İngiltere, 3 yıl, 3 başbakan ve 2 seçimden sonra 31 Ocak'ta Avrupa Birliği'nden (AB) resmen ayrıldı. Böylelikle 23 Haziran 2016'da düzenlenen referandumla başlayan tartışmalara nokta konuldu.
Ancak Britanya'nın hala AB ile özellikle ticari ilişkilerini düzenlemesi gerekirken, 2020 yine zorlu müzakerelerle geçecek. Diğer yandan Boris Johnson hükümetinin AB'den kopuş sonrası ABD ile serbest ticaret anlaşması eşliğinde yeni küresel konumunun nasıl şekilleneceği de merak konusu.
Brexit’i Ankara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Özlem Kaygusuz ile konuştuk.
'Brexit'ten asıl etkilenecek olan Birleşik Krallık'
Doç. Özlem Kaygusuz'a göre, Britanya'nın AB'den ayrılması her iki taraf için de dönüm noktası olacak. Süreçten asıl etkilenecek olanın Britanya olduğu görüşündeki Kaygusuz'a göre, bu ülke uzun demokrasi tarihine dönük çok ciddi sorgulamaları yaratacak bir sürece girmiş durumda. Johnson'ın 'popülist' politikalarıyla artık Britanya'yı yöneten lider konumuna geldiğini anımsatan Kaygusuz, ülkenin ciddi bedeller ödeyebileceği görüşünde:
“Her iki taraf için de kuşkusuz önemli bir dönüm noktası olacak bu. Bu gelişme Birleşik Krallık için daha önemli gibi geliyor. Esas olarak belirsizliği yaratan, bu durumun bu kadar problemli bir hale gelmesi, yönetilememesi durumunun ortaya çıktığı yer Britanya siyaseti. Birleşik Krallık gerçekten İngiltere demokrasisine, parlamenter demokrasiye, İngiltere’nin o uzun demokrasi tarihine dönük çok ciddi sorgulamaların ortaya çıkmasına neden olan bir süreç geçirdi. Demokrasi açısından bakarsak, olumsuz bir sonuç ortaya çıkardı. Johnson gibi aşırılıkçı, popülist bir lider muhafazakar partinin önce liderliğini aldı, sonra başbakanlığı elde etti. İngiltere siyasetini nereye götüreceği konusunda hepimizin soru işaretleri var. Bu ayrılma sürecinin ardından baya ciddi bedeller ortaya çıkabilir. Bu bedelleri ödemeye hazır. Anlaşmasız çıkışın kolay olduğunu, bir şekilde çıkacağız diyerek en sert bir şekilde ifade edebilen bir lider şu anda Britanya siyasetinde. Bundan olumsuz bir sonuç düşünemiyorum."
Kaygusuz, Brexit Partisi lideri Nigel Farage'ın AP'deki son konuşmasının egemenlik söylemiyle Avrupa Birliği kurumlarını 'zorbalıkla' suçladığını belirtirken, bunda 'haklılık payı' bulunsa da ülkelerin birliğe zorla girmediğini, girdiklerinde de 'ortak bir egemenlik havuzunun' parçası olduklarına dikkat çekti. AB'nin müzakere üzerinde yükseldiğini ve belli alanlarda verilen tavizlere karşılık, başka alanlarda da ülkenizin yararını kendi başınıza başa çıkamayacağınız işleri çözmenizin mümkün olduğunu söyleyen Kaygusuz, Farage'ın sözünü ettiği konumdan 'kurumsal işleyiş mekanizmasının demokratik sorunlarına işaret ederek eleştirmenin' doğru olmadığı görüşünü savundu:
"Nigel Farage’ın konuşmasını dinledim ve gerçekten etkileyiciydi. Egemenlik söylemi yükselten bir konuşmaydı. Ama şu ifadeler Avrupa’da pek çok kişiye anlamlı gelmiş olabilir. Biz Avrupa’yı seviyoruz ama Avrupa Birliği’nden nefret ediyoruz dedi. İşbirliğiyse, yakın çalışmaksa, dünya barışına katkıda bulunmaksa, ortak zenginliğimizi arttırmaksa bu mümkün, bunun için AB’de savunmak zorunda değiliz dedi. Avrupa Birliği ülkeleri liderlerine, kurumlarının politikalarına zorbalık yapıyorsunuz dedi. 2005 ile Anayasa Anlaşması’nı Fransa ve Hollanda reddetti. Siz hiç önemsemediniz, insanların oylarını hiçe