Hindistan ve Çin arasında mayıs başlarında başlayan ve haziran ayı boyunca devam eden sınır çatışmaları resmi açıklamalara göre Hindistan tarafında en az 20, Çin tarafında da bilinmeyen sayıda kayıplara yol açmış vaziyette. Silahların konuşmasının ardından yürütülen görüşmelerde şimdilik sükunet sağlanmış görünse de gerilim Ladakh Galwan Vadisi'ne iki tarafın da askeri yığınağı eşliğinde devam ediyor.
Dünyanın koronavirüs krizinden geçtiği bir dönemde rakip komşular Çin ve Hindistan arasında sıcak sınır çatışmalarına varan krizi ve boyutlarını Dumlupınar Üniversitesi’nden Asya politikaları uzmanı Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.
‘Sınır probleminin en önemli yansıması, bölgenin jeopolitik olarak önemi’
Dr. Barış Adıbelli, Çin ile Hindistan arasındaki krize neden olan sınır hattını 'Asya'nın Golan Tepeleri' olarak nitelendirdi. Asya'nın iki önemli gücünün sınır bölgesindeki anlaşmazlıklarının öteden beri var olduğunu belirten Adıbelli, aralıklarla gündeme gelen sorunun iki tarafın da üstünlük sağlama çabasına yol açtığını vurguladı. Meselenin Soğuk Savaş'tan bu yana devam ettiğini de vurgulayan Adıbelli, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin bulunduğu denklemde şimdi ABD'nin konumlandığını, Çin'in müttefiki ve ekonomi koridorunun ortağı Pakistan'ın yarattığı faktörün de önem taşıdığının altını çizdi:
“Konum olarak Ladakh Galwan Vadisi ama daha önce de Doklan idi, Butan topraklarında. Yer değişiyor o hat üzerinde. Kuzeyden Keşmir’den güneye doğru bir hat, Myanmar’a kadar bir hat var. O hat üzerinde her yer problem. Geçen sefer ki anlaşmazlık da Doklan yaylası üzerindeydi, yarın da o hat üzerinde başka bir şey olabilir. 1960’lardan beri bir gerginlik var Hindistan ile Çin arasında. Asıl mesele uluslararası hukuk açısından sınır sorunları gözüküyor ama öyle değil. O hat coğrafi olarak zor, dağlık, yüksek bir bölge, insanların yaşayacağı bir yer değil. Yol yok, ulaşım zor. Ama başka bir şey var. Orayı ‘Asya’nın Golan Tepeleri’ olarak adlandırıyorum. Suriye ile İsrail arasındaki Golan Tepeleri’nin jeopolitik önemini biliyoruz. Hangi taraf oraya hükmederse ötekinin üzerinde bir hakimiyet kurma, bir avantaj sağlama imkanı var. Burada da mesele bu. Aslında iki ülke de o bölgeye tamamıyla hakim olup öteki üzerinde bir avantaj sağlamak için uğraşıyor. Hindistan ile Çin arasındaki mesele biraz da geriden gelerek bakarsak, 1962’deki savaşta Sovyetler Birliği’nin Hindistan’a destek vermesi derken, biraz işin siyasi boyutu da var. O günden bugüne bir türlü rahatlayamadılar. Çünkü Soğuk Savaş’tan sonra da Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri ile bu denklemi yeniden oturtmaya çalışıyor. Meselenin bir boyutu da Pakistan. Pakistan’ın Çin ile olan stratejik ilişkileri var. Son dönemde Kuşak ve Yol kapsamında Çin-Pakistan ekonomik koridoru var."
'Bölgedeki jeopolitik kapışmanın yansıması'
Adıbelli, bölgedeki mücadelenin Kuşak ve Yol Girişimi'ne bağlandığını belirtirken, pandemi sonrası Çin'i zorlayan yeni koşullara ve ABD'nin Çin karşıtı kampanyasına da dikkat çekti. Adıbelli Hindistan'ın Çin dışında Pakistan'la sorunlarının ŞİÖ'yü de olumsuz etkilediğini dile getirdi:
"Türk medyasında da çok çıktı, bir kıyaslama başladı. Hindistan karşısında bir güç gibi anlatılıyor Çin. Mesele Kuşak ve Yol’a bağlanıyor. Buna bağlanabilir ama Hindistan, Kuşak Yol’un üyesi değil. Çünkü Pakistan’a paye veriyor bu stratejik şey. Pakistan da Hindistan’ın ezeli düşmanı gibi bir şey oldu artık. Pakistan ve Hindistan arasında da bir çatışma çıktı. Terör örgütlerine destek veriyor dedi. İki ülkenin de askeri kaybı oldu. Neredeyse savaşın eşiğine gelmişlerdi pandemiden önce. Doğusu sıkıntılı ve sorunlu bir bölge. Böyle olunca Hindistan, Çin’in karşısında gibi. Hindistan, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün daimi üyesi, o zaman bunu nereye koyacağız? Pakistan da daimi üye. İki ülke arasındaki sorunları çözemediğinden dolayı ŞİÖ’yü de zayıflattı bu mesele. Ama Şanghay İşbirliği Örgütü, Çin’in yine dış politika inisiyatifiydi. İki ülke arasındaki sınır probleminin en önemli yansıması, bu bölgenin jeopolitik olarak önemi. Kuzeyden güneye çizilen binlerce km’lik tüm sınır. Buradaki bu jeopolitik önem zaman zaman iki ülkeyi bir araya getiriyor. Ama şu ara Çin’in iç durumu da zor. Büyük bir itibar kaybına uğrama gibi Çin’e karşı dünya tarafından bir yalnızlaştırılma başladı. Zaten ABD’nin kampanyası vardı, NATO Çin’i tehdit ilan etmişti. Bana göre en önemlisi budur."
