Bir yılı aşkın bir süredir dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının Türkiye’de etkisi azami seviyeye ulaştı. Günlük 30 binin üzerinde yeni vakayla dünyada ikinci sıraya oturan Türkiye’de hastanelerin yoğun bakım doluluk oranları resmi verilere göre yüzde 70’in üzerinde seyrediyor. Türk Tabipler Birliği ise söz konusu tablonun resmi verilerin ötesinde dramatik bir boyut aldığına ve yoğun bakımların tamamen dolu olduğuna işaret ediyor. Ancak görece olumlu tablo bile, salgının sağlık sistemini ne kadar derinden etkilediğini göstermek için yeterli.
Özel Hastaneler Derneği Başkanı Op. Dr. Reşat Bahat’ın RS FM’deki “Gerekirse kamu bizim işletmelerimizi alsın, kamuda verildiği kadar personelimizin parasını versin, işi bittiğinde de bize işletmelerimizi teslim etsin. Geçici kamulaştırmadan bahsediyorum. Sayın bakana da önerdik. Sonu belli olmayan bir savaş içerisindeyiz" sözleriyle geçici kamulaştırma çağrıları da bu tabloyu destekler nitelikte.
‘Süreçlerin şeffaf yönetilmesi önemli’
Peki, salgın yönetiminde yapılan hatalar ve eksikler neler? Bu süreçte kamulaştırmanın rolü ne denli önemli? Sağlık daha fazla devlet kontrolünde olsaydı bu tablo daha hafif seyreder miydi? Ekonomist Meliha Okur Sputnik’e anlattı.
Okur, salgın yönetiminde şeffaflığın önemine vurgu yaparak “Salgın tüm dünyayı etkiliyor. Küresel ekonomide işler yolunda değil. Bununla ilgili en iyi değerlendirmeyi Daron Acemoğlu, IMF’de bir konuşma yapmış. Salgın, demokrasiyi ve ekonomiyi tehdit eder nitelikte. Sağlık sisteminin de bu salgından dolayı tahrip olması, yıpranması kaçınılmaz. Dünyada pek çok ülkenin süreci nasıl yönettiğini hep birlikte izliyoruz. Türkiye, Nisan ayından bu yana salgını yönetiyor ama nasıl yönetiyor? Bana göre, Sağlık Bakanlığı’nın salgın yönetiminde uzman isimlerle ülke için bir yol haritasını çıkarması gerekiyor. Mutlaka kendi içlerinde birtakım çalışmalar yapılmıştır ama bizim bundan haberdar olmamız gerekmiyor muydu? Yani sürecin şeffaf yönetilmediğini söylemeye çalışıyorum” ifadelerini kullandı.
‘Demokrasi ve neoliberal düzenin getirdiği eşitsizlik’ sorunsalı
Sağlık sistemi daha fazla devlet kontrolünde olsaydı bu tablo daha hafif seyreder miydi? Okur bu soruya “Bu çok kritik bir soru. Şimdi iki ayrı pencereden bakmamız lazım, dünya da bunu tartışıyor. Salgın yönetimi Asya’ya doğru kaydıkça açıkçası demokrasisi sorgulanan ülkelerle ilgili çözümün geldiğini gösteriyor. Çin bu yönetimi başardı çünkü Çin yönetimi ne dediyse ona uyum sağlandı. Ama bu demokrasiyle ilgili pek çok kazanımı devre dışı bıraktırabilir. Burada dikkatli olmak gerekir. Öte yandan neoliberal düzenin tırmandırdığı gelir eşitsizliğini ve sistemin çok acımasız olduğunu hep birlikte görüyoruz. Örneğin ilaç endüstrisi tam anlamıyla kartel ve tekelci bir yapı.
‘Eğitim ve sağlık gibi sosyal devlet olmanın iki önemli unsuru devre dışı bırakılamaz’
Buradan kendi ülkemize dönersek, sağlıkta dünya bir karar vermek zorunda, Türkiye de bir karar vermek zorunda. Karar şu; 1850’de başlayan tedavi edici tıp, geleneksel kavim tıbbı devre dışı bırakmıştı. İkisinin uyumlu hale geleceği ve toplum sağlığının öne çıkacağı bir modele acilen ihtiyaç var. Türkiye’de de eğitim ve sağlık gibi sosyal devlet olmanın iki önemli unsurunu devre dışı bırakarak bütünüyle özel sektöre teslim etme şansımız yoktur. Halkınıza hizmet vermek zorundasınız. Halkınızı okula göndermek, çocuklarınızı okutmak zorundasınız. Ben meseleye böyle bakıyorum.”
‘Salgınla mücadelede özel hastanelere daha fazla rol düşüyor’
Özel Hastaneler Derneği Başkanı’nın ‘geçiçi süre kamuya geçelim’ önerisini eleştiren Okur, özel hastanelerin salgınla mücadelede elini taşın altına daha fazla koyması gerektiğine işaret ediyor:
“Böyle bir şey olamaz. Sizin hastanelerinizden içeriye girdiğinde vatandaştan 30-45 bin lira paralar istiyorsanız, sonra da bunu öneriyorsunuz. Özel hastaneler bir dönem pandemi hastanesi olarak hizmet verdiler. Sonra kendi işlerine dönmeye çalıştılar. Yeniden devlet onlara ‘siz bir bölümünüzü tekrar pandemi hastanesi olarak düzenleyin’ dedi. Onlar da yüzde 25’lik bölümü düzenlediler. Aslında çok fazla Kovidli hasta da kabul etmek istemiyorlar. Yatak yok diyorlar, halbuki kapasite genişletebilirler. ‘Personelimiz yok’ diyorlar, eğitebilirler. Sağlık Bakanlığı ile bunun işbirliğini yapabilirler. Buna da yanaşmıyorlar. Salgını hep birlikte yönetmeliyiz, el ele vermeliyiz.”
‘İlaç şirketleriyle süren ödeme süreci tamamlanmalı’
Okur “Öte yandan ilaç ile ilgili Maliye Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmaların bir an önce sonuçlanması gerekiyor. Çünkü ilaç şirketleriyle ödeme alacak-verecek ilişkisi bitememiş durumda. İkinci büyük sorun. Bunlar vatandaşı niye bağlasın? Vatandaş hizmet ister. Vatandaşa sormadan zaten cebindeki parayı alıyorsunuz, kesintileri yapıyorsunuz” diye ekledi.