Kovid-19 pandemisi ve uluslararası ilişkilerde belirsizliklerle geçen 2020, dünyanın yükselen gücü Çin ile AB arasında uzun süredir müzakereleri yürütülen yatırım anlaşması ile tamamlandı. ABD'de yönetim değişikliği için geriye sayımın başladığı, AB'nin Transatlantik bağının güçlendirmesini umduğu bir uluslararası iklimde, ulaşılan bu anlaşma bilhassa dikkat çekici. Trump yönetimi döneminde ABD ile ticari ilişkilerinde zorlanan, Avrupa ile 5G teknolojisi ve Huawei'nin faaliyetlerine yönelik kısıtlamalarla karşılaşan Çin, Hong Kong ve Sincan Özerk Bölgesi üzerinden de 'insan hakları' konusunda eleştirilere uğramıştı. Pekin'in dikkatleri şimdi Biden yönetimi ile ilişkilerin alacağı biçime çevrilmişken AB ile üzerinde uzlaşılan anlaşma yedi yıla varan müzakerelerin ardından nihayet sonuçlandırıldı.
Anlaşma Avrupalı şirketlerin Çin pazarına erişimini artırırken, Pekin açısından da yeni döneme yönelik stratejik bir karşılık olarak yorumlanıyor.
Gelişmeleri gazeteci-yazar Gökhun Göçmen’le konuştuk.
‘Anlaşmanın uzamasında ticaret hacmindeki uyumsuzluk ve Avrupa şirketlerine yönelik zorluklar etkili oldu’
Gökhun Göçmen'e göre, AB ile Çin arasında 2014'ten bu yana devam eden müzakerelerin sonuçlandırılamamış olmasının nedeni ticaret hacmindeki uyumsuzluktu, bu anlaşma ile çözüm yolu açıldı. Göçmen, bugüne kadar anlaşmanın uzamasında Çin devletinin sübvansiyonları ve Avrupalı şirketlerin önüne çıkarılan zorlukların etkili olduğunu belirtti:
“2014 yılından beri devam eden müzakereler var. Yine Çin ve Avrupalı yetkililer buluşmuştu, video konferans yoluyla görüşmeler gerçekleştirmişlerdi. Burada 2020 yılının sonuna kadar hedeflemişlerdi aslında, bu bahsettiğimi kapsamlı yatırım anlaşması üzerinde bir müzakere var ve bu yılın sonuna kadar da bu meseleleri çözmek istemişlerdi. Fakat bugüne değin bu anlaşmada bir yol kazası yaşanıyordu, bu süreçle artık hızlanmış oldu. Aslında anlaşmanın önemini anlamak için tarafların ticaret hacmine bakmak faydalı olur diye düşünüyorum. Çin’in Avrupa Birliği’ne doğrudan yatırımı 120 milyar avro, Avrupa Birliği’nin sitesinde yer alan bilgiye göre. Avrupa Birliği’nin ise Çin’e yatırımı 140 milyar avro. Şöyle düşünecek olursak; koskocaman Avrupa Birliği’ne, bu kadar büyük bir pazara Çin 120 milyarlık yapıyor, Avrupa Birliği ise toplamda, bütün şirketleriyle birlikte 140 milyar avroluk bir yatırımda bulunuyor. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile bir uyumsuzluk vardı. Bu uyumsuzluğun Avrupa Birliği tarafından dillendirilen nedenleri neydi? Birincisi, Çin devletinin devlete verdiği sübvansiyonlar, Avrupalı şirketlerin karşısına çıkan zorluklar. Bu zorlukların başında çeşitli özel sektörlere yatırım yapılmasının yasak olması ki Çinliler buna ‘negatif liste’ adını veriyorlar. Böyle bir listenin halihazırda Çin’de oldukça geniş kapsamlı bir şekilde bulunmasıydı. Bir başka etken ise, Çin’ de yatırım yapabilmek için bir ortağın bulunması gerektiğiydi, kimi sektörlerde. Örneğin bankacılık, finans, otomotiv sektöründe. Böyle çeşitli şartlar vardı."
