Basın İlan Kurumu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un şikayeti üzerine Cumhuriyet gazetesine 45 gün ilan kesme cezası verdi. 54 yıldır Cumhuriyet bünyesinde gazetecilik yapan Şükran Soner, verilen kararın arkasındaki sebepleri Ali Çağatay’la Seyir Hali programında anlattı.
‘Bu devlet kararı değil icra kararıdır’
Soner, Basın İlan Kurulu’nun verdiği kararın sebebini “Başkanlık rejimi bir icra organıdır, hükümettir. İhtar uygulamasında yükümlülük olan birçok yasa değiştirilmediği için hukuk işlememektedir. Meclis yasama görevini yapamamaktadır. Kararnamelerle yönetilen Başkanlık rejimi değişiklikler eksik yapıldığı için haksız ve hukuksuz olarak icra yetkisi olan bir organdır. İcra organının yasamaya ve bağımsız kurumlara dönük yaptığı her müdahale suçtur. Bu tersliği görmezden geliyoruz. Bu yöntemle icra yetkisi kullanılarak kamu kurumlarının ele geçirilmiş olması. Gazeteciler Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti, Basın İlan Kurumu’nda özerkliğin güvencesi olan görevlere ve işlevlere sahipti. Bunlar da yok edildi. İcra organının atamalı bakanına otorite anlamında bağlı olan bir kurum, kendine göre yorum yaparak suç niteliğinde bir müdahalede bulunuyor. Sayısız pek çok kurum için aynı şekilde, Devlet kararı değil ki bu icra kararı” diye anlattı.
‘İnsanlar kendi bütçelerinden ilan vererek bize destek oluyor’
Soner, okurlarının kendilerine verdiği destekleri “Biz en pahalı gazete olarak satıyoruz. Birden fazla gazete alan okurumuz var. İnsanlar kendilerinin bütçesinden ilan veriyor, verilmeyen ilan yerine maddi destek yapmaya çalışıyor. İlhan Selçuk, gazeteyi yaşatma sorumluluğu hakkında bir cümle kullanmıştı bana: Elim taşın altında, taş o kadar ağır ki elimi çıkaramıyorum” sözleriyle anlattı.
‘Cumhuriyet okuru’ kimliği olan insanlar var’
Soner, Cumhuriyet gazetesinin okuruyla arasındaki ilişkiyi söyle anlattı:
“Cumhuriyet okuru kimliği olan insanlar var. Bu gazeteyi yaşatma sorumluluğunda çalışanları ve yönetimi hep okurla bu özel ilişki içinde var oldu. Hiçbir örnek yok ki bir basın kuruluşunu yaşatmak üzere bir toplumsal seferberlik olsun. İstisna olarak Le Monde olayı, oradaki mantıkta üst kurumların yaşatma çabasıydı. Fransız burjuvazisinin Le Monde’u yaşatma algısıydı. Bizde bu algı tersine işliyor, Cumhuriyet okurunun Cumhuriyet’i yaşatma algısı. Örneğin 12 Mart dönemi Cumhuriyet gazetesine aile içi darbe yaptırılınca Cumhuriyet okuru, Nadir Nadi’nin görevden uzaklaştırılmasını protesto etti ve gazeteyi terk etti. Okur gazetenin çizgisi adına savaş verdi. Nadir Nadi darbe yönetimi ortadan kalkmadan bu boykotun yarattığı aile içi zorunluluktan ötürü yeniden yetkin olarak göreve geldi. Aynı okur kendisinin tiraj olarak batırdığı gazeteyi sil baştan yükseltme sorumluluğunu duydu. Böyle bir örnek dünyada yok.”