Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki günlük Ukrayna ziyareti, Ankara ile Kiev arasında ekonomi, güvenlik, savunma sanayisi ve turizm gibi alanlarda işbirliği girişimlerinin de ötesinde tartışmalar yarattı. Erdoğan'ın Kırım'ın tanınmayacağı pozisyonunu tekrarlaması, Tatarlarla ilgili söylemlerinin yanı sıra İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası destekçileri Banderistlerin 2014'ten sonra yeniden kullanılmaya başlanan 'Slava Ukrayna' (Ukrayna'ya şan olsun) selamlamasını tekrarlaması dikkat çekti.
Erdoğan'ın Ukrayna ziyareti, Kırım ve Tatarlarla ilgili tutumu eşliğinde gelişmeleri Donetsk'te yaşayan Evrensel gazetesi yazarı Okay Deprem ile konuştuk.
‘Erdoğan Slava Ukrayna'yı bilinçli söylememiştir, anlamını bile bildiği meçhul’
Okay Deprem, Erdoğan'ın Ukrayna'da aşırı sağcı kesimin özellikle 2014'ten sonra sloganı haline getirdiği 'Slava Ukraine’yi tören kıtasını selamlarken bilerek tekrarlamadığı hatta anlamına bile bildiğinin meçhul olduğu görüşünde. Ukrayna’nın önceki Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko döneminde bu selamlamanın ülkenin resmi devlet sloganı haline geldiğini belirten Deprem, 2014'teki sivil faşist darbenin ardından iktidar değişip Vladimir Zelenskiy işbaşına gelse de bu sloganın yerleşmiş hale geldiğini dile getirdi. Deprem, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in 2018'deki ziyaretinde bu slogan yerine 'Merhaba asker'i tercih etmesinin tarihi iyi bilmesine bağladı:
''‘Slava Ukraine!’ olarak artık Türk kamuoyunun da belleklerine kazınan bu slogan İkinci Dünya Savaşı’nda bugünkü Ukrayna’nın batısında Alman işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan ‘işbirlikçi’ Ukrayna ordusunun başındaki isim Stepan Andreevich Bandera'nın ortaya attığı bir slogan. O günden itibaren de hem o dönemin Ukrayna faşistleri aşırı milliyetçilerin, bugün de son 5-6 yıllık konjonktürde aşırı sağın, Ukrayna aşırı milliyetçilerinin temel sloganı konumunda Slava Ukraine. Türkçesi ‘Yaşa Ukrayna’. Açıkçası kişisel tahminim Cumhurbaşkanı’nın bunu bilinçli söylemediği, telaffuz etmediği yönünde. Hatta bunun anlamını bildikleri de meçhul. Çok büyük ihtimalle kendisi son anda o ortamda belki birilerinin hoşuna gideceği, birilerinin ‘gururunu okşayacağı’ düşüncesiyle kendisine fısıldanmıştır belki. Bir Alman olarak Angela Merkel’in bunu söylemiş olması büyük bir skandala tam anlamıyla yer verirdi. Onun ağzından çıkması çok başka Almanya-Rusya tarihini düşündüğümüzde. 2014 Şubat’ında Slava Ukraine’yi sahiplenen fraksiyonlar iktidara geldiler veya onları destekleyen güçler iktidarı ele geçirdiler. Keza birkaç sene zarfında da o zamanın devlet başkanı Pyotr Poroşenko, bunu adeta resmi bir devlet sloganı haline getirmişti. Sivil faşist darbede önce sokaktaki belli paramiliter güçlerin sloganı havasındaydı, sonra yayıldı. Derken devleti de ele geçirdikten sonra ve yavaştan kurumsallaşmalarını takiben bu bizzat devlet başkanı ağzından resmi olarak dile getirilmeye başlandı. Neredeyse her resmi belli başlı gösteri, buluşma, miting, toplantıda çoğu zaman Ukrayna Parlamentosunda bu slogan hep bir ağızdan olmasa da belli başlı sağ partilerin özellikle iktidar partilerinin yönetici fraksiyonunun ağzından dile getirilmeye devam edildi. Dolayısıyla böyle bir konjonktürdeyiz halen."
