ABD'de yönetim değişikliği ve AB ile giderek artan gerilim karşısında, pandeminin de katladığı ekonomik kriz ortamında Erdoğan hükümeti ekonomi ve hukuk alanında 'reform' sürecinden söz etmeye başladı. Yatırımcılar ve piyasalara 'güven verme' hedefli yeni hamleler gündeme taşınırken, Erdoğan yönetiminin bu koşullarda yüzünü yeniden Katar'a dönerek İstanbul Borsası'ndan Antalya Limanı'na hisse satışlarına ve su yönetimine uzanan 10 anlaşmaya imza koyması dikkat çekti. Anlaşmalar Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'nin Türkiye ziyareti sırasında imzalandı. Anlaşmaların AB'nin Türkiye'ye yaptırımları da tartışacağı 10-11 Aralık'taki zirvesinden öncesine denk geldi.
Gelişmeleri iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez ile konuştuk.
‘Türkiye ekonomisi ‘su alan bir gemi gibi’
Mustafa Sönmez’e göre, Katar'la yapılan anlaşmalar oynanan senaryonun bir parçası. Türkiye ekonomisinin 'batık bir gemiye' benzediği, 'geminin 'su aldığı' ve 'kayalara vurmak üzere' olduğu görüşünü dile getiren Sönmez, yapılan atakların da gidişatı engelleme çabaları olduğunu kaydetti. Sönmez'e göre Katar 'alışverişi' Merkez Bankası ve Hazine Bakanlığı'ndan hamleleri tamamlayan bir öğe:
“Ben doğrusu, bunun senaryonun parçası olduğunu düşünüyorum. Katar’ın da bugünlerde sahne alması, bu alışveriş olaylarıyla bir resmi tamamladığını düşünüyorum. Aslında bu resim şu, biliyoruz, yaşıyoruz. Türkiye ekonomisi ciddi ölçüde batık bir gemiye benziyor, su alıyor, kayalara vurmak üzere. Sağa döndü, sola döndü olmadı. 2018’den bu yana bu ciddi fırtınayı yaşıyor. Su alışı devam ederken bakıldı ki bir şeyler yapmak lazım ve böyle bir atak başlatıldı. Bir senaryo yazıldı ve bu uygulanıyor. Önce Merkez Bankası başkanı değiştirildi, arkasından Hazine ve Maliye Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın damadının istifası kabul edildi. Bu kadro değişikliğinin yanı sıra bir de ekonomik reforma başlıyoruz. Bunu bir hukuk reformu da tamamlayacak denildi. Bunlar tabii, böyle pürüzsüz gitmedi. Arada Cumhur İttifakı’nın öteki ortağı taç koydu, Alaattin Çakıcı tarzında çıktı. Bülent Arınç sahneye çıktı. Bülent Arınç hukuk reformunu desteklediğini, Demirtaş ve Kavala’nın haksız yere içeride bulunduğunu, tahliye edilmesi gerektiğini söylerken küçük ortaktan çok ciddi itirazlar geldi. Bunu tamamlayan bir öğedir, Katar alışverişi.”
‘Türkiye’de yabancı yatırımcı olarak sadece Katar kaldı’
Türkiye’nin ‘elinde’ yabancı yatırımcı olarak sadece Katar’ın kaldığını, Katar'ın da her türlü rolü oymadığını ifade eden Sönmez'e göre bu anlaşmalar da 'biz toparlanıyoruz, biraz dağılmıştık ama iyi şeyler yapmaya başladık, kadro değiştirdik, kan değişimi yaptık, bunun sonucu olarak bakın Katar bize yatırıma geldi’ mesajlarını vermeye yönelik:
“Elde de yalnız yabancı diye Katar var. Katar’dan başka yabancımız yok. Türkiye o kadar yalnızlaştırıldı, ıssızlaştırıldı ki böyle bir senaryoda da zoraki olarak Katar’ı oynatıyor, başka kimse yok çünkü. Katar da her rolü oynuyor, hiç itirazı yok. Ona da bu senaryoda gelip bir yandan Ferit Şahenk’ten İstinyePark’ı almak, borsanın yüzde 10’unu almak, Antalya Limanı’nı almak, Haliç Port’a talip olmak gibi dolgun, okkalı bir rol vermişler. O da bunu oynuyor. Bu aslında bir bütünün parçası, bunu böyle görmek lazım. Bütün bu gayretler ‘biz toparlanıyoruz, biraz dağılmıştık ama iyi şeyler yapmaya başladık, kadro değiştirdik, kan değişimi yaptık, bunun sonucu olarak bakın Katar bize yatırıma geldi’ böyle bir elden geldiğince sahneye konmuş bir oyun. Çalışır mı, işler mi, arkası ne olur, şu andaki performansına seyirci ilgisi ne kadar, reytingi nedir derseniz, ben dönüp dövize bakıyorum. Hala 7.80 basamağında diretiyor, bazen 90’a çıkıyor. Yani çok da ikna olmuş, oyunu beğenmiş gibi gözükmüyor. Ama senaristin elinden gelen de bu, senarist bu oyunu yazmaya ve oynatmaya çalışıyor. İyi iş yapıp yapmayacağını hep beraber göreceğiz.”
