Türkiye’nin koronavirüsle mücadelesi, resmi rakamlara göre ilk vakanın görüldüğü Mart ayında başladı. Kısa bir süre içerisinde tüm ülkeye yayılan virüs, sosyal hayatı sokağa çıkma kısıtlama ve yasakları dahil pek çok tedbir sebebiyle büyük oranda sekteye uğrattı. Ancak bu önlemlere rağmen neredeyse herkesin ya kendisine ya da bir yakınına virüsle mücadele hikayesi var. Giderek daralan virüs çemberinden payını almak istemeyenler kendilerini korumaya altına almaya devam ediyor. Ancak aldıkları tedbirlere rağmen Kovid-19'u geçirmiş olanlar, Sputnik’e bu yaşadıklarını anlattı.
Diş Hekimi Arhun: Koronavirüsün ilk döneminden itibaren önlemlerimizi almaya başladık
Pandeminin etkisini hisseden ve bundan en fazla etkilenenler arasında, koronavirüsle mücadelede en ön safta olan sağlık çalışanları geliyor.
Başkent Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı ve Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Neslihan Arhun, koronavirüsün ilk döneminde yoğun tedbirler aldıklarını anlatarak “Ancak bir süre sonra çember yavaş yavaş daraldı. Önce hiçbir tanıdıklarımız hastalanmazken, sonra ufak ufak etraftan hastalananları duymaya başladık. Aslında çalışanlar olarak hastanelerde önlemlerimiz çok iyiydi ve şunu gönül rahatlığıyla söylüyorum hastanedeki Kovid-19 korumasını o kadar iyi yaptık ki, hastane bünyesindeki hiçbir çalışan hastalardan ötürü koronavirüs kapmadı. Şunu tecrübe ettik, personelimiz hep etraftan gelen virüslerden hastalandı” dedi.
‘Kızım virüsü eve gelen yardımcımızdan kaptı, bu şaşırtıcı oldu çünkü eve virüsü ben getiririm sanmıştım'
Evlerinde ilk önce kızlarının hastalandığını söyleyen Arhun “Önce dokuz yaşındaki kızım, eve gelen yardımcının virüsü taşımasından ötürü hastalandı. Aşağı yukarı beklediğimiz bir şeydi, sonuçta hepimiz bir şekilde maruz kalacaktık buna. Ama şaşırtıcı oldu yine de çünkü bunu ben eve getiririm diye düşünmüştüm hep. Bu yüzden hatta obsesyon derecesinde önlemler alıyordum. Hastaneye gider gelirken duş alırdım, kıyafetlerimi dışarıda bırakırdım, ayakkabılarımı bile almazdım. Öncelikle bildiğimiz, çocukların rahat atlatacağıydı ama kızım o kadar rahat atlatmadı. Tabii yetişkinlere göre daha rahattı, hiç nefes darlığı hissetmedi, hastaneye yatmadı ama korkunç bir baş ağrısı ve yorgunlukla baş etti” diye anlattı.
‘Kasım ayında ben koronavirüse yakalandım, sanki trafik kazası geçirmişim gibi başım ağrıyordu’
Kasım ayında kendisinin de hastalandığını anlatan Arhun, ilk belirtisinin koku duyusunun kaybolması olduğunu söyledi:
“Kasım başında ise ben de hastalandım. İlk teşhis konulurken büyük bir sıkıntım yoktu. Sabah işe giderken birden koku duyumun kaybolduğunu fark ettim ve test yaptırmaya gittim. Testim pozitif çıktı ve derhal evde karantinaya girdim. Bütün ailemle görüşmeyi kestim ve odaya kapandım. İlk birkaç gün çok iyi geçti ama sonrasında bende de eklem ağrıları, kas ağrıları, korkunç bir baş ağrısı ve çok güçlü bir yorgunluk başladı. Ağrı eşiğim çok yüksek olmasına rağmen dayanılması çok güç ağrılarım oldu. Kızım gibi benim de nefes darlığım olmadı ama yorgunluk ve baş ağrısı beni çok hırpaladı. Hayatım boyunca böyle bir baş ağrısı hiç yaşamamıştım. Sanki çok büyük bir trafik kazası atlatmışım da onun iyileşme sürecindeymişim gibiydi. Yine de karantinada şanslıydık, benimle sınırlı kaldı hastalık.”
