ABD'nin Minnesota eyaletinde bir polisin George Floyd'u boğazına basarak dakikalarca nefessiz bırakmak suretiyle öldürmesinin ardından başlayan ırkçılık karşıtı protestolar, ABD sınırlarını aşarak Avrupa'nın pek çok şehrine yayıldı. Irkçılığa karşı binlerce kişinin farklı şehirlerde sokaklara döküldüğü ülkelerin başında Almanya geldi. Başkent Berlin’deki protestocular ABD’nin Berlin Büyükelçiliği önünde toplanırken; Münih, Frankfurt ve Köln başta olmak üzere pek çok diğer şehirde sayıları 10 bine ulaşan göstericiler ırkçılık karşıtı eylem düzenledi. İngiltere’de Londra dahil çeşitli şehirlerde sokağa çıkan eylemci sayısı 10 binleri buldu. Hafta sonu İsviçre, Danimarka, Avusturya ve Belçika’da da benzer sahneler vardı. Oralarda da eylemciler “ırkçılığa hayır” dedi.
Avrupa’nın pek çok şehri ayağa kalktı, Fransız polisinin sicili tartışmaya açıldı
İsveç’te başkent Stockholm’de başlayan gösteriler, ülkenin ikinci büyük şehri Gothenburg’da şiddet olaylarına evrildi. Eylemlerin ana merkezlerinden biri de 2019’da Sarı Yelekliler tarafından başlatılan geniş çaplı protestolar ve o esnada ciddi boyutta polis şiddetine sahne olan Fransa oldu. ABD'deki George Floyd protestolarının ışığında Fransa'da polis şiddeti dosyası açıldı. Şimdilerde Fransız polisinin ıslahı, Paris yönetiminin ana gündem maddeleri arasına yerleşmiş durumda.
Irkçılık karşıtı gösteriler Avrupa’da neden bu denli yayıldı?
Peki, ırkçılık karşıtı gösteriler Avrupa’da neden bu denli geniş kapsama ulaştı? Avrupa’nın onlarca şehrinde onbinleri sokağa döken ne oldu? Sokak hareketleri Batı’da sistemi derinden sarsacak güce ulaşır mı? Yakın tarihinde ırkçılık olan ve halen yabancı ve göçmen düşmanlığına sahne olan Avrupa’da kitlelerin sokağa dökülmesi ne anlama geliyor? Sputnik’in bu sorularını gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller ve yazar Aydın Cıngı yanıtladı.
Cıngı’ya göre Avrupa’da gösterilerin bu denli hızlı yayılmasının ardından Trump’a yönelik öfke birikimi var. Cıngı “Trump’ın çevre konusundaki tutumu, Paris Anlaşması’ndan kafasına göre çıkması ve salgın sürecindeki umursamaz tavrı, son derece meşru bir öfke patlamasına sebep oldu. Çevreciliği ‘monşerlik’ gören Trump ve bir diğer umursamaz figür Bolsonaro yüzünden koronavirus vakalarındaki ilk 2 ülke Amerika kıtasından çıkmış durumda. Ataerkil hoyratlıkları, empati yoksunlukları ve sınırsız kibirleri var. Bu da kitlelerin öfke birikimine sebep oldu. Sadece çevreciler değil, bilgi toplumuna girmiş, genç ve post-materyal duyarlılıkları yüksek yani endüstri sonrası duyarlılıkları yüksek insanlar da onlara tepkili. Trump bir de başkan olarak polisler tarafından bir vatandaşın kasten öldürülmesi üzerine yatıştırıcı bir söz bile söylemeyince birikmiş öfkenin patlaması tamamen meşru bir hal aldı” diyor.
‘Protestoların Avrupa’ya sıçramasında gelir adaletsizliği makasının açılması, işsizliğin hızla artması rol oynadı’
Güller’e göre ise, ABD’deki “siyah öfkenin” Avrupa’ya sıçramasının birden çok sebebi var. Güller bu nedenleri “Öncelikle, ABD’deki ‘siyah öfkenin’ Avrupa’ya da belli ölçülerde sıçramasındaki ana neden, eylemlerin çapının çok büyük olması. İkinci sebep ise, salgın koşulları ve karantina sürecinin toplumsal psikoloji üzerindeki etkisi. İnsan merkezli bir anlayışın eksikliğinin bu süreçte çok fazla sorgulanmış olması ve insani dayanışmacı anlayışın yeniden yükselmesi, ırkçılık karşıtlığını geliştiren bir siyasal iklim oluşturdu. Üçüncüsü, Avrupa’da son dönemde yükselen aşırı sağcılığa ve hükümetlerin göçmenlere yönelik siyasi tutumlarına karşı biriken öfkenin de payı var. Dördüncüsü ise kapitalizmin 2008 krizinden tam olarak çıkamaması, genel olarak Batı’da işsizliğin artmış olması, gelir adaletsizliği makasının açılması ve zenginliğin daha dar bir kesimin elinde toplanması, gösterilerin hem ABD’de büyümesinde hem de Avrupa’ya sıçramasında etkili oldu. Hatta diyebiliriz ki sıraladığımız ilk üç neden, bu dördüncü nedenin zemininde yükseldi” diye açıkladı.
‘Siyah öfke, salgının ortaya çıkardığı adaletsizlikten güç aldı’
Neoliberalizm karşıtlığının bugünkü gösteri zeminini oluşturan önemli bir etken olduğuna işaret eden Güller “Neoliberal politikalar, alt sınıfların kamu hizmetlerinden yeterince faydalanamaması sistem karşıtı basıncı zaten ABD’de de Avrupa’da da adım adım yükseltiyordu. Wall Street’i işgal eylemleri bunun göstergesiydi. ABD’de işsiz sayısı 45 milyona çıkmışken, ancak öte yandan en zengin 400 ABD’linin serveti 3 trilyon dolara yükselmişken, ‘beyaz adamın ırkçılığına’ karşı oluşan ‘siyah öfke’ elbette 1992 ya da 2014’tekilerden daha geniş çaplı olacaktı; oluyor da nitekim…Yani diyebiliriz ki özetle, ‘siyah öfke’, gücünü ve meşruiyetini, salgının ortaya çıkardığı ve çırılçıplak ederek gözümüze soktuğu siyasi ve ekonomik adaletsizlikten alıyor” diye devam etti.
‘Wall Street protestolarından Gezi Parkı eylemlerine tüm sokak hareketleri iktidarların kulağına kar suyu kaçırdı’
Bir başka önemli soru ise Avrupa’daki bu sokak hareketleri, sistemi kökten değiştirecek boyutta sistematik hale gelip gelmeyeceği… Hem Güller hem de Cıngı, protestoların henüz bu etki gücünde olmadığı görüşünde. Cıngı bu soruyu “Avrupa’nın eski ırkçılığının kefaretini ödeyen kuşaklar hala var ama onlar çok yaşlı. Sokaklara dökülen genç kuşakta ise kendi toplumlarında gördükleri yabancı düşmanlığının etkisi var. Fransa’da bundan önce de Sarı Yelekliler gösteriler düzenlemişti. Sarı Yeleklilerin kavgası, Seattle’dan başlayıp Wall Street’le devam eden, arkasından San Paulo’da, Madrid’de, İstanbul’da Gezi’de süren, spontane, yerel motifli ve ortak bir teorik temeli olmayan, her ülkenin kendine özgü bir temel sorunundan kaynaklanıp sonra o ülke iktidarının bütününü tartışma konusu yapan hareketlerin bir halkasıydı. Ancak bu protestoların etkisi, ülkeyi yönetenlerin kulağına kar suyu kaçırma düzeyinde kalır. Gezi’nin etkisi ne kadar olduysa, bu son protestoların etkisi de o kadar olur” diye yanıtlıyor.
‘Yarın ‘Amerikan Baharı’ yaşandığında bunun köklerinin 2020’deki siyah öfkede olduğunu bileceğiz’
Güller de, protestoların kapitalist sistem karşıtı bir harekete henüz dönüşmediği kanaatinde ancak bu öfkenin ilerideki olası sistem karşıtı hareketlerin temelini oluşturacağına da değiniyor:
“Siyah öfke, salgınla iyice su yüzüne çıkan kapitalizmin eşitsizliği zemininde yükselse de, hâlâ esas olarak ırkçılık karşıtlığıyla sınırlı. Bu nedenle kapitalizm karşıtı etkili bir harekete dönüşmesi, şu aşamada pek olası görünmüyor. Ancak ileride ortaya çıkacak kapitalizm karşıtı hareketlerin döllendiği bir toplumsal yatak olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Yarın bir ‘Amerikan Baharı’ yaşanacaksa, yaşandığında ‘kökleri 2020’deki siyah öfkededir’ diyeceğiz mutlaka... O nedenle bugünkü ‘siyah öfke’yi ve onun Avrupa’ya yansımasını ‘kapitalizm karşıtı’ değil ama ondan beslenen, onun zemininde büyüyen bir ‘dışlanmışlığa ve en altta kalmış olmaya’ isyan hareketi olarak niteleyebiliriz.
‘İkinci dalga gelecek ve o dalganın politik hedefleri daha net olacak’
‘Siyah öfke’, küresel salgın sürecinin üzerine geldiği için çok daha genişledi ve yükseldi. Salgın, kapitalizmin sorgulandığı, kapitalist sağlık sisteminin yetersizliğinin görüldüğü, halk sağlığının öneminin anlaşıldığı, dayanışmacılığın ve kamuculuğun bilinçlere çıktığı bir süreç oldu. Ve ezilenler, sigortasızlar, hizmet sektöründe çalışanlar ve bu işlerde en çok çalışanlar olarak siyahlar ve hispanikler, küresel salgının en büyük kurbanları olduklarını gördüler, yaşadılar ve ağır bedeller ödediler. O nedenle ‘beyaz polis şiddetine’ daha da öfkeli oldular. Haliyle bu zemin, sistemi sorgulamayı artıran bir zemin oldu. Dolayısıyla ‘siyah öfke’ şeklindeki bu ilk dalga olmasa bile, bir sonraki ikinci dalga çok daha net bir politik bir hedefe sahip olacak ve kapitalizmi daha doğrudan hedef alacaktır… Bugünkü ‘siyah öfke’ şu haliyle en fazla ‘sivil haklar’ mücadelesi olacak gibi görünüyor; doğrudan kapitalizm karşıtı ve sistemi hedef alan bir harekete dönüşmesi bugün için pek mümkün görünmüyor maalesef… Bu, elbette bir de bu tür hareketlere önderlik edecek örgütlerin noksanlığının sonucudur.”
‘Yabancı ve göçmenlerinkine benzer dışlanmışlığı alt sınıflar da yaşıyor, emperyalist kapitalizme karşı ayaklanma kaçınılmaz’
Bugün Avrupa’da çığ gibi büyüyen tepkilere, bir yandan da kıtada var olan yabancı ve göçmen düşmanlığı olgusu eşlik ediyor. Bu gerçek göz önüne alındığında sokakların bu denli dolu olması bize neyi anlatıyor? Güller’in bu soruya yanıtı şöyle oluyor:
“Etki tepkiyi doğuruyor. Bu, Batı’daki politik olarak daha gelişmiş kesimleri, köklerindeki kirlerden arınmaya sevk ediyor. Atlantik’in her iki kıyısında da insanların köleci isimlere ait heykelleri yıkması bunun göstergesi…Yabancı ve göçmen düşmanlığının yükseldiği siyasal iklimde, yabancılar ve göçmenlerin dışındaki alt sınıflar da ötekileştiriliyor elbette… Yani bir ölçüde en alttakiler de yabancıların ve göçmenlerinkine benzer dışlanmışlığı yaşıyor. İşsizlik, yoksulluk, giderek artan evsizlik ve sokakta yaşama zorunluluğu, çalışıyorsa bile en ağır işlerde çalışıyor olmak, geçinememek… Tüm bunlar birincisi salgının, ikincisi de ‘siyah öfkenin’ yatağında birleşiyor ve sokakları dolduruyor… En alttakiler ve ezilenler, bugün ırkçılığa karşı ama yarın ırkçılığın kaynağı olan emperyalist kapitalizme karşı mutlaka ayaklanacaktır. Göreceğiz…”