00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
7 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
5 dk
DÜNYA HABERİ
11:07
13 dk
PARANIN HAREKETİ
11:21
16 dk
HABERLER
12:00
6 dk
HABER MASASI
13:30
35 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
4 dk
HABERLER
19:00
5 dk
ARAMIZDAN AYRILANLAR
20:30
15 dk
HABERLER
07:00
5 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
HABERLER
12:01
5 dk
YAPAY ZEKA GÜNLÜĞÜ
14:05
54 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
3 dk
HABERLER
19:00
14 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
GÖRÜŞ

Kovid-19 sonrası psikiyatrik rahatsızlıklar dönemi: ‘Depresyon ilk sırada, intiharların artacağı endişesi var’

© AFP 2023 / ADEM ALTANkoronavirüs türkiye - ankara koronavirüs
koronavirüs türkiye - ankara koronavirüs - Sputnik Türkiye
Abone ol
Yaklaşık 1 yıldır süren Kovid-19 salgını hem dünya genelinde hem de Türkiye’de yeniden artışa geçti. Bitimi belirsiz pandemi dünya genelinde ve Türkiye’de hangi ruhsal problemleri beraberinde getirdi? Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, Sputnik’e anlattı.

Yaklaşık bir yıl önce ilk vakanın Çin’de görülmesinin ardından dünyaya yayılan Kovid-19 hem dünya genelinde hem de Türkiye’de yeniden artışa geçti. Sağlık Bakanlığı’nın en güncel resmi verileri, 24 saat içerisinde ülke genelinde 2 bin 500’den fazla kişinin Kovid-19 hastalığına yakalandığı yönünde. Ülkedeki ağır hasta sayısı da artıyor. Hastalığın görece düşüşe geçtiği ve ‘yeni normal’ olan yaz döneminin ardından toplumun bir kez daha salgının gidişatına dönük endişeleri artmış durumda. Salgının ne zaman sonlanacağı ise belirsiz. Hem ölümcül de olabilen Kovid-19 hastalığının hem de salgının bitimine ilişkin belirsizliğin getirdiği ruhsal rahatsızlıkları, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, Sputnik’e anlattı.

‘Pandemi, ilk olarak akut stres bozukluğunu tetikledi’ 

Kovid-19 sürecinde toplumda kaygı bozukluğu ve depresyonun arttığına işaret eden Prof. Dr. Dilbaz “Pandeminin başlamasından itibaren ilk ay bir travmayla karşı karşıya geldik. Neydi bu? Akut stres bozukluğu. Bütün dünyanın ilk tepkisi buydu. İnanılmaz bir kaygı vardı. İnsanların yüzde 97’si elini fazla yıkıyordu, yüzde 96’sı sosyal izolasyona uyuyordu. Aslında ‘yapın’ dediğimiz şeylerin hepsinin ilk ay içerisinde çok fazlasıyla insanlar tarafından benimsendiğini gördük. Sonra zaman geçtikçe pandemi toplumu farklı alanlarda etkilemeye başladı. Bir kere sevdiklerinin, yakınlarının hasta olması korkusu en temel korku olarak öne çıktı. Bu korku insanlarda özellikle büyüklerinin hasta olabileceği, onları koruyamayacakları biçiminde gerçekleşmeye başladı. Bu kaygıyı sonrasında işsiz kalma gibi kaygılar takip etti diye konuştu. 

‘Yaz aylarında duyarsızlaşma başladı, bu insanların savunma mekanizmasıydı’

Akut stres bozukluğunun takip eden dönemin duyarsızlaşma olduğuna değinen Prof. Dr. Dilbaz İnsanların dışarı çıkmaya başladığı, uçakların yeniden havalandığı 3-4 aylık yaz döneminde insanlar pandeminin gücünün azaldığı yönündeki yalancı gerçekliği yaşadı. Bu bir savunma mekanizmasıydı. Çünkü stresi sürekli fazla tutarsanız bu sizi tükenmişliğe götürür ve bir kısım insanda bu tükenmişlik baş gösterdi. Ancak büyük bir bölüm, yazın normal hayatlarına dönmeye çalıştılar. Hatta ‘Bu hastalık kurgu’ ya da ‘Bana bir şey olmaz’ diyenler de arttı. Öyle ki Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı o mavi tablo bile bazı insanlara yalnızca rakamdan ibaretmiş gibi gelmeye başladı. İnsanlar duyarsızlaşmaya başladı diye anlattı. 