‘Sağlık çalışanı olduğum için babamı virüs bulaştırmayayım diye 6 aydır görmüyordum, keşke görseymişim, onu 28 Kasım’da kaybettik’
Arhun, kendi hastalık sürecinde babasının da koronavirüse yakalandığı öğrendiklerini söyledi: “Ben bir yandan çok hastaydım ve evimde yatıyordum, o sırada babam yoğun bakıma kaldırıldı. Sonra normal odaya çıktı, iyileşti hastaneden çıktı. Tabii bu süreçte içim de hiç rahat değildi, babam daha kötü durumda diye. Hiç göremedik o sürede. Sonra ben iyileştim, babam da iyileşip eve çıktı. Her şey yolunda diye düşünürken bir gün sonra babamı kaybettik. Muhtemelen hastalığa bağlı bir komplikasyon. Ailemiz için çok büyük bir yıkım oldu. Ben sağlık çalışanı olarak babamı altı aydır görmemiştim ona virüs taşırım, bulaştırırım diye, keşke görseymişim diyorum şimdi. 28 Kasım’da kaybettik babamı.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ağbaba: İl başkanımızla yediğimiz bir yemekte Kovid oldum, bir hafta hastanede kaldım
27 Kasım’da koronavirüs teşhisinin konulduğunu aktaran CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba bu hastalığı ağır geçirenlerden. Ağbaba yaşadığı süreci “Koronavirüs bana il başkanımızla restoranda yediğimiz bir yemekten bulaştı. 24 Kasım’da yemiştik. 27 Kasım’da pozitif çıktım. Hemen ardından ilaç tedavisi başladı. İlk günlerde eklem, baş ağrısı belirtileri çıktı ortaya. Daha sonra ise kalp çarpıntısı. Bu süreçte bağışıklığı yüksek tutmak için bol bol yemek yedim. Her gün ateş ve oksijen ölçümü yaptım. Özellikle yeşil çay ve haşlama kelle paça. Dokuzuncu günde çok ağırlaştım, uyku uyuyamadım. 7 Aralık’ta hastaneye yattım, bir hafta boyunca hastanede kaldım. Ben aslında hastaneye yatmak istememiştim. Fakat doktor arkadaşlarımın tavsiyesine uydum ve hastaneye yattım” dedi.
‘Koronavirüs en zayıf yerinizi vuruyor, bu ağır bir hastalık, mutlaka korunmak gerekli’
Hastalığın etkilerinin hala devam ettiğini ifade eden Ağbaba “Hastalığı Malatya’da geçirdim. Koronavirüsü atlatma sürecimde telefonlara bakamadım. Kitap okuyup ve film izleyerek geçirdim günlerimi. Ben hastalığı diğer arkadaşlara kıyasla daha ağır geçirdim. Etkileri hala sürüyor. Hastalığı atlattıktan sonra meclise gittim, yaptığım bütçe konuşmasında bacağımda bir uyuşukluk, ağrı oldu. İlaçlar vücut dengenizi bozuyor, koronavirüs ise vücudunuzda neresi zayıfsa orayı vuruyor. Hala eski halimde değilim gibi, nefes problemi de yaşıyorum. Bu ağır bir hastalık, korunmamız gerekli, toplu alanlarda bulunmamız, bulunacaksak da maskeli olmamız gerekiyor. Ben kimseye bulaştırmadım sanıyorum ki, koronavirüs tespit edilince temasta olduğum herkesi aradım. Ama belki danışmanlar benden kapmış olabilir” dedi.
‘Hastalığı hafif atlattım, sadece baş ağrım vardı’
Koronavirüs tedbirleriyle beraber çevrimiçi eğitime geçen okullar, vakaların azalmasıyla Ekim ayında bir süre yüzyüze eğitime geçtiler. Bu süre zarfında aktif olarak okula giden öğretmenlerin ise hastalığa yakalanma riski arttı. 26 senedir görev yapan Fatma öğretmen, geçirdiği koronavirüs sürecini şu şekilde anlatıyor:
“Şu an İstanbul’da görev yapıyorum. Ben okulda aktif olarak çalışıyordum, yüzyüze eğitim yapılmaya başlandığı zaman. Ama eşim benden önce hastalandı. Eşim mi bana bulaştırdı ben mi ona, açıkçası kestiremiyorum. Eşim hastalandıktan 2 gün sonra ben de hastalandım. Benimle beraber kızım da bu hastalığı geçirdi. Ama benim eşim diyabet hastası, bağışıklığı çok zayıf. Ben ise senede ancak 1-2 defa hasta olurum. Bu süreçte eşimin hastalanmasından endişelendiğimiz için kendi hastalığımı anlayamadım bile, ayakta geçirdim. Hatta testimin sonucu gelince şaşırdım, hiç hasta hissetmiyordum. Sadece baş ağrım vardı, bunun da yorgunluğa bağlı olduğunu düşünüyordum. Biraz sırtım ağrıyordu, koku almakta da zorlandım. Ben çok ağır geçirmedim.”
‘Eşimde ilaçların yan etkileri çok oldu, ben de kullanırken kaygılandım’
Düzenli olarak ilaçlarını aldığını fakat ilaçların yan etkilerinin kendisinde kaygı yarattığını söyleyen Fatma öğretmen “İlaçlarımı düzenli olarak kullandım. Ancak ilaç kullandığım süreçte bir kaygı yaşadım, ilaçlar iyi gelecek mi yoksa beni daha mı kötü yapacak diye. Çünkü eşimde yan etkileri çok oldu. İkinci dozda eşim reddetti, kullanmadı, hastanelik oldu. Fakat ben ilaçları yine de kullandım. Zaten akrabalarımızdan da koronavirüse yakalanıp, entübe olan da oldu. Şükür şimdi çıktı entübe olmaktan, yoğun bakımda, biraz biraz konuşabiliyor. Ama hala önlem amaçlı yoğun bakımda yatıyor” şeklinde konuştu.
