Avrupa Birliği'nin 10-11 Aralık'taki zirvesi öncesinde Türkiye ile gerilim yükseliyor. AB yöneticilerinden 'Türkiye ile dönüm noktasına gelindiği' ikazları eşliğinde Avrupa Parlamentosu'nda (AP) üyelik sürecinin başlamasından bu yana ilk kez 'yeni bir ilişki modeli' taslak tasarı ile tartışmaya açıldı. Fransa ile Yunanistan başta olmak üzere bir dizi ülke Ankara'ya yaptırım için bastırırken, İtalya da Libya'da ateşkesi bozmaya yönelik çabalar üzerinden Ankara'ya uyarı yolladı. Doğu Akdeniz'de bölünmüş Libya'nın batısındaki İhvancı hükümete silah ambargosunun BM destekli denetim mekanizmasını oluşturan İrini operasyonunda bir Türk gemisinin bir Alman fırkateyni tarafından durdurulup aranmasının yarattığı kriz eşliğinde dikkatler Almanya'nın tutumuna çevrildi.
Gelişmeleri, Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen’le konuştuk.
‘Eskiden tam üyelik konuşulurken, şimdi yaptırımlardan bahsediliyor’
Prof. Faruk Şen’e göre Almanya bugüne kadar Türkiye’ye karşı dengeli bir politika uyguluyordu ancak Türkiye'ye yönelik son dönemdeki tutum artık terminolojiye dahi yansıyor. Türkiye'nin eskiden Avrupa Birliği’ne tam üyelik görüşmeleri yapan bir ülkeyken, artık yaptırımların konuşulduğu bir ülke haline geldiğini belirten Şen, Libya açıklarında bir Türk sivil gemisinin Alman fırkateyni tarafından durdurulmasına dikkat çekti. Şen'e göre, Fransa, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Avusturya ve Lüksemburg Türkiye'ye yaptırımda ısrar ederken, bundan hoşlanmayan ülkeler de bulunuyor:
“Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, hakikaten bugüne kadar daha objektif ve dikkatli konuşuyordu. Kritik diyerek Türkiye’ye karşı hafif bir gözdağı verir havası var. Hakikaten baktığınız zaman Almanya bugüne kadar, Türkiye’ye karşı herhangi bir yaptırıma yeşil ışık yakmadı. Angela Merkel özellikle Almanya’nın dönem başkanlığında kendisinin büyük katkısıyla Avrupa Birliği Komisyon Başkanlığı’na gelen Ursula von der Leyen’le birlikte Türkiye’ye karşı dengeli bir politika uyguluyorlar. Bir de akıl almaz bir gelişme var. Son zamanlardaki terminolojiye baktığınız zaman, biz tam üyelik görüşmeleri yapan Hırvatistan ile birlikte bir ülkeyken, ortaklık stratejisine yaklaşan bir ülkeyken şimdi yaptırımlarla konuşulan bir ülkeyiz. Yaptırımlar kime karşı yapılıyor? Belarus’a, İran’a, Türkiye’ye karşı yaptırımdan bahsetmek hakikaten çok büyük bir hata. Son olarak bu Bingazi limanına 200 km mesafede Türk gemisinin Alman savaş gemisi tarafından durdurulup aranmak istenmesi ve belirli ölçüde aranması, -zira Türkiye’nin protestosu geldikten sonra aramayı kesseler bile- Almanya’dan gelen açıklamalarda gemide şüphelenildiği gibi herhangi bir askeri araç veya silah bulunmadığı konusunda hemfikirler. Yalnız hemfikir olmadıkları nokta BM kararına göre AB bir görev üstlenmiş bulunuyor ve Irini Operasyonu’ndan Libya’ya giden gemileri kontrol ediyor. Akıl almaz bir gelişme. Bakın, Libya’da Hafter güçlerini destekleyen ülkeler karayoluyla her türlü silahı yollarlarken buna kimse mani olmuyor. Denizde böyle bir kontrol yapılıyor ve farz edin bir silah gönderilme durumu olsa bile, tabii Berlin’de yapılan Libya anlaşmasına göre böyle bir ambargo vardı. Türkiye, Libya’da meşru hükümeti destekliyor. Yani oradaki işgal güçlerini yahut Rusya’nın, BAE’nin desteklediği güçleri değil, resmi güçleri destekliyor. Silah ambargosu konusunda da bugüne kadar Türkiye’yi suçlayacak hiçbir şey yapmadılar. Fakat Almanya’da, buraya bağlanmadan önce gerek Alman Savunma Bakanlığı yetkililerinden gerekse Dışişleri’nden konuştum, ‘Türkiye’nin bir NATO üyesi ülke olarak bunu yapmaması lazımdı, 4 saat geçtikten sonra bize yapmayın dediler’ diyorlar. Peki, bir aksi sorusunu sorayım. Bir NATO ülkesinin gemisini siz tam 4 saat bile dolmadan nasıl ararsınız, nasıl böyle bir suçlama yapıyorsunuz? Almanya buna bir açıklık getiremiyor. Atmosfer gergin. Türkiye’ye, Yunanistan, Fransa, Avusturya, Güney Kıbrıs ve Lüksemburg muhakkak yaptırım kararı çıkartmak istiyorlar. Fakat bu yaptıkları diğer ülkeler tarafından da tepki çekiyor. Bakın ilk defa Kuzey Avrupa ülkeleri İtalya, İspanya Türkiye’ye haksızlık yapıldığından hareket ediyorlar ki, bu da önemli bir gelişmedir.”
