Türkiye ile Ege ve Doğu Akdeniz’de gerilim yaşayan Yunanistan, AB’yi, Türkiye’ye çeşitli hamleler yapmaya zorluyor. 20 Kasım’da medyaya yansıyan haberlere göre; önce Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın, Avrupa Komisyonu'nun Genişleme Başkanı Oliver Varhelyi'ye yazdığı mektubun ayrıntıları ortaya çıktı. Bu mektupta, Dendias’ın, AB’nin Türkiye'yle olan Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandırmayı değerlendirilmesini talep ettiği belirtildi. Dendias ayrıca Almanya, İspanya ve İtalya'daki mevkidaşlarına da mektup yazarak, Türkiye'ye askeri teçhizat ihracatını askıya alma çağrısında bulundu.
Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı bu adımları karşısında AB’nin tutumunun nasıl olacağı ise merak konusu. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçisi olarak görev yapan aynı zamanda Türkiye’nin Eski Devlet Bakanı, AB Bakanı ve Başmüzakerecisi olan Egemen Bağış, Avrupa’yı en yakından tanıyan isimlerden biri olarak konuyu Sputnik’e değerlendirdi. Bağış’ın Sputnik’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle oldu:
‘AB’nin kendi ayağına sıkması’
Gümrük Birliği anlaşması Türkiye için ne ifade ediyor?
‘AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandıramaz’
AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandırabilir mi?
Hayır. AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandıramaz. Çünkü AB’nin çıkarları buna izin vermez. AB, tek bir ülkenin ya da tek bir liderin kaprisleriyle yönetebilecek bir kurum değil. Bugün 28 üye ülkenin oy birliği ile böyle bir anlaşma sonlandırılabilir. Böyle bir oy birliğini de bulmak pek mümkün değil. Çünkü dediğim gibi bugün AB’nin lokomotifi konumundaki Almanya’nın Türkiye ile olan ticari az bir rakam değil. AB’nin içinde Türkiye’yi en çok eleştiren ülkelerden biri olmasına rağmen Fransa’nın ya da Hollanda’nın ya da Avusturya’nın ya da Belçika’nın ya da İsveç’in ticareti küçümsenecek rakamlar değil. Büyük bir onur duyarak ülkemizi temsil ettiğim Çek Cumhuriyeti’nin Türkiye ile yıllık ticaret hacmi 3,5 milyar dolar civarında. Bu ülkeler açısından Türkiye önemli bir pazar, daha da önemlisi çok daha önemli pazarlara ulaşım için önemli ve güvenilir bir güzergâh. Yunanistan, özellikle geçen Pazar günü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde seçmenin demokratik iradesini ortaya koymasından doğan rahatsızlığıyla nereye savrulacağı ve saldıracağı belli olmayan bir ruh hali içerisinde olabilir. Ama AB üyesi ülkelerin bu ruh haline prim vermesini ben asla beklemem. Çünkü kendi çıkarları ona müsaade etmez.
‘Asıl sorun AB’nin kendi içerisinde’
Türkiye ve AB ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye ile AB ilişkilerinin geleceği; karşılıklı çıkar, karşılıklı ihtiyaç ve karşılıklı özverili diyalog ile gerçekleşmek durumunda. Şunu kastediyorum; bugün AB’nin ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının %70’i, Türkiye’nin ya kuzeyinde, ya güneyinde ya da doğusunda. Bugün Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan bir tanesi göçmen krizi. Türkiye’nin hâlihazırda yaklaşık 4 milyon göçmeni barındırarak Avrupa’nın çok önemli bir yükünü kaldırdığını hiçbir AB üyesi ülke göz ardı edemez. Güvenlik boyutuna geldiğimiz zaman NATO’nun en büyük ikinci askeri gücüne sahip olan Türkiye’nin, Avrupa’nın ve özgür dünyanın güvenliği açısından oynadığı rol, sadece NATO çevrelerinde değil, AB çevrelerinde de çok net anlaşılıyor. Elbette her konuda hemfikir olmuyor olabiliriz ama ortak paydalarımızda iş birliği, iki tarafın da çıkarınadır. Zaten Türkiye’nin yarın için tam üyelik beklentisi ya da talebi yok. Sadece AB sürecinin daha makul ve yönetilir hale gelmesini istiyoruz. Ama asıl Türkiye ve AB arasında değil, asıl sorun AB’nin kendi içerisinde. Benim uzun süredir dile getirdiğim ve bu konuda da şu an doktora tezi yazdığım şey; AB kendi karar mekanizmalarını gözden geçirmesi gerektiğidir. 6 ülkenin kurduğu ve iyi yürüyen karar alma mekanizması, 28 üyeye sahip AB sistematiğinde birçok tıkanıklık yaşıyor. AB’nin oy birliği şartı, AB’yi birçok noktada kilitlemekte hatta kısıtlamakta. Bu açıdan bakıldığında, AB’nin belki de çok boyutlu üyelik kategorilerini gözden geçirmesi gerekecek. Yani bir zamanlar Türkiye’ye önerilen ayrıcalıklı ortaklık, aslında bugün AB üyesi ülkelerin birçoğunun kendileri için talep ettiği bir konu olarak ortaya çıkıyor. AB’ye en son katılan ve belki de AB fonlarından en çok faydalanan ülkelerden biri olan Romanya da bile Romanyalılar, ‘Acaba girmekle hata mı ettik’ sorusunu sıkça soruyor. AB’nin en büyük ülkelerinden biri olan İngiltere, AB’den çıkma konusunda net bir tavır ortaya koyuyor. Euro bölgesinde olmayan ülkelerin hiçbiri, kısa bir süre içerisinde Euro’ya girme arzusu ortaya koymuyor. Pandemi döneminde, AB’nin en önemli iki özelliği olan serbest dolaşım ve serbest ticaret askıya alındı. O çerçeveden yaklaşıldığı zaman AB’nin kendi içinde üyelik stratejilerini, işleyiş metodolojisini ve çalışma ortamını gözden geçirmesi, Türkiye’nin de bu çerçevede kendi ilişkisinin boyutunu aynı şekilde gözden geçirmesi son derece sağlıklı olacak.
