Trump yönetiminin rejim değişikliğinin başarılamamasının ardından yaptırım kıskacına aldığı Suriye ve destekçisi ülkeleri hedef tahtasına oturttuğu Sezar Yasası, 17 Haziran'da uygulanmaya başlanıyor. Daha önceki yaptırımları genişletip derinleştiren yasanın savaş yorgunu Suriye'ye etkileri ve destekçisi ülkelerin tutumlarına olası yansımalarını Suriye'de uzun yıllar görev yapmış, Gazete Duvar internet sitesinin yazarı ve TV yorumcusu Musa Özuğurlu ile konuştuk.
'Suriye yaptırımlara alışkın, eskiden felafel ekonomisi derlerdi'
Musa Özuğurlu, Suriye ve İran gibi ülkelerin yaptırım kıskaçlarına alışkın olduklarını anımsatırken, 1970'lerden bu yana benzeri zorluklarla karşılaşan Suryie'de bir dönem kendilerine 'felafel ekonomisi' adlandırması yaptıklarını anımsattı. Ancak o dönemde Suriye'nin bir bütün olduğunu, dış borcun olmadığını ve Baas yönetiminin bağımsız dış politikasının işleri kolaylaştırdığını da belirten Özuğurlu, bugün 10 yıla yakın savaştan sonra krizin atlatılmasının kolay olmayacağını vurguladı. Özuğurlu hedef tahtasına Suriye konulsa da ABD yasasının İran, Lübnan ve Rusya'ya uzanan bir hedef cephesi koyduğunu da ekledi:
'Direniş ekseni birlikte direnmeye çalışacak'
Özuğurlu, diğer yandan 10 yıla yakındır süren savaş hali nedeniyle Suriye'de yaşanan ekonomik zorluklara dikkat çekerken, aynı şekilde Lübnan'ın da İran'ın da sorunlarının bulunduğunu anımsattı. Sezar yasasının direniş eksenin hangi ayağı olursa olsun çökertmek hedefini güttüğünü kaydeden Özuğurlu, muhtemelen direniş ekseninin birlikte bu girişime karşı direnmeye çalışacağı öngörüsünde bulundu. Özuğurlu, Rusya'nın alacağı pozisyonun da önem taşıdığını belirtti:
"Savaş sırasında bile yaşanmayan bir ekonomik zorluk içinde yaşıyor. Diğer yandan Hizbullah’ın bulunduğu Lübnan’da ekonomik durumun şu anda çok kötü olması Hizbullah’ı da doğrudan etkileyecek olan bir durum. Zaten İran’ın uzun yıllardır problemleri var. İçeride problemleri var, siyasi olarak Körfez’de problemleri var. Bunun yanında ABD’nin son yaptırımlarıyla birlikte daha da zor günler yaşıyor. Hepsini bir yandan bir arada görmemiz gerekiyor. Sezar yasası doğrudan bütün oluşumun birden belki bir ayağını hangisi olursa olsun çökertme girişimi. Aslında topyekûn bir şey var bu direniş ekseninin karşısında. Bunlar zannediyorum bir şekilde hep birlikte buna karşı koymaya çalışacaklar. Rusya’nın burada pozisyonu ya da koyacağı tavır çok önemli olacak. Çünkü uzun yıllardır savaştığı, yanında yer aldığı Suriye yönetimi şu anda gerçekten çok zor durumda. Bundan sonra ekonominin rahatlatılabilmesi açısından nasıl bir adım atılacak onu hep birlikte göreceğiz ilerleyen zamanlarda. Fakat Amerika’nın bu yasası doğrudan ilk olarak Suriye’yi etkilemek üzere. Bu sefer gerçekten çok sıkı bir şekilde uluslararası anlamda işbirliği sadece birinci derece partnerler değil ikinci-üçüncü derece partnerleri bile etkileyecek şekilde bir yaptırım yasası bu.”