‘Çin belki de tarihindeki en geniş imtiyazları Avrupa Birliği’ne verdi’
Göçmen, iki tarafın anlaşmasıyla birlikte Avrupa Birliği'ne neredeyse tüm alanlarda 'yolu açmış' oldu. AB'den yetkililerin yapılan anlaşmayı 'en tutkulu, büyük anlaşma' diye andığını belirten Göçmen, Pekin'in tarihindeki en geniş imtiyazı belki de AB'ye vermiş olduğunun altını çizdi:
"Şimdi gelinen noktada Avrupa Birliği ile imzalar atıldı. Aralık ayının sonunda son damgayı vurdular. Avrupa Birliği şunu söylüyor; buna göre artık Çin üçüncü taraflarla imzaladığı en tutkulu, büyük anlaşma. Birçok alanda finans sektöründen imalat sanayisine, finansal servislere kadar. Sağlıkta örneğin Beijing, Şangay gibi bölgelerde Avrupa Birliği’ne ait şirketleri kendi hastanelerini açabilecekler. Telekomünikasyon servislerinde aynı şekilde. Otomotiv sektöründe ortaklık kaldırılıyor. Bilgi teknolojisinde aynı şekilde. Ulaşımda hakeza öyle, kargolama özellikle Avrupa ve Çin arasında önemli. Hemen hemen birçok başlıkta, neredeyse tüm alanlarda Çin üçüncü bir taraf olarak en çok Avrupa Birliği’ne açmış. Avrupa Birliği’nin sitesinden öğrendiğimiz şey bu. Tarihindeki en geniş imtiyazı belki de geniş hakları Avrupa Birliği’ne vermiş oldu.”
'AB pandemi ve ekonomik potansiyel nedeniyle Çin ile ilişkilerini kompartımanlarda değerlendirmeye yöneldi'
AB'nin bu anlaşmayla birlikte Çin’in ekonomik liberalizasyonunu sağladığını dile getirdiğini belirten Göçmen’e göre Çin de bunun aksine bir şey söylemiyor. AB'nin Çin ile ilişkilerinde insan hakları ve demokrasi başlığına dair tutumunu hala belli etse de özellikle pandemi koşullarında Çin'in yükselen gücünü dikkate aldığını vurgulayan Göçmen, birliğin ilişkileri farklı kompartımanlarda değerlendirmeye yöneldiği değerlendirmesinde bulundu:
“Siyaseten aslında, yine AB'nin söylemlerine göre, Çin yapılan anlaşmayla birlikte ekonomik liberalizasyonunu bağlayıcı hale getirdi deniyor. Fakat zaten Çin bunun aksine bir şey söylemiyor. Çin başından beri tüm anlatısını şunun üzerine kuruyordu, liberallik anlamında söylemiyorum bunu tabii ama, Amerika’ya karşı dışa açılma, reform, kapıları sonuna kadar açma, uluslararası işbirliği, tek taraflılığa karşı çıkma, belki de kendilerinin anladığı anlamda bir küreselleşmeden bahsediyordu. Çin de ‘biz bunun gereğini yerine getiriyoruz’ diyordu. Şimdi AB özelinde bakacak olursak, Çin’le kurulan ilişkilerin 2 farklı boyutu var ve ilişkisini farklı kompartımanlarda değerlendirmek istiyor. İnsan hakları ve saire gibi konularda tutumunu belli ediyor, çeşitli açıklamalar yapıyor. Örneğin, bu anlaşma imzalandıktan sonra yine Çin’deki bir avukat hakkında açıklama yaptı ya da aynı şekilde anlaşmanın imzalandığı gün kısa bir basın metni açıkladı AB. Orada da Hong Kong konusunda bir vurgu vardı. Ama Amerikalıların deyimiyle odada da bir fil var. Koronavirüs pandemisiyle dünya 1930’lardan en büyük sarsıntısını yaşıyor, en büyük ekonomik buhranını yaşıyor. Çin koronavirüs salgınını atlatan, IMF’nin tahminlerine göre tek büyüyen büyük ekonomi olacak. Başat ekonomiler öne çıkan tek ekonomi olacak. Dolayısıyla Çin’le ticaret yapmamak, anlaşmamak gibi bir seçenek bulunmuyor."
