Irak'ta son dönemi koronavirüs salgını olmak üzere ekim ayından bu yana ülkeyi sallayan protesto gösterileri ve yeni hükümet kurma sancılarıyla geçen beş ayın ardından eski istihbarat şefi Mustafa Kazımi ipleri eline aldı. Irak parlamentosu Cumhurbaşkanı Berham Salih'in görevi verdiği Kazımi başkanlığında kurulan kabineyi onayladı. Dışişleri ve petrol bakanlıkları henüz boş kalırken dikkatler ABD ve İran'ın 'uzlaşma adayı' gibi görülen Kazımi'nin icraatlarında.
Irak'ta yeni hükümetin kurulması, Kazımi'nin görevi üstlenmesi ne anlama geliyor? Koronavirüs salgınında İran'ı kıstırmaya çalışan, nükleer anlaşmadan çekildiği için silah ambargosu sürecine içeriden etki edemeyen Trump yönetimi, 2003 işgalinden bu yana bilek güreşi yaşanan Irak'ta ne yapmaya çalışıyor. İran'ın pozisyonu nedir? Yakın Doğu sitesinin kurucusu, araştırmacı gazeteci ve yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
'ABD'de Irak'ın Finlandiyalaşması önerileri yapılıyor'
Alptekin Dursunoğlu, Amerika'da Irak'la ilgili değerlendirmelerde İran'la iştigali de içerecek şekilde dair fikirler ortaya atıldığını belirtirken, son olarak Foreign Policy dergisinde yer alan makaleye atıf yaptı. Dergide 'Irak'ın Finlandiyalaşması' ifadesiyle İkinci Dünya Savaşı'nda ABD ile SSCB arasındaki 'tarafsızlık' meselenin gündeme taşındığını belirten Dursunoğlu, Amerika'da nüfuzlu bir dergide bunun önerilmiş olmasına dikkat çekti:
'Kazımi uzlaşma veya çatışmaya mola verilmesi olarak yorumlanıyor'
Dursunoğlu, Irak'ta Mustafa Kazımi başbakanlığında kurulan hükümetle, ABD ile İran arasında 'uzlaşma' veya en azından 'çatışmaya mola verilmesi' yorumlarının öne çıkmasını getirdiğini söyledi. Irak'ta Ekim 2019'dan bu yana dindirilemeyen protestoları anımsatan Dursunoğlu, sokakta halkın ekonomiye ve yolsuzluklara tepkilerinin yansımasına karşılık, meselenin arkasında dönemin Başbakanı Adil Abdülmehdi'nin 'ABD'nin adamı' olarak bilinen terörle mücadele birimi komutanı Abdülvahab el Saadi'yi görevden almasının bulunduğu görüşünde. Gösterilerin bu görevden alma sonrasında patlak verdiği ve Abdülmehdi'nin istifasıyla sonuçlandığını anımsatan Dursunoğlu, aynı sürecin Irak sahasında ABD ile İran kapışması ve Kasım Süleymani'nin suikastla öldürülmesi ve Irak meclisinin ABD'ye ülkeden ayrılma çağrısı yapmasının yolunu açtığını da vurguladı:
29 Kasım’da Irak’ın en güçlü dini otoritesi Ayetullah Sistani, ülkenin kaosa sürüklenmemesi için Başbakan Abdülmehdi’ye istifa çağrısı yaptı. Şeffaf bir seçim yasasıyla erken seçime gidilmesini istedi. Sistani’nin bu çağrısına Abdülmehdi derhal uyum gösterdi, 30 Kasım’da istifasını meclise sundu. 30 Kasım’dan 28 Aralık’a kadar gösteriler devam ederken, bir taraftan da yeni hükümeti kimin, nasıl kuracağı üzerine müzakereler sürdü. Bu gergin ortamda 28 Aralık’ta Kerkük’teki Amerika’ya ait K1 askeri üssüne roket saldırısı yapıldı, saldırıda bir Amerikalı müteahhittin öldürüldüğü açıklandı. Aynı tarihte Anadolu Ajansı’na açıklama yapan Kerkük Polis Müdürü Ali Kemal, saldırının IŞİD tarafından yapıldığını, 3 Katyuşa füzesi atıldığını söyledi. Ancak Amerika bundan Haşdi Şabi’yi sorumlu tuttu. 31 Aralık’ta Amerika, Haşdi Şabi’nin Hizbullah Tugaylarının Suriye ve Irak üslerini bombaladı, bu saldırılarda da 27 kişi öldü. Aynı gün buna tepki olarak Bağdat’taki Amerikan elçiliği işgal edildi. Ertesi gün hükümetin çağrısı ve Haşdi Şabi heyetinin talebiyle işgale son verildi. Ancak Amerika bunun bedelinin ağır olacağı tehdidinde bulundu. 1 Ocak’ta işgal eylemine son verildi. Ancak hükümet kurma çalışmaları çerçevesinde görüşmeler yapmak için Irak’a gelen İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis Bağdat havaalanı çıkışında 3 Ocak’ta Amerika tarafından öldürüldü. Irak parlamentosu ise buna tepki olarak 5 Ocak’ta ‘Başta Amerika olmak üzere tüm yabancı güçler Irak’ı terk etmelidir’ şeklinde bir karar aldı.”