‘Uzun vadede AB’ye zarar verir’
AB’nin, Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelere karşı tutumu, maalesef AB’nin oy birliği şartı nedeniyle bazen mantıklı olmaktan çok, üye ülkelerde dayanışma mekanizmasını öncelikli kılmasını gerektiriyor ve onları kendi çıkarlarına aykırı olduğunu bile bile Türkiye’ye karşı bir tavır sergilemeye zorluyor. Yani Rum kesiminin şımarık tavrını bile bile Yunanistan’ın bu konuda uluslararası deniz hukukuna aykırı davrandığını göre göre bazen AB üyesi ülkelerin haksız tarafı desteklemesine yol açıyor. Bu da biraz önce söylediğim AB’nin karar alma mekanizmalarındaki çarpıklığın bir getirisi. Ama uzun vadede bu, Türkiye’ye değil AB kurumuna ve üye ülkelerine zarar verir.
‘Türkiye artık talimatlarla hareket eden bir ortak değil’
Peki Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunlar karşısında ne yapmalı?
Türkiye, teenni ile ama kararlılıkla kendi çıkarlarını gözetmeye devam etmeli ve Yunanistan-GKRY ikilisinin şımarık tavırlarını her platformda dile getirmeye devam etmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Dışişleri Bakanımız ve Türkiye’nin son derece nitelikli diplomatik kadroları, dünyanın dört bir yanında bu çabayı yerine getiriyor ve netice alıyor. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye artık kimse için çantada keklik bir müttefik değil. Türkiye artık talimatlarla hareket eden bir ortak değil. Tam tersi halkının hassasiyeti, ulusal çıkarları ve bölgesinin huzur ve barışı için çaba sarf eden önemli bir küresel aktör. Bir zamanlar Türkiye için ne olsun ne ölsün anlayışı uygulayan ülkeler, bugün Türkiye ile oturup istişare yapmak ve geleceği Türkiye ile planlamak durumunda kaldı. Bunu hazmetmekte sıkıntı yaşıyor olabilirler ama buna da alışmaktan başka çarelerinin olmadığının da farkındalar.
‘Türkiye, doğunun en batılı, batının en doğulu ülkesi’
Avrupa’da görev yapan bir Büyükelçi olarak, Avrupa genelinde, Türkiye’ye karşı bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Türkiye’nin herhangi bir ülkenin güdümünde olamaz’
Sizce Türkiye’nin çıkarları Batı’da mı, Doğu’da mı?
Biraz önce de dediğim gibi Türkiye, doğunun en batılı, batının en doğulu, kuzeyin en güneyli, güneyin de en kuzeyli ülkesidir. Türkiye hem Avrupalıdır hem Asyalıdır hem Akdenizlidir hem Avrasyalıdır hem Balkan ülkesidir hem Karadeniz ülkesidir hem Afrika’ya uzanan bir kapıdır hem de Ortadoğu ülkesidir. Bu özelliklerin hiçbirini bir diğeri uğruna ihmal etme ya da göz ardı etme lüksümüz yok.
Türkiye’nin herhangi bir ülkenin güdümünde olması zaten bizim doğamıza aykırı. Biz, esaret bilmeyen bir milletiz. O yüzden kendi ulusal çıkarlarımızla kendi genetik kodumuzla bizim eşzamanlı olarak herkesle diyalog içinde olmamızı, herkesle ticaret yapmamamızı herkesle ortak çıkarlar çerçevesinde hareket etmemizi gerektirir. Bu yüzden Türkiye doğal olarak ABD ile de işbirliği yapacaktır, Rusya’yla da Çin’le de Hindistan’la da Ortadoğu’yla da Balkan ülkeleriyle de… Türkiye farklı pazarlarda ürün ve hizmetlerini satan bir ülke haline geldi. Bir zamanlar Libya’da neyin ne olması gerektiğini Fransa ve İtalya belirlerdi. Ya da Ortadoğu’da ne olacağını sadece ABD ve Rusya konuşurdu. Ama şu anda uluslararası denklemlerin hemen hemen büyük çoğunluğunda, Türkiye mutlaka masada gerekli yeri alıyor. Hatta Türkiye’nin görüşleri ve onayı alınmadan çok önemli kararlar alınamaz noktaya geldi. Bu da Türkiye’nin özgüveni, çalışkanlığı ve şu anda dünyanın en tecrübeli Cumhurbaşkanına sahip olmasıyla gerçekleşti. Siyasi fikirlerini beğenmeyenler dahi Sayın Cumhurbaşkanımızın bu süreçte oynadığı liderliğin farkındalar. Şu an dünyada 3 tane tecrübeli lider var: Sayın Putin, Sayın Merkel ve Sayın Erdoğan. Bunu Amerika devlet başkanı da söylüyor, Rusya da söylüyor, Çin de söylüyor. Deneyim olarak tecrübe olarak en yüksek yöneticilik tecrübesine sahip olan ve uluslararası konularda birçok şeyi yaşamış tecrübe etmiş, o yüzden ortaya koyduğu çözüm önerileri ile dünya sorunlarına çare üretebilen küresel çapta üç liderden birine sahip olmak Türkiye için çok büyük bir avantaj.