‘Atılan adımlar Batı kulübünün üyesiyiz, merak etmeyin takıma dönmek istiyoruz mesajı içeriyor'
Sönmez, atılan adımların Türkiye'nin 'Batı kulübünün üyesi olduğunu', 'başka şeyler yapar gibi göründük ama aslında merak etmeyin takıma geri dönmek istiyoruz' mesajı içerdiğini kaydetti. Türkiye'nin neoliberalleşme sürecinde 50 milyar dolar kullanıp ağır bir dış borç oluşturduğunu dile getiren Sönmez, bu paranın da içerine inşaat sektörüne harcandığını belirtti. Ancak artık paranın tükendiğini vurgulayan Sönmez, bu koşullarda Suriye'de, Libya'da ve Azerbaycan'da 'iç tribünlere' oynanan oyunlar eşliğinde Batı'yla karşı karşıya da gelindiğini dile getirdi. Sönmez'e göre Ankara şimdi özellikle de ABD'de Biden'ın gelişiyle revizyona gitmeye çabalıyor:
“İşte bunların hepsi ‘aslında biz Batı kulübünün üyesiyiz, oyuncusuyuz, siz yanlış anladınız, biz başka şeyler yapar gibi göründük ama değil, aslında biz buranın oyuncusuyuz, merak etmeyin biz takıma geri dönmek istiyoruz’ mesajı verilmeye çalışılıyor. Çünkü şu anlaşıldı; dünyanın parasını 2003’ten, iktidar olduktan sonra yılda 50 milyar dolar kullandın. Bunun önemli bir kısmını dış borç yaptın, çok ağır bir dış borç oluştu. Bu parayı doğru da kullanamadın. Daha çok iç pazarda, inşaat konut sektöründe tüketimde kullandın. Bununla istikrarlı bir büyüme geneli yakaladın. Bununla siyaseten de yükseldin. Tek adam iktidarını kuracak kadar bunu kullandın. Böyle tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi var. O zaman geldi. Şimdi oradan başladı dökülmeye yani o parayı çevirememeye, borcu borçla kapatamamaya başlayınca bu kez sıkıntı başladı. Eksen değiştirmek, bölgesel güç olmak, bununla yer tutmak gibi serüvenler de Batı’yı üzdü. Onlar burada da buna gocundular. ‘Sen kimsin, ne yapıyorsun, ne oluyor’. Ama bundan da geri kalınmadı. Fakat bunları hiçbiri iş yapmadı. Gerçi bunların önemli bir kısmı iç tribünlere yönelik hamlelerdi. Suriye’sinden Libya’sına Azerbaycan’a kadar. Bütün bu dış politikayı da bir tür iç tribüne oynanan oyunun malzemesi haline getirildi. Ama her şeyin bedeli var. Bunu yaptığın zaman o zaman dış alem seni serüvenci, yönetemez, iş bilmez, nerede durduğu belli olmayan olarak görmeye başlıyor. Bütün kırılgan göstergelerinizle beraber seni ‘yatırım yapılmaz, riskli bir ülke’ olarak anons ediyor. Şimdi bu yaşandı. Fakat artık gidip duvara toslanınca bu kez bağıra çağıra ‘siz yanlış anladınız, biz Batı’nın oyuncusuyuz, Avrupa oyuncusuyuz’ denmeye, tabii bu süreç içerisinde Trump’la da birebir ilişkilerde çok alaturka, diplomatik kalıplara uymayan davranışlarla idare edilmeye başlandı. Ama şimdi Trump yerine Biden geldi. Şimdi ona da şirin görünmek lazım. Adamın eli ağır. Elinin altında dosyalar var. Buna göre revizyona gidiliyor. Kılık kıyafet, görüntü değiştiriliyor. Bu çaba, gayret var. Var da, bunu karşı taraf yutar mı, yer mi? Bu kadar kozmetik değişimiyle kurt tüyünü değiştirdi diye huyunu mu değiştirir? İşe yarar mı? Bunu da yaşayarak göreceğiz.”
