Türkiye, Akdeniz'de 21 Temmuz'da Rodos Adası ile Meis arasında ilan ettiği NAVTEX'i (denizcilik uyarı notu) Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ricası üzerine geri aldıktan sonra gelen Yunanistan ile Mısır arasındaki deniz alanlarını sınırlandırma anlaşması nedeniyle yeniden bir NAVTEX ilanında bulundu.
Antalya açıklarında bekleyen Oruç Reis araştırma gemisine Türk donanmasının eşlik ettiğinin duyurulmasıyla Türkiye ile Yunanistan arasında sular yeniden ısındı. Yunanistan AB'yi acil toplantıya çağırdı, Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın da cuma günü ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Viyana'da görüşeceği açıklandı. Ankara ise 21 Temmuz sonrasında Yunanistan'a jest yapıldığını ve gelişmelerin sorumlusunun Atina olduğunu söylüyor.
Gelişmeleri Medya Günlüğü yazarı ve bağımsız siyasetçi Aydın Sezer ile konuştuk.
'NAVTEX ile 28 derece boylamın soluna geçilmezse zımnen Yunanistan-Mısır anlaşması kabul edilmiş sonucu çıkacak'
Sezer, Türkiye'nin ilan ettiği NAVTEX'in Mısır ile Yunanistan arasında yapılan deniz sınırlarını belirleme anlaşmasının sahası olan 26 ve 28'inci boylamlarla alakası olmadığını belirtirken, böylesi bir ilana gerek bile olmadığı görüşünde. Türkiye'nin NAVTEX'inin Yunanistan-Mısır anlaşmasına bir meydan okuma olmadığını belirten Sezer, Dışişleri Bakanlığı'nın yayınladığı haritaya rağmen Türkiye'de her önüne gelenin bir harita çizdiğini ve bunları baz alarak yanlış analizler yaptığını dile getirdi.
“Yaklaşık 20 gün önce NAVTEX ilan ettiğimiz saha dün Oruç Reis’in açıldığı sahayla birebir aynı koordinatlarda olduğu görülüyor. NAVTEX’in Mısır-Yunanistan deniz sınırlarını belirleme anlaşmasının sahasıyla yani 26 ile 28 derece boylamları arasıyla bir ilgisi yok. Dün akşam Dışişleri Bakanlığı, Oruç Reis’in faaliyet göstereceği sahanın koordinatları ve çizimini resmen yayımladığı halde, o haritada da hem Oruç Reis’in görev sahası hem Mısır-Yunanistan anlaşması belli olduğu halde, ne yazık ki ülkede her önüne gelenin çizdiği bir haritayı baz alan insanlar, bunlar TV’lerde analiz yapan eski asker, akademisyen, hatta deniz hukukçusu olduğunu iddia edenler de kendi yarattıkları haritayla yorum yapıyorlar. Bizim ilan ettiğimiz NAVTEX, Mısır-Yunanistan anlaşmasına karşı bir meydan okuma, bir tanımama, bir misilleme yapma anlamı taşımıyor. Bugün yapılması gereken aslında buydu. Şahsen tasvip etmesem de Libya anlaşmasını yaptığımız günden bugüne kadar gelinen süreç içerisinde elimizde kalan tek enstrüman bu olduğu için vurguluyorum. Bu NAVTEX ile ilgili 28 derece boylamının soluna geçmediğimiz müddetçe zımni olarak da bu anlaşmayı sanki kabul etmişiz anlamı ve sonucu çıkıyor. O nedenle önümüzdeki günlerde ve mümkün olduğu kadar kısa sürede 26-28 derece soluna yani o boylamlara yönelik bir NAVTEX ilan etmezsek, bu Libya’nın açtığı kendi ayağımıza kurşun sıktığımız yoldan sonra gelinen ikinci büyük yanlış olacak. Oruç Reis’in şu anda görev yaptığı saha 20 gün önce ilan ettiğimiz sahaydı. Burada Yunanistan Meis’in konumundan kaynaklı kıta sahanlığı iddiasında bulunuyor. Bu nedenle de Oruç Reis’e tepki gösteriyor. Karşı NAVTEX ilan ediyorlar, savaş durumuna geçiyorlar. Oysa bu saha bizim açımızdan da aynen Yunanistan’ın hak iddia ettiği gibi bir saha. Dahası biz bu sahayı Birleşmiş Milletler’e kıta sahanlığı olarak bildirdik. Bu sahada TPAO’ya ruhsatlar verdik. Burada şehir ve deniz güvenliği açısından sadece üçüncü şahısların güvenliği açısından bir duyuru yapılması yeterliydi. Böylesine kapsamlı bir NAVTEX’e bile ihtiyaç yok. Şöyle karıştırıyorlar, ‘O zaman Yunanistan niye karşı çıkıyor?’, çünkü Yunanistan hak iddiasında bulunuyor. Biz de hak iddiasında bulunuyoruz. Yani o bölgeyi Yunanistan NAVTEX ilan etse, aynı tepkiyi biz de koyacaktık. Buradaki gerilimin sebebi sismik araştırma değil. Zaten bu kadar kalabalık gemi sürüsünün olduğu yerde sismik araştırma yapılmaz. Kaldı ki orada sismik araştırma yapılmasının bir esprisi de yok. Burada temel espri egemenlik alanı işaretleme, bir iz bırakma boyutu.”
