Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimi dindirmek üzere NATO askeri düzeyde devreye girerken, Ankara'nın NAVTEX (denizcilik uyarı notu) hamleleri ve Oruç Reis gemisinin limana çekilmesi tartışılıyor. Bu gelişmeler ve Türkiye yönetiminin Yunanistan'la önkoşulsuz görüşmeye hazır olunduğu vurgularının Kıbrıs Rum Yönetimi'ni ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Akdeniz'deki askeri varlığın çekilmesi çağırısıyla aynı döneme denk gelmesi dikkat çekiyor.
Akdeniz'teki gerilime 'NATO molası' ve Türk diplomasisinin durumunu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu ile konuştuk.
'Türkiye üç ayrı cephede askeri varlık bulunduruyor, Suriye'de çok olumlu bir resim yok, Libya'da inisiyatif Fransa ve İtalya'ya geçiyor'
Dr. Naim Babüroğlu'na göre, Türkiye üç ayrı cephede askeri varlık bulunduruyor ancak her biri sorunlu. Suriye ve İdlib'de Türkiye adına 'çok olumlu' bir resim olmadığını, Libya'nın ikiye bölündüğünü anımsatan Babüroğlu, batıdaki hükümetin başındaki Sarrac yönetimiyle de Ankara'nın arasındaki mesafenin açıldığına dikkat çekti. Babüroğlu, Libya'da Fransa ve İtalya'nın inisiyatifi biraz daha fazla ele geçirdikleri bir manzara bulunduğunu vurguladı:
“Genel tabloda bir Suriye var. Türkiye askeri varlık bulunduruyor. Libya ve Doğu Akdeniz cepheleriyle 3 yerde askeri varlık bulunduruyor. Bir de ayrıca 1984’ten beri bölücü terör örgütüyle mücadele eden bir ülke. Dolayısıyla böyle geniş cepheye yayılan bir ülke konumunda. Doğu Akdeniz hemen hemen bütün ülkelerin odaklandığı bir bölge haline geldi. Ama sadece Doğu Akdeniz değil İdlib’de de gelişmeler var. Rus savaş uçakları dün itibariyle İdlib’in güneyinde bazı yerleri hedef alarak bombalamaya başladılar. Bugün Türk gözlem noktalarının bazılarına saldırı girişimi oldu. Dolayısıyla Suriye’de de çok olumlu giden bir resim yok. Libya da ikiye bölündü, doğu ve batı cephesi. Yakın gelecekte büyük bir ihtimalle Paris’te iki cephe toplanacak. Hem Hafter hem de Serrac cephesi. Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin de Macron’un ziyaretini kabul etmesi ve Kahire’ye teknik düzeyde heyet göndermesi acaba Türkiye’nin bilgisi dahilinde mi yapıldı bu faaliyetler diye şu anda anlamlı bir soru var. Çünkü sanıyorum Serrac yönetimiyle Türkiye arasında herhalde biraz mesafe açılıyor değerlendirmesi yapıyorum. Çünkü Serrac’ın yakın gelecekte Arap basınından sızan haberlere göre istifa edeceği söylentileri var. Onun yerine Akile Salih mi gelir, onu bilemiyorum. Ama şu an itibariyle Libya’da gördüğümüz manzara şu: Sanki İtalya ve Fransa inisiyatifi orada biraz ele geçirmiş görünüyor.