saydınız. Tekrar Lizbon Anlaşması’nı getirdiniz. Bu Avrupa’da birtakım kesimler üzerinde etkili olabilir. Bazı gerçeklere de işaret ediyor. Ama Avrupa kurumlarının demokratik açık sorunu dediğimiz, yani hesap vermeden bağlayıcı karar alan ve ulusal hükümetlere bunu yaptıran Avrupa kurumlarının, bu sorununun buna meydan okuyarak çözülmesi mümkün değil. Çünkü bu ortak bir egemenlik havuzu. Siz bu egemenlik devrini gönüllü yapıyorsunuz üye olduğunuz zaman. Ortak bir yararın oluşmasına da karar almaya katılarak aslında etki etme olasılığınız var. Konseyin aldığı kararlar yasa yapım sürecinde bütün ülkelerin belli kararları biçimlendirmek için uygulayabilecekleri araçlar var, siyasal kozları var. Avrupa Birliği demek beklenti müzakeresi pazarlığı yapmak demek. Belli bir alanda taviz verebilirsiniz ama başka bir alanda kendi ülkeniz yararını kendi başınayken çıkaramayacağınız ölçüde yükseklere çıkarabilirsiniz. Dolayısıyla bu çerçevede işleyen bir birliği sadece kurumsal işleyiş mekanizmasının demokratik sorunlarına işaret ederek eleştirmek çok doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum. AB’ye giren ülkeler işleyişini biliyorlar. Bu ortak egemenlik havuzunu başka türlü elde edemeyecekleri yararları elde etmek üzere kabul ediyorlar. Ama tabii ki bu demokratik açının dönüştürülmesi, Avrupa kurumlarının daha demokratik, daha hesap verebilir yapılmasıyla ilgili birçok kurumsal yenileme olmalı. Bunun da önü aslında açık Avrupa bütünleşmesi açısından.”
Kaygusuz'a göre Johnson, bundan sonra AB yerine küresel ekonomik ilişkilerde ABD ve Çin ağırlıklı ilişkiler tesis etmeye çalışacak. Ancak Britanya'nın İskoçya ve Kuzey İrlanda'da ortaya çıkabilecek ayrılma talepleriyle zorda kalacağı öngörüsünde bulunan Kaygusuz, bu sebeple İngiltere'de ciddi ekonomik sorunlar ortaya çıkmasını bekliyor. Kaygusuz'a göre, Johnson bu krizleri 'milliyetçiliği' yükselterek idare edebilir:
“Johnson Britanya’nın küresel ekonomik ilişkilerindeki dengeleri majör bir revizyona tabii tutmaya çalışacak. Yani Britanya’nın AB ile en yoğun ekonomik ilişkilerinin olduğu bölge Avrupa Birliği ülkeleri, hem ihracat hem ithalat bakımından. Bu dengeyi değiştirerek Amerika ve Çin ile ilişkilerini aslında ilişkilerini daha ağırlıklı bir konuma taşımayı düşünüyor olmalı ki bu adımları atıyor diye düşünmeye başladım. Bunun siyasi bedelleri olan parçalanma İskoçya ve Kuzey İrlanda tekrar ortaya çıkabilecek İrlanda ile birleşme talepleri, İskoçya’nın ayrılma talebi… Bu sonuçta kriz gibi bir durum. Çünkü kısa ve orta vadede İngiltere’de ciddi iktisadi sorunlar ortaya çıkacak. Mal kıtlığı ve ekonomik daralma olabilir. O konuda farklı görüşler var ama kısa ve orta vadede iktisadi açıdan çok zorlayıcı koşullar ortaya çıkacak. Johnson bu koşulları aslında en kolay milliyetçilikle yönetebilir. İskoç milliyetçiliğinin, Kuzey İrlanda milliyetçiliğinin ve karşılığında da İngiliz milliyetçiliğinin yükselmesi kötü bir şey değil, krizi yönetebilecek bununla. Eğer Johnson böyle büyük bir revizyon düşünüyorsa, Amerika’ya daha yakın olmak hem küresel ticaret ilişkileri bakımından hem güvenlik ilişkileri bakımından demek ki bu süreci de aslında böyle yönetmeyi düşünüyor. Bu ayrılma talepleriyle birlikte ortaya çıkacak milliyetçi yükselişi avantaja çevirecek. Kriz yönetecek bu milliyetçi duyguları yükselmesi sayesinde. Şimdiye kadar da onu yaptı aslında.”
