Küresel koronavirüs pandemisi nedeniyle gölgede kalan Suriye'deki gelişmeler, 'normalleşme' alametleriyle birlikte yeniden tartışılıyor. Türk dış politikası açısından önem taşıyan 5 Mart mutabakatının sahada uygulanması devam etse de İdlib'den gerilim haberleri eksik değil. 10 yıla yakındır süren savaş koşulları ve yaptırımlar eşliğinde zaten zorda olan Suriye'deki iç siyasi denkleme koronavirüsle ekonomik krizin derinleşmesi de eklenmişken, ortamı yeniden Rusya Federasyonu'nun Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı 'terk etmek istediği' söylentileri kapladı.
Gelişmeleri, Şam'da yaşayan Evrensel Gazetesi yazarı ve TAE TV yorumcusu gazeteci Hediye Levent ile konuştuk.
‘Türkiye İdlib’deki pozisyonunu değiştiriyormuş gibi bir hava var’
Hediye Levent, 5 Mart'ta Soçi mutabakatının güncellenmesinin en başta Türk-Rusya ve Suriye ordularının çatışmasını engellemek ve Suriye ordusunun son kazanımlarını pekiştirmek amaçlı olduğunu anımsatırken, TSK'nın bölgedeki cihatçı gruplara yönelmesiyle birlikte silahlı gerilimin yaşanmaya başlandığına dikkat çekti. Bölgede Türkistan İslam Partisi, Çeçenlerin grupları gibi çok sayıda yabancı cihatçı bulunduğunu ve bunların giderek küçük bir alana sıkıştıklarını belirtirken, önümüzdeki günlerde yeni bir patlamanın söz konusu olabileceğinin altını çizdi. TSK ile oradaki cihatçı yapılar arasındaki tansiyon düşünüldüğünde, Türkiye’nin yavaş yavaş pozisyon değiştirdiğine işaret eden bir hava bulunduğunu da kaydeden Levent, yine kesin konuşmak için erken olduğunu dile getirdi:
“5 Mart mutabakatının amacı Türk, Rus ve Suriye ordularının çatışmasını engellemekti. Bu anlamda doğru uygulanabildi. Diğer taraftan o anlaşmayla Rusya ve Şam’ın hedefi Suriye ordusunun son operasyonlarla ele geçirdiği yerlerin kontrolünde kalması konusunda Türkiye’yi ikna etmekti. Bu da gerçekleşti. Türkiye üzerindeki İdlib’deki cihatçı gruplara baskı uygulaması yönünde birtakım ataklar gelmişti Irak ve Rusya cephesinden. Son TSK ve oradaki silahlı cihatçılar arasındaki gerginlik hatta silahlı arbedeleri de göz önüne alırsak bu anlamda Rusya’nın da hedefine ulaştığını söyleyebiliriz. Genel olarak İdlib içinde tansiyon yüksek. Çünkü oradaki silahlı cihatçı gruplar çok küçük bir alana sıkıştılar. Bunların arasında Çeçenler, Türkistan İslam Partisi ve yabancı cihatçılar var. Hala bu cihatçılara ne olacağı belli değil. Aileleriyle oradaki Cisr-il Şugur kasabası gibi yerlere gelip yerleştiler. Bunların gidecekleri yer belli değil dolayısıyla içeride de huzursuzluk yükseliyor. Böyle oldukça da oradaki TSK varlıklarına yönelik saldırılar sıklaşmaya başladı son dönemde. Türk-Rus devriyesinin engellenmesine yönelik bit hareket vardı. Bu ilk hamle değildi fakat silahlı çatışmaya döndüğü için çok önemliydi. Rusya destekli Suriye ordusu da oraya yönelik takviyelerini artırıyor. TSK da artırıyor, 20 binden fazla askeri var orada. Önümüzdeki günlerde İdlib bir kez daha patlayacak diyebiliriz genel olarak. Rusya Dışişleri sözcüsü Zaharova'nın açıklamasını kesinlikle Türkiye’ye yönelik bir açıklama olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Rusya her fırsatta bunu dile getiriyor. Bu açıklama aynı zamanda ‘Artık siz de oradan çekilin’ anlamına geliyor. ‘Sizden her an çekilmenizi isteyebiliriz’ demek oluyor Türkiye’ye. Türkiye ile Rusya arasındaki İdlib konusundaki makas kapanmadı. 5 Mart ya da daha önceki uzlaşmalarda sıcak mesajlar verilmiş olsa da Rusya en nihayetinde Türkiye’nin oradan çekilmesini istiyor. Şam da İran da istiyor. Türkiye bu anlamda önümüzdeki günlerde politikasını 5 Mart’tan bu yana doğrudan TSK ile oradaki cihatçı yapılar arasındaki tansiyon düşünüldüğünde, Türkiye’de yavaş yavaş pozisyonu değiştiriyormuş gibi bir hava var. Ancak bunu kesin konuşmak için biraz erken. TSK da oradaki cihatçı yapılara dönük mücadeleye ya da savaşa doğrudan olmasa bile Türkiye sınırlarını maksimum düzeyde koruyarak takılabilir gibi görünüyor.”
