Kovid-19 pandemisi ile sarsılan dünyada art arda geliştirilen aşılarla dikkatler aşı tartışmalarına çevrildi. ABD-Alman ortaklığındaki Pfizer-Biontech, AstraZeneca, Moderna gibi Batı kaynaklı aşıların yanında Rusya'nın ilk tescillenen Sputnik V aşısı ile Çin kaynaklı Sinovac şirketinin aşısı insanlık için pandeminin sona ermesinde bir umut teşkil ediyor. Zengin ülkeler aşı tedariklerini şimdiden sağlama alma yolunda adımlar atarken, gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş dünya için BM'nin seferber olması ise henüz somut sonuç vermiş görünmüyor. Aşı ve aşı dağıtımı dünyanın başında önemli bir sorun teşkil etmekte.
Türkiye'de ise Erdoğan yönetiminin -70 derecede saklama ihtiyacı nedeniyle bioteknolojik aşılar yerine geleneksel yöntemle üretilmiş Sinovac aşısına yönelmesi tartışmaları körükledi. Kamuoyunda öne çıkan kişilikler hükümetin Batı yerine Çin'den aşı tedarikini eleştirirken 'Çin aşısı' gibi tabirler kullanarak bilimsel kriterler yerine 'aşı milliyetçiliği' üretecek bir zemin hazırlıyorlar. Pfizer ve diğer Batılı aşılar da henüz 3'üncü faz denemeleri tamamlamamış ve ara sonuçlar açıklamışken, başarı oranının kesinleştiği algısı yayılırken, Rusya ve Çin'de geliştirilen aşılarla ilgili topluma şüpheler yayılıyor.
Türkiye'deki aşı tartışmalarını, dünyadaki gelişmeler ışığında gazeteci-yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
'AB ile beş zengin ülke dünyadaki aşıların yarısını kapatmış durumda'
Gökhun Göçmen'e göre dünyada aşı konusunda asıl mesele pek çok aşının 'önceden kapatılmış' olunması, yani AB ile beş zengin ülkenin dünyadaki aşıların yarısını şimdiden almış olmaları. Göçmen, bu durumda gelişmekte olan ülkelerin aşıya tam anlamıyla kavuşmalarının 2023'ü bulacağını söyledi. Bu noktada Çinli üreticilerin 3'üncü faz açıklamalarının önemine dikkat çeken Göçmen, Çin basınında yıl sonuna kadar 600 milyon doz aşının kullanıma hazır hale geleceğinin yer aldığını aktardı:
Göçmen Çin'in aşıya önem vermesinin arka planında kendi tedarik zincirlerini ve insan, hizmet ve mal ticaretini sorunsuz kılma kaygısının büyük olduğunu anımsattı. Bu nedenle de Çin'in yüksek dozda aşı ithaliyle gelişmekte olan ülkelere uygun fiyatla verilmesine sıcak bakıldığının altını çizen Göçmen, Çin'in yükselen güç olarak G20'ye yaptığı QR kodu gibi önerilere de dikkat çekti:
"Çin’in baktığı nokta tamamıyla bu. Yeni tip koronavirüs belasından dünya nasıl kurtarabilir. Burada çok 'Çin bütün dünyayı kurtaracak' gibi iyimser bir tablo da çizmek istemiyorum elbette. Bu Beijing yönetiminin işine de gelen bir şey. Diğer türlü tedarik zincirlerinin kapanması, hatta Asya’dan yer değiştirmesi gibi nedenlerden dolayı aslında bütün dünyanın salgından kurtulması, insan, hizmet, mal ticaretini sorunsuz şekilde yerine getirilmesi Çin açısından önemli. Bu nedenle de yüksek dozda aşının ithal edilmesini hatta gelişmekte olan ülkelere uygun fiyatla verilmesine sıcak bakıyorlar. Çin’in okuduğu durum böyle. İkinci anlamda bu işi nasıl kurumsal sistematik bir hale getirebiliriz gibi aşı üzerinden de çalışmalar olduğunu biliyorum. İki hafta önce G20 zirvesinde Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping yaptığı konuşmada, gelişmekte olan ülkelere aşıyı çok daha uygun ve hızlı şekilde aktarmak istediklerini söyledi. İkincisi de dedi ki küresel QR kod sistemi oluşturalım. Burada salgınla ilgili bilgiler QR kod sistemine işlensin ve uluslararası ticaret ya da insanların geçişi kolaylaşsın gibi bir bakış açısı var."
Avrupa'da 'aşı milliyetçiliği' tartışmasının öne çıkmama nedeninin her ülkenin aşısını bir şekilde tedarik etmesi olduğunu belirten Göçmen, Türkiye'de ise bilim insanları ve uzmanların temkinli duruşlarına karşın aşı meselesine gereğinden fazla siyaset karıştırıldığı görüşünü dile getirdi:
"Aşı milliyetçiliği ile ilgili Avrupa ya da diğer ülkelerde böyle bir milliyetçilik konusunda aşırı vurgular görmüyorum. Çünkü hepsi birbirinin aşısını alıyor. Türkiye de aslında çok enteresan bir tartışma deniyor. Şöyle formülize etmek doğru olacaktır; Türkiye’de aşıya yoğun biçimde siyaset bulaştı. Elbette sağlığın kendisi de siyasetten azade bir alan değildir. Ama bu kadar ciddi bir konuda insanlar, kamuoyu ve uzmanlar oldukça temkinli olmaya özen gösteriyor. Fakat Türkiye’de durum böyle değil. Bilim insanlarını bu tartışmaların dışında tutuyorum. Türkiye’deki bütün saygın bilim insanları aşının milliyetinin, dininin olmayacağını ancak bilimin ancak sonuçlar üzerinden sınanabileceği üzerinden Çin’de üretilen aşıyı değerlendiriyorlar. Hatta isimlendirirken bile Çin, Amerikan aşısı gibi isimlerden ziyade bilimsel referans kullanarak mesela Sinovac’ın ismini veriyorlar. Bilimsel noktaları biraz atıfta bulunmakta fayda var. Kamuoyundaki insanlardan kimileri de aşıya şüpheyle yaklaşıyorlardır."
Göçmen'e göre, aşı gibi bilimsel konularda milliyetçi tutum izlenmesi insanları yanlış yönlendirmeye yol açıyor. Sinovac şirketinin aşısıyla ilgili saygın dergiler Nature ve Lantset'te makaleler yayınlandığını, bunların Türkiye'deki bilim insanlarının da referans verdikleri bilim dergileri olduğunu anımsatan Göçmen, sadece Sinovac değil Batı'da üretilen diğer aşıların da 3'üncü faz sonuçlarının henüz belli olmadığı ve 'ara sonuç' açıkladıklarına dikkat çekti:
"En saygın otoriterler Nature ya da Lanset gibi dergiler Sinovac aşısının 1 ve 2. Fazında başarılı olduklarına dair makaleleri yayımladılar. Bu Türkiye’deki bilim insanlarının da referans verdikleri bilim dergileri. Diğer aşılarda da ara sonuçlar belli, kesin sonuçlar değil bunlar. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın söylediği çok önemli bir şey var. 5-6 haftalık sonuçları içeren sonuçlar ve o kilidi açarak sadece ara sonucu paylaşıyorlar. ABD’nin en tepesindeki Fauci açıklama yaptı, İngiltere’yi eleştirdi. Sonuçlar belli olmadan aldınız diye. Söz konusu İngiltere olunca sürü bağışıklığı teorisini uygulamaya çalışan ilk ülke olunca eleştiriler oluyor ya da alınan kararın hızlı olup olmadığı da sorgulanıyor."