‘ABD, Haşdi Şabi’yi silahsızlandıracak, İran ABD'yi Irak'tan çıkaracak hükümet istedi’
Dursunoğlu'na göre, Irak meclisinin ABD'yi ülkeden çıkarma çağrısı karşısında Washington'ın ya ülkeyi terk etmek yahut da Irak'ın meşru gücü olan Haşdi Şaabi ile savaşmak durumunda kalmanın eşiğine geldi. Ancak araya koronavirüs salgınının girmesiyle her açıdan mola verildiğini belirten Dursunoğlu, ABD'nin bu arayı yeni başbakan ve hükümet için kullandığını kaydetti. Dursunoğlu'na göre, ABD öncelikle Haşdi Şaabi'yi silahsızlandıracak diğer yandan Abdülmehdi'nin görevden aldığı Saadi'yi yeniden göreve iade edecek bir hükümet beklentisindeydi; İran ise ABD'yi Irak'tan çıkarmayı isteyen meclis çağrısının uygulanmasının. Dursunoğlu Adnan Zurfi gibi isimlerin de denendiği süreçte, uzlaşma adayı olarak Kazımi'nin bulunduğunun altını çizdi:
'Lübnan, Suriye, Irak'ta yoğun baskı altına alınan İran da mola ihtiyacı duymuş olabilir'
Koronavirüs krizine rağmen ABD'nin İran üzerinde baskılarına son vermediğini, nükleer anlaşmadan çekilmeyle çok önceden başlayan sürecin Kasım Süleymani gibi bir devlet adamının suikastına vardırıldığını anımsatan Dursunoğlu, İran'ın da ABD'nin adımlarına misillemelerle yanıtsız bırakmadığını belirtti. İran'ın Suriye'den çıkartılması yönündeki çabalar ve Lübnan'da hükümet ortağı Hizbullah'ı hedef alan gelişmelere de atıf yapan Dursunoğlu, Tahran'ın da bu baskılardan ötürü, hamleleri sonuç vermeyen ABD gibi mola ihtiyacı duymuş olabileceği değerlendirmesinde bulundu:
“Fiziksel olarak somut şekilde hayatı etkileyen, herkesi evlere hapseden korona salgınını bir kenara bırakırsak şöyle bir gerçeklik var. Amerika, İran’la BM’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’nın taraf olduğu bir nükleer anlaşma imzaladı; fakat Trump hükümeti bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. Çekilmekle de kalmadı, İran’a ya benim istediğim şartlarda yeni bir anlaşma yaparsın ya da petrolü sattırmamaktan tutun da savaş tehdidine varıncaya kadar azami düzeydeki yaptırımlarla senin davranışlarını değiştirmeye zorlarım diyerek bir süreç başlattı. Bu bazen savaş tehditlerine varıncaya kadar yükseldi. Örneğin Amerika İran’a bir insansız keşif uçağı gönderirken, İran bu uçağı düşürdü. İran’ın gemilerine İngiltere merkezli olarak el konulmak istendi. İran buna misillemeyle cevap verdi. Ardından Irak’taki gelişmeler yaşandı ve gerilim General Kasım Süleymani’nin öldürülmesine varıncaya kadar tırmandırıldı. İran da misilleme olarak Ayn el-Esad askeri üssünü vurdu ve böylece eğer savaş istiyorsan ben buna hazırım senin bu yaptırımlarına teslim olmayacağım mesajı vermiş oldu. Öte yandan Rusya’nın Suriye hükümetinden bir şekilde Amerika veya İsrail ile anlaşmasını istediğine dair haberler dolaşırken. Yine Rusya’nın Şam’a İran’ı Suriye’den çıkarmaya zorladığına dair belki spekülasyon belki gerçeklik payı olan haberler duyuyoruz. Ayrıca İran’ın bir diğer güçlü müttefikinin bulunduğu Lübnan’da da Irak benzeri bir süreç yaşandı. Orada da hükümet düşürüldü, sokaklar alevlendirilmeye çalışıldı. Irak’ta Haşdi Şabi ve Abdülmehdi’ye olduğu gibi Lübnan’da da Hizbullah’a karşı bir toplumsal muhalefet örgütlenmeye çalışıldı. Dolayısıyla İran hem Lübnan hem Suriye hem Irak’ta yoğun baskı altına alınınca muhtemelen hem bu baskılardan bunalan İran hem de baskılarından hiçbir sonuç alamayan Amerika, yeni bir pozisyon üretinceye kadar savaşa mola verme ihtiyacı duymuş olabilir.