‘Paylaşımı seven bir kültürde Kovid-19’un ciddi etkileri oldu’

Şimdilerde hasta ve hayatını kaybeden sayılarının hızla arttığı dönemin yeniden kaygıları yükselttiğine işaret eden Prof. Dr. Dilbaz Gelinen noktada yakınlarımız ya da tanıdıklarımızın tanıdıklarını kaybetmeye başladıkça bu sefer gerçekten ruhsal sorunlar artmaya başladı. Genellikle kaygı konuşuluyor ama bunun daha öncesinde çok daha önemli psikolojik parametreler var. Mesela sosyal izolasyon insanların yalnız hissetmesini sağladı. Bence bu çok önemli bir konu. Bizim gibi bir kültürde, genellikle sevdiklerimizle, tanıdıklarımızla birlikte var olan, yaşayan, paylaşımı seven bir kültürde bunun etkisi büyük olur. Bence bu hastalığın bize getirdiği en büyük psikolojik yükümlülük, hastalığın insanları yalnızlığa itiyor olması. Yalnız olmak, yaşamak, sosyal ilişkilerimizin olmayışı, hatta yalnız ölebileceği gibi korkular duymaya başladı insanlar da” dedi.

‘Bir yıldan sonra dünya genelinde intihar artışlarının artması endişesi var’

Prof. Dr. Dilbaz, koronavirüsün kısa ve orta vadedeki ruhsal etkilerini çeşitli araştırma örnekleriyle ortaya koydu. Dilbaz Çekya’da yayınlanan bir araştırma, pandemiyle birlikte kaygı bozukluklarının 3 katına yani yüzde 11’lere; depresyonun ise yüzde 13’lere çıktığını ortaya koydu. Bizim ülkemize ait böyle bir veri yok ancak Çekya’da ruhsal hastalıkların görülme sıklığı artmış, intiharlarda da bir artış var. Aslında intiharlardaki artış birinci yıldan sonra bekleniyor. Çünkü intiharlar akut bir tepki değildir. Kronik stres bozukluğu sonrası gelebilir. Yine karantina dönemlerinde aile içi şiddetin artacağı göz önüne alınarak dikkatli olmamız lazım. Çalışmalar bunu gösteriyor” dedi. 

‘Pandemi olmasaydı da depresyonun 2030’da dünya birincisi olması bekleniyordu’

Prof. Dr. Dilbaz Eğer pandemi olmasaydı 2030 yılında en fazla yeti kaybına yol açan hastalıklar sıralamasına bakıldığında, ki bunların içine fiziksel ve ruhsal hastalıklar dahil, depresyonun zaten birinci sıraya geçmesi bekleniyordu. İkinci sırada kalp hastalıkları ve sonra inmeler geliyordu. Şimdi 2020 yılında kalp hastalıkları birinci sırada. Zaten gidişatımız depresyonu birinci sıraya getiriyordu ama pandemiyle birlikte bence birinci sırada depresyon ve bununla birlikte özellikle kaygı bozukluklarında büyük bir artış olacak. Üstelik hastaların doktor ve hastaneye ulaşmasındaki aksaklıkların da göz ardı edilmemesi gerek. Bu da olumsuz bir faktör” diye devam etti.

‘Kovid-19’un 15-20 sonrasına uzanan uzun vadeli etkileri de konuşulmalı’

Kovid-19 pandemisinin 15-20 sonrasına uzanan uzun vadeli sonuçlarının da olacağına işaret eden Prof. Dr. Dilbaz Pandemi veya endemik sonrası, doğan çocuklarda şizofreni gibi hastalıkların yüksek olduğuna ilişkin bazı araştırmalar da mevcut. Bundan 20 yıl sonra ne göreceğimizi de bilmiyoruz. Bu da işin daha uzun vadeli kısmı. Biz hep kısa vadeyi konuşuyoruz. Ancak bir insan Kovid-19 geçirdikten 15-20 yıl sonra akciğerinin durumunun ne olacağını da bilmiyoruz” dedi. 

