Doğu Akdeniz’deki gerilim devam ederken Türkiye'nin Karadeniz’de 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bularak enerji denkleminde 'eksen değiştirdiği' söylemleri eşliğinde tartışmalar devam ediyor. Son olarak Enerji Bakanı Fatih Dönmez, Kanuni gemisinin de sondaj çalışmalarına başlayacağını söylerken, 'yeni müjdeler' beklenmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye'de Karadeniz'deki kaynaklarla ilgili kamuoyu görüşü bölünmüş durumda. Bir kesim haberi sevinçle karşılarken, bir diğer kesim önemsiz buluyor. Kaynağın rezerv olarak anılabilmesi için daha çok çaba gerektiğini belirtenler de eksik değil.
Karadeniz çerçevesindeki gelişmeleri ve hükümetin enerji politikalarını Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makine Mühendisleri Odası (MMO) Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz ile konuştuk.
‘AKP siyasi propaganda malzemesi olarak kullanıyor’
Oğuz Türkyılmaz, Türkiye'de iktidar partisi tarafından 320 milyar metreküp olarak açıklanan kaynakla ilgili rakamların 'tahmini' olduğunu anımsatırken, ne kadarının kullanılabileceğinin ancak uzun araştırmalardan sonra belli olacağını kaydetti. Türkyılmaz'a göre hükümet bunu siyasi propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Diğer yandan Türkyılmaz, 'Karadeniz'de doğalgaz bulunmadığı' gibi iddialar yahut Chevron ile eski anlaşmanın hala geçerli sayıldığını öne süren türden dezenformasyonlara gidilmesini de eleştirdi:
“Dikkatle yaklaşmak lazım. Doğmamış çocuğa gömlek biçmenin de anlamı yok. Karadeniz’de gaz bulunması önemli kuşkusuz. Gaz bulunmamıştır, yoktur gibi söylemlere itibar etmiyorum. Gaz bulunduğu söyleniyorsa mutlaka bir gaz buluntusu vardır. Ama söylenen miktarda mıdır, miktarı nedir? Rezerv değil henüz bir kaynaktan bahsediyoruz. Rezerv olabilmesi için asgari 2-3 yıl sürecek bir çalışmanın yapılması lazım. Jeolojik ve jeofizik çalışmaların yapılması gerekiyor. Bunlar sonrasında yeni kuyular açılması lazım. Tüm bu analizler hem masraflı hem de uzun süre sürecek. Bunların arkasından yapılabilir ancak şu kadar rezerv var denilebilir. Siyasi iktidar gündem ve kendi açısından bunu bir politik propaganda malzemesi olarak kullanıyor. ‘Bulduk, arkası gelecek, sorunları çözeceğiz’ söylemini sürdürüyor. Bu miktar kaba bir tahmindir sadece. Ne kadar rakam olduğu uzun zaman alacak masraf gerektiren çalışmaların sonucunda ortaya çıkacaktır. Şu yaklaşımı da kabul etmiyorum. Bu işe yönelik dezenformasyon çalışması var. Gaz bulundu açıklaması yapıldı. İki gün sonra Chevron buraya ortak diye gayrı hakiki iddialar öne sürüldü. Chevron’un 2010’da yaptığı bu anlaşma sona ermiş, tazminat ödeyerek TPAO’dan ayrılmış, ortaklığı yok. Ama bu tür dezenformasyonlar yapılıyor. Ya da ‘Karadeniz’de gaz yoktur’ diyen kişilerin Karadeniz’deki gaza ilişkin ne kadar bilgileri vardır bilmiyorum. Ama şu veya bu politik mülahazalarla ‘Yoktur, bulunamaz, çıkarılamaz’ ifadelerini doğru bulmam. Ama çalışmaların sonuçlanması lazım ki resmiyi görelim doğru konuşalım."