‘10 Aralık’ta yaptırım çıkmaz, AB Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de haklarını savunduğunu görüyor’
AB'nin 10-11 Aralık'taki zirvesinden Ankara'ya yaptırım kararı çıkmasını zor gören Prof. Şen, AB'nin aslında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını savunduğunu gördüğü görüşünde. Şen'e göre, Türkiye’nin en büyük hatası İsrail, Mısır ve Suriye’yle anlaşma sağlamaması. Şen, Ankara'nın böylesi adımlar atması Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın Fransa’yı da arkasına alarak yaptırdığı eylemler son bulur:
“10 Aralık’taki esas zirvede tabii gündemin en önemli maddelerinden biri Türkiye. Fakat ben bir yaptırım çıkmayacağından hareket ediyorum. Avrupa Birliği bu hatayı yapmaz. Zira Avrupa Birliği de şunu görüyor; Mavi Vatan projesinde Türkiye Doğu Akdeniz’de belirli haklarını savunuyor. Kalkıp İstanköy ya da Girit’in kıta sahanlıklarından hareket ederek orada petrol veya doğalgaz aramadan vazgeçmek taraftarı değil. Zira Yunanistan’ın istemi Güney Kıbrıs ile birlikte Türkiye’yi mümkünse Antalya Körfezi’ne sıkıştırmak, hiçbir eylemde bulunması izin vermemek olacak. Türkiye’nin buradaki en büyük hatası nedir biliyor musunuz? Türkiye İsrail’i karşısına aldı. Türkiye Mısır’la, Suriye’yle takışmalı. Esasında Türkiye İsrail’e biraz yaklaşsa, Mısır’la olan bu Mursi kanalından gelen tepkileri azalıp da Sisi’yle ortak müşterekte bulunsa, inanın Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın Fransa’yı da arkasına alarak yaptırdığı eylemler son bulur. Zira şu anda Mısır ve Yunanistan ilişkileri çok iyi. Mısır, Güney Kıbrıs ilişkileri çok iyi. Bunlara da biraz biz sebep olduk. Sisi’yi hala tanımıyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde tabii, askeri darbeler hoş karşılanmaz ama hiçbir ülke de askeri darbe olan ülkeye bu kadar zaman tanımamazlık edemez. Tabii, bizim hükümet Mursi ile biraz fazla özdeşti. Bu nedenle yapılan hatalı bir politika. Sisi şu anda bütün dünya ülkeleri tarafından kabul edilmiş bir lider. Bizim de bunu kabul etmemiz lazım.”
