Dünyanın yükselen gücü Çin, ABD ile ticaret savaşında verilen mola ve Hong Kong'daki protestoların hızını yitirmesiyle bir nebze soluklanmışken, teknoloji devi şirketi Huawei'ye karşı kılıçların bilenmesi ve aralık ortalarından bu yana küresel panik yaratılan koronavirüs salgını yüzünden zorda. Özellikle salgın Çin'in ekonomik hayatını etkilerken, ABD yönetimi 5G öncüsü Huawei'ye karşı 'atağa geçti'. Çin'in teknoloji devi üzerinden istihbarat ağları üzerinde hakimiyet sağlayacağı kaygıları dile getirirken, ABD'nin bu alanda kurmuş olduğu üstünlüğün çerçevesini ortaya seren bir haber yayınlandı.
Washington Post gazetesinin, Almanya'nın kamusal yayın kuruluşu ZDF ve İsviçre'nin kamusal radyo televizyonu SRF ile ortak araştırma haberi, Amerikan istihbarat servisi CIA ve Batı Almanya istihbaratı BND'nin 20'inci yüzyılda Crypto AG isimli İsviçreli paravan şirket aracılığıyla sattıkları kripto cihatları ve iletişim hatları üzerinden dünyayı nasıl izlediklerini gün yüzüne çıkarttı.
Çin'e karşı hamleleri gazeteci yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
'Teknolojideki yarışın merkezinde 5G var'
Gökhun Göçmen, Washington Post/ZDF/SRF'nin ortak haberinde BMD'nin 1990'lara, CIA'nın ise 2018'e kadar paravan şirket sayesinde Soğuk Savaş boyunca nasıl icraatlarda bulunduklarının ortaya serildiğini anlatırken, günümüzde de ikinci bir Soğuk Savaş temasının konuşulduğunu kaydetti. Ancak Çin ile ABD ilişkisinin tedarik zincirlerinin koparılmasının güçlüğünden ötürü SSCB ve ABD ilişkilerinden farklı olduğunu belirten Göçmen, ancak yine mücadelenin teknoloji üzerinden verildiğini vurguladı:
'ABD Avrupalı müttefiklerine Huawei ile çalışmaktan vazgeçin diyor ama ilk raundda kaybetti'
Göçmen, 5G'nin yeni nesil internet ve haberleşmenin üst aşaması olmanın ötesinde istihbarat boyutu da taşıdığını belirtirken, Huawei'nin bu alandaki öncülüğüne dikkat çekti. Şirketin küresel pazarın yüzde 40'ına sahip hale geldiğini belirten Göçmen, ABD'nin ortaya konut koyamadan yaptığı istihbarat uyarıları eşliğinde adım adım Huawei ile çalışmaya başlayan Avrupalı müttefiklerine rest çeker hale geldiğini aktardı. Ancak Göçmen'e göre, ABD ilk raundda kaybetmiş görünüyor:
'ABD dostunu düşmanını yıllarca özel şirket üzerinden dinledi'
Göçmen, dün paravan şirket Crypto AG üzerinden yapılanların bugün 5G eşliğinde konuşulduğunu söylerken, skandalın ortaya serilmesi üzerine Pekin'in Huawei'ye asılsız ithamlarda bulunulduğunu, asıl Amerikalıların sadece düşmanları değil dostlarını da özel bir paravan şirket üzerinden yıllarca izlediğine dair açıklamasına dikkat çekti.
“Bu iddiaları söyleyen Washington Post gazetesi acaba şundan mı şüpheleniyor. Oradaki İsviçreli şirket Crypto AG’nin hisselerini satın aldıkları biliniyor. Bu şirket üzerinden dinlemeyi yapıyorlar. Bugüne bakacak olursak, o kripto iletişim bugün yine 5G ile birlikte konuşacağız. Çin de bu haberin ortaya çıkmasından sonra hemen bir tweet attı. Eğer Huawei hakkında asılsız iddialar sizi tatmin etmediyse, size bir haber verelim, Washington dostları ve düşmanlarını yıllar boyunca özel bir şirket üzerinden dinledi. Bu özel şirketin altının çizilmesi gerekiyor. Sanıyorum bunu bilerek yazdılar, çünkü Huawei şu mesajı vermek istiyor: ‘Benden bir Crypto AG şirketi çıkartamazsınız. Dolayısıyla da benim engellenmek istenmemin altındaki gerekçe de bu’ diye gelip tweet atıyorlar."
