Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz kaynaklarının çıkartılması açısından önem taşıyan egemenlik alanları üzerinden yaşanan gerilim sürerken, Yunanistan ile Kıbrıs, Avrupa Birliği’ne (AB) Türkiye’ye daha sert bir tutum takınmaya zorluyor. Ancak AB dışişleri bakanlarının acil toplantısı dahil olmak üzere Atina'nın yaptırım talepleri karşılığını bulmuş değil. AB diğer yandan üyeleri olan Yunanistan ile Kıbrıs Rum Yönetimi'ne dayanışmasını sunarken, Türkiye'ye de diyalog çağrıları yapıyor.
Gelişmeleri Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD) Başkan Yardımcısı ve AB uzmanı Dr. Can Baydarol ile konuştuk.
‘Avrupa Birliği dış politika konusunda bir birlik değil’
Can Baydarol'a göre, AB'nin Yunanistan'ın şikayetleri üzerinden Türkiye'ye yaptırım uygulaması mümkün değil. AB'nin her ne kadar bir birlik olsa da dış ve ortak güvenlik politikasında ortaklaşmış bir politik duruş sergileyemediğini anımsatan Baydarol, üyelerinin de kendi çıkarları çerçevesinde pozisyon aldıklarını dile getirdi. Son krizde sadece Fransa'nın açıkça Yunanistan'dan yana tavır koyduğunu belirten Baydarol, üyeleri söz konusu olduğu için Türkiye'ye edilen laflara karşın somut yaptırım çıkmasının mümkün görünmediğini vurguladı:
“Yaptırım mevzubahis olamaz. Çünkü Yunanistan da kendi iç tribününe oynuyor Doğu Akdeniz kapışması üzerinden. Her ne kadar ismi birlik olsa da Avrupa Birliği dış politika konusunda bir birlik değil. Meşhur 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması, AB’yi kuran anlaşmadır. Ama antlaşmanın içeriğinde AB’nin nasıl kurulacağını tarif eder. Yani şu olacak, bu olacak diye tarif eder. Tariflerinden biri de ortak dış politika ve güvenlik politikası sahasıdır. Zaten o tarihte çok olası bir ortak politikanın çıkma imkanı yoktur, zaten de olmamıştır. Avrupa Birliği’ni bu anlamda muhatap alırken bir birlik olarak değil her ülkenin bu bölgedeki kendi çıkarı çerçevesinde pozisyon aldığı bir yapı olarak düşünmek daha gerçekçi olacaktır. Yunanistan yanına bir tek Fransa’yı alabildi. Almanya, toplantıya girmeden önce Fransa’ya ‘Sen orada gerginliği tırmandırmak için rol oynuyorsun, bunu kaydettik’ dedi. Bu diplomatik anlamda söylenen kaydettik lafı, Fransa’ya ‘Kendine çekidüzen ver, oralarda pek dolaşma demek. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi, AB üyesi olduğu zaman ister istemez Türkiye’ye bir iki laf söylüyorlar. Ama öyle yaptırım çıkmıyor gördüğümüz kadarıyla."
'Herkes Yunanistan'ın Meis üzerinden yarattığı kıta sahanlığını saçma buluyor'
AB içerisinde Almanya'nın kilit pozisyonu olduğunu belirten Baydarol, Merkel yönetiminin de duygusal politikalar izlemediğini anımsattı. Avrupa'da herkesin Yunanistan'ın Meis adası üzerinden yarattığı kıta sahanlığını saçma bulduğunu da söyleyen Baydarol, bunun kabul edilebilir yanı bulunmadığını herkesin gördüğünün altını çizdi:
"Almanların Türkleri çok sevdiğini düşünmeyin. Dış politikada, uluslararası ilişkilerde Yunanistan, Türkiye olsun duygusal ülkeleriz. Beni seviyor mu sevmiyor mu diye bir papatya falı içinde hareket ediyoruz. Dış politikada aşk, nefret, onur, gurur yok; çıkarlar var. Her ülke kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışarak bir optimali yakalamaya çalışır. Türkiye, gerginlik politikası izliyor gibi, Yunanistan arkasına bütün uluslararası camiayı almaya çalışıyor. Ama Yunanistan, Almanya’nın çıkarlarını ne yapacak? Sırf Doğu Akdeniz’de Meis üzerinden kıta sahanlığı ilan etmesi, haritaya bakan herkes bunun ne kadar saçma olduğunu görüyor. Bir emekli büyükelçiyle konuştuk. ‘Meis’i alsak ne olur?’ dedim, ‘Biraz geç kaldık o konuda’ dedi. Çünkü Meis dediğimiz yer 7.2 kilometrekare, bizim Büyükada da 5.5 kilometrekare bildiğim kadarıyla. Büyükada’dan 3’te 1 daha fazla yüz ölçümüne sahip bir adanın üzerinden bilmem kaç milyon kilometrekarelik sınır çizmeye çalışıyorsunuz deniz üzerinde. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Haritaya çıplak gözle bakan ilkokul öğrencisi de bunu anlar. Ama bu saçmalığı bir yerden sonra kesmek lazım.”