'Türkiye'de aşının tartışılma biçimi hükümetin politikalarına güvensizlikten kaynaklanıyor'
"Türkiye’nin özel bir konumu var. Çünkü hükümetin sağlık politikasına karşı şüphe duyanlar, eleştirenler anlaşılabilir siyaset alanı içerisinde. Örneğin hükümetin salgınla mücadelesini eleştirebilirsiniz. Alınan tedbirlerin yeteri kadar etkin olmadığını eleştirebilirsiniz. Sağlık çalışanlarının nasıl daha iyi korunmasına dair öneriler sunabilirsiniz. Bunlar tartışılabilir. O dönemde açıklama yapan Türk Tabipleri Birliği’nin bütün verilerine bakın, Çin’de üretilen Sinovac aşısıyla ilgili bu eleştirilerini oradan azade tutuyorlar. O kümeye dahil etmiyorlar. Çünkü bu işin ciddi bir iş olduğunu biliyorlar. Fakat Türkiye’de siyasiler oldukça üzücü şekilde siyasileştiriyorlar. Zenginler Alman aşısı olacak. Fakirlerse Çin aşısına mahkum edilecek. Fiyat olarak birbiriyle neredeyse aynı halbuki. Türkiye’deki bir gazete de manşet attı, fiyatı aynı niye Çin aşısına mahkum oluyoruz? Bunu akademisyenler şöyle açıklıyor; şu anlamda Türkiye eleştirebilir mi, saklama, depolama kapasitesi konusunda belki eleştirebilirdi. Türkiye’deki durum mevcut olarak bu. Yeteri kadar saklama kapasitesi aşıları -70’de saklanması gerekiyor. Zor bir aşı. Bilim insanları da şunu söylüyor. Bu kadar sevk ve idaresi kolay bir aşı varken üçüncü faza bakalım kurulumuz da incelesin, uluslararası kurumlar da fikirlerini beyan edecektir. Referans verdiğim dergilerdeki bilim insanları da bu aşı üzerine çalışmalar yayınlayacaktır. O halde sevk ve idaresi bu kadar kolay olan bir aşıyı alabiliriz. Çünkü bu noktada önemli olan aşının etkinliğidir. İlk iki fazda etkinliğini başarıyla gerçekleştirdi. Bu anlamda yan etki anlamında da Lancet dergisi yazdı ve Euronews gibi uluslararası basın kurumları da haberleştirdi. Yan etki anlamında Sinovac aşılarının yan etkileri daha az. Çünkü diğer aşılar daha fazla ateş ve kas ağırsına sebep olabiliyor. Sinovac aşılarının daha az yan etki gösterdiğini kabul ediliyor. Yani artıları ve eksileri anlamında değerlendirilebilir. Antikor konusunda eleştiriler var, bunlar tartışılabilir. Ama Türkiye’de iş şöyle anlaşılıyor. Mevcut iktidar partisi bir aşı seçti. Bu da Çin’den gelince biz buraya çeşitli suçlamalarda bulunabiliriz. Eskiden kalma Çin malı düşüncesiyle Çin suçlanıyor. Siyaseten kolay da bir argüman vermiş oluyor muhalefete. Bunun çok doğru ve halk için yararlı olduğunu düşünmüyorum."
Çin dediğimiz ülkenin tarihte pek çok ölümcül hastalıklara tedavi geliştirmiş, bugün de ay yüzeyinde sondaj yapabilen bir ülke olduğunu belirten Göçmen, aşı çalışmalarında dünyanın hızla ilerlemesinde de Pekin'in katkıları olduğunu kaydetti. Dünyada ortaya saçılan komplo teorilerine karşın, Göçmen, Çin'in 10 günde Kovid-19'un genom dizilimini dünyaya duyurmasının bugün aşıda bu aşamaları gelinmesinde katkılarını anımsattı:
"Çin dediğimiz ülkede Japon Ensefaliti virüsü vardır, sivrisineklerden yayılan ve hiçbir belirti göstermeyen ölümcül bir hastalıktır, bunun tedavisini ilk geliştiren ülkedir. Çiçek aşısını tarihte ilk kez bulan ve uygulayan ülkedir. Çin bu işlere dün başlamış bir ülke de değil. Ay’ın yüzeyine sondaj yapıp inceleyen bilim ve teknoloji anlamında oldukça gelişmiş. Aşı çalışmalarında dünya bu kadar hızla ilerlediyse Çin’in 10 günde genom dizilimini dünyaya duyurması sayesinde oldu. Burada insanlar alkışlarken bir sorun yoktu. Favipiravir ilacının tedavi aşamasında faydalı olduğunu tespit ederken bir sorun yoktu. Bilim insanları bunu söyleyince, bu aşı güvenilirlik açısından, faz 3 parantezini saklı tutmak istiyorum, şu ana kadar herhangi bir sorunla karşılaşılmıyor dediklerinde mi suçlu oluyor. Hükümetle bilim Çin aşısında ortak noktada buluştuğu için mi sorun oluyor."