‘Huawei’ye Avrupa dahil bütün ülkeler mecbur’
Göçmen'e göre ABD açısından 5G ile sıkıntılı günler gelmekte. Avrupa dahil Huawei'ye bütün ülkelerin mecbur olduğunu söyleyen Göçmen, ABD'nin bunun karşısında Nokia ve Ericsson'u almayı tartışmaya başladığını belirtti. Ancak Göçmen, iki şirketin de Crypto AG skandalından sonra daha temkinli olacaklarını düşünüyor:
"Amerika açısından 5G ile sıkıntılı günler geliyor. Huawei’ye Avrupa dahil bütün ülkeler mecbur. Çünkü eğer Huawei’in yer almazsa 5G inşa sürecinde en az bir iki yıl gecikecek. Amerika da bu işi yapamayacaklarını itiraf etmeye başladılar. Şu anda Amerika Nokia ve Ericsson’u almayı tartışıyor. ‘Nokia ve Ericsson’a yatırım yapalım, hisse alalım oradan’. Yine bir soru işareti doğuyor. Bu iki şirketin ortaya çıkan skandaldan sonra daha hassas ve temkinli olacaklarını düşünüyorum. Ama neticede ABD’nin aslında kullandığı enstrümanların aradan yıllar geçse de çok değişmediğini görüyoruz. CIA’in raporunda da yer alıyor, ‘Hiç bu kadar kolay olmamıştı, adamlar kendilerini dinletmek için bir de şirkete para veriyor’ diye. Raporda alayla ifade edilmiş ortaya çıkan bu durum."
'Çin iki sistemin bir arada yaşayabileceğinde ısrarlı ama...'
Çinlilerin 'iki sistemin bir arada yaşayabileceği' ısrarı üzerinden ABD ile kendisine özgü 'sosyalizm' ve ÇKP'nin liderliği dışında bazı reformlar dahil müzakereye hazır görüntüğünü belirten Göçmen, ancak ABD ve Batı sisteminin bu girişime yanaşmadığı görüşünde:
"Çin’in temel olarak anlatmak istediği şey ve ABD ile yarıştığı nokta da şu: Farklı iki sistem birbiriyle bir arada yaşayabilir mi? Çin bu konuda ısrarcı, birlikte yaşayabileceğini düşünüyor. Hatta orta bir nokta bulunduğu takdirde Çin reformları derinleştirme sözü de veriyor. Bu ticaret anlaşmalarında da buna tanıklık ediyoruz. Finansal sitemini gevşetiyor, reformlarını değiştiriyor. Ama burada asla tartışmayacağı şeyler var, ülkenin yönetim şekli, Çin’e özgü sosyalizm, ÇKP’nin önderliği gibi noktalarda asla taviz vermeyeceğini söylüyor. ABD ise ancak ve ancak Batı ile tam anlamıyla uyuşmuş bir sisteme 'evet' demek istiyor. Dolayısıyla sistemi değiştirmek istediğini görüyoruz batının. Çin’in buralarda geri adım atmayacağını düşünüyorum. Geriye kalan tarafta da ABD’nin medyası, yayın organlarıyla vs. her şeyi sisteme bağlı, neyi tercih ediyor.”
'Otoriter sistem yüzünden salgın engellenemez deniliyor halbuki işin gerçeği öyle değil'
Göçmen, Çin'in ticaret savaşının orta yerinde koronavirüs salgınına 'yakalandığını' belirtirken, 'otoriter sistem yüzünden bu salgın engellenemez' algısının aksine toplumun ÇKP liderliğinde çok hızlı biçimde örgütlendiğini ve önlemleri hayata geçirdiğini anımsattı.
“Koronavirüs olayında dahi çıkan Amerikan basınındaki haberlere bakıyorsunuz, ‘Çin’deki otoriter sistem yüzünden bu salgın engellenemez’. Halbuki işin gerçeği öyle değil. Dünyada çok az ülkenin başarabileceği bir önlem alındı. Elbette sisteminin payı da var. Koca bir şehri karantina altına almak ve insanların hareket serbestisini kısıtlamak batı tarzı demokrasilerde mümkün değil. İkisinden biri doğrudur diye söylemiyorum ama böyle bir kriz anında Çin’in uyguladığı sistem daha hızlı harekete geçmesini sağlıyor. Türkiye’de de bu kadar kolay olmayacaktır. Çünkü partinin inanılmaz bir denetimi var hem toplum hem mekanizma üzerinde. Dolayısıyla bu mekanizma 10 günde hastane de inşa edebiliyor. Bir anda Çin’in gelirinin yüzde 70’ini sağlayan bir alanda da karantina ilan edebiliyor. Çok büyük bir alanda hızlı ve kesin biçimde önlemlerini hayata geçirebiliyor."
‘Koronavirüs ciddi anlamda ekonomik durgunluğa yol açtı ama bu virüsten kazanan olmaz’
Bütün bu tartışmalar eşliğinde Çin’de patlak veren koronavirüs salgınının ciddi anlamda ekonomik durgunluğa neden olduğunu da anımsatan Göçmen, ancak bu durumdan faydalanacaklarını düşünenlerin etkilerden azade kalamayacağını söyledi. "Çin’de meydana gelen bir olayın bütün dünyaya yayılmamasının bir olanağı yok” diyen Göçmen, Çin’deki daralmanın ABD dahil AB ve Türkiye’ye de yansıyacağını belirtti:
"Kuşak Yol’a dair bir taraftan koronavirüs ciddi anlamda ekonomik durgunluğa yol açtı. Ama bu sadece Çin’de meydana gelen durum dünyaya yansımayacak diye bir şey yok. Çin şu anda yüzde 27.5’ta küresel büyümeye en fazla katkı sağlayan ülke. Çin’de meydana gelen bir olayın bütün dünyaya yayılmamasının bir olanağı yok. Hal böyle olunca Çin’deki daralma ABD’ye de yansıyacak, Avrupa ve Türkiye’ye de yansıyacak. Economist bir yazı yayımladı, Çin’in 2020’nin ilk çeyreğinde orada yüzde 0.5’e varan bir puan kaybı var. Buna göre yüzde 2. Yine Bloomberg’e göre Amerika da büyüme kaybına uğrayacak, 0.16 oranında. Kaldı ki Amerikan Merkez Bankası da bunu söyledi. Ross’un açıklaması bu anlamda gerçeği yansıtmıyor, o şundan bahsediyor. Vuhan dediğimiz bölge Asya’daki tedarik zincirinin merkezi. Asya’daki tedarik zincirinin yüzde 40’ı buradan gelen mallarla üretiliyor. Bosch da burada, Honda da burada, yani devasa bir üretim şehri burası, Çin’in ortasında yer alıyor, bir kesişme noktası aynı zamanda. Dolayısıyla Ross’un öngörüsü şuydu; bu şirketler fabrikalarını orada bırakacak ve artık Kanada’ya gelecek. Ama o iş öyle kolay olmuyor. Çünkü piyasaları yakından takip ediyorlar ve ortalama bütün senaryoların öngördüğü şey şu, nisan ayı gibi bu salgın kontrol altına alınmış olacak. Acaba Trump bu bilgiyi alıp mı bunu söyledi ilk aklıma geldi, Trump sever böyle oyun oynamayı söylem düzeyinde. Dolayısıyla bütün senaryolar nisan ayının bitmesini öngörüyor. Bütün bu devasa firmalar Çin’in kendilerine sağladığı kolaylığı, ucuz eğitimli bir iş gücünü bırakıp Kanada’ya gideceklerini düşünmüyorum. Bu anlamda ABD Merkez Bankası’nın açıklaması daha önemli. Bir taraftan da Çin hakikaten dünyanın fabrikası olarak nitelendiriliyor. 2003’te SARS krizi meydana gelmişti. Burada bütün dünya küresel büyüme yüzde 0.1 civarında kayıp yaşamıştı. 2003’te şartlar çok daha başkaydı dünyada. Yatırım yapılabiliyordu, Çin Dünya Bankası’na üye olmuştu. Bunun getirdiği bir rüzgar vardı. Çin yine yüzde 10’luk bir büyüme yakaladı o yıllarda. Ama Çin’in ekonomik sistemi de değişti. Artık ihracat değil iç büyümeye odaklı bir ekonomi politikası yürütüyor. Dolayısıyla Çin’de ciddi anlamda hizmet sektörü etkilenecek, insanlar dışarı dahi çıkamıyor. Buradaki durgunluk Türkiye’ye, Avrupa’ya Amerika’ya da yansıyacak. Bu virüsten kazanan olmaz yani."
'Türkiye güvenlik alanlarında tedariki çeşitlendirmeli'
Göçmen, Huawei'nin en büyük araştırma geliştirme merkezlerinden birisinin bulunduğu Türkiye'deki varlığına da atıf yaparken, Ankara'dan 5G konusunda bir açıklama gelmediğini belirtti. Göçmen'e göre Ankara büyük olasılıkla Avrupa'nın izlediği yolu tutturacak, en hayırlısı ise güvenlik alanında tedariki çeşitlendirmek:
"Türkiye’den bu meselelerle ilgili herhangi bir açıklama gelmiyor. Bu çok ciddi bir sorun aslında bizim açımızdan. Ciddi anlamda Türkiye bunu söylüyor, böyle bir iddiası var. Ama bu iddialara karşı Türkiye’den bir açıklama gelmedi. Ama Huawei’nin en büyük araştırma geliştirme merkezlerinden biri Türkiye’de. Türkiye’de şu anda Huawei’ye karşı bir karşıt açıklama yok. Büyük ihtimalle Türkiye bu süreç içerisinde yine benzer bir yöntem uygulayacaktır. Doğrudan Huawei’yi işaret edeceğini sanmıyorum. Avrupa’nın izlediği bir yol tutturabilir. Belki güvenlik alanlarında sadece tek yetkiyi Huawei’ye vermez, tedariki çeşitlendirebilir. Belki iki-üç firmaya alır, bir kontrol mekanizması kurmaya çalışır. Ama ben doğrudan tek başına bir şirkete vermesini zaten şahsi olarak da mantıklı bulmuyorum. Türkiye bu işi tek başına yapamıyorsa tedariki çeşitlendirmesi en azından bir kontrol mekanizması kurmasına yardımcı olur diye düşünüyorum.”