‘Fransa ve Yunanistan’ın arkasına takılacak bir Almanya görmüyorum’
Almanya'nın şu anda AB dönem başkanlığını yürüttüğünü anımsatan Baydarol, Berlin'i en fazla ürküten meselenin sığınmacı meselesi olduğu görüşünde. Diğer yandan da Almanya'nın bu sene sonuna kadar tamamlanması gereken Brexit anlaşmasına odaklanmışken Akdeniz'de bir krizle uğraşmak istemediğini vurgulayan Baydarol, Berlin'in yine Azerbaycan'dan çizdiği Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi türünden girişimi için Türkiye'ye duyduğu ihtiyacı dikkat çekti. Baydarol, Berlin'in bu koşullarda Fransa ve Yunanistan’ın arkasına takılmayacağı görüşünde:
“Almanya’nın şu anda dönem başkanlığı. Türkiye üstünden üç tane olmazsa olmazını görüyorum. Almanları en fazla korkutan mülteci meselesi. Ne yapıp ne edip Türkiye’nin virüs öncesindeki görüntüyü bir daha vermemesini istiyorlar. Bu görüntü, Avrupa Birliği’nin insan hakları savunuculuğundan insanları nasıl yaşam hakkı tanımayız gibi bir görüntüye gitmesine yol açıyor. Bunu kesinlikle istemiyorlar. Bir tarafta koronavirüsle savaşıyorlar öteki tarafta da İngiltere’de Brexit yapmaya çalışıyorlar. Dün açıklandı, eylül ortasına kadar 7 haftalık süre kaldı. Aralık ayı sonunda İngiltere anlaşmalı olarak ayrılacaktı. Anlaşmalı ayrılık çok zor, anlaşmasız ayrılık bir felaket. Şu an da pandemi yüzünden zaten bütün ülke ekonomileri göçmüş vaziyette. İngiltere üçüncü çeyrekte yüzde 30 daraldı. Bunun etkileri önümüzdeki dönemde çok daha sert hissedilecek. Bu ayrılığın bu şekilde olması AB özellikle Almanya açısından da çok ciddi sorunlara yol açacak. Bu sorunla uğraşmak varken, Doğu Akdeniz’de pozisyon almak Almanların önceliği olmadığı için işine gelmiyor. Nasıl Çin’in bir Kuşak Yol projesi varsa, Almanların da kendi Kuşak Yol projeleri var. Onlar da Azerbaycan’a doğru açılmaya çalışıyorlar. Türkiye ile ters düşerek de bu açılımı yapmaları çok zor görünüyor. Dolayısıyla Almanlar, ‘Yunanlılar mı Türkler mi iyidir’e bakmadan, Türkiye’nin kendi çıkarlarına daha uygun pozisyonda olduğunu hissediyorlar. Kalkıp da Fransa ve Yunanistan’ın arkasına takılacak bir Almanya düşünmüyorum."
'AB ciddi sorunların yaşandığı bir dönemden geçiyor'
Baydarol, aynı şekilde İtalya gibi ülkelerin Libya krizinde Fransa ile hareket etmediklerine dikkat çekti. AB'nin Kovid-19 krizi, schengen sisteminin sarsılması gibi çok ciddi sorunlarının bulunduğu bir dönemden geçildiğini anımsatan Baydarol, bu koşullarda Türkiye'ye karşı Yunanistan'ın bayraktarlığını yaptığı bir yaptırım gelme şansı bulunmadığını vurguladı:
"Akdeniz ülkesi olması nedeniyle İtalya da özellikle Libya meselesinde Fransa ile hareket etmedi, net bir şekilde Hafter’e karşı Türkiye’nin yanında durdu. AB’nin çok ciddi sorunlarının olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bir tarafta pandemi meselesinin mahvettiği ekonomik bir yapı var, tedarik zincirleri kırıldı. Schengen sistemi ciddi şekilde çöktü. Çünkü ortak bir sağlık politikası izleyemedikleri, her ülke kafasına göre virüse karşı pozisyon aldığı için bu sefer dağılma noktasına mı gidiyor diye tartışmalar başladı. Maske savaşları yaşadık. Güven erozyonu hat safhaya çıktı. Mali yardımlar konusunda büyük kavgalar yaşandı. Kendi içlerinde bir samimiyet sorunuyla da karşı karşıyalar. Önümüzdeki günlerde Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın bayraktarlığını yaptığı bir yaptırımın gelme şansının olmadığı inancındayım.”
'Türkiye'nin dış politikası bir an önce fabrika ayarlarına dönmeli'
Diğer yandan Baydarol, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de sorunlu Libya dışında müzakere edebileceği kimsenin kalmamasının bir sorun olduğu görüşünde. Ankara'nın Doğu Akdeniz'de kıyısı olan tüm ülkelerle kavgalı olduğuna dikkat çeken Baydarol, Türkiye dış politikasının bir an önce fabrika ayarlarına dönerek bölge ülkeleriyle diplomasisini geliştirmesi gerektiğinin altını çizdi:
“Doğu Akdeniz meselesini biz kiminle müzakere edeceğiz? Oradaki ülkelerle. En azından Mısır’ın Yunanistan ile yaptığı egemenlik sahasını kısıtlama anlaşması Mısır’ın aleyhine bir durum ortaya koyuyor. Aslında Mısır’ın çıkarı Türkiye’de, bu egemen yetki alanını kısıtlama anlaşmasını yapmak. Ama hepsiyle kavgalıyız. Şu anda Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm ülkelerle, Libya’daki tanınmış hükümet hariç kavgalı vaziyetteyiz. Dolayısıyla buradaki diplomasiyi tekrar gözden geçirmek lazım. Gayet kavga da edersin, her şey söylenir ama ilişki kesilmez. Ben Sisi’yi sevmek zorunda değilim. Ama sonuçta benim işim Türkiye’nin çıkarıdır. Dış politikaya ideoloji karıştırdığınızdan itibaren zaten kaçınılmaz olarak bu tür sonuçlar olur. İlk çıkış komşularla sıfır sorun diye başlamıştık. Şu an bırakın sıfır sorunu, sorunsuz olmadığımız hiçbir muhatap kalmadı. Türkiye’nin fabrika ayarlarına dönüp ciddi bir diplomasi eğitimine ihtiyacı şart gibi görünüyor.”