‘Hindistan, ABD’nin Çin ile oynadığı satrançta en önemli piyon’
Adıbelli’ye göre ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Çin Komünist Partisi'ni sürekli hedef alır hale gelmesi, ABD ile Çin arasında var olan ticari savaştan öte, meselenin ideolojik alana çekilmesi anlamına geliyor. ABD'nin Asya jeopolitiğinde Hindistan'ı kullanmaya çalıştığını dile getiren Adıbelli, Hindistan'daki Hindu milliyetçisi iktidarın da Çin'le ilişkilerde durumu zorlaştırdığını vurguladı:
“Geçenlerde Pompeo, Avrupa Birliği’ne çağrıda bulundu: ‘Çin Komünist Partisi’nin geleceğimizi şekillendirmemesi lazım, ona izin vermemeliyiz’. Bu çok ilginç. Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgede Çin ile oynadığı satrançta en önemli piyon. Son dönemlerde Hint Pasifik diye yeni bir jeopolitik bölge kavramı ortaya çıktı. ABD, baş aktör olarak Hindistan’ı oraya oturttu. Burada karşılıklı bir suçlama var. Çin, ‘Siz bizi kuşatıyorsunuz’ diyor. Batıda Hindistan, doğuda Güney Kore ve Japonya ile, buna sandviç politikası da diyorlar, arada Çin. Çin ile Hindistan kıyaslanabilir mi? Fakat Hintli stratejik uzmanlar da ‘Çin bizi kuşatıyor. Bir tarafta Pakistan, aşağıda Myanmar ile ilişkileri çok iyi. Bu tarafta Sri Lanka ile arası çok iyi. Etrafımızdaki bütün ülkelerle stratejik ilişkisi var. Hatta İran ile de arası iyi, ortada kalan yine biziz’ diyor. Çok önemli bir konu başlığı, o hatta bir de Nepal var. Biz hep Ortadoğu’da devlet dışı aktörlerden bahsettik. Asya’da da var bu devlet dışı aktörler. Bu meseleyle birlikte bir daha gündeme geldi. Ama Nepal çok önemli. Burada Maocu gerillalar var. 96’da bir halk savaşı başlattılar, 2006’da bitirdiler. Nepal’deki 250 yıllık monarşiye son verip bir cumhuriyet halk yönetimi kurdular. Hindistan bundan çok korkuyor. Çünkü kendi ülkesinde de benzer bir hareket var. Bütün bunların arkasında Hindistan uluslararası platformlarda hep bu hareketin Çin tarafından desteklendiğini söyledi, Nepal’dakinin de. Nepal zaten sınır sorunlarının sembol ülkesiydi. Esas Golan Tepeleri orası aslında. O hattın tam da ortasındadır. Dolayısıyla bugün Çin’in orada da eli var. Çin’in ekonomik durumu yavaşlıyor. Amerika artık işi ticari savaştan ideolojiye doğru çekmeye başladı. Bu yüzden Pompeo’nun Çin Komünist Partisi’ne işaret etmesi en önemli şey. Çünkü ilk defa Amerika Birleşik Devletleri ötekileştirici bir dil kullanmaya başladı. Trump’ın kasım seçimleri stratejileri var, John Bolton’ın yazdığı kitapta da inanılmaz iddialar var. Çin meselesi ile Trump’ta anlam veremediğimiz bir şeyler var. Sınır meselesi aslında tamamen Asya’da yeni bir güç arayışı, bir güç dengesinin oluşturulması için oynanan büyük bir jeopolitik bir oyun. Hindistan bu işin içinde başrolü çekiyor. Artan bir Hindu milliyetçiliği var Hindistan’da. Zaten milliyetçiliği Çin kullanmıyor, Hindistan da kullanıyor. Keşmir’in statüsü değiştirildi. Bölgede dengeler zaten pamuk ipliğine bağlı. Hindistan ile Çin’i kıyaslamamaya gelince her şeyden önce Çin’de inanılmaz bir merkezi yönetim var, teşkilatlanmış bir yapı var. Sıkı güzel bir sistem kurmuş, hükümet sistemi çok iyi işliyor. Fakat karşısında Hindistan’ın demokrasi adına kurulan sistem ince bir pamuk ipliğine bağlı. Halkların arasındaki dengeye bağladı. İnanılmaz bir halk, kültür ve din çeşitliliği var. İki ülkeyi kıyaslarken Hindistan’ın iri cüssesine rağmen dünya siyasetindeki ağırlığına bakarsak sadece bir nükleer gücü var. Onun dışında Hindistan’da çok büyük bir iş yapacak ağırlık oluşturacak bir yapı yok.”