‘4 öğrencim koronavirüse yakalandı, bana da onlardan bulaşmış olabilir’
Fatma öğretmen, çevrimiçi eğitimin koronavirüs süreci için zaruri olduğunu dile getirerek “Benim 4 tane öğrencim koronavirüse yakalandı, aileleriyle beraber. Bana da öğrencilerimden bulaşmış olabilir tabii. Zaten şu an yüzyüze eğitim bizim için çok riskli. Çocuklar okulda olduğu zaman aileler de panik halinde. Gönderse bir dert, göndermese bir dert. Bu süreci bence evde, bilgisayar ortamında geçirmek daha mantıklı olacak. Ben üstelik birinci sınıfları okutuyorum, öğrencilerim gayet okumaya geçtiler” dedi.
‘Ateşim çıkmasa teste gitmezdim, testim sonuçlanana kadar bir odada kendimi karantinaya aldım’
Koronavirüsü ağır geçirenler kadar hafif atlatanlar da var. Hastalığı tüm belirtileriyle geçirdiğini ancak ayakta atlattığını vurgulayan 37 yaşındaki reklamcı Esra Perker ise koronavirüse yakalandıktan sonraki yaşadıklarını “Hastalığın üçüncü gününde boğazımda ağrı gibi değil ama farklı bir his oldu, sanki tahriş olmuş gibi hissettim. Beşinci günde ise ateşim çıktı, üşümeye başladım. Ateşim 38’i geçince hemen hastaneye gittim. Ateşimin çıktığını farkettiğimde eşimle hemen odaları ayırdık. Hastaneye gittim, test yaptırdım ama benim tek belirtim ateşti. Açıkçası ateşim çıkmasaydı, ben rutin bir faranjit geçiriyorum hissiyatına kapılıp evde kendim tedavi uygulayabilirdim. Testin sonucu gelmeden doktorlar koronavirüsün bana bulaşmış olduğu ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylemişlerdi zaten. Testi sonuçlanana kadar evde kendimi karantinaya aldığım odadan hiç çıkmadım, ortak alan kullanımlarımı minimuma indirdim. Test sonucum pozitif çıkınca buna ekstra dikkat ettim” şeklinde anlattı.
‘Aksini söyleyenler var ama bana uygulanan prosedür çok sistemliydi, 5-6 kere filyasyon ekibi geldi’
Kendisine uygulanan prosedürün çok sistemli olduğunu vurgulayan Perker testin sonuçlanmasının ardından yaşadıklarını şu şekilde anlattı:
“Ben özel hastaneye gitmiştim. Testin sonuçlanmasının ardından filyasyon ekipleri geldi, ilaçlarımı bıraktı. Bana bütün detayları anlattılar. Eşim bire bir temaslı olduğu için 14 gün karantinaya alındı. Bu süreçte beni aile hekimliğinden, Kaymakamlık’tan, İl Sağlık Müdürlüğü’nden aradılar. Filyasyon ekibi çok sık ziyarette bulundu. Aksini çok söyleyen insanlar da var ama ben birebir yaşadığımı anlatıyorum. Filyasyon ekipleri karantinada olup olmadığımızı kontrol etmek amacıyla 5-6 kere geldi. İki kere polis geldi. Aile hekimi de belli periyotlarda aradı.”
‘En büyük korkum eşime hastalığı bulaştırmaktı’
Bu süreçte doktorların kendisinin çok rahatlattığını söyleyen Perker, en büyük korkusunun eşine hastalık bulaştırmak olduğuna işaret etti. Tüm tedbirlere uyduğunu da ekleyen Perker “Hem aile hekimi hem diğer doktorlarım ben bu süreçte çok rahatlattı. Doktorlarım bana koronavirüs sürecimin çok büyük ihtimalle kolay geçeceğini söylediler. Bana söylenilen, muhtemel olarak çok az virüse maruz kaldığımdı. Çünkü ben zaten tüm tedbirlere çok yoğun uymaya çalışan birisiydim. Maskesiz dolaşmıyordum, kalabalık ortamlara girmiyordum. Ben en büyük korkum eşime bulaştırdıysam ve 'ya o ağır geçirirse' korkusuydu. Bir de ilacın yan etkisinin olabileceği söylendi, bunda bir tedirginlik yaşadım. Ama ben ilacın da bir yan etkisini görmedim. Kendimi psikolojik olarak da rahatlattım” dedi ve ekledi:
‘Bu virüse ne kadar az maruz kalırsak o kadar hafif atlatıyoruz’
“Yakın çevremde ilk ben geçirdim bu hastalığı. Tabii çok uzak çevremden duyuyordum geçirenleri. Şimdi yavaş yavaş duymaya başladım uzaktan akrabalarımın da yakalandığını. Komşumun babası vefat etti. Ama çevremdeki herkes mümkün olduğunca kendini korumaya çalışıyor. Ne kadar kalabalık ortamlardan uzak durursak, maskemizi kullanırsak, böyle bir virüse ne kadar az maruz kalırsak o kadar hafif geçiriyoruz.”