'Yeni seçimlere kadar hükümetin ayakta kalacağının garantisi yok'
Kazımi hükümeti dışişleri ve petrol bakanlıkları şimdilik boş görünürken, Dursunoğlu, Irak'ta ABD'nin 2003 işgaliyle kurduğu yapının sadece koalisyonlara ve tüm kesimlerin temsiline izin veriyor olmasından hareketle boşlukların gruplar tarafından büyük olasılıkla doldurulacağını kaydetti. Ancak hükümetin yeni seçimlere kadar ayakta kalacağının da bir garantisi olmadığını anımsattı:
"Mustafa Kazımi hükümetinde henüz atama yapılamayan bazı bakanlıklardan dolayı büyük bir kriz çıkacağını sanmıyorum. Zira bakanlıklar Irak’ta siyasal uzlaşma ile tayin edilir. Irak’ın belki de en vahim sorunu aslında budur. Irak’ta bir başbakan kendi kabinesini kendi kuramaz, diğer siyasi gruplarla uzlaşarak kurmak zorundadır. Irak’ta diğer her normal ülkede olduğu gibi parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükümet kurulmaz. Mecliste bir muhalefet bir de iktidar kanadı olmaz. Irak’ta mecliste olan tüm gruplar aynı zamanda kabinede temsil edilir. Kabine oluşturulacağı zaman öncelikle hangi bakanlığın kimlere verileceği konusunda anlaşma sağlanır. Bundan sonra o bakanlıklara hangi gruba düşüyorsa oradan bir atama beklenir. Örneğin Savunma Bakanlığı şimdiye kadar hep Sünnilere verildi. Dolayısıyla bu bakanlığa atama yapacak bir başbakan, Sünnilerin parlamentodaki temsilcilerinden bir isim ister, onlar da kim üzerinde uzlaşmışlarsa, başbakana bildirir ve o da atamasını yapar. Şimdi Mustafa Kazımi kabinesinde o atama yapılmayan bakanlıklara, siyasi gruplar arasında uzlaşma sağlanamadığı için mi atama yapılmadı; yoksa siyasi gruplar arasında anlaşma sağlandı ama o bakanlığa bakan ismi önerecek siyasi grup mu kendi içindeki uzlaşmayı henüz gerçekleşmedi? Ben bunu, bilemiyorum. Bu açıdan hükümet kurulduğuna göre demek ki buraya kadar anlaşma sağlanmış. Sadece iki üç bakanlıkta uzlaşma sağlanamamışsa onlara ilerleyen günlerde atama yapılabilir. Ancak yine de bu hükümetin yeni seçimlere kadar ayakta kalabileceğinin garantisi yok.
'Kimileri Amerikan ajanı olarak görse de denge adamı'
Dursunoğlu, Kazımi'nin istihbarat başkanlığı nedeniyle ilişkileri açısından önemli olduğunu belirtirken, işgal sürecinde ulusal arşivi ABD'ye naklettiği için kimi kesimlerde 'Amerikan ajanı' olarak görüldüğünü aktardı. Ancak kendisine İran'ın da onay vermesinde 'denge adamı' görülmesinin etkili olduğunu dile getiren Dursunoğlu, kendisini başbakanlığa ABD ile İran'a uzlaşmaktan başka seçenek bırakmayın konjonktür ve iki taraflı kullanıma açık kişiliğinin taşıdığı görüşünü dile getirdi: