'İran nükleer programının babası' diye anılan nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade'nin bir suikast sonucu hayatını kaybetmesinin yankıları sürüyor. Suikastın ardından Tahran yönetiminden art arda İsrail’i hedef alan açıklamalar geldi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İsrail'i bilim insanlarına paralı asker tutarak suikast düzenlemekle suçlarken; İranlı üst düzey yetkili ise Fahrizade'nin İsrail ve Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ) tarafından karmaşık bir operasyon sonucunda öldürüldüğünü ifade etti. İranlı komutan Kasım Süleymani’nin Ocak ayında ABD saldırısında öldürülmesinin ardından ülke bir kez daha sembolik bir ismini bir suikast sonucu kaybetmiş oldu. Yaşanan olay sonrası İran’ın tutumunun ne olacağını, olayın gerçekleştiğinde içinde bulunulan bölgesel bağlamı ve bu suikastın olası bölgesel sonuçlarını Ortadoğu uzmanı Ali Semin, Sputnik’e anlattı.
‘Tartışılması gereken İran’ın güvenlik zafiyeti, MOSSAD ajanları ülkenin kalbinde cirit atıyor’
Semin’e göre Fahrizade suikastı, İran’ın nükleer fizikçilere yönelik saldırı ve kaçırma gibi olayların ne ilki ne de sonu gözüküyor. Bir başka nükleer fizik mühendisi Şahram Amiri’nin Haziran 2009'da Suudi Arabistan'a Umre için giderken kaçırıldığını hatırlatan Semin “İran bunu ilk kez yaşamıyor. 2010-2012 arasında 4 İranlı nükleer fizik uzmanı suikastle tasfiye edilmişti. Peki bu mesele neden bu kadar gündem oldu? ABD’deki 3 Kasım seçimlerini Joe Biden’ın kazanması sebebiyle ABD-İran ilişkilerinin daha fazla merak edilir olması bu suikastı çok daha fazla gündeme taşıdı. Ancak bana göre, bu aşamada asıl tartışılması gereken İran’ın güvenlik ve istihbarat zafiyeti olacak. Bu ayrıca, MOSSAD ajanlarının İran’ın kalbinde cirit attığının göstergesidir” ifadelerini kullandı.
‘Bu suikast, seçimlere gidecek İran için beka meselesine dönüştürülecek’
İran’ın Ocak ayında öldürülen Süleymani için intikam alıp almadığının da önemli bir soru işareti olarak kaldığını Semin “Bu hem dünya kamuoyunda hem de İran’da tartışılıyor. Acaba ABD’nin Bağdat’taki büyükelçiliğine kendisine bağlı Şii milis güçleri üzerinden organize ettiği füzeli saldırıyla mı intikam aldı? ABD’nin ne denli kaybı oldu? Dolayısıyla İran'ın Süleymani gibi İran Devrimi ruhunu ülke dışında yaşatabilecek ve Hamaney ile gönül bağı olan bir ismin kaybı karşı intikam alamadığı tartışılıyor. İran, 11 aydır bu konuda herhangi bir adım atmadı veya atamadı. İran bu suikastin ardından iç kamuoyuna sürekli ‘Bakın, Siyonistler yaptı’ mesajları vermeye başladı. İran’da Haziran 2021’de başkanlık seçimleri var. Bu suikastın seçim için kullanılacağını düşünüyorum. İran, kamuoyuna ‘Rejimimiz nükleer gücünden dolayı sürekli tehdit altındadır’ ve ‘Biz olmasak İran tehdit altında olur’ mesajları vererek bu meseleyi bir beka sorununa dönüştürecekler. Bunun da İran için kazanç olabilecek kısım olduğunu düşünüyorum” diye anlattı.
‘İran ile İsrail’in doğrudan karşı karşıya gelmesi çok olası değil’
İran’ın Irak, Lübnan ve Suriye’de de eski gücünün olmadığını ve son suikast sonrası ABD’yi fazla dahil etmeden yalnızca İsrail’i suçlayan “temkinli” bir tutum içerisinde olduğunu ifade eden Semin şöyle devam etti:
“Peki bu suikastın sonucunda ne olacak? Ben size söyleyeyim. İran ile ABD ve İran ile İsrail aralarındaki sürekli gerilim sancıları sürekli başka yerde doğurur. Bu sancıların, Lübnan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de hatta Afrika’nın farklı bölgelerinde yansımaları olabilir. Ancak bunlar aradaki köprülerin üzerinden birbirlerine karşı söylem ve eyleme geçerler ancak karşı karşıya gelmezler. Alınabilecek en büyük intikam bu faillerin bulunması veya uydurulan bir senaryoyla ‘bu kişi yaptı’ deyip o kişinin idam edilmesi olacaktır. İran ile İsrail’in karşı karşıya gelmesi çok zor bir ihtimal. Örneğin, İran Golan Tepeleri’ne Suriye’deki Fatimiyyun ve Zeynebiyyun tugayları üzerinden saldırabilir, İsrail’e bunun karşılığını verebilirdi. Ama yapmadılar.”
‘İran içeride ve dışarıda bu kadar sıkışmışken, suikast çatışmayla sonuçlanmaz’
İran ile ABD arasında da çatışma yaşanmasının olası olmadığını aktaran Semin “İran, 1979’dan beri ABD’ye karşı 2 strateji belirlemiştir. İran’ın politikasının birinci temeli düşmanı olarak gördüğü ABD politikalarıdır. Başkanlara ve bölgesel gelişmelere bağlı olarak İran lehine bir konjonktür oluştuğunda Tahran, ABD ile dolaylı dirsek teması başlatır. Mesela Irak’ta 2014’e kadar, hatta bu şimdi de bir nebze geçerli, İran bir başbakan adayına ‘hayır’ diyorsa, hükümet kurulamıyordu. Yani ABD ile İran Irak’taki hükümetleri anlaşarak kurdu. Yani baktığınızda, iki ayaklı bir strateji görüyorsunuz. Ben şu anda içeride dışarıda sıkışmış vaziyette olan İran’ın ABD ile sıcak bir çatışmaya girmesini de beklemiyorum. Örneğin Trump döneminde şirket ve kişilere 130’dan fazla yaptırım hayata geçirildi. İran ekonomisi bu kadar çökmüşken, bu saldırılar çatışmayla sonuçlanmaz” değerlendirmesini yaptı.
‘Normalleşme sonrası gelen suikast’
Fahrizade suikastının, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini takip ettiğine de vurgu yapan Semin “Aslında bu biraz da ilişkilerin normalleşmesinin semeresidir. Çünkü istihbarat anlamında bir işbirliğine gitti normalleşme adımları atan taraflar. 2009 Haziran ayında Suudi Arabistan ve ABD’nin istihbaratları sonucu nükleer fizik uzmanının ABD’ye kaçırılması da benzer bir istihbarat işbirliğinin sonucuydu. Elbette doğrudan BAE’yi suçlamak için elimizde veri yok. Ancak ben bu normalleşmenin de suikasta, bir nebze de olsa, etkisi olduğunu düşünüyorum” diye ekledi.