‘Salgının başından bu yana evinden çıkmayıp her gün madde kullanmaya başlayanlar var’ 

Dilbaz konuşmasında, Kovid-19 salgın dönemini psikiyatrik rahatsızlıklar döneminin takip edeceği tespitine de yer verdi: 

Kovid-19’un ardından bir de psikiyatrik hastalıkların salgını olacak. İlk 1-2 ay insanlar kendilerini korumaya, kaygılarıyla baş etmeye çalışıyordu ancak altıncı aydan sonra yeni depresyon ve anksiyete hastaları ortaya çıkmaya başladı. Ortada büyük bir stres kaynağı var. Stresle olumsuz baş etme yöntemlerinden birisi şiddet davranışı bir diğeri ise alkol veya madde kullanımıdır. Görüştüğüm gençlerden birisi, Kovid-19 başladığından beri evden çıkmıyor ve salgın öncesi birkaç kez denediği esrarın dozunu giderek daha fazla artırarak her gün içmeye başlamış. Bu tehlikeli eğilim karşımıza artarak çıkabilir.” 

Kovid-19’un en yaygın etkileri; yalnızlık, öfkelilik, fedakarlık

Üsküdar Üniversitesi olarak Kovid-19 salgınının etkilerini ölçmek amacıyla dünya çapında gerçekleştirilen COH-FIT çalışmasının Türkiye ayağını yürütmekte olduklarını hatırlatan ve araştırmanın güncel ara sonuçlarını paylaşan Prof. Dr. Dilbaz Şimdiye dek dünya genelinde 120 bin kişi araştırmaya katıldı. Biz de bunun Türkiye ayağını yürüttük. Peki ülkemize ilişkin ne bulduk? Araştırmaya katılan kadınların oranı yüzde 62’ydi. Katılımcılar arasında Kovid-19’un en çok görülen psikososyal etkileri, yalnızlık, öfkelilik ve fedakarlık oldu. Ergen grubunda yalnızlık hissi daha yaygın olarak görüldü. Ergenler öfkelilik konusunda da daha fazla artış gösterdi” diye anlattı. 

Toplum koronavirüsle ruhsal olarak nasıl baş ediyor?

Prof. Dr. Dilbaz’ın bu soruya şu yanıtı Araştırmaya katılanlara bu süreçle nasıl baş ettiklerini sorduğumuzda aldığımız yanıtların başında egzersiz yapmak geldi. Bu olumlu ve önemli. Normalde Türk toplumunun hayatında çok fazla yeri olmayan egzersiz için bunun söylenmesi önemli. Egzersizi bireysel temas/etkileşim ve internet kullanımı takip etti. Anlamlı hobiler ve yeni bilgiler edinmek de listede üst sıralarda. Kedi-köpek sahiplenen sayısı arttı. Kadınlar ile erkekler arasındaki en temel fark, erkeklerin bu süreci daha çok yürüyüşle atmaya yönelmesi; kadınların ise doğrudan bireysel temasa öncelik vermesi oldu. Erkekler, bilgisayara oyunu ve cinsel aktiviteye yönelirken; kadınlar anlamlı hobiler edinme, sosyal medya kullanma, evcil hayvanla ilgilenme ve reçeteli ilaç kullanımına daha fazla ağırlık verdi. Orta yaş ve ergen gruplar daha çok bireysel temas ve etkileşimi seçti. Yaşlılar ise bu süreçle mücadelede en çok Kovid-19’la ilgili bilgi almayı en etkin mücadele yolu olarak gördü” yanıtı verdi. 

‘Haberlerin verilme şekli değişmeli, 65 yaş üstü kronik rahatsızlığı olan değil ‘düğüne katılmış kişi hayatını kaybetti’ denilmeli’  

Prof. Dr. Dilbaz, medyanın toplumların bu kaygılarını artırma ve şekillendirmede önemli bir payına dikkat çekti:

Bir yandan da ‘ne kadar korunursak korunalım biz hastalanıyoruz’ duygusu oluştu insanlarda ve bence bu yanlıştı. Bu anlamda da daha doğru bilgiler vermenin önemi büyük. Mesela bir haberde ‘65 yaşın üstünde, şu hastalığı olan kişiyi kaybettik’ deniliyor. O zaman da sanki ‘kronik hastalığı olan ve 65 yaşın üzerindekiler ölür, diğerleri ölmez’ gibi yanlış anlaşılma ortaya çıkıyor. Bunun yerine haber bence ‘son bir hafta içinde düğüne veya cenaze törenine katılmış olan bu kişiyi kaybettik’ diye verilmeli. Yani bulaşma yolunu öne çıkaran bir haber vermek insanları bu hastalığın nasıl bulaştığını düşünmeye itecektir. Haber verme biçimi değişmeli bence.”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала