Dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle ekonomik hayat durma noktasına geldi. Karantina sürecinde insanların yiyecek ve kiralarını nasıl karşılayacağı endişesini gidermek için ‘Evrensel Temel Gelir (UBI)’ yahut 'Vatandaşlık Temel Geliri' (VTG) olarak uzun süre tartışılan konsept yeniden gündeme taşınıyor.
Konuyu dünyada ele alınışı eşliğinde, Vatandaşlık Temel Geliri Araştırma Geliştirme Kültür ve Yayma Derneği Başkanı ve Basic Income Earth Network'ün üyesi Dr. Ali Mutlu Köylüoğlu ile konuştuk.
‘Vatandaşlık temel geliri koşulsuz olarak ömür boyu düzenli ödenir’
Dr. Ali Mutlu Köylüoğlu, Vatandaşlık Temel Geliri kavramının her bireye herhangi bir sınırlama, ayrım veya şart olmadan temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği miktarda bir parasal büyüklüğün koşulsuz şekilde ödenmesi anlamına geldiğini anlattı. Bu fikrin yüzyıllar öncesine dayandığını belirten Köylüoğlu, son 10 yıldaki teknolojik gelişmelerle yeniden gündeme taşındığını, giderek kalıcılaşan bir görünüm arz eden koronavirüs kriziyle de dünyada yaşamsal hale geldiği görüşünü dile getirdi:
“Vatandaşlık temel geliri, her bir bireye herhangi bir sınırlama, ayrım veya şart olmaksızın temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği miktardaki parasal büyüklüğün koşulsuz şekilde ve başkaca gelirinden tümüyle bağımsız olarak ömür boyu düzenli olarak düzenli olarak ödenmesidir. Vatandaşlık temel geliri esas itibariyle tüm vatandaşlarımızın onurlu bir şekilde yaşama kabiliyetine kavuşmasını hedefleyen bir konsept. Bu konu birkaç yüzyıl öncesinden kökleri olan bir konu, tartışmalar çok eskiye gidiyor. 1970’lerde Amerika’da yasalaşma noktasına kadar geldi. Fakat 1986 sonrasında çok daha kalıba oturdu, düzene girdi. Çok sayıda aktivist, akademisyen ve siyasi kimlik bunun üzerine çalışmaya başladı ve çok ciddi yol kat edildi. Fakat son 10 yıldaki teknolojik gelişmeler dehşet bir rüzgar yükledi vatandaşlık temel geliri konseptinin yelkenlerine, çok hızlı ilerliyor. Bu korona krizi bu hızla gelen yeni modele çok ciddi rüzgarlar yükledi. Çünkü teknolojik gelişmelerle bağlantılı kitlesel olarak insanların işsiz kalması, kitlesel olarak işlevsiz kalması ve kitlesel olarak hayatını idame ettirememesi noktasına doğru giden süreci hızlandırdı. Korona krizini sağlık problemi olarak görüyoruz. Ama çok daha fazlası. Bu bir sağlık problemi olarak başladı, daha sonra global ölçekte psikolojik bir travmaya dönüştü. Bu ekonomiyi etkiledi. Hatta kalıcı tahribat bırakıyor şu anda. Bu krizin biteceğini düşünmüyorum. Belki bazı unsurları törpülenebilir ama bu kriz kalıcı."
