Sabah yazarı Hıncal Uluç, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile gerçekleştirdiği görüşmenin detaylarını aktardı. Sözlerine "Kuzguncuk karşı tarafın en güzel, en İstanbul semtlerinden bir. Neredeyse olduğu gibi kalmış. Babamın Kuleli Lisesi'nde iken hafta sonları, o çok şık sırmalı haricileri çekip arkadaşları ile turladığı ünlü cadde orası. Bayılırım" diye başlayan Uluç, şöyle devam etti:
"Geçen yıllarda bu caddenin alt bölümü tek yönlüydü. Düzenleme yapıldı. Tüm caddede iki yönlü akış sağlandı ve gidiş gelişler çok ama çok rahatladı.
Bu yaz pandemi yüzünden sevgili caddeme gitmem gecikti. İlk gittiğimde bir baktım, sadece sola park izni var. Sağa yasak.
Hatta ‘Çekilir’ tabelaları bile asılmış.
‘Bu ne’ dedim.. ‘Sağdaki Ermeni Kilisesi itiraz edince sağa park yasaklandı’ dediler..
Ayni caddenin karşılıklı kaldırımlara, Paris sokaklarını andıran masalar atan esnafından solda olanlara büyük haksızlık.
Uygar ülkeler bu işi bir gün sağ, bir gün sola park izni vererek çözüyor..
Onu yazdım ve Beylikdüzü'nde çok başarılı başkanlığını defalarca gidip gördüğüm, orada tanıyıp ahbap olduğum Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu'na ‘Kuzguncuk'a gelir, bir kahvemi içerseniz, haksızlığı gözlerinizle görürsünüz’ dedim..
Yazım çıktı. İki saat sonra telefon geldi..
‘Başkan cumartesi günü üçte, söylediğiniz kafede olacak.’ Yahu Belediye için de yüzlerce yazı yazdım ben.. Cevap verme tenezzülünde bile bulunmadılar on yıllardır.. Şimdi Başkan bizzat kalkıp geliyor..
Saat 3'teki randevumuz için 2.5'ta Çikolata Fabrikası'na geldim. Burası benim yıllanmış yerim.. Başkanı bekliyoruz.
Önce arabası geldi boş.. Arabadan inenler ‘Başkan beş dakika sonra burada’ dediler..
Bekliyoruz, gelmiyor.. Sonunda geldi. Ben de niye geciktiğini anladım.. Bakırköy'den deniz yoluyla Kuzguncuk'a gelmiş. Tam İcadiye Caddesi'nin önündeki sahilde inmiş ve ‘Gör Başkanım’ dediğim caddeyi yürüyerek çıkmaya başlamış, halkın arasından.
Tabii her gören yolunu kesiyor, bir şey soruyor, resim çektiriyor. Etrafta koruma, eskort, halkı iten, kakan yok. Yani yarım saatte geldiğine şükür.
Bir saat oturduk.. Beş kelime edemedik..
Durmadan birileri geliyor..
‘Bir resim başkan.’ Başkan kalkıyor.
Aralarına giriyor. Resim. Oturur oturmaz bir başkası.. ‘Bir resim başkan.’ Kalk.. Çektir, otur.. İnanın en az yüz kere kalktı oturdu..
Resim çektirdi, dert dinledi..
Bana söylediği mi?.
‘Karadan gelseydim, Bakırköy'den bir saat sürerdi. Denizden 15 dakikada geldim. İstanbul ulaşımında denizi kullanmamız lazım. Deniz Taksi işini en kısa zamanda çözeceğim.’ 40 sene evvel İstanbul'a geldiğimde ‘Yahu metro diye bu her santiminde tarih olan kentin altını kazanacağınıza, işte her semte sahilden ulaşın, deniz yoluyla. Denize dikey de otobüs seferleri koyun bitsin gitsin’ diye yazdıklarım duruyor.
Ve daha üç günlük Başkan ‘Trafiği denize kaydırma çözümü’ için kol sıvıyor..
Ekrem Başkana bir tavsiye..
Kuzguncuk'ta nerdeyse hiç konuşma imkanımız olmadı. Onun için burada yazıyorum. İstanbul Boğazı'nı İstanbul trafiğine sonuna dek açmak için adını benim ‘Çılgın Proje’ diye koyduğum Kanal İstanbul'a ihtiyaç yok mu?
Tankerler, kuru yük gemileri kanaldan.
Halkı taşıyan deniz otobüs ve taksileri de Boğaz'dan.
Başkan, birlikte gelen İstanbul Belediyesi Ulaşım Daire Başkanı Utku Cihan'a dedi ki;
‘Buradaki sorun önemli. Derhal çözmemiz gerek. Bence önce cadde boyu iki taraflı parkı yasaklayan çözüm yollarına bakalım. O zaman kökünden çözeriz.’ Sonra bana döndü.
‘Bunu saymıyorum. İki çift laf bile edemedik’ dedi. ‘Bir dahaki sefere çok tenha bir yerde buluşalım.’
‘İstanbul'da sizin için tenha yer yok, Başkan’ dedim."