'Türkiye paketle masaya oturmak istiyor, Yunanistan kıta sahanlığıyla. Türkiye için kabul edilebilir değil, 50 yıllık tezlerine ters düşer'
Babüroğlu, Türkiye'nin Yunanistan'la yıllardan beri var olan bir dizi meselesine dikkat çekerken, kara suları, kıta sahanlığı, hava sahası ve adaların silahsızlandırılmış olması gibi meseleler dururken, Atina'nın sadece kıta sahanlığıyla masaya oturmaktan bahsettiğini anımsattı. Bunun Türkiye için kabul edilebilir olmadığını belirten Babüroğlu, "Türkiye eğer bunu kabul ederse, 50 yıldır ileri sürdüğü tezlere ters düşer" vurgusunu yaptı:
"Diyaloğa hazırız çağrısı var Türkiye tarafından ve ön koşulsuz hazır olma durumu var. Ön koşulsuz demek çok önemli diplomaside. Karşı tarafın da herhangi bir koşul sürmeden oturmak istiyoruz demek. Ama bir paket şeklinde. Bu paket; bir deniz yetki alanlarına ilişkin sorunlar var yıllardan beri, karasuları sorunu var, kıta sahanlığı sorunu var. Anlaşmalarla silahsızlandırmış, askersizleştirmiş olması gereken ada, adacık ve kayalıkların bazıları Yunanistan tarafından statüsü değiştirilmiş. Böyle bir sorun var. Ege Denizi’nde Yunanistan’a anlaşmalarla devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan tarafından ilhak ve işgali söz konusu. Hava sahasını Yunanistan 10 mil olarak kabul ediyor. Halbuki karasuları 6 mil. Deniz suyu 6 mil ama hava sahası 4 mil daha fazla. Bu da yıllardan beri Türkiye-Yunanistan arasındaki çözülemeyen sorun. Bir de arama kurtarma bölgesinin yetki alanları. Hangi bölge kimin arama kurtarmasında olacak şeklinde. Bu sorunlara baktığımızda Türkiye bu paketle oturmak istiyor. Ama Yunanistan, ‘Ben sadece kıta sahanlığı sorunuyla otururum’ diyor. Bunu Türkiye’nin kabul edeceğini sanmıyorum. Türkiye eğer bunu kabul ederse, 50 yıldır ileri sürdüğü tezlere ters düşer. Aslında pek fark edilmeyen kamuoyu tarafından aslında derin uçurum bulunan iki ayrı istek var oturmak için masaya.”
'Meis üzerinden Lahey'e gitmek Türkiye için tuzaktır'
Yunanistan, Türkiye'nin siyasi tezleri ve uluslararası yargı yetkisi nedeniyle taraf olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca Lahey'e gitmekten söz ederken, bu meselenin Meis için gündeme taşınması Babüroğlu'na göre Türkiye için bir tuzak:
“Meis Adası üzerinden Lahey’e gitmek Türkiye için bir tuzaktır. Türkiye’nin kabul edeceğini sanmıyorum. Sadece kıta sahanlığı açısından gitmek Yunanistan için bir avantaj. Bunu da Türkiye’nin kabul edeceğini sanmıyorum. Lahey’e gitmek için zaten iki ülkenin anlaşması gerekiyor. İki ülkenin de az önce söylediğim beş başlık altında ama altı ana büyük sorun yıllardan beri çözülemeyen sorunlardan gidebileceklerini değerlendirmiyorum.
‘Bakımı gelmiş olsa bile Oruç Reis çekilmemeliydi’
Ankara'nın ABD'nin girişimiyle Doğu Akdeniz'de Oruç Reis gemisini geri çektiğini belirten Babüroğlu 'bakım gerekçesiyle' bile olsa geminin geri çekilmemiş olması gerektiğinin altını çizdi. Oruç Reis'in bulunduğu bölge neresi olursa olsun geri çekilmesinin Türkiye'nin kararlılığını zedelediğini belirten Babüroğlu, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun mesajlarına dikkat çekti:
"Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka göre Yunanistan’ın deniz yetki alanı konusunda iddia edeceği bir konu yok. Ancak Yunanistan, Doğu Akdeniz’de iddia ediyor ve ABD’nin de girişimiyle son günlerde Oruç Reis o bölgeden Antalya limanına çekildi bakım gerekçesiyle. Bakım saati gelmiş olsa bile Oruç Reis’in bu aşamada çekilmemesinin daha uygun olacağını değerlendiriyorum. Çünkü bu Türkiye’nin kararlılığı açısından önemlidir. Yunanistan’ın önemli siyaset makamındaki kişiler bunun Türkiye tarafından bir taviz olduğunu, Yunanistan’ın bir diplomatik başarı kazandığı algısı var. Bu uygun olmadı diye düşünüyorum. Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın hak iddia edeceği bir konu yok. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile masaya oturulacak herhangi bir tartışmalı alan yok. İddiası sebebiyle eleştiriyor Türkiye. Bu tezi ileri süren Türkiye’nin gerek 21 Temmuz’daki NAVTEX’i ertelemesi, Almanya Başbakanı’nın devreye girmesi gerek 2 gün önce sismik arama faaliyeti yapan Oruç Reis’in görev süresinin uzatılmayarak limana çekilmesi. Bu kararlılığını biraz gölgelemiştir. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni 13 Eylül’de ziyaret etti. Ziyaretin öncesinde ‘Doğu Akdeniz’in tansiyonun düşürülmesi gerekir. Bu nedenle iki taraf da askeri unsurlarını bölgeden çekmelidir’ dedi. İki tarafın askeri unsurlarının bölgeden çekilmesi Oruç Reis ve ona refakat eden donanma araçlarının çekilmesi anlamında. Hangi bölgede bulunursa bulunsun. Dolayısıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı’yla toplantı yaptı. Savunma güvenlik işbirliği mutabakat muhtırası imzaladılar. Pompeo ABD adına demeç verdi: ‘Biz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Doğu Akdeniz’de destekliyoruz. Türkiye’nin gerginliği arttırıcı adımlarından endişeliyiz.’ ABD diyor ki ‘Oradaki unsurlarınızı çekin’. Bu aşamada unsurlarınızı çekiyorsanız, algıda bir sıkıntı var demek, Oruç Reis nerede olursa olsun."
'Türkiye'nin geri adımı gibi algılandı'
Oruç Reis'in geri çekilmesiyle, ABD'nin etkisi kadar AB'nin 24-25 Eylül zirvesindeki yaptırım tehditlerinin etkili olduğu gibi bir manzara ortaya çıktığını belirten Babüroğlu, meselenin geri adım gibi algılandığına dikkat çekti:
"Oruç Reis'in çekilmesinde ABD’nin etkisi olduğunu gösteriyor. 24-25 Eylül’de AB’nin gündem maddesi Doğu Akdeniz ve Türkiye’ye olası yaptırımları. Bu yaptırımlardan önce bu adımın (Oruç Reis'in çekilmesinin) gelmesi bana göre diplomatik açıdan uygun olmamıştır diye düşünüyorum. Türkiye 21 Temmuz NAVTEX’i erteledi, iyi niyet gösterisi olarak. Almanya devreye girdi. Yunanistan da Mısır ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasıyla karşılık verdi. Burada da Oruç Reis görev süresi uzatılmadı. AB diyelim yaptırımları durdurdu, durdursa şerh koyacak. Orada askeri unsur bulunmasın diyecek. Ne oldu o zaman Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin tezleri, biraz geri adım gibi algılandı."
'Böyle bir şey söylendiyse yanlıştır'
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Yunanistan'ın Kathimerini Gazetesi'ne yazdığı makalede bir yandan Türkiye'nin tezlerini anlatıp bir yandan diyalog çağrısı yaparken "Hangi yoldan gideceğimize dair tercih, ne Türkiye ne Fransa ne de bir başkasının değil, Yunanistan'ın değerli liderlerinin ve halkınındır" ifadelerini kullanması da tartışma yarattı. Babüroğlu, bu cümle konusunda 'bir yanlışlık olması gerektiği' görüşünü dile getirirken, "Böyle bir şey söylendiyse yanlıştır" ifadelerini kullandı:
"O cümlenin o şekilde kullanıldığını değerlendirmiyorum. Bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. O cümle şöyle olabilirdi: Türkiye ve Yunanistan halkalarının vereceği karar olması gerekirdi. Ben böyle bir cümlenin olacağını düşünmüyorum. Eğer böyle bir cümle gerçekten bilerek açıklanmışsa, bu yüzde yüz hatalı. Türkiye içinde yaşayan Türk toplumu, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk halkı var. Bu nerede o zaman sorusu anlamlı. Onu sanki söylenirken ya da yazılırken Türkiye gözden kaçtı. Böyle bir şey bilerek söylendiyse yanlıştır. Bilerek söylendiğini sanmıyorum. O zaman Türkiye dışında sadece Yunanistan derseniz, biraz önce saydığım 5 ana kategoriyi şu ana kadar çözmeniz gerekirdi Yunanistan’ın istekleri doğrultusunda.”