‘Almanya, Çin ve ABD arasındaki stratejik rekabet karşısında özerklik elde etmesi gerektiğini düşünüyor’
Göçmen, diğer yandan AB'nin önce gücü Almanya'nın Trump gitse bile ABD'de fikirlerinin varlığını sürdüreceği ve hatta yeniden iktidar olabileceği değerlendirmesinden yola çıktığı görüşünde. Göçmen'e göre bu yüzden Almanya, Çin ve ABD arasındaki stratejik rekabet karşısında özerklik elde edilmesi gerektiğini düşünüyor:
"Amerika açısından bakacak olursak, Biden yönetimi iktidara gelecekti, doğru. Biden yönetimi transatlantik ittifaklar kurmayı önerdi. Danışmanı tweet attı; bu anlaşmayı ortak Çin’in getirdiği meydan okumalara karşılık vermek istiyoruz diye. Transatlantik ittifak önerdi. Fakat bunlar gerçekleşmedi çünkü çeşitli sebepleri var. İlk sebebi yeni tip koronavirüs ve beraberinde getirdiği ekonomik fatura. İkincisi çok önemli, Avrupa Birliği’nin içerisindeki taşıyıcı sütun olan Almanya, Trump gitse de Trump’ın fikirlerinin er ya da geç Amerika içerisinde yeniden iktidar olabileceğini savunuyor. Foreign Policy’in önemli bir makalesi vardı, geçtiğimiz hafta yayınlanan. Orada şu soru soruluyor; Merkel Çin hakkında ne düşünüyor? Merkel’e yakın bir diplomat Çin hakkındaki sorularını sorduğu zaman Merkel’e elbette insan hakları, demokrasi gibi bir konuşma bekliyor. Ancak Merkel Çin ekonomisin ne kadar hızlı büyüdüğünden ve 2008 krizinden sonra 2010’lu yıllarda Avrupa Birliği’nin içine düştüğü çıkmazın Çin sayesinde aşılabildiğinden bahsediyor. Şimdi işin böyle bir ekonomik boyutu var. İkincisi, Trump’ın fikirlerinin tekrar iktidara gelebilme olasılığı var. Merkel bunu dışlamıyor, tabii ben Merkel üzerinde Avrupa Birliği’ni özetliyorum, çünkü taşıyıcı kolonu Almanya diyebiliriz. Merkel sonrasında da bu ajandanın açıkçası her ne kadar içerisinde insan hakları özelinde ilerleyen muhalefet olsa da bu yol haritasının devam edebileceğini düşünerek söylüyorum. Merkel Avrupa Birliği’nin Çin ve ABD arasındaki stratejik bir rekabet karşısında stratejik bir özerklik elde etmesi gerektiğini, nitekim böyle bir ezici rekabete Avrupa’nın dayanabilecek potansiyelinin olmadığını söylüyor.”
‘Çin bu gibi anlaşmalarla kendisine karşı kurulabilecek olan ittifakların sertleşmesini önlüyor ve başarılı oluyor’
Çin’in ise bu anlaşmayla en büyük kazanımı siyasi olduğunu belirten Göçmen, AB'nin Biden’in Çin karşısında uygulayacağı anlaşılan ‘en geniş cephe’ taktiğinin ‘kalbi’ olduğunu anımsattı. Geçmen'e göre Pekin, bu gibi anlaşmalarla kendisine karşı kurulabilecek olan ittifakların sertleşmesini önlüyor ve bunda başarılı oluyor:
“Burada Çin’in en büyük kazanımı anlaşma neticesinde bence ekonomik değil, siyasi. Çünkü ekonomik anlamda da kimi kazanımları var. Çin yeşil enerji sektöründe giderek büyüyor. Bu da yeşil enerji sektöründe Avrupa’da daha da yatırım yapma fırsatı bulacak. Bu konular önemli ama Çin’in en önemli kazanımı takdirim o ki, siyasi anlamda oldu. Nasıl oldu? Biden’ın Çin’e karşı ‘en geniş cephe’ taktiği vardı. Çin o en geniş cephenin kalp noktasında bir anlaşmaya imza attı ve Biden’ın Beyaz Saray’a çıkacağı kesin olmasına rağmen. Biden deyim yerindeyse bir teklifte bulunmasına rağmen Çin’in getirdiği meydan okumalara karşı ‘transatlantik ittifakı kuralım’ demesine rağmen, Sözcüsü’nün üstü kapalı, anlaşmadan önce uyarıda bulunmasına rağmen Avrupa böyle bir imza attı. Şimdi bu Çin açısından stratejik bir kazanım."