‘Yunanistan’ın maksimalist Meis tezini Türkiye’den başka ciddiye alan yok, Mısır bile ’
Sezer, Türkiye'nin ilan ettiği NAVTEX için "Sadece Yunanistan'a değil iç kamuoyuna da ilan edilen bir NAVTEX olarak görüyorum" derken, Türkiye'de analiz yapanların ise, kafalarına göre çizdikleri haritalarla ne Yunanistan-Mısır anlaşmasının neyi kapsadığını, ne de NAVTEX ilan edilen sahanın anlamını bildiklerini söyledi. Sezer'e göre yapılan ikinci hata ise Mısır'ın ve hatta Yunanistan'ın kendisinin bile ciddiye almadığı Meis üzerinden Yunanistan'ın maksimalist tezlerini Türkiye'nin ciddiye alması. Yunanistan'ın gürültü kopartma sebebinin 28'inci boylamı meşrulaştırmak hedefi olduğunu da dile getiren Sezer, bütün bunlara Türkiye'nin 'kendi ayağına sıktığı' Libya anlaşmasının yol açtığı, Ankara'nın Akdeniz'de lehine olan statükoyu bozduğu değerlendirmesinde bulundu:
‘Adalara kendi elimizle deniz alanı yaratma meşruiyeti kazandırdık'
Türkiye'nin Libya anlaşması üzerinden uyguladığı 'yanlış politikalarla' karşı tarafa kozlar verdiğini söylerken, “Adalara kendi elimizle deniz alanı yaratma meşruiyeti kazandırdık” diyen Sezer, Erdoğan yönetiminin Doğu Akdeniz’de lehine olan statükoyu bozduğu kanaatinde. Sezer, Türkiye'nin 50 senedir savunduğu tezlerin değiştirilmesinin hukuki sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekerken, "Bugün Türkiye'de bu politikayı oluşturanlar ülkenin yakın tarihini biliyor olsalar zaten böyle bir şeye tevessül etmezlerdi" ifadelerini kullanarak şunları söyledi:
“Son günlerde özellikle denizci eski asker subayların neredeyse tamamına yakını - Babüroğlu hariç - Yunanistan ana kara parçasının Mısır ile karşılıklı kıyısı olmadığını iddia ediyor. Bu doğru aslında. Haritaya baktığınızda Yunanistan ana kara parçasından kaynaklanan bizim iddialarımızla kesişen Akdeniz’de bir yer yok gibi. Ama biz burada Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de muhatap alınmasına gerek yok diyoruz. Yaptığımız temel hata; oradaki Girit ve Rodos adalarının deniz alanlarıyla ilgili bugün karşılaştığımız sonucu öngöremeyişimiz. 26 derece boylamı Girit’ten, 28 de Rodos’tan aşağı iniyor. Yani Mısır deniz hukuku konferansına tabi bir ülke olarak Yunanistan ile oturup Ege’de mi Akdeniz’de mi olduğu tartışmalı olan Girit ve Rodos’a deniz alanlı yarattı. Bu ne demek? Bizim şu anda 26-28 derece boylamları arasında karşı maruz kaldığımız durum adaların kıta sahanlığından kaynaklanan bir durum. Biz bunu adaların kıta sahanlığı olamaz diyoruz. 