'Kriz ortamı yakın geleceğimizi şekillendiriyor'
Mutluoğlu, şu an içinden geçilen kriz ortamının geleceği şekillendirdiğini belirtirken, meselenin üzerine gidilmesi için 2015'ten bu yana pek çok toplantı gerçekleştirdiklerini belirtti. Konunun dünyadaki tartışmalarda ele alınış biçimlerini araştırdıklarını, İspanya gibi pek çok ülkede bir ağ bulunduğunu kaydeden Mutluoğlu, Türkiye'de de bireylerin lütuftan ziyade ekonomik bağımsızlıklarının bu fikrin yayılmasından geçtiğinin altını çizdi:
‘Vatandaş ‘Ben devletin ortağıyım’ diyebilmeli, kültür değişmeli, VTG'nin uygulanmasının maliyeti uygulanmamasından çok daha düşük’
Köylüoğlu, bu temel gelirin vatandaşa bir ödül gibi değil de kendisini devletin parçası hissedeceği şekilde ulaştırılması gerektiğini belirtti. Köylüoğlu’na göre bu konseptin uygulamasının maliyeti bunu uygulamamanın ortaya çıkaracağı maliyetten çok daha düşük:
“Biz yaklaşık 2019’un mayısında kurduk derneği. Sembol bir şey yapmak istedik. Derneği kurmadan önce yaklaşık 4 yıl bir platform dahilinde çalışıyorduk, dünyadaki hemen hemen önemli bütün toplantılara katılarak katkı verdik. Hatta oradaki bazı projelerin omurgasına oturduk. Biraz aktif bir çaba içinde olduk. Fakat 2019 19 Mayıs’ta dedik ki Türkiye Cumhuriyeti açısından 19 Mayıs 1919 çok önemli, 100. yılında biz dernekleşelim. Vatandaşlarımızın ekonomik bağımsızlığı yönünde bir çabanın 1919’un 100. Yılında bir dernek kurulmasıyla da yeni boyut kazanması anlamında sembol yapmaya çalıştık. Öncelikle şunu düşünmeliyiz, vatandaşlık temel geliri tatbikatı olursa hangi problemlerimiz ortadan kalkacak? Bu problemlerle harcadığımız bütçe kalemleri nasıl gereksiz anlamında boşa düşecek? Vatandaşlık temel gelirinin getirdiği atmosferdeki ekonomik büyüme nasıl olacak? Bu insanların psikolojisini nasıl etkileyecek? O kadar çok boyutu var ki… Vatandaşlık temel geliri konsepti uygulamasının maliyeti bunu uygulamamanın maliyetinden çok daha düşük. Öyle bir model kurmamız lazım ki bütün vatandaşların şöyle düşünmeli; ‘Ben devletim ve devlet benim parçam, benimle bütünleşti, beni korur, ben onun ortağıyım bir anlamda’ gibi bir hisse kapılması lazım. Kültürün de değişmesi lazım. Ama bu noktada önemli olan şu: Bir kere herhangi bir sınırlama ve ayrım yapılmamalı. Kimseyi ayrı tutmamak lazım, 83 milyonsa 83 milyon. Hiçbir şart olmaması ve başvuru gerektirmemesi lazım. Kimseyi rencide etmeyeceğiz. Sınıf ayrımı olmaması lazım. Aynı seçme ve seçilme hakkı ve askerlik görevi gibi vatandaşlık temel geliri de tüm vatandaşlarımızın bir hakkı olmalı. Bazı vatandaşlarımız benim maddi durumum iyi, bundan feragat ediyorum diyebilir. Ama burada bir sınıf ayrımı yapmamalıyız. Vatandaşlık temel geliri alanın çocuğu ve almayanın çocuğu gibi bir şey çok rahatsız edecek. Vatandaşlık kimlik numarası mutlaka baz alınmalı ve düzenli olmalı. İnsanlar buna güvenerek, bir şey yapabilmeli. Böyle bir düzenli gelirim var, buna istinaden kendi düzenimi kurabilirim demesi gerekir. Aylık miktarın belirlenmesi için ekonomik ve sosyal konseyi işaret ediyoruz. Çünkü devletin yapısını belirlemesi lazım. Kamu bankaları aracı görevi görebilir dağıtım noktasında. Bu koronadan dolayı acil devreye girmesi gerekiyor. Korona olmadan da bu bir ihtiyaçtı ama bu kadar hızla gelmiyordu. Çünkü şu anda dehşet bir kitle var; işsiz, gelirsiz, birikimsiz. Bu üçü bir araya geldiğinde çok ciddi sıkıntılara doğru götürür bizi. Mutlaka herkesin eşit olması lazım. Devlet tarafından örgütlenmesi, kurgulanması lazım. Ama en kritik yer, mutlaka anayasal hak şeklinde kurgulanması lazım öyle lütuf değil. Burada onurlu yaşamı hedeflememiz lazım. Anayasal hak olarak vatandaşlık temel gelirini tüm vatandaşlarımıza tatbik etmemiz lazım.”