‘Şam ile arasında ciddi sıkıntılar olsa bile Rusya mantıklı gerekçeler üzerinden hareket eder’
Levent, 2011'den bu yana 'ayda bir kere ölen yahut ülkeyi terk eden Esad' sunumu yapılageldiğini anımsatırken, Moskova ile Şam arasında sorunlar bulunsa da Rusya'nın 'mantıklı gerekçelerden hareket eden' bir ülke olmasından ötürü Esad'a 'çekil' denilmesi için herhangi bir mantıklı zemin bulunmadığı görüşünü dile getirdi. Levent, Rusya'nın Şam'ı İran'dan uzaklaştırmaya ve Batı'ya açık politika izlemesini sağlamaya çalıştığını da iddia etti:
“2011’den beri ortalama ayda bir kere periyodik olarak ölen ya da ülkeyi terk eden Esad profilinden bahsediyoruz. Her dönem bu bir vekalet savaşı aynı zamanda ve medya ayağı da var. Moskova ve Şam arasında ciddi sıkıntılar söz konusu. Ama bu dönemde Esad’ın muadili yerine biri ön plana çıkmamışken içeride destek alıp almayacağı belirginleşmemişken Rusya’nın Esad’a ‘Çekil artık’ demesinin herhangi bir mantıklı zemini yok. Rusya tamamen mantıklı gerekçeler, hedefler üzerinden hareket eden bir ülke. Yani dış politikada fevri davranan bir ülke değil, duygusal hiç davranmıyor, Putin’in Esad’dan nefret ettiğini varsaysak bile. Bu dönemde böyle bir şey söz konusu değil. Rusya ile Şam arasındaki en önemli mesele İran meselesi. Son bir iki yıldır yavaş yavaş belirginleşmeye başlamıştı. Çünkü Rusya’nın Ortadoğu’daki ajandası Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerle müttefiklik ilişkilerini derinleştiriyor olması, körfez ülkelerine son teknoloji silah, hava savunma vs. malzemelerini satma üzere kontratlar yapıyor olması İran’ı rahatsız ediyor. İran’ın da kendi ajandası var bölgede. Çatışmadı henüz iki ülkenin ajandası, beklentileri, hedefleri ama iki taraf da ileride çatışabileceğini hesaba katıyor. Dolayısıyla böyle bir durum söz konusu. Şimdi Rusya, Şam’ı İran’dan uzaklaştırmaya çalışıyor. İran, ‘Biz eski dostuz, benden uzaklaşırsan Filistin Direniş Hattı, Suudi Arabistan, İsrail var’ diyor. Böyle bir keşmekeş hali var. Suriye’de artık silahlı çatışmaların çok hafiflediğini varsayabiliriz, iki üç yılki haline nispeten. Yeni bir siyasi yapının kurulması gerekiyor. Bu da yeni bir dış politika belirlenmesi gerektiği anlamına da geliyor. Rusya, Şam’dan daha batıya açık, belki ABD’ye açık, belki İsrail ile yeniden müzakere kanallarını açmayı sağlayacak bir dış politika şekillendirmesini istiyor. Bütün bunlar İran’ın çok da istediği yeni bir Suriye değil. İki ülke arasında buna benzer birtakım çekişmeler de var. Ama bu kesinlikle ‘Putin, Esad’dan zaten hazzetmiyordu, artık bıçak kemiğe dayandı, ‘Çekil, seni görmek istemiyorum’ seviyesine indirgenecek tartışmalar değil.”