‘Türkiye AB’nin tam üyesi olsa bile serbest dolaşım hakkı verilmeyecek, yapılması gereken özel statü başvurusu’
AB-Türkiye ilişkilerindeki gerilime paralel olarak AP Türkiye ile ilişkilerin modelini değiştirmek üzere harekete geçmiş görünürken, Prof. Şen, AP'nin ilişkilere yön veremeyeceği görüşünü dile getirdi. Ancak bu model değişikliğini bizzat Ankara'nın talep etmesi gerektiğini dile getiren Şen, Türkiye'nin de Britanya tipinde bir statü arayışına girmesinin hayırlı olacağı değerlendirmesinde bulundu. Şen, Türkiye AB’nin tam üyesi olsa bile serbest dolaşım hakkının verilmeyeceğini vurgularken, yapması gerekenin de vaktiyle Sarkozy ile Merkel'in de dile getirdiği ‘özel statü’ başvurusu yapmak olduğunu kaydetti:
“Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine Avrupa Parlamentosu yön veremez. Böyle bir hakkı yok. Bunu İspanyol milletvekili de biliyor. Fakat gündeme geldi. Biraz puan kazandı. Bunun için bunu yaptı. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine yeni bir yön verilmesi lazım. Ama İspanyol milletvekilinin dediği gibi değil. Bakın, İngiltere Avrupa Birliği’nin tam üyeliğinden ayrıldı. Fakat incelerseniz, İngiltere hiçbir zaman Avrupa Birliği’nin tam üyesi değildi. Para birliğine girmemişti. Avrupa Birliği’nin ekonomi politikasına yani bütçeden para alıp verme konusunda kendi kriterlerini kabul ettirmişti. Tarım politikasında da belirli politikaları vardı. Bir adım daha ileri gidersek Schengen’i tanımamış kendi politik görüşlerini koymuştu. Şimdi Türkiye esasında hatalı bir şekilde şunu gündeme getirmiyor; İngiltere’nin statüsü gibi, ismi de özel statü olacak bir üyelik müracaatı yapılabilir. Neden? Bunu Türkiye’ye 2002 yılında eski Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Angela Merkel önermişlerdi. Biz hepimiz karşı çıkmıştık. Halbuki artık Türkiye’ye tam üye olsak bile serbest dolaşım hakkı verilmeyecek. Türkiye’ye hiçbir ülke tam üye olunsa bile Avrupa Parlamentosu’nda diğer 3 büyük ülke gibi 74 parlamenter, 29 oy hakkı verme düşüncesinde değil. Bu açıdan Türkiye özel statü ile askeri açıdan, savunma konusunda Avrupa Birliği’nin bir parçası olabilir, olmalı. Gümrük Birliği iyileştirilmeli ve bütçeye kendi kıstaslarına göre para ödeyip, para almalı. Böylece Avrupa Birliği’nin 5 ayağından 3’ünü oluşturabiliriz. Türkiye Avrupa Konseyi’nde paranteze alınmış bir ülke durumunda. Hala Avrupa Konseyi’nin belirli kriterlerini yerine getirmedik. İnsan hakları, demokratik gelişme, basın özgürlüğü ve tutukluların bu kadar ceza evinde kalması dünyanın pek az ülkesinde olan bir şey. Bu konularda Tayyip Erdoğan’ın bir reform politikası oluşturması bekleniyordu. Böyle bir adım atılacak gibiydi. Maalesef, herhalde biraz küçük koalisyon partnerinin katkısıyla tabii Devlet Bahçeli koalisyon partneri değil ama şu andaki hükümetin en büyük dayanağı. Bunlar karşı çıktı diye reform politikasında da bir duraklamaya girdik. Bunları yapmamız Türkiye’nin lehine olur.”
‘Biden’ın seçilmesiyle Türkiye-ABD ilişkileri daha kurumsal olacak’
Şen’e göre ABD’de Joe Biden’ın seçilmesiyle Türkiye-ABD ilişkileri daha kurumsal olacak. Biden’ın seçilmesiyle beraber Transatlantik işbirliğin gelişeceğini söyleyen Şen, bu sebeple Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin daha iyi olması gerektiğini vurguladı:
“Bugüne kadar Türkiye-ABD ilişkileri biraz Trump-Erdoğan ilişkilerine, onların çatışması ve sevişmesine benziyordu. Şimdi daha kurumsal olacak gibi. Hillary Clinton daha evvel seçilseydi Trump’ın yerine transatlantik işbirliği gerçekleşecekti. Bu büyük bir işbirliği. Avrupa Birliği ve Amerika arasında transatlantik işbirliği demek ticaret ilişkilerinin çok gelişmesi uluslararası işbirliği demekti. Bu Çin, Hindistan, Rusya, Güney Afrika biraz da Türkiye gibi ülkelere karşı bir şeydi. Şimdi bu artık gerçekleşecek. Bunu hem Biden hem Merkel hem Fransızlar, hepsi istiyor. Hepsinin bundan çıkarı olacak. Türkiye şu anda Avrupa Birliği ile daha iyi ilişkilere girmek zorunda. Biden’ın bize ne getirip ne götüreceğini bilmiyoruz. Belki hakikaten ilk başta önerdiği gibi sert bir politika Türkiye’ye karşı uygulayacak, yaptıracak. Yahut hiç beklemediğimiz bir şekilde bir bahar havası esecek. Bunu 20 Ocak’tan sonra yavaş yavaş göreceğiz. Bu açıdan Türkiye’nin AB ile ilişkilerini Tayyip Erdoğan’ın bir buçuk hafta evvel dediği gibi tekrar pekiştirip ‘benim yerim Avrupa’nın yanıdır, içidir’ söylevinin içini doldurmasını bekliyoruz.”