RS FM’de Türkiye’nin Kovid-19 salgınıyla mücadelesini değerlendiren Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, Türkiye’nin sürece iyi başladığını fakat verilere olan güvenin zamanla yitirildiğini söyledi. Pandeminin kontrol altına alınmasında halkın güveninin önemine dikkat çeken Akdur, tanı kriterinin değişmesinin de bu tartışmada etkili olduğunu vurguladı.
‘Türkiye başından sonuna kadar bilimin sesini dinlemedi’
Bilim Kurulu’nun kurulduktan sonra yeteri kadar dikkate alınmadığını Akdur “Türkiye birçok olumlulukların yanında temelde bir hata yaptı. Başından sonuna kadar bilimin sesini dinlemedi. Erkence 6 Ocak 2020’de kriz masasını 22’sinde Bilim Kurulu’nu toplamış bir ülke bir süre sonra ‘Bilim Kurulu söylediğini söyler. Biz bildiğimizi yaparız’ oldu. Bilim tartışılmaz. Orada bilim insanları ben inanıyorum ki doğru söylüyorlarsa tartışılmaz uyulur. Bilim adamlarının da kendilerinden kuşkusu yoksa söylediklerinin arkasında durması lazım” diye konuştu.
‘Her 15 günde bir tanı kriteri değiştirildi’
Prof. Dr. Akdur, laboratuvar kontrollerinin verilerde yarattığı etki hakkında şunları söyledi:
“Ocak ayında tek laboratuvarımız vardı ve oradan her gün 300-500 test alıyorduk. Kimden alıyorduk? Yurt dışından tehlikeli ülke dediğimiz ülkeden gelenlerden alıyorduk. Oysa Türkiye daha önceden bunu tıpkı gripte ve nezlede olduğu gibi sistemini kurmuş olmalıydı. 200 tane değilse bile 50 tane laboratuvarımız günlük çalışmalıydı. Laboratuvardan gelen veriler bizi sürekli uyarmalıydı. Bir tane Ankara’da laboratuvar var. Sınırda test alıyorsunuz, beş gün sonra sonuç geliyor. Bu yanlıştan dönüldü. Şimdi 200’ü aşkın laboratuvarımız var. Günde yüz bini aşkın test alabiliyoruz ama bir laboratuvarla 200 laboratuvar birbiriyle kıyaslanıp sonuç alınabilir mi? Oradan bir eğri çıkarılabilir mi? Onu bırakın, her 15 günde bir tanı kriteri değiştirildi, o tabela da değişti. Şu an da son derece tartışmalıdır.”
‘Salgın kontrolünün başarısı doğrudan doğruya halkın size olan güvenine bağlıdır’
Akdur, halkın güvenini sağlamada şeffaflığın önemi hakkında “Ben kamucu bir insanım ve sağlık bakanlığının verdiği rakamlara inanmak isterim ama şu an, kamu kuruluşları ve vatandaşlar anlamında, yüzde 80 rakamlara inanmıyor, güvenmiyor. Salgın kontrolünün başarısı doğrudan doğruya halkın size olan güvenine bağlıdır. Almanya’da başarının altında Merkel’e olan güven yatıyor. Kore’deki başarı hiç sevmediğimiz bir takım odaklar tarafından aşağılanan liderlerine olan güvenden kaynaklanıyor. İki ülkenin de sağlık sistemi son derece yalın ve açık, kimin ne yapacağı belli. O nedenle en başından binlerce, milyonlarca testler aldılar. Kore’de yol üstünde sürüntü alıp beş saat içinde test sonuçlarını bildirdiler” dedi.