‘Buradan bir şey çıkmaz, güç gösterisi var’
Adıbelli, gerilime karşın Çin ile Hindistan arasında krizin büyümeyeceği görüşünde. Çin'in BM Güvenlik Konseyi üyesi olduğunu, Rusya ile de işbirliğine dikkat çeken Adıbelli, ABD'de 3 Kasım başkanlık seçiminde iktidar değişse bile Washington'ın Obama'dan beri süregelen Asya'ya öncelik atfeden politikasının değişmeyeceği görüşünü dile getirdi:
“Her şeyden önce Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi. Bu her kapıyı açıyor. Çin ile Rusya’nın bölgedeki işbirliği ve ortaklığına hiç girmiyoruz. Ama burada Kuşak ve Yol, deniz ipek yolu, ülkelerin içindeki problemleri, tüm bunları bir arada düşünürsek, bu farklı bir yöne gitmez. Buradan bir şey çıkmaz. Güç gösterisi var. Hep yapıyorlar bunu. Her gün çatışıyorlar, tartışıyorlar, hemen masaya oturuyorlar. Son Ladakh krizinden sonra da masaya oturuldu. Bundan 1-2 yıl önce gayri meşru görüşmeler diye bir şey çıkardılar. Modi ve Şi görüşmesi diye, 2018-2019’da oldu. Niye gayri resmi görüşürler, onu da anlamadım. Resmi yap görüşmeleri. Görüşmeler yapıyorlar, birbirlerini anlayışla karşılıyorlar. Bir de aralarında Dalai Lama, Tibet meselesi var. Çin için Hindistan’ın bu tarafı önemli. Hemen orada sürgünde bir Tibet hükümeti var. Çin’in hep başını ağrıtıyor. Dalai Lama belki Hindistan, Amerika’da popüler olarak ruhani bir lider olarak gözüküyor. Ama Çinliler, ‘Dalai Lama huzur postuna bürünmüş bir kurttur’ diyor. Kendi Dalai Lama’ları da var zaten. Sadece mesele bir sınır sorunu değil. Dalai Lama’sından tutun Kuşak Yol, Pakistan ile gelecek, Keşmir’in statüsü, deniz ipek yolu, Hindistan’ın çevresinde Çin’in yeni işbirlikleri kurması ve ABD’nin Asya Pasifik’te üstlenmek istediği rol. Trump’ın kasımdaki geleceği ne olacak? Eğer kaybederse Biden ve ekibi gelince nasıl bir yol izleyecek? Hint Pasifik kavramı, politikası Trump’ın eseri değil. Obama döneminde daha iyi şekillendirildi, Trump bir başka boyuta taşıdı. Biden’ın da Trump’tan çok farklı bir politika izleyeceğini düşünmüyorum. 2011’de Obama yönetimi ABD’yi Asya Pasifik’e döndürdü, ‘Biz de varız’ dedi yani Biden’ın olduğu ekip. Dolayısıyla geri adım atacağını düşünmüyorum ama belki ticari savaşlar başka bir boyuta geçebilir. Çünkü John Bolton kitabında tamamen bir seçim oyunu olduğunu söyledi. Kuzey Kore de hareketli, Güney Kore ile ilişkileri bozdular. Asya hareketlendi, pandemi yavaş yavaş diplomasinin üzerinden kalkmaya başladı gibi. Çin ve Hindistan kendilerine geliyor, birbirlerini tehdit etmeye başladılar. Önceki anlaşmazlıklara ve sınır çatışmalarına baktığımızda ufak tefek çatışmalar oluyor. Ama sonuç olarak statükoyu muhafaza edilir. Çin’in 40 küsur kadar bir kaybı var, ama net bir bilgimiz yok. Genel olarak birçok meselede bilgi vermeyi sevmiyor. Çin bu işi tırmandırmak ve popüler hale gelmesini de istemiyor. Umarım daha da büyümez konu, çünkü iki nükleer güçten bahsediyoruz.”