Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Ferman Narin, Mezopotamya’nın korku hikayelerinden biri olan ‘Pirabok’u beyaz perdeye taşıdı. Üniversite arkadaşlarıyla bir araya gelerek kısıtlı imkanlara rağmen önemli bir çalışma ortaya çıkaran genç yönetmen, 11 günlük çekimlerin ardından ‘Pirabok’ adıyla kısa metraj film çekti. Yurtiçi ve yurtdışında düzenlenecek film festivallerine katılmak isteyen gençler, fongogo’da 10 bin TL’lik bir yardım kampanyası başlattı.
‘Mezopotamya’da anlatılagelen bir korku efsanesi’
Yönetmenliğini Ferman Narin’in yaptığı ‘Pirabok’, 17 kişilik bir ekiple Mersin’in Gülnar İlçesinde çekildi. Daha önce ‘Soyka’ adıyla ilk kısa metraj filmini çeken Narin, Türkiye ve yurtdışında birçok festivalde finalist oldu. Narin, ikinci kısa metraj filmi olan ‘Pirabok’ ile Mezopotamya’da anlatılagelen bir korku efsanesine dikkat çekiyor.
Film bir anne ve iki çocuğunu başından geçen bir hikayeyi ele alıyor. Hatice iki çocuğu ile birlikte tarlada çalışıp kıt kanaat geçinerek yaşamaktadır. Bir gün köyün çobanı Recep, Pirabok tarafından öldürülür. Bu olaydan sonra aileler çocuklarını köyden gönderir. Köyde yalnız kalan Hatice ve çocukları Pirabok’un lanetiyle karşı karşıya kalır.
‘Pirabok’u sinemasal bir anlatı diliyle ölümsüzleştirmek istedim’
Film ile ilgili Sputnik’e konuşan Narin, bu konuyu işleme nedenini şöyle anlatıyor:
“Pirabok, Mezopotamya’da yüzyıllardır anlatılan fantastik bir korku hikayesidir. Bunu Mezopotamya coğrafyasında yaşayan hemen hemen herkes bilir ve hikaye kuşaktan kuşağa anlatılır. Bir sözlü hikaye ürünü olan Pirabok’u sinemasal bir anlatı diliyle ölümsüzleştirmek istedim. Aslında hikayenin temel başlangıç noktası Diyarbakakır’ın Silvan, Lice ve Kulp arasındaki Taşköprü köyünde başladı. Bahsettiğim bu yer Pirabok efsanesinde betimlenen coğrafyanın bir benzeridir diyebilirim. Piraboklar efsaneye göre sulak alanlarda, dere kenarlarında, batan kızıl güneşin yamaçlarında kılıktan kılığa girerek görünürler. Bunun bölgesel analizini yaptığımızda Pirabok’ların daha çok çocuklar üzerinde hakimiyet kurdukları söylenir. Bundan yıllar önce 12-13 yaşında tamda böyle bir yerde böyle bir günde annemle birlikte üzüm bağından dönerken yıllar önce yıkılmış olan evimizin önünde duyduğum ses üzerine annemin ‘sakın dönüp bakma pirabok’un sesi bu' deyip beni sıkıca tutup eve götürmesi bu filmi yapmamdaki en büyük etken oldu. O yaşımda annemin, yetişkin bir insanın böyle bir hikayeden korkması beni de korkutup endişelendirmişti. O gün anlam veremediğim bu olayın çok sonra yüzyıllardır anlatılan bir korku hikayesi olduğunu öğrenmek ve bunu sinema ile anlatmak beni çok heyecanlandırdı.”
‘Düşük bir bütçe ve tamamen dayanışma ile bir film yapılabileceğinin bir örneği oldu’
Filmi kendi coğrafyasında çekmek istediğini ancak imkanların el vermediğini ifade eden Narin “Filmimiz düşük bir bütçe ile tamamen dayanışma ile tamamlandı. 11 günlük bir set süreci ve emek veren destek olan bize inanan insanların desteği ile oluştu. Çekim öncesinde ve sonrasında bir çok zorlukla karşılaştık. Gittiğimiz yer Gülnar’ın Kuskan köyüydü. Ulaşım, elektrik sorunları yaşadık. 2500 rakımlı bir yerde yıllar öncesinde terkedilmiş yayla evlerini yeni baştan düzenlemek oraya elektrik taşımak büyük bir prodüksiyon gerektiriyordu. Fakat düşük bir bütçe ve tamamen dayanışma ile bir film yapılabileceğinin bir örneği oldu bizim için bu film. Köylüler tarafından ilk günlerde defineci sayılıp setimiz basılsa da daha sonra film çektiğimizi görünce onlardan da büyük bir destek gördük. Hatta anlatmadan geçemeyeceğim bir hikaye geçti başımızdan setin son günü talihsiz bir şekilde ekip arkadaşlarımızın içinde bulunduğu araç kaza yaptı ve takla attı. Buna tek sevincimiz arkadaşlarımıza bir şey olmamasıydı. Burada da bize ilk destek olan yine bizi defineci sanan köylüler oldu” dedi.
‘Desteğe ihtiyacımız var’
Tüm zorluklara rağmen filmi tamamladıklarını ifade eden Narin, filmi yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen film festivale götürmek için desteğe ihtiyaçları olduğunu belirterek, yardım çağrısında bulundu.
Narin “Bütün bu zorluklar karşısında hep birlikte birbirimize inanarak bu yolu tamamladık. Şimdi ise yerel kodların evrensel kodlar ile birlikte işlendiği bizlerin hikayesi olan ve kültürümüzün bir parçası olan filmimizin yurtdışında birçok festivalde göstermek için desteğinize ihtiyacımız var. Filmimiz hazır fakat ilk aşamadaki zorluklar hala devam etmektedir. Bir dayanışma ile ortaya çıkan filmimizin yine büyük bir dayanışma ile hak ettiği yere ulaşacağına inanıyoruz” dedi.