‘29 Haziran’dan 5 Temmuz’a ölüm oranlarımız milyonda 15 iken milyonda 35’e çıktı’
Prof. Dr. Akdur, Sağlık Bakanlığı’nın ilan ettiği sayıları “Şu an da durumumuz çok büyük bir belirsizlik, ortada birtakım rakamlar var. Sağlık Bakanlığı haftalık birtakım sayılar ilan ediyor. Bu sayılara inanırsak durum son derece iyiye gidiyor. Alınan testte ki pozitiflik oranı Temmuz’da binde 24, Ağustos’ta binde 21, 29 Ekim itibariyle binde 17’ye düşmüş. Test sayımız artmış olmasına rağmen hasta sayımız azalıyor. Hastaneye yatma oranları da azalmış ama burada fark edilmeyen başka bir şey var ki 29 Haziran’dan 5 Temmuz’a ölüm oranlarımız milyonda 15 iken milyonda 35’e yani üç misline çıktı. Bunun anlamı hastalarımıza biz başlangıçta verdiğimiz kadar iyi bakım gösteremiyoruz ya da hastaneye aldıklarımız çok daha ağır hastalar şeklinde cereyan ediyor. Esas tehlike buradadır” diye değerlendirdi.
‘Kamu gözüyle bakarsak ülkemiz başarılı ama pandemi kontrol altında değil’
Hastane kapasitelerini ele alan Akdur, Sağlık Bakanlığı verilerine göre mevcut hastanın iki katına bakılabileceğini şöyle anlattı:
“Pandemide en korktuğumuz şey hasta sayısının kurumsal kapasiteyi aşması meselesidir. Sağlık bakanlığının verilerine baktığımız zaman ocaktan günümüze kadar hiçbir zaman kapasite zorlaması olmadı. Sayın Bakan ‘yatak doluluk oranımız yüzde 50,erişkin yoğun bakım doluluk oranımız yüzde 67, ventilatör (solunum cihazı) doluluk oranımız yüzde 33’ diyor. Yani daha bunun 2-3 misli entübe hastaya bakacak kapasitemiz var. Bunun iki misli yoğun bakım yatağımız var. Pandeminin bu faslında bir endişemiz yok, kamu gözüyle bakarsak ülkemiz başarılı da ama gelin görün ki pandemi kontrol altında değil. Yurttaşlarımız alınan önlemlere, getirilen söylemlere ve verilen rakamlara güvenmiyor.”
‘Emniyetle aşı kullanabilmesi için en az bir buçuk yılımız var’
Aşıların deneme fazlarını anlatan Akdur, kullanılabilecek bir aşının olduğunu söylemek için daha erken olduğunu belirtti:
“Dünyada üç tane aşı üçüncü faza geçti. Türkiye’de daha madde bulma aşamasındayız, hayvan deneylerine bile geçemedik. Dört fazda değerlendirilir. Birinci faz o maddenin, aşı adayının, insanlara enjeksiyonunun güvenli olup olmadığının test edilmesidir. Henüz Türkiye’de bu aşamaya geçmiş bir maddemiz yok. İkinci aşama daha büyük kütlelerle 15-30 bin gibi sayılarda insanlara güvenlik testinin yapıldığı fazdır. Üçüncü aşama yüz binlerin üzerinde insanda etkili olmasının, antikor yaptırmasının, testidir. Dördüncü fazımızda aşı adayları piyasaya sunulacak ama üç-beş yıl izlenecek. Bu bulunacak aşıların da toplanma olasılığı her zaman var. Emniyetle kullanabilmesi için en az bir buçuk yılımız var. Sekiz milyara aşı üretilecek, aşılamak da en az üç beş yıl alır.”
‘Aşı denenen vatandaşlar maskeyi ihmal etmesinler’
Akdur, aşı adayı testine katılanları “Biliyorsunuz Kovid-19’da en büyük endişeler çok sık mutasyon yapması ve kalıcı bağışıklık oluşturmamasıdır. Hastalığı geçiren insanlarda bile 2-3 ay sonra yeniden enfeksiyon oluştuğunu biliyoruz. Yaygın kitlelere uyguladığımız zaman on binde bir olan yan etki 80 milyon kişide kaç kişiye çıkar? 8 bin kişiye çıkar. Aşı konusunda çok erken davranılıyor. Elbette yurttaşlarımıza güven vermek doğru ama her zaman aşı adayları kendisinde denenen vatandaşlar çok dikkatli olsunlar. Yarısına gerçek, yarısına plasebo (boş) yapılıyor. Gerçek olsa bile plaseboları merkezde 3-5 kişi bilir, aksi halde zaten doğru bir araştırma değildir. O yüzden maskeyi ihmal etmesinler. Maske, güvenli aralık ve el temizliği aşıdan çok daha koruyucu, yüzde 90’lara yakın iki tarafta maske takarsa yüzde yüze yakın koruyuculuğu var. Halbuki bizim bulacağımız aşının hiç de o kadar iyimser olmadığını sizde biliyorsunuz” diye uyardı.