50 yıldır bunu söylüyoruz. İşin garip tarafı da haklıyız. Fakat uluslararası BM deniz hukuku konferansı adalar bahsini böyle söylemiyor, o farklı söylüyor. Bu ülkelerin ikisi de taraf olduğu için biz adalara kendi elimizle bir de deniz alanı yaratma meşruiyeti kazandırdık. Ama Mısır o kadar ‘vicdanlı’ ki Meis’e aynısını vermiyor. Rodos’a verdiğini Meis’e vermiyor. Şimdi ne olacak? Girit ve Rodos’un yukarı Ege’ye çıktığınızda Yunanistan bazı adalarda deniz alanı olduğunu söyleyecek ve emsal gösterecek. Girit’te var, BM’ye de kota ettirdim. Mısır da deniz hukuku konferansına dahil. Durup dururken kendi başımıza yarattığımız sıkıntıyla karşı karşıyayız. Bugün de Oruç Reis’in dolaştığı sahalardaki Yunanistan itirazını o kadar üst perdede tutuyor ki biz de aslanlar gibi savunuyoruz. Bu arada 28 boylamının solunda ne olup bittiğini bilmiyorum. Eğer AKP hükümeti kısa süre içerisinde 28’in soluna yönelik yeni bir NAVTEX ilan edip oraya Oruç Reis ya da başka bir gemiyi göndermezse bu bölgenin zımni olarak kabul etmiş olduğu anlamına gelecek. Bunun da siyasi bir sonucu olacak demiyorum. Bunun hukuka da konu olacak. Buna alet olan herkesi bekleyen maalesef suçlanmayla karşı karşıya kalacaklar. Bugün Türkiye’de bu politikayı oluşturanlar ülkenin yakın tarihini biliyor olsalar zaten böyle bir şeye tevessül etmezlerdi."
Sezer, Yunanistan'ın hiçbir zaman hiçbir konuda Türkiye ile karşılıklı iki egemen devlet gibi yan yana gelip masaya oturmadığını, arkasında AB, NATO yahut ABD bulunduğunu anımsattı. Türkiye'nin Libya üzerinden attığı adımlarla statükoyu bozup, haklı siyasi tezlerinden vazgeçtiğini vurgularken, 'uluslararası hukuku temel alarak' adım atmanın bedelleriyle yüzleşmek durumunda kalabileceğinin altını çizdi:
"Yunanistan, Türkiye ile hiçbir zaman hiçbir konuda karşılıklı iki egemen devlet gibi yan yana gelmedi, masaya oturmadı. Ya arkasında Avrupa Birliği ya NATO ya da ABD vardı. Bugün yarın da muhtemelen Trump olacak. 1995-96’da Kardak krizinde bile Clinton ve ABD bize uluslararası adalet divanına gidin dedi. Bırakın Girit, Rodos ya da Meis’i bir Kardak için bile Batılılar bizim uluslararası adalet divanına gitmemizi önerdiler. Ama biz gitmedik. Çünkü belli bir güç vardı. Ege’de güce dayalı siyasi tezimizi Doğu Akdeniz’de de aynen koruyorduk. Doğu Akdeniz’de bu tip adımların atılmasının statükoyu bozacağını iddia ederek, pekala savaş nedeni sayabilirdik. Bunları yapmak yerine ‘uluslararası hukuku temel alarak’ Libya ile saçma sağan bir anlaşma imzaladık. Bugün onunla yüzleşiyoruz. Bunun bir bedeli olacak, net söylüyorum. Biz en başta 50 yıldır söylediğimizi masada çözelim, bu siyasi sorundur. Eğer gelmiyorsan güce dayalı olarak çözüm yapıyoruz tezimize eğer biz şimdi görüşme diyorsak, o zaman biz Libya anlaşmasını müzakere pozisyonumuzu güçlendirmek için mi yapmıştık? Eğer öyle yaptıysak o zaman düne kadar biz burada müzakere masasına oturmalıydık. Şimdi adamlar başka bir müzakere pozisyonu koydular Türkiye’nin karşısında ve biz o durumda müzakere ediyoruz. Bu büyük bir çelişki.”