‘Suudi Arabistan ve Mısır ile Şam arasındaki buzlar eriyor'
Levent, bölgede Sultan Kabus'un ölümünün ardından Umman yerine BAE'nin yeni arabulucu pozisyonunu pekiştirme yönünde adımlar attığına dikkat çekerken, Suudi Arabistan ve hatta Mısır ile Şam arasında buzların erimekte olduğu görüşünde. Libya'da Ulusal Libya Ordusu ve Tobruk yönetiminin başındaki Hafter'in Şam'da elçilik düzeyinde temsilcilik açmasına atıf yapan Levent, bu gelişmenin öneminin altını çizdi:
“Türkiye ile ilgili olan kısım henüz yorumlanabilecek noktada değil. Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri’nin yeni bir arabulucu pozisyonunu pekiştirme yönünde adımlar attığını söyleyebiliriz. Yakın zamana kadar bu rolü bölgede aslında Umman üstlenirdi. Ama Sultanın vefatından sonra herhalde BAE üstlenmeye başladı gibi görünüyor. Çünkü Suriye ile ilgili birçok meselede Birleşik Arap Emirlikleri’nin arabulucu mesaj getiren, pazarlıkları yapan pozisyonda olduğunu görüyoruz. Suudi Arabistan ve Şam arasındaki müzakerelerde de adını duyuyoruz, Mısır ile arasında da… son dönemde bir kere daha gündeme geldi. Hafter tarafı Şam’da temsilcilik açtı. Bu temsilciliğe elçilik adı veriliyor. BAE’nin adını bir kez daha duydu. Bu temsilciliğin açılışı çok önemli. Zaten Rusya, Suudi Arabistan, Mısır’ın onayı ya da isteği doğrultusunda açıldı diyebiliriz. Önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz’deki gaz yatakları meselesi çekişmeyi nasıl etkileyecek onu göreceğiz. Ama bu temsilcilik meselesi bir nirengi noktası olacak gibi görünüyor. Türkiye’yi de doğrudan etkileyecektir bunlar. ‘Putin, Esad’ı istemedi’ üzerine konuşuyorduk ama şöyle bir şey de var: Rusya’nın Şam’da Hafter tarafının temsilciliğinin açılmasıyla ilgili bir hamle de bulunması bile Moskova ile Şam arasındaki ilişkilerin çok kısa vadeli ve yüzeysel olmadığını da gösteriyor. Çok uzun vadeli ajanda doğrultusunda geliştirdiğini de gösteriyor. Diğer taraftan temsilcilik meselesi Şam ile Suudi Arabistan ve Mısır ilişkilerini de doğrudan etkileyebilir. Hafter tarafı bölgede Suudi Arabistan Mısır’dan doğrudan finansal, iktisadi ve askeri destek alıyor. Bu iki ülkenin özellikle de Suudi Arabistan’ın yakın zamana kadar Suriye’ye bakışı çok sertti. Ama son dönemde böyle sinyaller vermeye başladı. Onların da ön şartı İran. İran ve Şam’ın ilişkilerinin mümkün olduğunca azaltılması yönünde bir talepleri var. Şam şu anda ona çok yaklaşmıyor. Ama bu temsilcilik açılmasıyla birlikte İran konusu da ön planda olmak üzere Suudi Arabistan, Mısır, Rusya, Suriye hatta kısmen İsrail ve İran arasındaki müzakereler önümüzdeki günlerde daha da gerginleşecek, tırmanacak gibi görünüyor.”
