 litresi boşa akmaktadır” diye ifade etti.
‘Kanal İstanbul projesinde Sazlıdere ve Terkos barajları yok olacaktır’
Yapılan mega projelerin su havzalarını daralttığını aktaran Güney, bu durumun barajlara verimli şekilde su toplanmasını engellediğini açıkladı:
“İstanbul’un su toplama havzaları hükümetin yapmış olduğu mega projelerle son zamanlarda daralmakta ve küçülmektedir. O yüzden yağışları verimli bir şekilde barajlara toplayamamaktadır. Yapılması planlanan Kanal İstanbul projesinde, İstanbul’un en önemli ve verimli iki barajı olan Sazlıdere ve Terkos yok olacaktır.”
‘ÇED projelerinin neredeyse tamamı yalandan oluşuyor’
Güney, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) projelerindeki ifadelerin ve öngörülerin gerçekten uzak olduğunu “ÇED projelerini incelediğimizde, Kanal İstanbul’un ÇED projesinde bile neredeyse tamamı yalandan oluşuyordu. Kanal İstanbul’un ÇED raporunun ilk cümlesinde ‘Boğazdaki gemi trafiği gün geçtikçe artıyor’ deniyordu. Tam tersine 2009 yılından günümüze düzenli olarak azalış var. Mega projelerde de yüzbinlerce ağaç kesileceğini öngörmüştü fakat iş pratiğe geldiğinde Kuzey ormanlarında milyonlarca ağaç kesildi” sözleriyle ifade etti.
‘En büyük zarar ağaçların kesilmesinden kaynaklanıyor diyebiliriz’
Ağaçların su toplamadaki önemine dikkat çeken Güney, ağaçların kesilmesinin yol açtığı zararları “İstanbul’daki su kaynaklarının %99 u yağışlardan besleniyor. Ormanlara su düştüğünde ağaçlar suyu yer altına düzenli bir şekilde çekiyor ve doğal akışında barajların beslenmesini sağlıyor. En büyük zarar ağaçların kesilmesinden kaynaklanıyor diyebiliriz” diye anlattı.
‘Son 20 sene yapılaşmadan kaynaklı Terkos, Sazlıdere ve Büyükçekmece havzalarının hepsi daraltıldı’
Güney, Çevre Mühendisleri Odası’nın Kanal İstanbul üzerine yaptıkları modelleme çalışmalarında edindikleri bulguları aktardı:
“2001 yılından 2019 senesine İstanbul’un Avrupa yakasındaki değişim haritasını çıkardık. İstanbul’un en önemli su havzaları, Kuzey ormanlarında bulunan su havzalarıdır. Özellikle son 20 sene yapılaşmadan kaynaklı kuzeydeki Terkos, Sazlıdere ve Büyükçekmece havzalarının hepsi daraltıldı. Havaalanı projesi, yoğunluklu su havzasının olduğu bölgedir. Modellemeyi incelediğimizde son beş sene içerisinde beyaz renkten kıpkırmızı bir renge dönüşüyor. Kanal İstanbul projesini incelerken sadece Kanal İstanbul olarak nitelendirmedik. Yeni şehir rezerv alanı olarak aldık. Su havzalarından oluşan bölge yönetmelik ve kanun değişiklikleri ile yapılaşmaya açıldı."
‘Melen’den ve diğer şehirlerden su getirmek kaliteyi düşürür, maliyeti artırır’
Güney, Avrupa yakasındaki su havzalarının yok olması ve suyun komşu illerden tedariği durumunda karşılaşılacak sorunları “Muhtemelen hükümetin su projesi, Avrupa yakasındaki tüm havzaları yok edip bütün suyu 200 kilometre ötedeki Melen’den ve diğer şehirlerden su getirip beslemekti. Bunun dezavantajı su kalitesi daha düşük oluyor çünkü kilometrelerce giden bir nehirden su getiriyoruz. Kanalizasyon ve arıtma atıkları oluyor. Enerji maliyeti çok yüksek olduğu için suyun bedeli yüksek olacak ve ilerleyen zamanlarda vatandaşa yansıyacak” diye sıraladı.