Türkiye'de aşı meselesi en çok liberal cephenin siyasileştirdiğini, ancak ortaya bilimsel referans konulamadığını belirten Göçmen, eline mikrofon alanın sokağa çıkıp görüş topladığı ve etrafa komplo teorileri saçıldığı bir ortam yaratıldığını söyledi. Göçmen, herkesin birbirini gazladığı bir yanlış bulutu yaratılmasının aşı meselesinde toplum sağlığına hizmet etmeyeceğinin altını çizdi:
"Burada bu meseleyi siyaset sahasından ayırmak lazım. En çok siyasileştirenlerin de bu arada Batılı liberallerin olduğu ortada. Hiçbir referans vermeden bunu söylüyorlar. Otoritelerden bahsediyorlar ama otoritelerin ismi yok. Sokak röportajları yapıyorlar. Şahsen buna da karşıyım. Muhalif YouTube kanalları sokaklara çıkıyorlar, Çin aşısı şöyledir, böyledir, insanlar akıllarına gelen bütün komple teorilerini söylüyor. Deyim yerindeyse herkes birbirini gazlayarak böyle bir yanlış bulutu oluşturulmuş oluyor. Buralarda da sorumlu davranmak lazım. Türkiye’de bu konuda Çin’de üretilen aşıya dair yanlış bilgiler var Twitter’da. Buraya bir ibare koyması lazım. Trump’ın tweetlerine ibare koyuluyorsa, Türkiye’deki milyonlarca insanın sağlığını ilgilendiren, bilimin dışında bilgi içeren bilgilere de bir uyarı konmalıdır diye düşünüyorum.”
Göçmen, Britanya'da da 5G istasyonlarının yakılması gibi vakalar görüldüğünü anımsatırken, Türkiye'de aşı meselesi fazladan siyasallaştığı için komplo teorileriyle birlikte inanılmaz bir durum ortaya çıktığını söyledi. Diğer yandan Batı'da Trump'ın açıklamalarına bilim insanlarının hiçbir biçimde pabuç bırakmadıklarını da vurgulayan Göçmen, aynı durumun Türkiye'deki bilim insanları için geçerli olduğunu da belirtti:
“Alman aşısı, Amerikan aşısı, İngiliz aşısı denmiyor. Denmemesi de çok mantıklı. Bilimin tek bir ölçütü vardır, o da sonuçlar. Bilimsel yöntemler üzerinden sınanır. Aşının milliyeti gibi konular doğru değil. İnsanlar bu komplo tartışmaları anlayabiliyorum. Salgın zamanı da bunu gördük. İngiltere 5G baz istasyonlarını yaktılar. Türkiye’de artı siyasallaştığı için mesele komplo teorileriyle birleşince inanılmaz bir şey oluyor. Bill Gates’in arkasında olup olmadığı konusunda çok derinlemesine bir durum. Ama dünyada hala bilim insanlarının bu konuda oldukça saygın ve güvenilir olduklarını düşünüyorum. Trump’ın açıklamalarına Amerika’daki bilim insanları hiç pabuç bırakmadı. Bilimsel anlamda virüs 'Vuhan’daki laboratuvardan yayıldı' diye Pompeo açıklama yaptı. Bilim insanları yalanladı bunu. Bu anlamda çok fazla komplo teorilere derinlemesine bakmıyorum. Lancet dergisi dünyanın en eski ve saygın bilimsel tıbbi dergilerinden Nature da öyle. Bugün Amerika’da Fauci’nin açıklamalarına da güveniyorum ya da açıklamalarını Amerikan siyasetçileri gibi değerlendirmiyorum. Türkiye’deki bilimsel insanları da öyle. Birçoğunun görüşü nedir fark etmez. Ama söz konusu bilim olunca hepsinin ortaklaştığı nokta şu. Bilimin dini, milliyeti olmaz, bilimin denek taşı bilimin kendisidir, sonucudur anlamında ortaya çıkıyorlar. Dolayısıyla aşının arkasındaki komplo teorilerine çok fazla ihtimal vermiyorum."
Göçmen'e göre ilerleyen günlerde aşıya erişim tartışmalarının yanı sıra Çin'in 'Sağlık İpek Yolu' projesi de daha fazla konuşulacak:
"Çin aşı çalışmalarında başarı elde ettiği takdirde dünyadaki diğer ülkeler aşıyı erişebilir halde Çin’den alırlarsa, aşının erişilebilir olması, krizin yeni başlığı olacak. Aşı erişilebilir mi ve fiyatı ne kadar olacak? Gelişmekte olan yoksul ülkeler bu aşıya nasıl erişebilecekler? Bence ilerleyen günlerde de Çin’in u sağlık İpek Yolu projesini daha fazla konuşacağız. Çin dominant bir aktör olarak sahaya daha fazla çıkacaktır. Aşıyı sadece Türkiye almış gibi gözüküyor ama 16 ülkede denemeler sürdürülüyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Veliaht Prensi de aşıyı olmuştu. Meksika da bu işin içerisinde, Endonezya’da. Aslında düzeltilecek o kadar yığınla bilgi var ki. İşin hem siyasi hem bilimsel yönü var. Bir taraftan yalanlarla mücadele etme durumu var.”