‘Resmi hiçbir kayıtta Kanal İstanbul ismi geçmiyor, sadece kanal bağlantı yolu var, proje olacakmış gibi şehir kurmaya başladılar’
Katar ile 10 anlaşmanın da yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Boğazına paralel yapay bir kanal inşasını içeren 'Kanal İstanbul' projesini de dış dünyaya yönelik yeni bi hamle olarak ortaya atarken, Katar'ın burada satın aldığı arazileri anımsatan Mustafa Sönmez, oysa resmiyete dökülmüş bir projenin ortaya bulunmadığını kaydetti. Sönmez, devlet projesi olarak 'Kanal İstanbul' diye bir projenin geçmediğini, zaten bunun için kamu parası da bulunmadığını, ancak burası inşa edilecekmiş gibi bir şehir planlandığını belirtirken, uluslararası planda kimsenin bu projeyi ciddiye almadığı değerlendirmesinde bulundu:
“Sanmıyorum, kimsenin ciddiye aldığı yok. Zaten kendilerinin de ciddiye aldığı yok. Bakın, resmi hiçbir dokümanda ‘Kanal İstanbul’ diye bir proje yok. Devletin 2021 yatırım stokunda Kanal İstanbul diye bir proje yok. Sadece bir rivayet var. Orada açacağız diye resmen bunun geyiğini yaptılar ve orada bir şehir kurmaya başladılar. Yani kanal açılacakmış gibi yapıp, oradaki tarım arazilerini, köyleri alıp satıp, bir rant taklası attırıp oraya bir şehir yamayacaklar. Ama ortada kanal yok, kanalın açılıp açılmayacağı belli değil. Ama şunu gördüler; bu iş yapıyor. Yani ‘biz oraya kanal açarız’ dediğiniz zaman insanlar buna inanıyorlar. Gidip oradan arsa kapmaya başlıyorlar. Hatta bunu devlet eliyle parlattılar. İşte yine Katar ailesinden birileri arsa aldı, damadın arsası çıktı. Devlet eliyle tüm bunlar yapıldı. Ortada Kanal İstanbul diye resmiyete dökülmüş bir proje yok. Sadece orada kanal açılacakmış gibi İstanbul’un çevre planına bir şehri planını eklediler. Zoraki olarak oraya bir şehir yamamaya çalışıyorlar ama kanalı olmayan bir şehir. Arsayı sattılar mı, sattılar. Rantı parlattılar mı, parlattılar. Orada sadece böyle bir şey var, Kanal İstanbul diye bir şey yok. Olacağı da yok. Bu karlı bir proje değil. Kamu özel ortaklığıyla birilerine verecekleri bir iş değil. Kamu kaynaklarıyla yapmaya kalktıklarında, ellerinde böyle bir para yok, astarı yüzünden pahalı. Sürekli bunun geyiğini yapmak sonucu oradan arsa rantını devşirdi mi, devşirdiler. Şimdi orada kanal varmış gibi şehir kuruluyor. Kanal İstanbul diye resmi bir proje yok hakikaten ama kamu yatırımlarının içinde bir tane ‘Kanal İstanbul’ ismi geçiyor. O da Kanal İstanbul bağlantı yolu. Yani ‘Kanal İstanbul’ yapılıyormuş gibi bir bağlantı yolu yapıyorlar oraya. Kamu yatırım stokunun içerisinde bir tek onun adı var. Ama bu da iş yapıyor ya da bununla da geminin su alan bir deliğini kapatmaya çalışıyorlar. Bu tabii bir acizlik gösterisi. Bunun da tabii insanlar farkına varıyorlar ya da varacaklar. Bu kısa vadede sanki iş yapıyormuş gibi görünüyor ama aklı selim sahibi insanlar bunu gördükçe bu rejimin, yönetimin pejmürdeliğini daha iyi anlıyorlar.”