‘Ekonomik krizin dinmediği Suriye aşamalı olarak tedbirleri azaltıp normalleşmeye yöneliyor'
Hediye Levent, savaşın yaptırımların etkisinin büyük olduğu Suriye'de koronavirüs sonrası normal hayata dönüşün aşamalı başlayacağı görüşünde. Suriye'nin savaştan yeni çıkmış, yahut çıkmak üzere bir ülke olarak krizden kurtulamadığını anımsatan Levent, gelişmeleri, yeni fikir ve akımları Şam'da kurdukları yeni youtube kanalı TAE Tv ile hem Türkçe, hem İngilizce hem de Arapça konuşan dünyaya aktaracaklarını dile getirdi:
“Şimdilik YouTube üzerinden Şam’dan bir yayın yapacağız. Üç dilde yayın yapıyoruz; Türkçe, İngilizce, Arapça. Kanalın isminin açılımı da bu, ‘TAE: Turkish, Arabic, English’ şeklinde. Çünkü üç dilde ortak bir kelime bulamadık. 3 Mayıs itibariyle yayına başlayacağız. Özellikle siyasi gündemin gölgesinde kalan ama aktarılması gereken kültürel, sosyal, toplumsal gelişmeleri aktarmaya çalışacağız. Çünkü Arap ayaklanması taş üstünde taş bırakmadı. Aynı zamanda birçok yeni akımın, fikrin, yaklaşımın, kültürel durumun ya da sosyal yapının ortaya çıkmasını da sağladı. Bunları aktarmak gerekiyor diye düşünüp böyle bir işe giriştik. Önümüzdeki günlerde hastalar da biraz daha belirginleşecektir. Burada korona ile ilgili durum çok sarsıcı şekilde gerçekleşmemiş gibi görünüyor. Ancak çok net şeffaf şekilde bilgilere ulaşılamıyor. Bu konularla ilgili resmi açıklamalar var sadece. Bütün dünya da bu resmi açıklamalara şerh düşüyorlar. İnsanların korona salgınıyla ilgili tedbirler ilk hayata geçirildiğinden beri bir tedirginliği var o da ekonomik durum. Çünkü savaştan henüz çıkamamış bir ülke, ciddi bir ekonomik kriz var. Korona tedbirleri nedeniyle restoranlarda çalışanlar, günlük kazançla geçinenler, devlet memuru olmayanlar gibi kesimler ciddi sıkıntı yaşamaya başladı. Artık sosyal medyada ‘Açlıktan öleceğime koronadan ölürüm’ diye şeyler dönmeye başladı. Son birkaç gündür elbise satan mağazalar da açılmaya başladı yavaş yavaş. Sanırım burada yönetim de halktan gelen tepkilere çok fazla göz yumamayacak. Zaten devletin de en önemli sorunu ekonomik kriz. Aşamalı olarak tedbirlerin azalacağını, yeniden normal hayata dönüşü sağlayacak gibi görünüyor. Suriye’de 1 Mayıs gibi etkinlikler olmuyor. Daha önce de olmuyordu. Suriye’de sendikal hareket yok zaten. Yani sendikalar, birlikler var, bunlar devlet kontrolünde ağırlıklı olarak. Türkiye’deki 1 Mayıs, sloganlar, talepler, eylemler, sendikal örgütlenmelerin bakış açılarını göz önüne alarak söylüyorum. Suriye’de 1 Mayıs ile ilgili birtakım etkinlikler olur ama bunlar işçilerin ya da sendikaların talepleri, gerçekten ihtiyaçlarında doğrultusunda ve kendi hazırladıkları etkinlikler olmuyordu. Zaten korona var, bugünler de hiç yok o yüzden. Bundan önce de savaş vardı, o yüzden böyle şeyler tamamen rafa kaldırılmıştı. Artık o bile yok. Gösteriler var da Türkiye’deki 1 Mayıs profiliyle burayı kıyaslayarak söylüyorum. Gösteri, bir çeşit kutlama gibi. Burada resmi tatil 1 Mayıs normalde. Ama Türkiye’deki sendikal örgütlenme, hak mücadelesi, geçmişleriyle kıyaslandığında Suriye’deki tamamen devlet kontrollü diyebiliriz.”