ABD, IŞİD'le Mücadele Görev Gücü Birimi'nin lağvedildiğini açıkladı. ABD Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, bahsi geçen birimin görevlerinin Savunma Bakanlığı Özel Operasyonlar ve Düşük Yoğunluklu Çatışma Müsteşar Yardımcılığı ve Savunma Politikaları Müsteşarlığına bağlı bölge ofisleri tarafından icra edileceği açıklandı. Söz konusu gelişme, Ocak ayında başkanlık koltuğuna oturacak Joe Biden döneminde ABD’nin Suriye politikalarını nasıl sürdüreceği sorusunu gündeme getirdi. Konuyu Sputnik’e değerlendiren Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan’a göre, ABD’nin Ortadoğu politikalarındaki süreklilik Biden dönemi için de geçerli olacak:
‘ABD’nin başkanlarından bağımsız Ortadoğu politikası’
“ABD’nin Suriye özelinde Ortadoğu politikasında başkanlardan bağımsız süreklilik arz edecek konular olacaktır. Bu Obama’dan Trump’a geçiş sürecinde de böyleydi. Amerikan askerlerinin tamamen Suriye’den çekilmesini savunan Trump ülkesinin Suriye’deki askeri angajmanlarını sonlandırma konusunda başarılı olamamıştı. Kısmi bir geri çekilme söz konusu olmuş veya Türkiye’nin baskıları karşısından Barış Pınarı bölgesi dahil sınırdan 32 kilometre derinliğe kadar Amerikan askerlerini çekmişti. Trump başkanlığı boyunca YPG ile birlikte IŞİD ile mücadele kapsamında askeri varlık bulundurmaya devam etmişti.”
‘ABD, dünyanın jandarmalığı görevinden feragat etme politikasını sürdürür’
Obama’dan Trump’a geçişteki sürekliliğin, Trump’tan Biden’a geçişte de geçerli olacağına işaret eden Orhan “Trump dönemi Suriye politikasını eleştiren Biden’ın da iktidara geldikten sonra dünyanın farklı bölgelerindeki, özellikle de Ortadoğu’daki, çatışma alanlarına daha fazla asker gönderebileceğini düşünmüyorum. Bu Obama’yla başlayan, Trump’la zirveye ulaşan Amerika’nın ‘dünyanın jandarmalığı’ görevinden feragat etme, daha izolasyonist bir politika izleme sürecinin bir devamı olacaktır. Biden bunun istisnası olmayacak diye düşünüyorum” dedi.
‘Amerika’nın Suriye’deki askeri angajmanlarını artırmayacağı söylenebilir’
Orhan “Pentagon’un IŞİD ile Mücadele Merkezi’nin lağvedilmesi kararını da daha çok Amerika’nın Suriye’deki askeri angajmanlarını artırmayacağı yönünde bir işaret olarak okumak gerekir. Buradaki sorumluluğu olabildiğince süreç içerisinde yerel müttefiklerine vermek isteyebileceği anlaşılıyor. Burada da tabii ki YPG öne çıkacaktır ama bir taraftan da YPG üzerindeki Amerikan askeri korumasının belli bir süre devam etse bile çok uzun yıllar sürmeyeceği anlamına gelebilir. Bunun dışında özellikle Esad rejiminin siyasi çözüme zorlanması konusunda daha aktif bir Amerika olabilir. Suriye meselesiyle çok ilgilenmiyordu, ‘Bu bizim savaşımız değil’ diyen Trump’tan farklı olarak Biden Suriye siyasi muhalefetine daha yakın bir duruş sergileyebilir. Yeni anayasa yazımı sürecinde Esad rejiminin siyasi tavizler vermesi konusunda daha ısrarlı baskıcı bir Amerika olabilir. Yine Cenevre sürecini canlandırmak isteyecek bir Amerika görebiliriz” diye devam etti.
‘ABD’nin elindeki araçlar ve ulaşmak istedikleri arasındaki makas giderek açılıyor’
Peki, ABD, askeri varlığını artırmadan, Suriye’ye baskısını nasıl artırabilir? Orhan’a göre bu “ABD’nin en büyük çelişkisi”:
“Bu zaten Amerika’nın en büyük çelişkisi. Obama döneminde de böyleydi, Trump döneminde de. Ülkenin büyük hedefleri var. Fırat’ın doğusundaki bölgeye bir siyasi statü kazandırmaya, İran’ı, Rusya’yı ve rejimi sınırlandırmaya çalışıyorlar. Bunları sadece 1000 civarında Amerikan askeri ve giderek sayısı ve azalan yerel müttefikle yapmaya çalışıyor. Bu ortamda Amerika’nın bu hedeflerine ulaşabilmesi çok mümkün değil. Biden ile birlikte ben Amerika’nın genel anlamda dünyanın farklı çatışma bölgelerine asker gönderme konusunda istekli olmayacağını, Suriye’nin de bunun bir parçası olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Amerika’nın elindeki araçlar ve ulaşmak istediği hedefler arasında bir makas var ve bu makas giderek açılıyor.
‘Biden döneminin farkı söylemsel düzeyde kalacaktır’
Ama Biden’ın Trump’tan tek bir farkı, en azından belli bir süre daha düşük sayıdaki Amerikan askerlerinin kalması konusunda bir tercihi olabilir. Siyasi çözüm sürecini hızlandırarak, bu süreçte de Fırat’ın doğusundaki gücünü, varlığını ve ülkenin doğal kaynakları üzerindeki kontrolünü bir pazarlık aracı olarak elinde tutmak isteyecektir. Ama tabii karşı taraf da Amerika’nın sahada ciddi bir değişim yaratma konusunda istekli olmadığını görünce, yani daha fazla asker göndermek istemediğinin farkında olan rakipleri ise bence süreci olabildiğince uzatıp Amerika’nın tamamen geri çekilmesi sonrası bölgede bir düzen kurmaya çalışacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla Biden’ın söylemsel düzeyde daha aktif ama pratikte esasında Obama ve Trump döneminden çok da fazla değişiklik arz etmeyen bir Fırat’ın doğusu yaklaşımı olacağı düşüncesi içerisindeyim.”
‘Türkiye, Rusya ve İran’ın beklentisi ABD’nin çekilmesi’
Orhan’ın bahsettiği ‘Ortadoğu’da asker sayısını artırmayacak olan ABD’ bölgesel denklemi nasıl etkiler? Orhan’a göre böyle bir tablo, Suriye sorunun çözümünde etkin olan Türkiye, Rusya ve İran’ın bölge dışı güçlerin bölgedeki rolünün azalması beklentisiyle bağdaşıyor:
“Astana sürecine taraf olan en etkili 3 ülkenin işbirliğinin temelinde yatan faktörlerden biri de bölge dışı güçlerin buradaki rolünün azaltılması. Dolayısıyla üç ülkenin de beklentisi Amerika’nın çekilmesi. ABD’nin kademeli değil ancak hızlı geri çekilirse, bunun getireceği güç boşluğu 3 ülke arasında rekabet alanı doğurabilir. Ancak uzun yıllardır bu 3 ülkenin, özellikle Türkiye ve Rusya’nın, sağladığı yakın işbirliği, kurumlar arası koordinasyon ve sıkı bağlantı bu tür krizlerin veya rekabetlerin ortak çıkarların gözetilmesine dayalı bir şekilde aşılmasına imkan sağlayacaktır. Taraflar zaten Libya’da, Güney Kafkasya’da, Suriye’de farklı pozisyonlarda olmasına rağmen birlikte çalışmayı başarmış ülkeler. Dolayısıyla bir çatışmaya veya mevcut işbirliğinin çöküşüne varacak rekabete yol açmayacaktır.”