'İhracat söylemleri doğru beyanlar değil'
Türkyılmaz, hükümet tarafının doğalgazın 2023 itibarıyla kullanılır olacağı söylemlerini ise 'son derece iyimser tahminler' olarak niteledi. Türkyılmaz, Türkiye'nin yıllık enerji tüketimi düşünüldüğünde bulunduğu söylenen 320 milyar metreküp doğalgazın tümü söz. konusu olsa bile 6 yıllık ihtiyaca denk düştüğünü anımsatırken, ihracat söylemlerinin doğru beyanlar olmadıkları görüşünde:
"İmkansız görmüyorum ama çok zor görüyorum. Hiçbir şey mühendislik dünyasında imkansız değildir. Ama son derece büyük fonlar gerekir. Öyle fonlar harcayacak durumumuz olmadığı da ortada, Türkiye’nin ekonomisinin durumu konusunda. 2023 bana son derece iyimser bir tahmin gibi geliyor ama ben ihtimal vermiyorum. Türkiye’de ihracat açığını karşılayacak vs. bunlar tamamen spekülatif. Bunu diyen kişiler herhalde sayı sayma konusunda bilgileri yok. Türkiye’nin yıllık enerji girdilerinin yılda 45-50 milyar dolara ulaştığını bakanlıklar söylüyor. Ödenen rakamlar ortada, 10-12 milyar dolar para denmişti doğal gaza. Tüketimimiz yılda 45-50 milyar metreküp. Sizin 320 milyar metreküp bulduğunuzu söylediğiniz sahanın tamamı bu rakam doğru olsa bile bugünkü rakamlarla 6 yıl ihtiyacınızı karşılamaktan söz ediyor. O da mümkün değil. Çünkü gazın tamamını eş zamanlı çıkaramazsınız. Yılda 20 milyar metreküp çıkarsanız ihtiyacınızın yüzde 40’ını karşılamış olursunuz. Nerede ihracattan bahsettiniz, nerede enerji açığını kapattınız, nerede dış ticaret dengesi? Bütün bunların hepsi kastı aşan yorumlar, doğru beyanlar değil.”
'Türkiye'nin mühendislik kadroları yetkin, kamucu anlayışla yeni bir enerji programı gerekiyor'
Türkiye'nin dünyaya yayılmış mühendislik kapasitesinin bulunduğunu belirten Türkyılmaz, ancak bugünkü yönetim anlayışı ile bu işin zor olduğu görüşünde. Hükümetin TPAO'yu zayıflattığı ve birikimli kadroları emekliliğe zorlayıp tasfiye ettiğini söyleyen Türkyılmaz, kamucu anlayışla yeni bir enerji programı gerektiğini dile getirdi:
“Şu anda maalesef yok. Ama Türkiye’nin iş yapabilecek kadroları var. Dünyanın değişik ülkelerinde petrol şirketlerinde üst-orta düzey yöneticiler Türk mühendisler var. Türk mühendislerin, teknik elemanların yapamayacağı bir iş değil. Ama yeter ki onlara destek olsun. Bugünkü yönetimin iktidarda bulunduğu süre içinde gösterdiği anlayış, çalışanlara yönelik politikaları maalesef hiç de olumlu olmamış. Türkiye petrolleri hem zayıflatılmış hem de birikimli kadronun bir bölümü emekliliğe zorlanmış, tasfiye edilmiş. Şu anki genç, iyi niyetli, çalışkan bir kadroya inanıyorum. Ama sadece onların bilgi becerisiyle olmaz. Bu ulusal takım havasına dönüştürülürse, kamucu anlayışla yeni bir enerji programı dahilinde, kamu çıkarları doğrultusunda planlı bir ekonomi kapsamında tüm bu işler yapılırsa, o zaman tekrardan insanların ülkeye ilgisini uyandırırsınız. Değişik ülkelerdeki insanlar gelir ve çalışırlar burada. Şu anki organizasyonla yeterli değil. Ama bunu temel alarak üstüne Türkiye’nin dünyanın değişik ülkelerinde çalışan kadrolarını getirirsiniz. Onlarla birlikte bir milli takım çalışma azmi yaratırsınız, kamucu anlayışla yaparsınız. Demokratik bir enerji programı etrafında bütünleşirsiniz, o zaman olur. Ama bugünkü yönetimin bugüne değin gösterdiği ‘Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır’ söylemi var. O zaman yaptıklarına bakarsak, yapacaklarının da mümkün olmayacağını söyleyebiliriz."