‘Kovid ile baş etme şartlarına henüz sahip değiliz’
Pandemi ile baş edilecek koşulların henüz sağlanmadığını Akdur “Yeni bir hastalık ortaya çıktığı zaman bulaşıcılığı yüksekse pandemi yapar. Bu hastalıkla baş edebilmeniz için dört koşul gerekiyor. Birinci olarak virüsün mutasyona uğraması ve bulaştırıcılığını kaybetmesi, SARS ve MERS böyle gitti. İkinci imkan aşısının bulunmasıdır. Üçüncü imkan çok etkili bir tedavi bulunması ve en nihayetinde dördüncü imkan hastalığın tüm dünya üzerinden geçmesi ve kalıcı bir bağışıklık bırakması, şu an Kovid’de biz bu şartların dördüne de sahip değiliz” şeklinde aktardı.
‘Dünyanın olağan ekonomisi de bozuluyor’
Akdur, pandeminin dünya ekonomisini etkilediğini belirtti, ardından sözlerine şöyle devam etti:
“Normalde dünyanın yıllık gayri safi milli hasılası 85-86 trilyon dolar, bunun her sene 9-10 trilyon doları sağlığa harcanıyor ama pandemi alarmı verdiğiniz zaman 4-8 trilyon dolar ekonominin diğer alanlarından yine bu alana maske, dezenfektan, koruyucu malzeme ve gıdaya kayıyor. Bu kayma yeni bir teknoloji ya da ilaca doğru olmuyor. Dünyanın olağan ekonomisi de bozuluyor ve birçok haksız kazanç sağlayan veya elinde olmayan nedenlerle iflas eden işadamı oluyor.”
‘Yurttaşlarımız ulaşabildikleri her maskeyi kullansınlar’
Vatandaşların maske standartlarına dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Akdur, şunları söyledi:
“Maske standarda uygun olmasa bile, el yapımı maske ve kaşkol dahil, kullanılması kullanılmamasından her zaman daha iyidir. Fason bir maskeyi kullandığımız zaman koruyuculuk düşüktür. Gerçek standarda uygun maskenin koruyuculuğunu sağlamıyor ama hiç maske kullanmamakla standart dışı maske kullanmak arasında çok büyük fark var. O yüzden yurttaşlarımız ulaşabildikleri her maskeyi kullansınlar. Aldıkları maskelerin standarda uygun olup olmadığını da kontrol etsinler. Maskeyi kullanmadan herhangi bir yerini kestikleri zaman üç kat olması ve maskenin içinde bir süzgecinin olması gereklidir. İç ve dış bezlerinin de kaliteli kumaştan sık dokunmuş olması gerekir. Düşünebiliyor musunuz? Türkiye’de teli olmayan maske piyasaya sürüldü. Tel olunca burnunuza maskeyi ayarlayabiliyoruz. Gözleriniz buğulanmıyor ve başka yerden açık almıyorsunuz. Taktığımız zaman düzgün takacağız. Burnumuzu ve ağzımızı kapatacak. Maske nefes alıp verirken şişecek ve süzme yaptığını hissedeceğiz. Böyle olduğu zaman standartlara uygun maske denir. Maskeyle çok rahat nefes alıyorsanız iyi süzmüyor demektir dolayısıyla yüzde 90 korumuyor ancak yüzde 50-60 koruyor diyebilirim.”