'ABD Yunanistan'la tatbikatla tarafını belli etmiştir'
Babüroğlu'na göre, Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin arkasında ise ABD bulunuyor. Pompeo'nun Güney Kıbrıs ziyareti, verdiği mesajların dışında atılan adımlara atıf yapan Babüroğlu, aynı şekilde Yunanistan ile Batı Trakya'da yapılan tatbikata vurgu yaptı. NATO müttefiki iki ülke arasında gerilim varken, böylesi bir taraf tutar faaliyetin uygun olmadığını dile getiren Babüroğlu, ABD'nin bu tatbikatla tarafını belli ettiği görüşünü aktardı. Babüroğlu, Türkiye'nin bunu diplomatik yollardan engelleyememiş olmasına da dikkat çekti:
“Kıbrıs’ı ABD ziyaret etti. Ama ziyaretinden önce Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne 37 yıldır uygulanan silah ambargosunu kısmen kaldırdı. 1983’ten beri uygulanan silah ambargosunu bugüne kadar kaldırmayan ABD bu süreçte saldırdı kısmen. Bu Türkiye’ye karşı atılan bir adımdır ABD tarafından. GKRY ile anlaşmalar yaptı; ikili askeri eğitim anlaşması bir de savunma güvenlik anlaşması. Bu ABD’nin ‘GKRY ve Yunanistan’ın yanında yer alıyorum, Türkiye’nin de karşı cephesindeyim’ demesi anlamına geliyor. Bunun bir göstergesi de Batı Trakya’da Yunanistan ile ABD arasında tatbikat yapılıyor olması. NATO’da 3 yıl görev yaptım. NATO’nun prensiplerine göre iki NATO üyesinde bir gerginlik tırmanmışken üçüncü bir üyenin gelip gerginliği arttırıcı ve diğer ülke yani Türkiye’ye karşı taraf belirleyici bir faaliyete girişmesi uygun değil. NATO’nun 1, 3 ve 4. Maddelerinde yer alır. Dolayısıyla ABD bu tatbikatla tarafını belli etmiştir. Ama burada ilginç olan şu. Türkiye diplomatik yoldan yumuşak gücünü kullanarak bu tatbikatı neden önleyememiştir? ABD bunu bilerek hem NATO değerleri hem de üyesi olarak yıllardır Türkiye ile müttefik olduğunu söyleyen bir ABD bu tatbikatı neden 4 hafta sonraya erteleme ihtiyacı duymamıştır, bu aşamada yapmıştır? Türkiye burada yumuşak gücünü, diplomatik gücünün ağırlığını tartması lazım."
'Katar'da da 13 bin ABD askeri var. Katar'ın da yakın gelecekte İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayacağından emin olabilirsiniz'
ABD ve İsrail'in yıllarca Kıbrıs konusunda Türkiye aleyhine tutum almazken artık işlerin değiştiğine dikkat çeken Babüroğlu, İsrail-BAE normalleşmesi eşliğinde oluşan cephelerin altını çizdi. BAE'nin taa 1990'da KKTC temsilciliği açan ilk Arap ülkesi olduğunu, Bahreyn'de KKTC temsilciliği bulunduğunu anımsatan Babüroğlu, bugün gelinen durumdaki hasmane resme dikkat çekti. Babüroğlu, Arap dünyasında Türkiye'nin yanında sadece Katar'ın durur göründüğünü ancak bu ülkede de 13 bin ABD askeri bulunduğunu, Katar'ın da İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamasına şaşırmamak gerektiğini vurguladı:
"Şu ana kadar ABD ve İsrail 5-10 yıl öncesine kadar BM Genel Kurulu’nda Kıbrıs konusunda Türkiye aleyhinde hiçbir zaman oy vermemişlerdir. Ya çekimser kalmışlardır ya da toplantıya katılmamışlardır. Bahreyn ile İsrail arasında dün bir anlaşma yapıldı. BAE 1990’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciği açan ilk Arap ülkesidir. Bahreyn’de de KKTC Temsilciği var. Şu anda Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’de genel olarak Suriye’deki Rusya ile işbirliğini ayrı tutuyorum ama Libya’da karşı cephede. Sadece Katar var. Orada da 13 bin ABD askeri var. Katar’da yakın gelecekte İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayacağından emin olabilirsiniz. Bunu imzaladıktan sonra acaba Katar ile ilişkilerinde bir soğuk rüzgar esmeyecek mi? Katar’da bulunan Türkiye’nin üssü tartışılmayacak mı?"
