Bu anlaşmaların anlamını, içeriğini ve Ortadoğu bölgesi için muhtemel sonuçlarını TBMM İdare Amiri ve Dışişleri Komisyonu Üyesi, Türkiye-Filistin Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Hasan Turan’a sorduk.
- Filistin toprakları üzerinde yılardır Batılı devletler aracılığıyla Siyonist oyunları oynanmaktadır. Bölgeye bir üs gibi yerleştirilen İsrail için her türlü kirli oyun devreye sokulmuştur. Son olarak Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in İsrail ile yaptığı normalleşme anlaşmaları da bu planların küçük bir parçasıdır. ABD tarafından “Yüzyılın Anlaşması” olarak sunulan yüzyılın ihaneti olan bu plan, Kudüs ve Orta Doğu’da tamamen Filistin varlığını ve dolayısıyla Müslümanları ortadan kaldırma planıdır. Bu plana ne yazık ki, kukla işbirlikçi Arap liderler alet olmakta. Filistin halkına, Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya ihanet edilmekte. BAE ve Bahreyn’in, Trump’ın rüşvet ve şantajlarıyla olduğuna inandığımız İsrail ile sözde normalleşme anlaşmaları, bölgede İsrail için güvenlikli bir alan oluşturma çabasının parçasıdır. Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in İsrail ile anlaşmaları, Kudüs ve Filistin davasına açıkça bir ihanettir.
Adının bile Hz. İbrahim A.S. ile anılması büyük bir gaflet ve ihanettir. Tevhid dininin peygamberini siyonist bir planın parçası yapmak İslam dünyası ile dalga geçmektir. O topraklar barışın ve huzurun gölgesindeyken siyonistler eliyle zulmün adı olmuştur. Her türlü mezalimi işleyen İsrail insanlık vicdanında ne Hz. İbrahim’in ne de Hz. Musa’nın misyonuna layık değildir.
- Bu anlaşmaların Filistin devleti içerisinde bulunduğu, yaşadığı sorunun çözümüne hiçbir etkisi olmayacaktır. Zaten sorun, Filistin değil, İsrail’dir. Sorunun adını da doğru tanımlamak gerekir. Orası Filistinlilerin kadim topraklarıdır, onların yurtlarıdır. Sorun, dünyanın farklı yerlerinden gönderilen Yahudilere orada İsrail adında bir devlet kurdurulması ve onun da gün geçtikçe işgalci politikalarıyla genişlemesinde ortaya çıkmıştır. Yoksa Filsitinliler kendi topraklarında, kendi vatanlarında binyıllardır yaşıyorlardı. Ancak bugün kendi vatanlarını terketmek durumunda kaldılar. Artık yarıdan fazlası dünyanın farklı yerlerinde mülteci durumundadır. Bir kısmı da İsrail’in gün geçtikçe artan kuşatması altında yaşam savaşı veriyorlar. Geçmişten bu yana Orta Doğu üzerinde planları olan Batılı ülkeler Balfour Deklarasyonu ve Sykes-Picot Anlaşması ile Filistin’e göz dikmişlerdi. Çeşitli vesilelerle, baskı ve şantajlarla iş başına getirilen kuklalar, mazlum Filistin halkına ihanet etmişler. Halkına sırtını dönen bir yönetim, mutlaka layık olduğu bir akıbete uğrayacaktır. Yıllardır İsrail’in zulmü altında bulunan Filistinliler için değişen çok şey olmayacaktır. Çünkü bugüne kadar zaten adı geçen ülkeler Filistin yanında hiçbir zaman olmamışlardı. Bu sadece anlaşmalarla bunun açığa çıkması anlamına gelmektedir. Onlar hep, efendileri olan ABD ve Batılı ülkelerin yanında saf tutmuşlardı. Filistin davası ve Filistin halkı ilk defa bir ihanete uğramıyor. Geçmişten bu yana özellikle bölgedeki birçok sözde kardeşleri tarafından pekçok ihanete uğramışlardı. Bu da son halkası oldu. Filistin’i yok sayan ve Filistin devletinin ve halkının temsilcileri olan grupların, kurumların imzasının olmadığı hiçbir anlaşmanın uluslararası bir hükmü olmadığı gibi bir geçerliliği de yoktur.
- İsrail, Evanjelist ABD yönetiminin hamiliğinde bölgede kan ve gözyaşı dökmeye devam ediyor. ABD Başkanı Trump başta olmak üzere Avrupa’daki müttefikleri de İsrail’in bu faaliyetlerini hem destekliyor hem de cesaretlendiriyor. Adeta suç ortaklığını yapıyorlar. Dolayısıyla İsrail’in daha da pervasız davranmasına vesile oluyorlar. ABD Başkanı Trump’ın iç politikada girdiği zorlu yarışta kendisine destek olacak her şeyi ve herkesi kullanmaktadır. ABD’deki gizli ve açık lobilerin ve özellikle Siyonist lobilerin etkisiyle İsrail’in güvenliği için atılan bu adımlar, bölgede daha büyük ihtilaflar ve sıkıntılar doğuracaktır. Netanyahu ve Trump ülkelerinde zora giren iktidarlarını korumak için Filistin üzerinden çıkış arayan iki liderdir. Bölgedeki küçük devletçikler de onların payandası olmaktan çekinmiyorlar. Ancak Orta Doğu, Washington’dan göründüğü gibi dikensiz gül bahçesi değildir. Ortadoğu halklarının güvende olmadığı bir yerde kimse güvende olmayacaktır. Orta Doğu’nun barışı Filistin’den, dünyanın barışı da Orta Doğu’dan geçer. Orta Doğu’da yangın sürdüğü sürece dünyada hiçkimsenin rahat edeceğini düşünmüyorum. Bir süre önce ABD’nin baskısıyla İsrail ile ilişkilerini normalleştirme imzasını atan Kosova ve Sırbistan liderlerinin Beyaz Saray’daki şaşkınlıklarını bütün dünya gördü. Güçlü olabilirsiniz, kudretli olabilirsiniz, o gün için imza attırabilirsiniz, ancak atılan imzalar, milletlerin vicdanında makul bir yer edinmedikleri sürece içiniz de dışınız da başka şeyler söyler, şaşkın şaşkın bakarsınız. İsrail ve ABD kendi çıkarları için dünyayı ateşe atmaktadır. Onlar için hiçbir ülkenin onurunun veya toprak bütünlüğünün önemi yoktur.
Rusya’nın bölge barışı adına İsrail ve ABD’nin tek taraflı olarak yaptığı gasp ve ilhaklara karşı dik durmasını bekliyoruz. Haksızlık ve adaletsizlik ekseninde bir dünyada herkesin sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Milyonlarca Filistinli hala mültecidir. Evlerinden ve yurtlarından uzakta, çocuklar ve kadınlar perişandır. Ama kimse bunları düşünmüyor. Gelecek dolarları, yeni sömürü alanlarını konuşarak insanlar üzerinden satranç oynuyorlar. Filistin kadim bir tarihin, medeniyetlerin kavşak noktasıdır. Eğer burası İsrail gibi yabancı ve faşist bir devlete peşkes çekilirse dünya barışı büyük bir tehdit altına girecektir. Biz, Türkiye olarak, Filistin’i yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Barışa, huzura ve esenliğe herzaman katkı yapmaya devam edeceğiz.