‘Temel gelir gerçekçidir ve tüm insanlar içindir’
Köylüoğlu, evrensel temel gelirinin gerçekçi bir uygulama olduğunu savundu. Köylüoğlu, siyasi aktörlerin bu konuyla ilgili prensiplerde mutabık kalarak anayasal düzenlemeye gidilmesi gerektiği görüşünde:
“Genel prensiplerde mutabık kaldıktan sonra rakamlara geçilmesi çok daha doğru. Evrensel temel gelir üzerine çalışan kıdemli savunucuları topluyoruz. Dün akşam da ikinci toplantımız vardı, orada da bu konu çok tartışıldı. Genel tabir Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisindeki iki kademedir. Fiziki olarak hayatta kalma ve güvenlik ihtiyaçları. Bu ülkeden ülkeye değişiyor. Bununla ilgili rakam telaffuz etmek doğru değil. Çanakkale savaşındaki mücadeleyi biliriz, imkansızlıklar içinde yapıldı. Tek öğün yemek yediler ama herkes aynı durumdaydı. Vatandaşlık temel geliri ile ilgili prensiplerde mutabık kalmamız lazım. Bütün siyasi partiler bunun etrafında kenetlenip anayasal düzenlemeyi yapıp bunu başlatması lazım. Başladıktan sonra belki birkaç kademede ilerleyebilir, birkaç yılda hedeflenen rakama ulaşabilir. Ama bu başlaması lazım. Çünkü sadece vatandaşlık değil, ülkemiz ve ekonomisi için dehşet önemi var. Yağmur yağınca bütün çimenlere ulaşırsa en sağlıklısı odur. Şu anda siz birtakım ekonomik tedbirler alıp, belli şirketlere, belli uygulamalarla, belli muafiyetlerle, belli çözümlerle yol almaya çalışırsanız bu son derece sıkıntılı. IMF bazı ülkelere finansman verileceğini söylemiş. Ülkeler bu krediyi aldığı zaman ülke borçlandığı için vatandaş da borçlanmış olacak. Ülke bu krediyi alıp belki de belli şirketlere yatıracak. Borçlanan bütün ülke kaynağı kullanan şirketler. Halbuki doğru olan kaynağı, yağmuru bütün çimenlere ulaştıracak şekilde bütün vatandaşlara ulaştırmamız lazım. Vatandaşlarımız zaten o kaynağı harcayacaklar. Böylece belli sektörler diri kalacak. Hatta öyle pozitif etkileri var ki. Mesela gıda ve temizlik konusunda talep hacmi, garantisi şekillenecek. O zaman o sektörün oyuncuları kendisine göre hazırlıklar yapacaklar. Belki otomasyonu teknolojiyle daha da hızlandıracaklar. Hep otomasyonu öcü gibi anlatıyoruz. Sanki otomasyondan dolayı insanlar kitlesel olarak işsiz ve işlevsiz kalacak ve hayatlarını idame ettiremeyecekler diyoruz. Otomasyon aslında insanlığın yücelmesine de vesile olabilir. Bir hocamızın ifadesiyle, bir yol ayrımına gidiyoruz şu anda. Değer seti değişiyor, bununla bağlantılı olarak da mevcut ideolojiler onların üzerinden şekilleniyor. Yani eski değer seti üzerinden şekillenmiş, kamplaşmış, fraksiyonlara ayrılmış birçok ideolojiden bahsediyoruz. Sosyalizm, kapitalizm, liberalizm vs. ama bu değer setinin değişmesinden dolayı bunlar boşta kalıyor. Bu yaklaşan olayları bunlar tartamıyor. Bunlarla geleceği kategorize etmek de yanlış. Kapitalist dünyanın önemli oyuncuları da sosyalist düşünürler de liberaller de hepsi temel gelirde bir şey buluyorlar. Temel gelir gerçekçidir, tüm insanlar içindir.”