'Karadeniz ülkelerinin işbirliği geliştirmesi faydalı olabilir'
Enerji Bakanı Dönmez'in Kanuni gemisinin sondajlara başlamasıyla ilgili beyanatlarını doğal olduğunu, Türkiye'nin üç derin deniz sondaj gemisiyle ciddi fila sahibi haline geldiğini belirten Türkyılmaz, gemilerin zaten limanda yatmak yerine sondajlara girişmesi gerektiğini anımsattı. Gazın bulunduğu Tuna deltasında daha önce Romanya tarafında gaz bulunduğunu ancak finansman yetersizliği sorunu yaşandığını belirten Türkyılmaz, bölgede Karadeniz ülkeleri arasında işbirliği geliştirilmesinin de faydalı olabileceğine dikkat çekti:
"Enerji bakanının beyanında yanlış bir şey yok. Elbette Kanuni gemisi alındı, dünya para verildi. Şu anda Türkiye’nin 3 tane derin deniz sondaj gemisi var. Büyük bir filodur bu. 3 tane destek gemisi var, 3 tane sismik araştırma gemisi var. Ciddi kayda alınması gereken bir filodur. Limanlarda boş yatacaklarına sismik araştırma gemileri sismik, sondajlar da sondaj çalışmaları yapacak. Bu bölgede zaten başka sondajlar da yapılması gerekiyor. Bir yerine iki gemiyle yapılması işi hızlandıracaktır. Bunda hiçbir mahsur yok. Geminin işlevi odur zaten. Yeni sondajlar yapılsın, sonuçlarını görelim. ‘Sondaj yapılmasın’ türünden beyanlar mühendislik açısından söylenebilir sözler değil. O gazın bulunduğu beyan edilen bölge Tuna deltasıdır. Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin en üst kuzeybatı bölgesine yakındır. Daha önce Türkiye tarafından sondaj bir sondaj yapılmamıştır. Ama Romanya tarafında Romanya gaz şirketleri Exxon sondajlarında gaz bulmuşlardır. Fakat gazı çıkarmak için gerekli yatırım konusunda finansman bulamadıkları için çıkaramamışlardır. Belki burada bulunacak gazlarla Karadeniz ülkeleri arasında ortak bir işbirliği söz konusu. Ortaklaşa bir anlayışlar bu gazın çıkarılması söz konusu olabilir, bunu süreç gösterecektir.”
‘Yenilenebilir enerji için planlı kalkınma, kamu kuruluşları eliyle yatırım planlaması içeren uzun bir süreç gerekir'
Türkyılmaz, Türkiye'nin yenilenebilir enerjiye yönelmesi söylemi genel bir doğru olsa da ikame edilebilecek yenilenebilir enerji kaynaklarının bir anda devreye almanın mümkün olmadığını vurguladı. Bunun için planlı kalkınma, kamu kuruluşları eliyle yatırımların planlanması gerektiğini belirtirken, bu seçeneğin günümüzde daha ziyade nüfusları sınırlı ülkelerde geçerli olabildiğinin altını çizen Türkyılmaz, uzun, sancılı ve zahmetli bir süreç gerektiğine dikkat çekti:
“Elbette yenilenebilir enerji ürünü ve fosil kaynakların payını azaltmak lazım. Ama siz bugün Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 45’ini yenilenebilir kaynaklardan sağlıyorsunuz. Geriye kalan yüzde 18’ini doğal gazdan yüzde 20’sini ithal kömür santrallerinden 10-14’ünü yerli kömür santrallerinden karşılıyorsunuz. Bunları akşamdan sabaha kısa dönemde sıfırlamanız mümkün değil. Bu kadar ikame edilebilecek yenilenebilir enerji kaynaklarının bir anda devreye almak mümkün değil. Bir kalkınma anlayışınız yok. Planlı bir kalkınma anlayışına yönelmeniz lazım. Bir kalkınma, planlama teşkilatınızın olması lazım. Bu doğrultuda kamu çıkarlarını gözeterek kamu kuruluşları eliyle yatırımları planlarsanız, 15-20-30 senelik zaman dilimi içinde fosil yakıtların payını giderek azaltmak ve giderek sönümlenmesini sağlayabilirsiniz. Bugün siz Hindistan’daki 1 milyon insana ‘Vazgeçin kömürden, siz güneşle ısının’ demek kolay değil. Rüzgar santralleriyle Çin’deki 1.5 milyon insanın bir anda bu enerji dönüşümünü yapması kolay değil. Küçük Avrupa ülkeleri bu imkan dahilinde olabiliyor. Ama büyük nüfuslu ülkelerde güç, imkansız demiyorum, sadece güç. Elbette Türkiye’de fosil kaynakları kullanımı giderek sönümlendi. Yenilenebilir enerji kullanımı giderek yaygınlaştı. Enerjinin rahatça kullanıldığı, herkesin enerjiye erişebildiği, enerji yoksulluğunun olmadığı günler diliyoruz. O günler için biz de Makine Mühendisleri Odası olarak enerji için demokratik enerji programı oluşturduk. Önerdik, bilgileri kamuoyuyla da paylaştık. Bu doğrultudaki bir program uygulanırsa, bunlara ulaşmak mümkün olabilir. Ama bunun uzun soluklu bir yolculuk olacağını söylemek isterim. Akşamdan sabaha olacak bir iş değil. Son derece uzun, sancılı ve zahmetli bir süreçtir bu. Türkiye hep bunları konuşuyor."
'İhmal edilmiş denizciliğe tekrar önem vermeli, kaynaklar için savaşçı politika izlenmemeli'
Türkyılmaz, Doğu Akdeniz ve Karadeniz'deki enerji aramaları vesilesiyle Türkiye'nin ihmal edilmiş olan 'denizcilik meselesinin' anımsandığı görüşünü de dile getirdi. Denizciliğe tekrar önem verilmesi ve denizlerin salt bir egemenlik alanı olarak algılanmaması gerektiğini belirten Türkyılmaz, kaynaklar için savaşçı bir politika izlemek yerine barış içinde anlaşarak eşit kullanımın savunulması gerektiğinin de altını çizdi:
"Doğu Akdeniz, Karadeniz’de gaz bulunması meseleleri denizcilik meselesi. Türkiye’de bu iş ihmal edilmiş durumda. Benim yaş gurubumdaki insanlar şehirlerarasında deniz seferleriyle yolculuk yaptığımızı hatırlarlar. Üniversite öğrencisiyken Bodrum’dan İstanbul’a deniz yollarının bir gemisiyle gitmiştim. Hayatımın en zevkli yolculuklardan biri olmuştu. İstanbul’dan çıkıp İskenderun’a ulaşan deniz seferleri vardı. Şilepler ticari malları taşırlardı. Siz bu ülkede deniz yollarını mahkum ettiniz. Yerli deniz şirketleri yok edildi. Bu iktidar döneminde özellikle hız kazandı. Her şey karayollarına yönelik. Betonlarla döşedik tüm yolu ama deniz yollarını ihmal ettik. Eğer denizci olmak istiyorsak, denizlerimizi vatan olarak görmekten söz ediyorsak, o vatan için hizmet etmek lazım. Denizciliğe tekrar önem vermek lazım. Denizciler bu ülkenin yaşam anlayışının bir parçası haline getirmek gerekiyor. Bu yapılmadıkça böyle bir kurgunun başarıya ulaşması imkanı söz konusu olmayacaktır. Deniz bir hayattır. Sadece egemenlik alanı değildir. Deniz yaşam alanıdır. Balıkçılığıyla, ticaretiyle, elbette kaynaklarıyla ama bu kaynaklar için savaşçı bir politika izlemek, savaş çığırtkanlığı yapmak, gambot diplomasisi yapmak istemiyoruz. Biz ülkelerin barış içinde anlaşarak, kardeşçe eşit şeklinde kaynaklar üzerinde anlaşmalarını ve eşitçe kullanmaları gerektiğini savunuyoruz.”