Türk-Amerikan ilişkilerinde uzun süredir konuşulan yaptırımlar sonunda devreye girdi. ABD'de başkanlık seçimini yitiren Donald Trump, Beyaz Saray'a veda etmesine bir aylık bir süre kalmışken ABD Hazine Bakanlığı, Türkiye'yi Rusya'dan satın alınan S-400 hava savunma sistemleri nedeniyle hedef alan yaptırımları duyurdu.
ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) çerçevesindeki yaptırımlar şimdilik Türk Savunma Sanayi ve yetkililerini hedef alıyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, kararı açıklarken Ankara'nın uyarılara rağmen S-400'lerle ilgili adımlarına devam ettiğini belirtirken, Rusya'nın NATO ve ABD için 'tehdit teşkil ettiğini' dile getirip buna müsaamaha göstermeyeceklerini söyledi.
Türk hükümeti yaptırımlara tepki gösterdi. Yaptırımların 'haksız' ve 'uluslararası hukuka aykırı' olduğu dile getirildi. Ankara yaptırımlara 'yanıt verileceğni' duyurdu.
Gelişmeleri Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
Mehmet Ali Güller'e göre, görev süresi boyunca S-400’ler konusunda Türkiye’yi Kongre’ye karşı savunan Trump’ın başkanlığı devretmesine 35 gün kala attığı bu adım, Biden’a dış politikayı elinden geldiğince enkaz halde devretmek hedefini taşıyor. Trump'ın bu tutumunu anlamak için aynı zamanda diğer ABD kurumlarına bakmak gerektiğini belirten Güller, ABD Dışişleri açıklamasında açıkça yaptırımlarla Türkiye değil, Rusya'nın hedef alındığının dile getirilmiş olunmasına dikkat çekti. Güller'e göre bu aynı zamanda Türkiye’ye Washington’un sonrasında pazarlığa açığız anlamına gelen bir mesajı olarak yorumlanabilir. Güller, Trump'ın Biden'a enkaz bırakayım derken, çözüm için bir platform sunmuş olabileceğini vurguladı:
“Zamanlaması ilginç. Üstelik topal ördek Donald Trump’ın başkanlığı devretmesine de 35 gün var. İki yıldır bu yaptırımları uygulamayan Trump 35 gün kala neden böyle bir karar aldı? Bu yaptırım netiice itibariyle Trump’ın mevcut kararlarıyla çelişmiş oldu. Bugüne kadar Amerikan Kongresi’nin baskısıyla bu yaptırımlara direnmişti. BM Genel Kurulu’nda Türkiye’nin bu konuda haklı olduğunu, Obama yönetiminin yanlış politikası nedeniyle Türkiye’nin S-400 almak zorunda kaldığını söylemişti. Şimdi yaptırım uygulayınca haliyle bu politikalarıyla çelişmiş oldu. Bunu çözümleyebilmek için Trump dışında Amerikan devletini Trump’tan daha çok temsil eden kurumların açıklamalarına bakmak lazım. Orada da Pompeo değil bizzat Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması aynen şöyle. Yaptırımlar Türkiye’ye değil, Rusya’yı hedef alıyor diyor. bu ince bir mesaj. Bu aynı zamanda Türkiye’ye Washington’un sonrasında pazarlığa açığız anlamına gelen bir mesajı olarak yorumlanabilir. Kuşkusuz bunu Biden’ın öncesinde Trump’ın bu hamlesini anlamaya çalışırken şununla birleştirmekte yarar var. Çok sıkıntılı bir seçim süreci olması nedeniyle Trump, Biden’a daha çok enkaz devrederek ayrılmak istiyor. Bu öyle bile olsa sonucu itibariyle Biden’a bir de çözüm platformu sunmuş oluyor. Çünkü Biden iktidara geldiğinde bu sefer yaptırımı Trump uyguladı, gel konuşalım diyebilir Erdoğan’a, önüne böyle bir çözüm platformu gelmiş oldu. Bu 35 günü açıklayabilmek için eldeki veriler bunlar."
12 yaptırım maddesinden nispeten yumuşak olanların uygulamaya sokulması nedeniyle bu konuda Ankara'nın onayının da bulunduğu iddiası üzerine ilginç yorumlar yapıldığını belirten Güller, meselenin AB'nin son zirvede Türkiye'ye yönelik tutum ve yaptırımları da NATO'nun sorumluluğunda Biden'a havale eden anlayışla da denk düştüğünü söyledi. Güller, böylelikle Biden'a zaman tanınması ve AB'nin mart ayındaki zirvesinde Avrupa'nın yaptırımlarıyla birlikte bir 'paket' haline dönüştürülebileceğine dikkat çekti:
"Çok enteresan yorumlar da var. Ankara’nın onayı ve kabullenmesiyle Trump’ın bunu yaptığı. 12 maddeden uygulananlara baktığınızda nispeten yaptırım kararı alınmış maddelerin daha yumuşak maddeler olduğu görülüyor. Savunma Sanayi Başkanlığını esas olarak hedef alan ama ucu Cumhurbaşkanı ya da Milli Savunma Bakanı’na kadar uzanmayan yaptırımlar. Dolayısıyla daha hafif olduğunu söyleyebiliriz. Daha hafifini Trump seçsin diye böyle bir şey yapıldı demek kuşkusuz reel politiğe çok da uygun bir değerlendirme olmaz. Fakat bu iddialar da yabana atılır cinsten değil. Hem Türkiye hem Amerika içinde bu yönde yorum yapanlar var. Buna şimdiden kesin bir hükümde bulunabilmek doğrusu zor. İlk elden değerlendirmemiz seçilmiş maddelerin daha hafif olduğu yönünde. Bu biraz da Biden’a Avrupa Birliği’nin yaptırımları havale eden anlayışına da denk düşüyor. NATO’nun sorumluluğunda Biden’ın alacağı tavra havale edilip marta bırakılmıştı. Trump’ın seçtiği maddelerin dışında kuşkusuz Biden tarafından sonrasında genişletilebilir, böyle bir tehdit hala var. AB’nin mart ayındaki yaptırımlarıyla birlikte paket olarak Türkiye’nin önüne getirilebilir. O tarihe kadar da Biden görevi almış ve ilk 50 gününde Ankara ile bu sorunu aşıp aşamama noktasında bir ön istişare yapmış ve ona göre değerlendirmiş olabilir. Bunlar şimdilik sadece spekülasyon yapabileceğimiz konular.”
S-400 krizinin ABD ile Türkiye arasındaki tek sorun gibi bakıldığı ancak bunun doğru olmadığını belirten Güller, bunun mevcut sorunlardan dolayı ortaya çıkmış bir sonuç olduğunu anımsatarak, S-400'lerin iptalinin de ABD ile sorunları çözmeyeceğinin altını çizdi. Güller, Türkiye’nin tepki görmemek adına yaptığı ötelemelerin yaptırımları engellemediğini belirterek bu sistemleri bir an önce aktif hale getirmesi gerektiğini dile getirdi:
“S-400 meselesini Türkiye de tuhaf bir şekilde ele alıyoruz. Sanki Türk-Amerikan ilişkilerinde her şey çok normal de bu S-400 nedeniyle her şey bozuldu. Türkiye bu S-400’ten bir vazgeçse bütün meseleler çözülecekmiş gibi bir tavrı var. Böyle bir durum doğru değil bir kere. S-400’ler Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorun değil hatta mevcut sorunlardan dolayı ortaya çıkan bir sonuç. Bu gerçeği görürsek çözümü daha iyi yakalarız. Doğu Akdeniz’den Suriye’ye Irak’a hatta Karadeniz’e pek çok konuda Türkiye ile Amerika arasında ciddi sorunlar var. S-400 bu sorunların kaynağı değil sonucu. İptal edilmesi halinde meselenin hallolacağı şeklindeki bakış açısı bir hayal olmanın ötesinde değil. bu konunun teknik olarak ana nedeni olan S-400’ün artık zaman geçmeden hızla bugün aktif hale getirilmesi lazım. Görülmüş oldu ki bunun bir pazarlık kartı olarak kullanılması, salgın bahanesiyle ertelenmesi, testlerin geciktirilmesi, bir türlü aktif hale getirmemesi Türkiye’yi yaptırımdan kurtarmadı. Bundan kurtarmadıysa şimdi aktif hale getirilmeleri gerekiyor."