'Devlete yük olmaz, öncelikle 15 prensipte mutabakat sağlamak gerekiyor'
Bu uygulamanın düşünülenin aksine devlet üzerine bir yük olmayacağı kanaatindeki Köylüoğlu, aksine ekonomik açıdan sıkıntıda olan ülkelerin bu sayede para trafiğini attıracağını söyledi. Vatandaşlık Temel Geliri'ni mutlak bir ihtiyaç ve çözüm için gerekli bir konsept olarak niteleyen :
“Bazıları diyor ki ‘Ekonomik olarak sıkıntıda olan ülkeler buna yanaşmaması lazım’. Aksine tam tersine ekonomik olarak sıkıntılı ülkelerin vatandaşları daha büyük sıkıntıda demektir. Yani orada ihtiyaç daha büyük. Küçük rakamlarla başlanabilir. Fakat mutlaka bu modele geçilmeli. Geçilirse psikolojik durumu, ruh halini çok değiştirecektir. Çanakkale Savaşı’ndaki gibi üç öğün yemek verecek paramız yok, tamam o zaman savaşmayalım, kabul edilemez bu. Burada esas olan mücadele azmi ve ayrımcılığın olmaması, herkesin bundan faydalanması. Bir anket oluyor internette; 15 tane soru var. Bu 15 prensiple bir mutabakat sağlamadan rakam, zamanlama telaffuz etmenin konuyla ilgili sabotaj olduğunu bile söyleyebiliriz. Anket Facebook ve Twitter’da ‘vatandaşlık temel geliri – VTG’ isimli hesaplarda paylaşıyoruz. Hem anketler hem imza kampanyası mevcut bu hesap ve sayfalarda. Bugün çok önemli bir kampanya daha başlıyor. Biz bunun finansmanı cephesinde çok yoğunlaşıyoruz. Orada dünyadaki kaynak önerilerini de topluyoruz, Türkiye’ye özel kaynakları da belirliyoruz. Vatandaşlarımızın katkılarını da alalım, çünkü çok orijinal fikirler geliyor. Bir anket daha başlıyor bugün, o da vatandaşlık temel gelirine kaynak olarak aklınıza neler geliyor diye soruyoruz. İsraf, yolsuzluk, yerindelik denetimi çok önemli bir kaynak. Şu anda sokakta fazla kimse yok ama normal zamanda çıksak, sokakta sorsak yüz kişiden 99’u yerindelik denetimi nedir diye sorulsa bilemez. Özellikle kamu kaynakları ile bağlantılı harcamaların bir teknik denetimi bir de mali denetimi vardır. Bir bina yaparsınız, teknik denetimi mühendisler yapar. Mali denetimi işletmeciler muhasebeciler yaparlar, ihale düzgün yapıldı mı, ödemeler yapıldı mı, vergiler ödendi mi vs. Ama bir de yerindelik denetimi diye bir konu var ki o en can alıcı nokta: ‘Bizim böyle bir yatırıma ihtiyacımız var mıydı, biz niye parayı buraya tahsis ettik, böyle bir bina yapacağımıza şunu yapmamız daha doğru değil miydi?’ Eskiden devlet planlamanın yaptığı çalışmalar vardı. Bir kaynağınız var aile veya devlet olarak. O kaynağı nasıl harcıyorsunuz? Uygunsuzca mı, doğru yerlere mi, geri dönüşü olmayan yerlere mi harcıyorsunuz? Yoksa geri dönüşü olacak, vatandaşlarımıza katkı sağlayacak, hayatlarını kolaylaştıracak hatta belki maddi olarak da avantaj sağlayacak projelerde mi harcıyorsunuz? O kadar çok örnek var ki şu anda. Bazen basınç altında olumsuzluklar içinde yüzen bünyeler gerçek kişiler veya tüzel, devlet, şirket ya da şahıs olabilir, ekonomi, güvenlik ve toplumsal problemleri vardır. O problemler orada büyük bir potansiyel biriktirir. O potansiyelle bazen öyle işler hızlı gelişir ki olumlu ya da olumsuz normal şartlarda kat edilemeyecek yollar, uzun sürede alınacak yollar bir bakmışsınız çok kısa sürede alınmış. Prensiplerde mutabık kalınırsa anayasal düzenleme olması gün meselesi. Yeter ki kamuoyu arkasında durup, ‘Şart istemiyorum, başvuru istemiyorum, sınıfsal ayrım istemiyorum, bu konuyu bürokrasiye kurban etmeyin bu konuyu’ demeli. Böyle madde madde mutabık kalınırsa, olumsuzluklardan oluşan orta aslında çok büyük potansiyel de şekillendiriyor. O açıdan ben çok ümitliyim. Son 200 yılda evrensel demokrasi oturdu, bu yüzyılın ilk yarısında da vatandaşlık temel geliri oturacak, birçok ülkede uygulanıyor olacak diye ortak bir kanı vardır. Bu sürecin daha önce gerçekleşeceğini ve korona ile bağlantılı olarak kriz ortamının yakın geleceğimizi şekillendirdiğini ve kalıcı tahribat bıraktığını görüyoruz."
'Teknolojinin gelişmesi de VTG'yi zorluyor'
Köylüoğlu, prekarya kavramına da atıf yaparken, teknolojinin gelişmesi ortadayken, güvencesiz bir mevcudiyete gidilmesinin VTG'yi daha da zorunlu kıldığı görüşünü aktardı:
"Şu anda temel gelir daha çok fark edilir hale geldi. Şu anda teknolojinin yoğun olduğu bir noktaya doğru gidiyoruz, daha önceden bu işleri yapan arkadaşlarımız da boşa düşüyorlar. Prekarya diye bir tabir var, bu konuda Guy Standing bir kitap yazdı. Prekarya güvencesiz mevcudiyet hali, varım ama hiçbir güvencem yok. Bir evlenemiyorum, iki ev kiralayamıyorum, uzun vadede sözleşme yapamıyorum, çünkü işimin güvencesi yok, kısmi zamanlı çalışıyorum veya çağrı bazlı çalışıyorum. Bunlar aslında prekarya güvencesiz mevcudiyet halinin özellikleri. Dünyanın birçok ülkesinde var bu. Japonya’da 20 milyonun üzerinde prekaryaların olduğu tahmin ediliyor. Bu konsept korona krizine kadar hep insanlar için kullanılırdı. Yani bir sınıf gibi prekarya sınıfı. Ama artık koronadan sonra bence birçok şirket hatta birçok devlet, banka yani aklımıza gelen bütün gerçek ve tüzel kişiler prekarya oldu. Bütün dünya gitgide güvencesiz bir mevcudiyet noktasına doğru gidiyor ve kırılganlık hat safhada. Burada esas olan tüm vatandaşlarımıza sahip çıkmak, psikolojilerini düzeltmek, ‘Bu devletin bir parçasıyım, biz bir bütünüz, beni korur, ben de onu korurum’ diyebileceği bir motivasyona da ihtiyaçları var. şu anda kaçınılmaz, mutlak ihtiyaç ve çözüm gibi duruyor.”