'Zelenskiy Donbass sorununun çözümünü isteyen halk tarafından beklentilerle seçildi'
Deprem Ukrayna'nın yeni Başkanı Zelenskiy'nin Poroşenko dönemini devam ettirmekle beraber Rusya ile ilişkileri iyileştirme niyetinde olduğunu söylerken, geçen sene seçilmesinin de ülkede savaş karşıtı halkın arzularının göstergesi olduğunu anımsattı. Ukrayna halkının çoğunluğunun bir an önce Donbass meselesinin çözülmesi ve Rusya ile olabildiğince tekrar yakınlaşılması yönünde beklenti içinde olduğunu dile getiren Deprem, Erdoğan'ın ziyaretinin bir tayin edici niteliğinin bulunmamasına karşın Ukrayna'nın geleceğinin Rusya ile ilişkilere bağlı olduğunu belirtti:
“Yeni Devlet Başkanı Zelenskiy’de de Poroşenko dönemi kadar yüksek perdeden olmasa da az çok devam ediyor. Ukrayna her açıdan bölünmüş bir ülke. Yani siyasi, sokağın halet-i ruhiyesi, sosyal açıdan ama en önemlisi sosyopolitik bakımdan halk çoktandır ikiye bölünmüş durumda bu manada. Çoğunu ise Zelenskiy’nin Poroşenko’nun sonrasında aldığı oydan birliyoruz. Anti Poroşenko adayı olarak eski dönemin savaş politikalarını güden bir önceki iktidara karşı barış isteyen, bir an evvel Donbass sorunun halledilmesi, Rusya ile olabildiğince tekrar yakınlaşılması yönünde umut besleyen, beklenti içinde olan, halkın çoğunluğunun bir nevi fiili temsilcisi olarak Zelenskiy gelmişti iktidara. Başkanlık koltuğuna oturmuştu, dolayısıyla bu noktada Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretini düşündüğümüzde önemli ama son kertede Ukrayna kamuoyu veya halkın çoğunluğu açısından tepesinde çok tayin edici değil, Ukrayna’nın geleceği açısından. Geleceği en nihayetinde Rusya ile ilişkilerine bağlı. Ama Rusya ile ilişkileri de ne olursa olsun Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin bir tarafında olduğu bir kulvarda da yönleniyor veya tayin oluyor. O da etkisiz değil illaki. Ama Ukrayna’da iktidar cephesinde veya basında büyük yankı yarattı bu ziyaret."
'Türkiye'nin Kırım'ı tanımama tutumu zaten yeni değil'
Deprem, Erdoğan'ın ziyaretinin, başta 'Slava Ukrayna' söylemi olmak üzere özellikle Rusya'da çok konuşulduğunu belirtirken, Ankara'nın Kırım'ı tanımama tutumunun ise yeni bir durum olmadığını anımsattı. Rusya'nın da Kırım'ın federasyona katılım sürecinde zaten dünya tarafından hemen tanınması beklentisine güvenmek gibi bir tutumu olmadığını söyleyen Depremm, "Rusya Türkiye'nin de dahil olduğu Avrupa cephesi, Amerika'nın hiçbir zaman tanımayacağını bilse bile Kırım'ı yine alırdı" dedi. Deprem, Sivastopol üssünün özel önemine dikkat çekerken, aksi bir durumda burasının NATO destekli Amerikan üssüne dönmüş olacağını ekledi:
"Bu ziyarette konuşulanlar, yapılan anlaşmalar, konulan hedefler, Erdoğan’ın açıklamaları, Kırım başta olmak üzere Slava Ukraine gibi çıkışlar, sansasyonel açıklamalar illa konu oldu, epey konuşuldu, Rus kamuoyunda da öyle. Ama sokakta eski Ukrayna’nın bir parçası olarak Kırım başta olmak üzere düşünüldüğü kadar yankı bulmadı. Öte yandan öncelikle Erdoğan’ın, Türkiye’nin, Kırım’ı Rusya’ya bağlandığını kabul etmeyeceğine dönük demeci yeni bir şey değil. Şu an kamuoyunda Erdoğan veya Erdoğan timsalinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk defa böyle bir görüşü dillendirmiş gibisinden de tartışıldı konu. Böyle değil, defalarca bu görüş dile getirildi. Kısacası Türkiye’nin en baştan beri pozisyonu buydu. Zaten doğrudan bununla bağlantılı olarak 2016’da Türkiye, Kırım başkenti Simferopol’e olan uçuşları kesmişti. Rusya Federasyonu Kırım’ı alırken hiçbir zaman akabinde dünyada Türkiye başta olmak üzere birtakım öncü devletler Kırım’ı er ya da geç tanıyacak, tanımalı diye bir hareketle almadı. Bu beklentiye güvenmek suretiyle o hamleyi yapmadı. Diğer bir ifadeyle Rusya, Türkiye’nin dahil olduğu Avrupa cephesi, Kuzey Amerika hiçbir zaman tanımayacağını bilse dahi Kırım’ı yine alırdı benim görüşüme göre. Çünkü Sivastopol’deki askeri üs başta olmak üzere hayata derecede stratejik bir yerleşkesi, bir pozisyonu vardı. Dolayısıyla almaması durumunda orada yüzde yüze yakın NATO destekli Amerikan üssü konuşulacaktı. Bu yüzden Rusya’nın çaresi yoktu. Türkiye öte yandan Kırım’ın Rusya’ya geçtiğini tanımış olsa, diğer bir ifadeyle Ukrayna’dan Kırım’ın çıkışını onaylasa bu sefer Türkiye’nin Ukrayna’daki şu anki hükümetle ilişkisi tamamen bozulacak. Bundan hareketle Türkiye’nin şu konjonktürde Kırım’ın Ukrayna’dan çıkıp Rusya’ya bağlanmasını kabul etmesinin gerçekçi olduğunu düşünmüyor, kabul etmiyor Rusya. Bu üç faktöre toplamda baktığımızda herkes tabiri caizse oynaması gereken rolü oynuyor.”
‘Erdoğan giderse Tatarların mağduriyetleri olmadığını görür'
Deprem, Kırım’ın Rusya’ya bağlanmadan önce de onyıllardır etnik Rus nüfusunun fazla olduğunu anımsattı. Erdoğan'ın hala geçerli olan davete icabet etmesi halinde durumu yerinde göreceğini ancak 'tanıma' sorunu yüzünden bunu yapamayacağını belirten Deprem, Ukrayna döneminin aksine Rusya Federasyonunun parçası olarak Tatarcanın da resmi dil yapıldığını ve her türlü kültürel hakların verildiğini vurguladı. Deprem daha da önemlisi yakın zamanda Tatarların sürgününün de tanınması yolunda atılan adımlar olduğu ve bir 'yol haritası' oluşturulduğunun altını çizdi:
“Kırım’da henüz Rusya’ya bağlanmadan önce dahi demografik olarak etnik Ruslar birinci sırada geliyordu. Oran yaklaşık yüzde 67 idi, her üç kişiden ikisi etnik Rus’tu. Zaten bu arada Kırım’ın tamamı bugün de olduğu gibi ana dili Rusçaydı. 2014’ten sonraki süreçte hatırı sayılır derecede bir göç gerçekleşti daha çok etnik Ukraynalıların Ukrayna’ya dönüşü şeklinde cereyan etti bu da. Kesin güncel istatistikleri bilemiyorum şu an ama tahminim etnik Rusların oranı yüzde 75’lere çıktı, azalmak bir yana daha da yükseldi. Tatarların 2014’e kadar 300 bin civarı tahmin ediliyor nüfusları, oransal olarak da yüzde 15’e tekabül ediyordu. Biraz artmış olabilir, çünkü onların nüfus artışı hem etnik Rus hem de etnik Ukrayna’dan daha fazlaydı. Tatarlar zaten İkinci Dünya Savaşı’nda büyük kırılma sonrasını düşünecek olursak on yıllardır azınlıktaydı, üçüncü sıradalardı etnik Rus ve Ukraynalılardan sonra. Erdoğan eğer er ya da geç hakikaten Kırım’ı ziyaret ederse, kısa vadede gerçekçi bulmuyorum Ukrayna ziyaretinden sonra, oradan Kırım’ı Rusya bağlamında tescil etmiş olacak. Türkiye’nin orayı tanıdığı anlamına geldiği için bu ziyaret bu konjonktürde gerçekçilikle bağdaşmıyor gibi gözüküyor. Ama zaman gösterecek. Öte yandan hem Lavrov’un da açıklamasında olduğu gibi Rusya resmi elden Erdoğan’ı davet etmiş oldu. Eğer giderse ziyaretinin kapsamıyla ilgili olarak Tatarların öncelikle bir şekilde birinin düşündüğünün aksine mağdur olmadıkları, eski döneme kıyasla mağduriyetlerinin artmadığını görecektir yüzde yüz. Çünkü Ukrayna döneminde Kırım Tatarcası resmi dil statüsüne sahip değilken şu anda resmi dil statüsüne çıkartıldı. Yine Kırım Tatarlarının kültürel sosyal boyuttaki hakları verilmezken, resmileşmezken Ukrayna döneminde şimdi onlar var. Kültürel olarak başta olmak üzere hakları artıyor, kuvvetleniyor. Daha yeni bir gelişme sayılır, Rusya yakın zamanda 1944 Kırım Tatarlarının sürgününü tanıdı. Bu konuda tarihi bir özür anlamına gelecek açıklamalar yapıldı, demeçler verildi, bu konuda bir yol haritası benimsendi Rus hükümetince. Anıtlar açılmaya başladılar, anmalar yapıldı. Türkiye’de diplomatik temsilciler buna ilişkin etkinlik takvimi oluşturdular. Bu da düne kadar yoktu, Ukrayna’nın bunlarla alakası yoktu zaten. Tamam bu Sovyetler döneminde yapıldı, sanki Rusya ile özdeş düşünülüyor bu sürgün ama ne olursa olsun Ukrayna bu konulara hiç değinmek istememişti 2014 öncesi. Kısaca bunları görecektir Cumhurbaşkanı."
'Rusya döneminde Kırım'a çok daha yatırım var'
Deprem, Rusya dönemiyle birlikte Kırım'da çok fazla altyapı yatırımı yapıldığı ve önemli değişimler olduğunu aktarırken, Türkiye'nin samimi olarak proje önermesi halinde bunların da kabul edileceği görüşünü dile getirdi:
"Ama bunların dışında da somut olarak maddi anlamda Rusya dönemiyle birlikte Kırım’a çok fazla altyapı yatırımı var, bu yatırımlara şahit olacaktır. Havalimanından tutun demiryolu hatlarının yenilenmesi, Kerç Köprüsü’ne yeni termik santral inşa edilmesi, yeni su kanalları, Rusya’dan gelen ayrı bir enerji boru hattının inşa edilmesine kadar birçok girişimde bulundu Rusya. Dolayısıyla bu da Kırım’daki değişimin diğer bir yüzü. Son olarak da TOKİ’nin konut projesinin detayından haberdar değildim. Ama Türkiye samimi olarak ekonomik anlamda böyle bir proje önerirse, Kırım’ın bunu reddederek elinin tersiyle kabul etmeyeceğini düşünmüyorum. Bu pek ala kabul edilebilir.”
‘Kırım zaten Sovyet Federasyonu içerisinde Rusya’ya aitti’
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun son Ukrayna ziyaretinde Kiev'e destek olan Kırımlı Tatarlara 'Kırım meselesinin bittiği, Kırım'ın Rusya'ya ait olduğu' saptaması anımsatılınca Deprem, "Üstüne soğuk su içmelerinde fayda var" dedi. Şu anda altı senedir de facto bir durum bulunduğunu belirten Deprem, Kırım'ın SSCB döneminde de UKrayna değil Rusya Sovyetler'ine ait olduğunu ve aynı ülkenin parçasıyken 1954'te Hruşçev tarafından Ukrayna Sovyetleri'ne hediye edildiğini anımsattı. Koskoca SSCB'nin dünyada tanınmasının bile zaman aldığını da anlatan Deprem, Kırım'ın da tanınmasının zaman alacağını ekledi:
“Şunu hatırlatmakta fayda var koskoca Sovyetler Birliği bile resmi olarak kurulduktan çok çok sonra batı ülkeleri tarafından tanınmıştır. Sovyetler Birliği’ni Amerika başta olmak üzere batının her anlamda gerçek manada tanımaları resmi olarak 1930’ları bulmuştur, belki 15 yıl sonra son devrimin ertesinde. Şimdi toplam 6 yıl geçmiş zor bir konjonktürdeyiz. Suriye meselesi, Libya konusu, Amerika Rusya’nın karşı karşıya gelişi, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar dolayısıyla bu durumun zaten kısa vadede batının tanımasını beklemek gerçekçi olmazdı. Onlar da kendi rollerini oynuyorlar. Kişisel bakışıma göre er ya geç onlar tanıyacaktır. Bu saatten sonra Kırım’ın Rusya’dan çıkması imkansız. Çünkü Kırım, Donbass’a benzemez. Bunun için Rusya resmen Donbass’ı almak bir yana müdahale etmedi. Kırım, Sovyetler Birliği döneminde de zaten Sovyet Federasyonu içerisinde Rusya’ya aitti uzun bir süre 1954 yılına kadar. 1954’te Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nden Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne geçirildi Kruşçev tarafından. O günden beri öyle kaldı. Ama Sovyet çatısı altında kimse bu değişikliğin ileride sorun yaratacağını öngörmedi, sonuçta son tahlilde aynı ülkeydi. Durumlar muğlaktı bugüne göre. Ama 91’deki dağılma aşamasında bir anda Ukrayna’da kalıverdi, buna karşı çıkanlar oldu. O aşamada Rusya’ya dahil olması gerektiğini savunan Rus politikacılar, partiler, Ukrayna içinden de pek çok Rus yanlısı Ruslar oldu. Bir şekilde Ukrayna’ya kaldı. Ama en önemlisi Kırım içinde Sivastopol her daim üs olarak Rus tarafında kaldı. Sivastopol bugün de hala özerkliğini koruyor. Kırım Ukrayna döneminde yine özerk statüde olduğu gibi Sivastopol de özerk statüdeydi ve oradaki askeri varlığın çok önemli bir kısmı Rusya Federasyonu’na aitti, anlaşmaları o şekildeydi Rus hükümetiyle Ukrayna arasında yapılan anlaşmada. Dolayısıyla bu faktörleri gözeterek Rusya o hamleyi yapmakla yüz yüze kaldı ve yaptı.”