Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan yeni tipte koronavirüs (Kovid-19) sonunda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 'pandemik' ilan edildi. Dünyanın hemen her yerinde hayatı derinden etkileyen Kovid-19'la mücadelede panik yapılmaması ve gereken önlemlerin alınmasına yönelik çabalar devam ederken, daha şimdiden borsaları, piyasalara ve petrol fiyatlarını vuran küresel ekonomik sonuçları tartışılıyor.
Kovid-19 olgusu ve kapitalist düzen üzerindeki etkilerini Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Hayri Kozanoğlu ile konuştuk.
'Hem arz hem talep kaynaklı kriz söz konusu'
Prof. Hayri Kozanoğlu, küresel ekonominin koronavirüs salgını öncesinde zaten olumsuz bir gidişat içerisinde bulunduğunu belirtirken, salgın yüzünden alınan tedbirlerle birlikte ekonomik etkilerinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Ekonomilerde sorunlar genellikle ya arz yahut talep kaynaklı olurken, bu sefer koronavirüs etkisi nedeniyle hem tedarik zincirinde aksamalar hem talebin gerçekleşmesi hallerinin geçerli olduğunun altını çizen Kozanoğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Dünya bir krizin eşiğinde. Şu anda buna çok net bir cevap vermemiz mümkün olmamakla birlikte yüksek bir olasılıkla böyle bir akıbetin dünya ekonomisini beklediğini söyleyebiliriz. Aslında üç boyutta değerlendirmekte yarar görüyorum. Birincisi, 2020’ye girildiği zaman zaten dünya ekonomisinde mecalsiz büyüme söz konusuydu. IMF, OECD, Dünya Bankası gibi finansal kuruluşlar büyüme tahminlerini hızla aşağı çekiyorlardı. En son OECD’nin yayınladığı büyüme tahmini, dünya büyümesini 2.9’dan 2.4’e çekmişti. Özellikle de Avrupa başta olmak üzere büyük metropol ekonomilerde çok ciddi büyüme sıkıntıları söz konusuydu. 2008-2009 krizinden bu yana düşük faizlerle borsalar aşırı şekilde şişmiş, riskli şirketlerin bu ortam borçlanmasını teşvik etmiş buralarda risk sinyalleri geliyordu. Diğer bir değişle durum zaten pek iç açıcı değildi. Çin’in Vuhan eyaletinden başlayarak koronavirüsü bütün dünyaya yayılmaya başladı, bunun da ekonomi üzerinde ciddi etkileri var. Şöyle ki ekonomideki sorunlar ya arz kaynaklı ya da kaynaklı talep kaynaklı olur genellikle. Ama burada her iki sorun da söz konusu. Arz kaynaklı, çünkü Çin başta olmak üzere tedarik zincirleri üretimin aşamalarını değişik ülkelerde gerçekleştiren düzenlemeler aksamaya başladı. Zincirin bir halkasında üretim sorunu olursa bütün halkaları etkileniyor. O bakımdan şu ana kadar her ne kadar büyük ölçüde stoklardan piyasaya arzı olduysa da bundan sonraki aşamada arzda ciddi sıkıntılar olması, bunun da fiyatları yukarı çekmesi söz konusu olabilir."
'Koronavirüsün talepteki büyük etkileri büyümeyi kalıcı biçimde aşağı çekecek nitelikte'
Koronavirüs salgınıyla birlikte dünya çapında talep açısından ortaya çıkan sıkıntılara dikkat çeken Kozanoğlu, salgın nedeniyle evlerinde oturan, tüketmeyen insan kitleleri nedeniyle başta ABD olmak üzere gelişmiş ekonomilerin göreceği zararlara atıf yaptı. Normalde deprem, kasırga gibi doğal felaketlerde sadece olayın vurduğu yerin etkilendiğini anımsatan Kozanoğlu, yaşadığımız koronavirüsüs etkilerinin ise bunları çok çok aşmakta olduğunu ve gelişmelerin büyümeyi kalıcı bir şekilde etkileyeceğini vurguladı:
"Talep açısından da büyük sıkıntı var. Çünkü başta Amerika olmak üzere gelişmiş ekonomilerde ekonominin yüzde 70’ini talep oluşturur. Koronavirüsünün getirdiği panik nedeniyle insanlar evlerinden çıkmıyorlar. Zaten birçok ülkede otoriteler İtalya tümüyle olmak üzere insanlara evde kalmalarını salık veriyorlar. Böyle bir durumda insanlar lokantaya gitmiyorsa, kafelere takılmıyorsa, daha az giyim, kuşam ev eşyası alışverişi yapıyorsa, bir yerden bir yere gitmediği için taşıt araçlarını kullanmıyorsa, bütün hizmetler sektörü durma noktasına gelir. Bir de bu tip salgınların şöyle bir özelliği var. Depremler, kasırgalar, seller benzeri doğal felaketlerde sadece doğrudan vurduğu bölgelerde talep kesilir. Diğer yerlerde hayat devam eder. Burada bir tedirginlik, korku olduğu için birçok yaygın bir düzeyde talepte çekilme var. İkincisi de mallar ile hizmetler arasında bir fark var. Televizyon veya araba almanızı bu nedenle ertelemiş olabilirsiniz ama hayat normale döndüğü zaman tekrar o ürüne talebiniz gerçekleşebilir. Halbuki lokantaya gitmediyseniz, sinemaya, spor müsabakalarına gitmediyseniz, otobüs ve metroya binmediyseniz, bunun telafi edilmesi mümkün değildir. Bu doğrudan doğruya büyümeyi kalıcı bir şekilde aşağı çeken bir nitelik taşır. Bir de şöyle bir genel ilke vardır. Fiyatların, piyasaların çok oynak olması istenmez. Bu oynaklıkta birileri kar birileri zarar edebilir. Ama zarar edenlerin özellikle finans sisteminde yükümlülüklerini karşılayamamaları bütün sistemi büyük krize sürükleyebilir. Korona kaynaklı olarak özellikle havayolu şirketleri, oteller, lokantalar, turizm sektörü büyük bir darbe yemiş durumda. İnsanlar eve kapandığı zaman talepleri de arttırdıkları sınırlı ürün ve şirket için olumlu gelişmeler var; video oyunları, Netflix gibi."