'İskoçya ve Kuzey İrlanda siyasal bir sıkıntı olacak'
Brexit'in İskoçya ve Kuzey İrlanda'nın arzusu hilafına gerçekleştiğini anımsatan Kaygusuz, AB ile yürütülecek müzakerelerin sonucuna göre yeni durumlar ortaya çıkabileceği görüşünde. İskoçlar için ikinci bağımsızlık referandumu için zeminin güçlendiği görüşündeki Kaygusuz, ancak olası referandum için Londra'nın da onayının gerektiğini anımsattı:
“Aslında her iki tarafta da ortaya çıkan bir eğilim var. Herkes bu durumdan rahatsız. Koşulların değiştiğini, anlaşmalı veya anlaşmasız çıkışın kendi iradelerine karşı bir sonuç yaratmasından rahatsızlar. Hem İskoçya hem Kuzey İrlanda 2016 referandumunda Avrupa Birliği’nde kalma yönünde daha çok yüzde 60 şeklinde oylama çıktı. Dolayısıyla İskoç Ulusal Partisi lideri ‘Bizim irademiz buyken bizim istemediğimiz bir sonuç, bizi zorla burada tutamazsınız’ dedi. 11 ay denen ama fiili olarak en fazla 8 ay sürebilecek olan müzakere ve ortaya çıkacak anlaşma ve siyasal hava önemli bence. Şu anki eğilim İskoçya açısından sonuçta ortada bir karar da oldu. İskoç Ulusal Partisi’nin önderliğinde ve aslında ikinci bağımsızlık referandumuna gitmek için daha güçlü bir siyasal pozisyon çıktı ve parlamentoda da bir karar kabul edildi. Siyasal söylemlerde mutlaka bunu yapacağız deniyor, anketlere baktığımızda da 2014 referandumunda ortaya çıkan yüzde 55’in altına düşüldüğü iddia ediliyor. Yani Britanya ile birlikte kalma düşüncesinin desteğinin yüzde 48’e kadar düştüğü söyleniyor. Özellikle gençler arasında ayrılıkçı fikrin yüzde 62’ye vardığı iddia ediliyor. Prosedür açıdan bu kolay bir şey değil. Bir referandum düzenleme teklifi kabul edildi ama bu Londra’nın onayına bağlı olarak gerçekleştirilebilecek bir şey. Bu bir siyasal sıkıntı konusu aslında. Bir şekilde bunun hep gündemde kalacağını düşünüyorum. Toplumsal baskı ön plana çıkabilir. Brexit ile Theresa May’in istifası, sürekli anlaşmanın parlamentoda reddedilmesi, Johnson’ın liderliği, onun da bir anlaşmaya geçememesi, erken seçim kararı bütün bu süreç İskoçya’da sürekli olarak ayrılıkçı düşüncenin daha da güç kazanmasına neden oldu. Glasgow’da mayıs ayında 100 bin kişi yürüdü. Bu çok büyük bir rakam olarak düşünülüyor, koşulların ne kadar değiştiğini gösteren bir gösterge olarak sunuluyor. Bu ayrılma anlaşmasının müzakerelerinin nasıl devam edeceğini siyasetin ne kadar sertleşeceğini, ne tür restleşmelerin olacağına bağlı."
Kaygusuz, Johnson'ın AB ile anlaşma arayışları konusunda ise kafasında 'Kanada modelinin' bulunduğunu söyledi. Bunun en basit anlamda bir serbest ticaret anlaşması olduğunu belirten Kaygusuz, gümrük duvarlarının indirilmesi yoluyla çözüm bulunabileceğini, bu meselede Johnson'ın da elinin güçlü olduğunu aktardı:
"Johnson’ın kafasında Kanada modelini uygulama fikrinin olduğu söyleniyor. Bu en basit anlamda bir serbest ticaret anlaşması. Avrupa Birliği’nin Ukrayna ve Norveç ile yaptığı gibi daha özel kozları olan, ortaklık diyebileceğimiz bir şey değil dümdüz bir serbest ticaret anlaşması. Pat diye gümrük duvarlarını indirebilirler. Yüzde 98 oranında zaten Kanada ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük duvarları inmiş durumda. Çok benzerini gerçekleştirebilirler. Bazı uzmanlar bunun bu kadar kolay yapılamayacağını söylüyorlar. Ama burada Johnson’ın eli gerçekten çok güçlü. Bu seçim başarısı, Nigel Farage’ın desteği, çok sert ve ısrarlı tutumu, maalesef orta alt sınıfa güven veren bir netlik bu, bunun sonunu getireceğini gösteriyor. Johnson, sanırsam anlaşmasız çıkma tehdidini sürekli gündemde tutarak bu anlaşmanın hızla ortaya çıkmasını sağlama yoluna gidecek gibi görünüyor. Benim okuduğum değerlendirmeler ve bazı raporlandırmalardan orta ve uzun vadede her iki türlü çıkışın her durumda Britanya’ya yarayacağı, Avrupa Birliği’nin aslında bundan daha fazla zarar görme olasılığının yüksek olduğunu, İngiltere pazarının Çin ve Amerika’ya kaptırma olasılığının çok yüksek olduğu dolayısıyla bu yüzden aslında bu Kanada ile benzer özellikler taşıyan serbest ticaret anlaşmasının düşünülenden daha büyük bir hızla kotarılabileceğini anlıyoruz. Çok uzun bir onay süreci de var.”