Güller, S-400'lerin aktif hale getirilmesi dışında Ankara'nın İncirlik Üssü'nü de kapatması gerektiği görüşünde. Bunun Ecevit döneminde 1975'te yapılabildiğini anımsatan Güller, bugün çok kutuplu bir dünyanın bulunduğu koşullarda bunun imkan dahilinde olduğu ve en azından bir süre uçuşlara kapatmanın mümkün olduğunu savundu. Güller'e göre önemli bir başka yanıt ise ABD açısından İsrail'in güvenliği için önem taşıyan Kürecik radarıyla ilgili tutum olabilir:
"İkincisi İncirlik’in kapatılması gerekiyor. Bunu yapmanın kolay olduğunu biz 40 yıl önce gördük. Üstelik dünya şartları daha da zordu. İki kutuplu bir dünya vardı. Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle Amerika bugünkü gibi benzer yaptırım kararları aldığında Türkiye 1975’te İncirlik üssünü kapatabildi. Bugün de kapatabilir. Bugün şartlar daha uygun, çok kutuplu dünya var, bu Türkiye’nin avantajına. Farz edelim ki AKP buna cesaret edemiyor. O zaman en azından İncirlik’teki uçuşları bir süreliğine durdurması gerekiyor. Üçüncü olarak Türkiye’nin yapması gereken husus, Amerika ve İsrail açısından çok önemli olan Kürecik radarı konusu. Bu radarın da hızla kaldırılması gerekir. Bunun da şartları uygundur. İsrail’in güvenliğini amaçlayan ve İran’ı hedef alan bu radar kapatılabilir. Burada da AKP cesaret edemeyecekse en azından radarı bir süreliğine askıya alabilir."
Yaptırımların Trump döneminde ABD dış politikasının silahı haline getirildiğini belirten Güller, bunların uluslararası hukuka tümüyle aykırı olduğunu anımsatarak bu konuda komşu ülkelerle geniş bir cephe kurulmasının gerekliliğini vurguladı:
"Burada temel mesele, bunlar Türkiye’de kendi başına içeride yapacağı şeyler ama bir de dışarıda yapabilecekleri var. Daha önce de vardı ama yaptırımlar Trump döneminde iyice bir Amerikan dış politika silahı haline geldi. Yaptırımlar sadece Amerika’nın düşmanları ya da rakiplerine değil müttefiklerine, AB ülkelerine bile uygulanan bir dış politika silahı haline geldi. Bunun örnekleri Çin ile ticaret savaşında yaptırımlar, Rusya’ya yaptırımlar, Türkiye, İran, Venezüella’ya yaptırımlar. Son örnek Sudan’a yaptırımlar vardı. Terör örgütü listesine alınmıştı, İsrail ile normalleşme kabul ettirildi. Amerika sanki dünden bugüne bir şey değişmiş gibi terör örgütü listesinden çıkardı. Yaptırım aslında uluslararası hukuka aykırı olarak silah gibi kullanılıyor. Bu nedenle Türkiye yarından itibaren yaptırıma uğrayan bu ülkelerle birlikte BM gibi platformlardan başlayarak her platformda Amerikan dış politikada uluslararası hukuka aykırı olarak bir yaptırım politikası sürdürüyor olmasına kuvvetle muhalefet eden ve bu konuda geniş bir cephe kurulmasını amaçlayan bir çizgi izlemesi gerekiyor."
Güller, 1975’te Türkiye’nin ABD ambargosu karşısında İncirlik'i kapatmakla kalmayıp, o dönemi HAVELSAN, ROKETSAN, ASELSAN gibi pek çok savunma kurumu kurup geliştirerek fırsata çevirdiğini anımsattı. Güller'e göre bugün de aynısı yapılırken, silah envanterini çeşitlendirme yoluyla milli savunma sanayi güçlendirilebilir:
“1975’te Türkiye, İncirlik üssünü kapatmanın dışında yaptırımları fırsata çevirerek çok önemli bir kazanım elde etti. Bugün hepimizin bağımsız savunma adına pek çok kurum, HAVELSAN, ROKETSAN, ASELSAN gibi, 1975’teki o ambargodan sonra kuruldu. Bugün de Türkiye bu krizi fırsata çevirerek milli silahlanma yönündeki atılımını geliştirebilir. Amerika’ya bağımlılığı denizcilik alanında oldukça kırmıştık. Ama bunu hava ve kara anlamında da azaltabiliriz. Bunun yolu birdenbire yüzde 100 bağımlılıktan 0 bağımlılığa silah konusunda geçmek mümkün değil. O nedenle bir ara aşama olarak silah envanterini çeşitlendirmek gibi bir yol görülebilir. Bunu Türkiye fırsata çevirmeli, bunu uyguladığımız takdirde S-400’ü kullanmanın ve karşılığında F-35 projesinden çıkarılmanın ve birtakım maddi kayıplar yaratacak yaptırımlara uğramanın telafisini çok daha uygun bir şekilde yapmış ve uzun vadede bunu bir karlılığa, milli gelire dönüştürmüş oluruz."
S-400 konusunun teknik bir mesele olsa çok daha kolay yöntemlerle çözülebileceğine işaret eden Mehmet Ali Güller, bu sistemlerin Türkiye'nin Atlantik merkezli NATO sürecinden daha bağımsız refleksler göstermeye yönelik girişiminin sembolü olduğu görüşünde. Bu sistemlerin alımının, Türkiye'nin bölge merkezli dış politikasında ikircikli uygulamalar nedeniyle tam randımanlı götürülemeyen Astana sürecinin de sembolü olduğunu belirten Güller, bu sürecin parayla ölçülemeyecek kazançlarından birisinin Azerbaycan'da Dağlık Karabağ meselesinin gidişatının değiştirilmesine yaradığı değerlendirmesinde bulundu. Güller, S-400’den vazgeçip ve emperyalist ABD’ye boyun eğmenin faturasının yaptırımların faturasından çok daha ağır olduğu görüşünü dile getirdi:
"Bu kesinlikle teknik bir mesele değil. Bu mesele teknik olsa şimdi çok daha kolay yöntemlerle çözülürdü. Milli Savunma Bakanlığı’nın da işaret ettiği NATO üzerinden bazı çözümlerle bu iş çözülürdü. Fakat bu bir teknik mesele değil. S-400 sadece bir füze savunma sistemi değil ondan öte anlamı olan silahtan fazlasını sembolize eden bir silah. S-400 aslında fiilen Türkiye’nin Atlantik merkezli 1952’den bu yana içinde bulunduğu NATO sürecinden biraz kendini uzaklaştırmaya ve daha bağımsız refleksler göstermeye yönelik girişiminin sembolü. S-400 Türkiye’nin bölge merkezli dış politikasının bir uygulaması olan ama AKP’nin ikircikli politikaları nedeniyle tam randımanlı götürülmeyen Astana sürecinin bir sembolü. O nedenle S-400’ü kimi Türkiye’deki Amerikancı çevrelerin baktığı gibi bir maddi ya da siyasi kayıp olarak değil, tersinden kazançlı olduğunu görmemiz lazım. S-400 meselesi ve buna bağlantılı olarak kurulmuş olan Astana platformunun parayla ölçülemeyecek kazançları oldu. Bunlardan en somutu yakın zamanda 10 Kasım’da bir zaferle sonuçlanan Azerbaycan’ın kendi topraklarını kurtarma meselesidir. Bu işgal topraklar 29 yıldır kurtulamadı da niye şimdi kurtarılabildi? Rusya’nın yeşil ışık yakmasında Astana platformunun varlığının bir etkisi oldu. 29 yıl sonra böyle bir başarı gelmesinde Astana’nın çok önemli etkisi var. Suriye’de Astana platformunun yararlarını Türkiye bir siyasi kazanç olarak görüyor. Doğu Akdeniz’de bunun birtakım avantajlarını görüyor. NATO ve Amerika’nın girmek istediği Karadeniz’de Türk-Rus deniz kuvvetleri iş birliğinin ördüğü barikat Amerika’nın sarkmasını engellemiş oluyor. Tüm bunlar S-400’ün sembolize ettiği yeni iş birliği alanlarının siyasi kazançları. Bunlar öyle konuşulan meblağlarla kıyaslanacak konular değil. Onlardan çok daha öte kazançlardır. Mali bağımsızlığı olmayanın siyasi bağımsızlığında sıkıntılar oluyor. Böyle bir durum var. Ama anlaşılması gereken şey şudur: S-400 konusu yokken de Amerika çeşitli dönemlerde Türk ekonomisini hedef alan birtakım operasyonlar yaptı. S-400 ile bundan vazgeçerek buradan bir çıkış olmayacağını görmek lazım. S-400’den vazgeçip ve emperyalist ABD’ye boyun eğmesinin faturasının yaptırımların faturasından çok daha ağır olduğunu bilmemiz lazım. Yaptırımlardan doğacak mali kayıplar nedeniyle bu emperyalist baskıya boyun eğersek kıyaslanamayacak derece Türkiye açısından ciddi bir kayıp olacaktır.”