'Koronavirüs el bombası gibi olan dünya ekonomisinin pimini çekti'
Zaten ekonominin daralması endişesiyle hammadde ve petrol fiyatları düşüşteyken, koronavirüs etkisiyle piyasalar ve petrol fiyatlarının vurulduğunu anımsatan Kozanoğlu, OPEC+ mekanizmasının petrol arzını kısmaktaki anlaşmazlığının da yeni tartışmaları tetiklediğini belirtti. Suudi Arabistan, Irak, Rusya, İran gibi ülkelerin ekonomileri büyük ölçüde petrol ve doğalgaza dayalı olduğu için fiyatların düşmesinden olumsuz etkilendiklerini anlatan Kozanoğlu'na göre, ABD'de yüksek teknolojiyle üretim yapan ve üretim maliyetleri yüksek olan kaya gazı üreticileri ile enerji piyasaları da darbe yiyecek. Kozanoğlu, dünya ekonomisinin uzun süredir ‘el bombası’ gibi olduğunu belirtirken, koronavirüsün bu ‘el bombasının’ pilini çektiği görüşünü dile getirdi:
"Petrol, Suudi Arabistan veya temsil ettiği OPEC ile Rusya arasında petrol arzını kısma konusunda bir fikir birliği sağlanamaması sonucu her iki taraf da arzını arttıracağını ilan etti. Böyle olunca dünyada bir anda petrol fiyatları Pazartesi günü yüzde 30’un üzerinde olmak üzere düşüş kaydetti. Bugün hala bu düşüş devam ediyor. Zaten ekonominin daralması endişesi nedeniyle ham madde ve petrol fiyatları da zaten aşağı doğru düşme eğilimi belirgindi. Bu da bu süreci hızlandırdı. Burada değişik tartışmalar var. Çünkü Amerika burada en fazla zararı gören ülkelerden bir tanesi. Suudi Arabistan, Irak, Rusya, İran gibi ülkeler ekonomileri büyük ölçüde petrol ve doğalgaza dayalı olduğu için fiyatların düşmesinden olumsuz etkileniyorlar. Amerika’daki kaya gazı üreticileri yüksek bir teknolojiyle üretim yapıyorlar, üretim maliyetleri yüksek, fiyatlar 50 dolar ve üzerinde olduğu zaman kar edebiliyorlar. Son zamanlarda fiyatlar 60 dolar civarına geldiği zaman Amerika’da çok ciddi yatırımlar oldu. Düşük faiz ortamında yatırımlara hız verdi. Kaya gazı ve petrol şirketleri üretim ve üretim kapasitelerini arttırdılar. Fiyatların düşmesi, bu düşük fiyatlar onların maliyetini karşılamıyor. Amerika’daki enerji sektörü de çok ciddi sıkıntıda. Bir de en fazla bankalara borçlu olan riskli şirketler grubunda enerji şirketleri var. Kısaca zaten dünya ekonomisi bir el bombası gibiydi. Koronavirüsü bunun pilini çekti ve ateşledi. Petrol fiyatlarının düşüşü de kalabalığın ortasına bu bombayı fırlattı diyebilir. Zincirleme etkisiyle birlikte dünya ekonomisinde çok ciddi bir çalkalanma yaşanıyor. İnsanların virüs nedeniyle sağlık riski de işin en önemli kısmı.”
‘Korona ülkeler içerisinde de yeni bir göç dalgasına neden olabiliyor’
Koronavirüsün dünyayı gelişmiş ekonomilerdeki nüfus yaşlanması ve göçmen krizi olgusunun bulunduğu bir dönemde vurduğunu anımsatan Kozanoğlu, bunun dünyadaki siyasi gelişmelere de etkileri olacağını söyledi. Kozanoğlu, sadece üçüncü dünyadan değil dünyanın gelişmiş ülkelerinde de iç göçün ortaya çıkabileceğini belirtirken, salgın atlatıldıktan sonra da iklim değişikliğiyle birlikte yeni tartışmaların gündeme taşınacağının altını çizdi:
“Avrupa dünyanın hasta bölgesini ekonomik açıdan temsil ediyor. Bunun en önemli nedeni nüfusun yaşlanması, iş gücünün artmaması. O bakımdan genç, dinamik hizmetler sektöründe istihdam edilecek olan göçmenlere aslında çok ihtiyaç duyuyor. İmalat sanayinin özellikle kapasitesini Avrupa ve Amerika’da Asya’ya kaptırması sonucunda geçmişteki mavi yakalıların göçmenlere çok ciddi tepkileri var. Bu da sağ popülist, faşizme eğilimli hareketleri güçleniyor. O nedenle rasyonel davranış içinde değiller. Göçmenlere karşı Avrupa genelde hasmane bir tutum izliyor. Bu son gelişme biraz da onbinlerce insanın sınırlara akın etmesi akut bir olay ama ben genel anlamıyla söylüyorum. Zaten böyle bir sorun var. Bu koronavirüs ile ülkeler içinde de hatta Amerika da çok büyük bir ülke bazı eyaletlerde hastalık görünmedi. İnsanları hastalığın görünmediği daha korunaklı yerlere gitmeleri tavsiye ediliyor. Korona ülkeler içerisinde de yeni bir göç dalgasına neden olabiliyor. Şu anda tam hissedememekle birlikte zaman içerisinde göç ile ilgili diğer bir faktör de küresel iklim değişikliği. Çünkü küresel iklim değişikliği gerçekten etkilerini hissettirmeye başladı. Kısa sürede önlem alınmazsa bu sorun da daha yakıcı bir hale gelecek. Bazı bölgelerden özellikle suların yükseldiği, buzulların eridiği, kuraklığın hakim olduğu bölgelerden daha az etkilenen bölgelere doğru insanların bir hareketi olacak. O yüzden önümüzdeki dönemlerde de küresel iklim değişikliğinden kaynaklı göç hareketlerini de görebileceğiz. Dünyanın geleceğinde virüsü en az hasarla atlattıktan sonra göçmen sorunu çok ciddi bir sorun olarak çeşitli boyutlarıyla tartışılmaya devam edecek.
'Kapitalizmin doğasına ilişkin tartışmaların çok daha yoğunlaşması beklenmeli'
Dünya kapitalizminin 2008-2009 krizini daha önceki krizler gibi atlatamadığını, yeni nesillerin geçmiştekilere oranla yaşam standartlarının yükselmesi gibi bir tablonun ortaya çıkmadığını söyleyen Kozanoğlu, o dönemde ortaya atılan hiçbir önlemin de alınamadığını anımsattı. Kozanoğlu, yeni krizin kapitalizmin hegemonyası ve inandırıcılığının zayıfladığı bir döneme denk geldiğini belirtirken, salt ekonomik değil sosyal ve siyasi sonuçları olmasının ve kapitalizmin doğasına dair tartışmaların yoğunlaşmasının beklenmesi gerektiğini dile getirdi:
"Herkesin bildiği gibi 2008-2009 krizi sonrası daha önceki krizlere benzer şekilde kapitalizm krizi atlatamadı. Bir anlamda yüksek büyüme, üretimin artışı, istihdamın artışı, insanların yaşam standardının yükselmesi gibi bir tablo ortaya çıkmadı. Her ne kadar Amerika başta olmak üzere bazı kapitalist ülkelerde işsizlik oranları düşükse de bunlar kısmi zamanlı, geçici, düşük ücretli işler. Genel olarak insanların yaşam standarları daha önceki nesillere göre yükselmek yerine düşüş gösteriyor. Toplumlarda da genel bir memnuniyetsizlik vardı. 2008-2009 krizi sırasında başta Çin olmak üzere büyük ekonomiler koordineli bir davranış göstermişlerdi. Bu sayede kriz nispi olarak hafif atlatılmıştı. O zaman verilen bazı sözler, vergi cennetlerinin üstüne gidilmesi, finans sisteminin regüle edilmesi, yöneticilerin aşırı ikramiyelerinin kısılması gibi önlemler de uygulanmadı. Olduğu gibi devam etti hayat. Bugüne gelindi. Zaten insanların yaşamından şikayetçi olduğu, kapitalizmin hegemonyası, inandırıcılığının zayıfladığı bir dönemde bu yeni bir kriz tartışmasının içine sürüklendik. O bakımdan bunun sadece ekonomik değil sosyal ve siyasi sonuçları olması da beklenebilir. Şu anda krizin şiddetini tam ölçememekle birlikte kapitalizmin doğasına ilişkin tartışmaların çok daha yoğunlaşmasını bekliyorum.”