Avrupa, bir süredir yeniden terör saldırılarına sahne oluyor. Saldırılar, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Paris'te başı kesilerek öldürülen öğretmenin cenazesindeki konuşmasında Hz. Muhammed'e yönelik karikatürlerden vazgeçmeyeceklerini dile getirmesiyle başlayan ve hızla tırmanan gerilimi takip etti. 30 Ekim’de Fransa'nın Nice kentinde üç kişinin ölümüne yol açan bıçaklı saldırı gerçekleşti. Ardından Lyon’da Yunan Ortodoks Kilisesi’ne av tüfekli saldırı gerçekleşti. Fransa’nın ardından 2 Kasım gecesi bu kez de Avusturya'nın başkenti Viyana'nın merkezinde Pazartesi akşam saatlerinde 6 farklı noktayı hedef alan silahlı saldırılar düzenlendi. Ancak Nice’deki saldırının hemen ardından Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in yaptığı ilk açıklama "İslamcı ideolojiye karşı savaş halindeyiz" oldu.
‘Kutuplaşmanın arttığı dönemlerde devletler söylem ve eylemlerine dikkat etmeli’
Peki, söz konusu saldırılar, Avrupa’da yeni bir terör dalgasını mı tetikledi? Bu saldırıların önüne geçmek için devletlere nasıl bir rol düşüyor? Sputnik’in bu sorularını güvenlik uzmanı Abdullah Ağar yanıtladı. Ağar “Bu tür hassas anlarda, kırılganlığın ve kutuplaşmanın yükseldiği evrelerde devletlerin söylemlerine ve eylemlerine ben çok dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu şekilde toplumsal ve inanç anlamında hassasiyetlerin kırılganlaştığı ve kutuplaştığı evrelerde bu tür söylev ve eylemler birileri tarafından suistimal edilebilir, kullanılabilir. Bir diğer tarafıyla kendi doğallığı içerisinde bir takım eylemler, yani provoke olmuş bir takım şahıslar veya yapılar üzerinden bu tür saçma sapan fotoğraflarla karşı karşıya kalabiliriz” dedi.
‘Bu tehlikenin kitleselleşmesi hatta küreselleşmesi riski doğdu’
Kutuplaşma üzerinden siyasi güç arayışı içine girmeyi “son derece tehlikeli” diye nitelendiren Ağar “Macron bir siyasi ikbal için kutuplaşma ve eksenleşme bir güç arayışı içerisindeyse ben bunu açıkçası çok tehlikeli bulduğumu ifade etmeliyim. Elbette ‘bu işin arkasında Fransa var’ gibi bir cümle kuramayız. Ama Macron’un ortaya koymuş olduğu bir takım söylemler, karşı karşıya kalınan riskli fotoğrafın altyapısıyla ilgili son derece önemli bir atmosfer hazırladı. Kime? Bu işi istismar edecek olan kişilere, örgütlere, istihbarat servislerine veya bundan nemalanmak isteyen devletlere. Böyle bir risk fotoğrafı ortaya çıktı ve bu risk fotoğrafının bu şekilde sorumsuzca eylem ve söylemlerle devam etmesi bunun kitleselleşmesi hatta küreselleşmesi gibi bir risk barındırıyor” diye anlattı.
‘Din ve mezhep üzerinden oynanan oyunlar son derece tehlikeli’
Ağar “Birileri İslamofobi veya istikrarsızlıklar üzerinden böyle bir eksenleşmeyi, kutuplaşmayı arzuluyor olabilir. Ancak bu, ok yaydan çıktıktan sonra öyle kolay kolay kontrol edilecek bir şey değil. Çünkü sosyolojik ve dinsel dogmaların da, inanışların devreye girdiği noktada, süreç geriye zor döndürülür. Tarihte yüzlerce yıl süren savaşları unutmamak lazım. Geçmişte yaşanan o büyük acılardan çıkartılan derslerin unutulduğu gözüküyor. Dini, mezhebi kutuplaşma üzerinden karşıt eksenli oynanan oyunlar son derece tehlikeli oyunlar. Geçmiş dönemde Batı dünyası, İslam dünyasındaki bu mezhebi kutuplaşma, siyasi, dini formasyondaki kutuplaşmalar veya meşrebi kutuplaşmalar üzerinden İslam dünyasını dizayn etme çabası son derece korkunç bir sonuç ortaya koydu” diye devam etti.
‘İslamofobi, Batı için zafer olarak görünse de istikrarsızlaşma aygıtı’
Batılı devletlerin bu sürecin yönetiminde özellikle dikkat etmesi gereken taraf olduklarını söyleyen Ağar “Çünkü bu oyun Avrupa’nın istikrarsızlaştırılması üzerine oynanıyor ve birileri de bundan nemalanmak istiyor olabilir. Batı dünyası açısından İslamofobi bir zafer gibi gözüküyor ama ben bunu onlar açısından bir zafer olarak algılamıyorum. Tersine İslamofobi, Batı dünyasını da istikrarsızlaştıracak güçlü bir aygıta dönüşmüş durumda. Bu noktada Avrupalı devletlerin, karar vericilerin ve özellikle bu konuda etki üretebilecek istihbarat servisleri başta ilgili kurumların son derece hassas, sağduyulu ve basiretli davranması gerekiyor” dedi.