'Çin, Biden'ı daha uzlaşmacı ve öngörülebilir bulsa da kendisine karşı partiler üstü mutabakatın olduğunu düşünüyor'
Diğer yandan Göçmen, Çin’in Trump'a nazaran Biden’ı daha ‘uzlaşmacı ve öngörülebilir’ bulduğunu anımsatırken, Washington'da kendisine karşı var olan partiler üstü mutabakatın da bilincinde olduğunu vurguladı. Göçmen, Pekin'in AB ile yapılan son anlaşma ve öncesinde 'Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Anlaşma' ile ABD müttefikleriyle masaya oturabileceğini gösterdiğine işaret etti:
"Çin’de genel bir uzlaşı şu; evet, Trump ve Biden anlamında bir ayrım söz konusu, Biden ile kimi noktalarda müzakere edilebileceğini, daha rasyonel, öngörülebilir olduğunu söylüyorlar. Ama bununla birlikte Biden’ın da Trump’tan farklı olarak Çin’e karşı güçlü bir ittifak tesis etmek istediğini ve her ne olursa olsun Washington içerisinde partiler üstü bir Çin mutabakatının olduğunu düşünüyor, Çin kamuoyu, Çinli siyasiler veya Çin basınında buna rahatlıkla rastlayabiliyoruz. Dolayısıyla Çin açısından Amerika’nın kendisini kuşatma, stratejik anlamda baskılama ve ekonomik üstünlüğünün ele geçirilmesini istememe gibi durumu Biden yönetiminde de devam edecek. Biraz da Çin’in aslında verebileceklerini bir üst perdeye taşıyarak ortaklarına, konuştukları partnerlerine bu anlaşmada gördüğümüz gibi, onlara bir çeşit alan açarak bu ittifakların sertleşmesini önlemeye çalışıyor diyebiliriz ve bunda başarılı oldu. Bunun öncesinde de hatırlayacak olursanız, bölgesel kapsamlı ekonomik anlaşmaya imza atmıştı, dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesine. Şimdi AB ile tarihsel önemde bir yatırım anlaşmasına imza attı. Bu ne demek oluyor? Aslında Amerika’nın müttefik olarak nitelediği ülkeler ile dahi masaya oturabileceği, onlarla anlaşma imzalayabileceği ve her iki tarafın da kazanabileceği denklemin kurucusu olabileceğini Çin anlatmak istiyor ve bu zamana kadar atılan imzalarla da bunun başarılı olduğunu görüyoruz. Ancak bu anlaşma hemen hayata geçecek değil. AB'de yine bir onay süreci olacak. Avrupa Parlamentosu’nda ve Komisyon’da bir onay süreci gerekecek. Dolayısıyla Biden iktidarının gelişiyle birlikte buralarda kimi engeller çıkar mı? Bunu da zaman gösterecek. İlk raundda Çin’in büyük bir kazanım elde ettiğini söyleyebiliriz, Transatlantik hattında.”
‘Türkiye ve Çin’in arasında ticaret açığı gibi kronik problemler var’
AB'nin Çin ile yaptığı anlaşmanın Türkiye’ye örnek teşkil etmesi gerektiğini düşünen Göçmen, diğer yandan Türkiye ve Çin’in arasında var olan ticaret açığı gibi kronik problemlere atıf yaptı. Bu problemleri aşmak için ticari enstrümanlara gerek olduğuna işaret eden Göçmen, Türkiye’nin kısa vadede AB'nin imzaladığı anlaşmaya benzer bir kazanımının çok olası görmediğini söyledi:
“Bu kapsamlı ticaret bağlamında bugün Türkiye’de de kimi yazarlar bundan bahsetti, örneğin Güven Sak’ın ‘Brüksel bu sene boş durmadı, Çin’le anlaşma yaptı, peki Türkiye ne yapıyor’ diye. Şimdi burada iki tane sorun karşımıza çıkıyor. Bunlardan birincisi, yaptığımız ticaretin hangi anlamda kurumsallaşacağı, hangi anlamda kristal bir hale geleceği önemli. AB bunu yaptı, kendi önündeki problemleri çözebildi. Türkiye’nin de kronik problemleri var. Bunların başında da ticaret açığı geliyor. Ama bu ticaret açığına karşı kurumsal bir yol haritasının Çin ile Türkiye arasında hazırlandığı görmedik. Bu anlamda belki AB'nin bu hamlesi, atılımı Türkiye açısından da bir örnek teşkil edebilir. Çünkü Türkiye ve Çin arasındaki ticaretin de kimi kronik sorunları var. Bu ticaret açığı bugünün meselesi değil, evvelden beri böyle bir açık var. Türkiye bu açığı kurumsal biçimde kapatacak bir önlem mekanizmasını hayata geçirmedi. Brüksel’in yaptığı Türkiye açısından bir örnek teşkil edebilir. Ama bunun için de çeşitli enstrümanlarının olması gerekir. Örneğin AB'nin her şeye rağmen 140 milyon avroluk bir yatırımı var Çin’e ve ilk kez ABD’yi geride bırakarak birinci ortağı haline gelmişti. Dolayısıyla masaya oturmak için de elinizde enstrümanları olması şart, özellikle ticari anlamda. Bu biraz ilk etapta Türkiye açısından zorlayıcı olacaktır diye düşünüyorum. Bu ticaret açığı hem bu kurumsal anlaşmanın imzalanmasını zorlaştırıyor hem de giderek daha da büyüyen bir açığa da dönüşebilir. Son zamanlarda Çin’in daha çok dışa açılma politikası, Türkiye’den trenlerin gitmesi ve saire, bu anlamda Türkiye açısından bir şey kazanabilir miyiz? Bunu da zaman gösterecek ama kısa vadede AB'nin elde ettiği gibi büyük bir kazanımı ticaret anlamında Türkiye’nin elde etmesi çok olası gözükmüyor.”