'Askeri güç etkili diplomasiyle alışmazsa...'
Dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olunabileceği ancak bunun etkili bir yumuşak gücü ifade eden diplomasiyle desteklenmemişse icra edilemeyeceğini söyleyen Babüroğlu, Türkiye'nin bütün ülkeleri karşısına almakta olduğu bir resim oluştuğunu anlattı. Babüroğlu'na göre Türkiye Libya'da da Suriye'de olduğu gibi Rusya ile işbirliğini artırmalı, Rusya'dan faydalanarak Mısır ve İsrail'le diplomatik ilişkiler kurup en azından cepheleşmede tarafsızlaşmalarını sağlamalı, MEB sınırlarını ilan etmeli, KKTC'de deniz ve hava üsleri kurmalı ve NATO'yu 1, 3 ve 4'üncü maddelerine dayanarak olağanüstü toplantıya çağırmalı. Babüroğlu, Ankara'nın meseleyi BM'ye de taşıması gerektiği görüşünde:
"Stratejide bir kural vardır, 5 bin yıllık yazılı savaş tarihi stratejisi. Ülke olarak dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olabilirsiniz. Ama bu askeri gücünüzü bir yere kadar doruk noktasına ulaştırır. Bugün doruk noktasına ulaştıktan sonra eğer etkili bir yumuşak gücünüz yoksa onu tamamlayan etkili bir diplomasiniz yoksa şu anda Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’deki durumuna düşeriz. Libya’da Sirte, Cufra operasyonu kırmızı çizgiydi. Askersizleştirilmiş bölge oldu. Libya’da Türkiye’nin desteklediği UMH, Paris ile görüşüyor. Suriye’ye geldik, İdlib konusu var. Rusya Libya’da karşı cephede. Rusya Doğu Akdeniz’de de Türkiye’nin yanında değil, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile görüşüyor. Ama Türkiye’nin yanında olduğunu hiç deklare etmiyor. ABD dahil herkes karşı cephedeyse, 5-10 yıl öncesine kadar Türkiye-Yunanistan arasındaki gerginlikte ABD, Avrupa Birliği, Mısır, İsrail hep tarafsızdı, uzaktan izlerlerdi. Şimdi hepsi karşı cephede. Hele hele BAE gibi bir coğrafyanın gelip Türkiye’nin tam karşı cephesinde hem Libya’da hem Akdeniz’de yer alması ABD’den habersiz mümkün mü? ABD’nin onayı dışında bir BAE’nin, Mısır’ın Libya ve Doğu Akdeniz’de gerginliği tırmandırması mümkün değil. Bunun ispatı ne? Yunanistan ile Mısır, MEB anlaşmasını görüşürken kim telefon etti Mısır’a. ABD Dışişleri Bakanı telefon etti Mısır Dışişleri Bakanı’na, ondan sonra anlaşma imzalandı. Bunu Yunanistan açıkladı. Demek ki ABD, Yunanistan ile Mısır arasındaki Türkiye karşıtı imzalanan bu anlaşmanın da mimarı. O zaman Türkiye şunu düşünmeli. Askeri güç doruk noktasına ulaşmıştır. O zaman askeri gücün elde ettiği başarıyı, konumu masada nasıl muhafaza ederim sorusu önemli. Bunun için de karşı cephenin bazı aktörlerinin sizinle hareket etmesi lazım. O zaman Türkiye, Libya’da da Suriye’de yaptığı gibi Rusya ile işbirliğini arttıracak. Rusya’dan faydalanarak Mısır ve İsrail ile ilgili diplomatik ilişkileri tekrar kurarak, en azından bu iki ülkenin böyle bir cepheleşmede tarafsız kalmasını sağlayıcı adımlar atacak. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını ilan edecek. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde deniz ve hava üssünü kuracak. 1, 3 ve 4. maddelerine dayanarak NATO’yu olağanüstü toplantıya çağıracak Yunanistan ve Fransa’nın tutumu nedeniyle. Ayrıca Türkiye bu konuyu Birleşmiş Milletler’e taşımalıdır. En azından tutanaklar ve dokümanlarda yer almasını sağlamak açısından. Yoksa tek başınıza askeri güçle ulaşabileceğiniz nokta şu anda bulunduğumuz zirvedir.”