'BAE iyi polis, Suudiler kötü polis, Şam'ın İran'la ilgili tavrı belirleyici olur'
Son dönemde Suudi Arabistan açıktan olmasa bile Şam'a karşı Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden Körfez hattının bir 'yumuşatma girişimi' bulunmasına atıf yapan Özuğurlu, bu ülkelerin Suriye yönetiminden İran'la ilişkisini azaltması şartıyla yaklaşacağını ancak sonuç almalarının kolay olmadığını dile getirdi:
“Bu Sezar yasasının çıkacağı belliydi, çalışmaları devam ediyordu uzun bir süredir. Yaklaşık bir hafta önce Arap Birliği Dışişleri Bakanları olağanüstü bir toplantı yaptılar. O toplantı sonrası Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki faaliyetlerinden endişe duyulduğu belirtildi. Suriye’nin telaffuz edilmesi önemli. Arap Birliği dediğimizde Suudi Arabistan’ın Avrupa Birliği’nin Almanya’sı gibi olduğunu söylememiz gerek, dolayısıyla söz sahibi olan Suudi Arabistan. Diğer yandan Birleşik Arap Emirlikleri’nin de çok faal olduğunu belirtmek gerek. Bu ikisinin başını çektiği bir oluşumun böyle bir açıklamada bulunması Suriye’ye yönelik yumuşamanın işaretiydi. Bu ülkelerin iki başlık altında çalıştıklarını da söyleyebiliriz. BAE iyi polisi, Suudi Arabistan kötü polisi oynuyor. Suudi Arabistan’ın şu ana kadar Suriye’deki yönetimle birtakım girişimleri olmuş olmasına rağmen özellikle İran konusunda yönetimin birtakım gevşemeyi kabul etmemesi dolayısıyla Suudi Arabistan’dan bir yaklaşma sinyali gelmiş değil. Buna rağmen böyle bir şeyin olabilmesi sıfır ihtimal değil. Suudi Arabistan belki birtakım şartlarla bunu yapmaya çalışacak. Diğer yandan Körfez ülkelerine ve Arap basınına bakıldığında Suriye’ye yönelik bu yaptırımları iki yönlü görüyorlar. Ama daha çok teknik değerlendirmeler var. Arap ülkelerinin Suriye’ye karşı sabırları ya da ilişkileri yönünden değil bizatihi bu yaptırımların Suriye halkı tarafından nasıl karşılanacağı ve bunun Esad’ın siyasi geleceğini nasıl etkileyeceği üzerinden yorumlar yapıyorlar. Esad’ın hiç savaşta olmadığı kadar zor günler geçirdiği yönünde birçok yazar hemfikir. Böyle bir şey kesinlikle hedefliyorlar. İran’ın bu konuda nasıl bir tavır takınacağı durumu var. Suriye’nin yaşadığı sürecin nedenlerinden birinin İran’a yakın olmasından kaynaklandığı inkar edilemez. Savaş süresince de Suriye bu tavrını değiştirmedi, aynı zamanda İran da Suriye’de yer aldı. Böyle bir durumda İran ile Suriye’nin birbirinden ayrılması, yani Esad’ın yerini garanti etmek adına İran’dan uzaklaşması çok da olası değil. Esad’ın gitmesi İran’ın Suriye’de aslında bundan sonra şu anda bulduğu gibi rahat bir yer bulabilmesinin sona ermesi demek. Dolayısıyla Tahran-Beyrut hattını düşünecek olursak, Esad’ın gitmesi İran’a çok büyük bir darbe olabilir. Bu nedenle İran, Esad üzerinde ısrar edebilir. İran’ın bu ısrarıyla birlikte her ne kadar son dönemlerde Rusya’nın Esad ile sorun yaşadığı söylense de bir taraftan Esad ile ilgili bir alternatif düşünüyordur belki ama İran’ın bu hassasiyetini de belki göz önüne alabilir. Ama İran’ın gerçekten Suriye ya da direniş eksenindeki etkisi bir büyük ve Esad’ın yanında sonuna kadar yer alacaktır. Bunun tersinden bakacak olursak tüm bu baskılara rağmen, yapılan maddi tekliflere rağmen Esad’ın da İran’dan vazgeçmediğini görüyoruz. Dolayısıyla rejim değişikliği değil isim değişikliği olabilir. Bunun hedeflendiğini ama şu an için kısa vadede gerçekleşebileceğini zannetmiyorum. Ama hedef budur. Şartlı bir hedeftir bu. Suudi Arabistan şimdi Suriye’nin bir şekilde İran ile ilişkilerini sınırlandırması ya da hatta İsrail’in Suriye’nin İran ile ilişkilerini yine sınırlandırması durumunda bu kadar ağır bir baskı içerisinde olacaklarını düşünmüyorum. Çünkü onların hedefi aslında İran. Gelinen durum sonrasında Suriye bir şekilde ‘terbiye’ edildi. Bundan sonra hedefleri İran, dolayısıyla Suriye’nin İran ile ilgili tavrı belirleyici olacak bunda. Ama Suriye bundan ne kadar taviz verecek, çok da vereceğini zannetmiyorum. Yeni bir aşamaya giriliyor. Bu aşamada bundan sonra da muhtemelen birtakım oyunlar, taktikler devam edecek. Esad bir süre daha iktidarda kalacak. Daha sonraki seçimlerde aday olur mu olmaz mı bu önümüzdeki yıl içinde görebileceğimiz bir şey.”
‘Lübnan’daki Hizbullah’ın etkisini kırmak da amaçlanıyor. Lübnan bankalarındaki Suriye paraları da’
Özuğurlu ekonomik kriz bakımından Lübnan'ın da Suriye karar kötü durumda olduğunu anımsattı. Suriye ile Lübnan arasındaki derin bağlara, bankacılık sektöründeki Suriye rolüne atıf yapan Özuğurlu, ABD'nin Sezar yasasıyla Lübnan'ı daha da zorda bırakacağına dikkat çekti. Özuğurlu, Lübnan'ın Hizbullah karşıtı politika nedeniyle kurban edildiğini dile getirdi:
“Hizbullah ya da İran nedeniyle Lübnan’ın hedefte olduğu doğru. Ama Lübnan içerisinde gerçekten de bir ekonomik kriz söz konusu ve bu bir anda patladı. Orada protestolar devam ediyor. Amaç Hizbullah’ın etkisinin kırılması. Ekonomik yaptırımla olabilecek bir durum mudur, bir soru işareti. Çünkü Hizbullah Lübnan’ın üçte biri demek. Nitelik olarak bakıldığında ordu dahil olmak üzere en güçlü oluşumlardan birisi. Ne kadar başarılı olur bilmiyoruz. Lübnan başlığı altında ekonomik durumun ve hemen müdahale edilebilecekken, banka krizi patladığında batının şartları vardı yardım için. Bu anlamda Lübnan zorlanıyor, Hizbullah karşıtı politika nedeniyle kurban ediliyor. Hem Suriye hem Lübnan’da eşzamanlı ekonomik kriz var. Suriye'de Süveyda taraflarında gösteriler başladı. Herkes tarafından benimsendiği, kitlelerin sokakta olduğu anlamında değil. Ama bu kadar insanın çıkıyor olması halk içerisinde rahatsızlığı gösteriyor. Buna Alevi bölgeleri dahil. Bir an önce halkın çektiği geçim sıkıntısına çare bulunması gerekiyor. Esad’ın başbakanı değiştirmesi, Maliye Bakanlığı’ndan başbakanlıktan yeni kararlar var. Tüccarlarla anlaşmalar var, zam yapılmaması, fiyatların indirilmesi gibi. Lübnan’da Suriyelilerin de parası var. Çok büyük paralar bunlar. Muhtemelen Suriye’nin büyük tüccarlarının paraları. Yönetimin Suriye’de bu kadar savaş sonrasında geldiği durumu düşünecek olursak ‘oligarklar’ olarak anabileceğimiz işadamları var. Bunlar yönetimle birlikte durdular. Yönetim bu paraları bu işadamları üzerinden transfer ediyor ve kullanıyor olabilir. Yaklaşık 50 milyar dolardan bahsediliyor. Bu paranın Lübnan bankalarında battığını söyleyebiliriz. Lübnan’a ciddi bir yardım yapılmazsa, bu paralar Suriye’ye gönderilemeyecek, dolayısıyla Suriye’nin yaşadığı zorluk bir yandan bu, iki ülkede yaşanan ekonomik kriz aslında ikisinin birbirini tetiklediği kriz. İkisinin aynı anda görülmesi gerek. Sezar yasasının İran da dahil olmak üzere iki ülkeyi de aynı anda hedeflediğini savundu. Lübnan’da gerçekten feda ediliyor mu, evet. Lübnan’da şu anda yaşanan krizi de Suriye’de yıllardır yaşanan savaşın tetiklemiş olduğu krizler ayrı tutabilmek çok mümkün değil.”