İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat bölümü 3. sınıf öğrencisi Sibel Ünli, 20 yaşında hayatına son verdi. Ailesinin iki gün önce polise kayıp ilanı verdiği Ünli’nin cansız bedeni dün Samatya Sahili’nde bulundu. Ünli’nin Twitter’da yaptığı son paylaşımlarında, “Bir liraya karnımı doyurabilir miyim enter. Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var. Bir lira kırk kuruşmuş” ifadeleri büyük yankı uyandırdı.
Ünli’nin iki buçuk yıldır yakın arkadaşı olan Yılmaz Çetinkaya, konu hakkında dokuz8HABER'e konuştu. Çetinkaya, “Sibel’in paylaşımlarına baktığımızda şunu görmemiz gerekli. Sibel gerçekten çok yalnız bir insandı” diye konuştu.
'İnsanlar Sibel'i dış görünüşü nedeniyle yadırgıyordu'
'Değersizlik hissinden hiç kurtulmadı'
Sosyal medyada Ünli'nin sadece bir yönüyle ele alındığını kaydeden Çetinkaya, şu ifadeleri kullandı:
“Sibel’in 7 Kasım’da attığı tweet üzerinden yapılan paylaşımlar konuyu farklı bir noktaya götürdü. Tanıyan tanımayan herkes bir yorum yaptı. Haliyle iktidar yandaşları da Sibel’in Twitter hesabını didik didik edip, ifşa edebilecekleri kirli çamaşırlar aradılar. Bu hesapları alıp ‘bakın görün insanlıktan nasıl çıkılır’ dememek için kendimi zor tuttum. Sibel’in paylaşımlarına baktığımızda şunu görmemiz gerekli. Sibel gerçekten çok yalnız bir insandı. Diğer arkadaşları da her hafta Sibel’i arayıp acaba kendine bir şey yaptı mı diye kontrol ediyorlardı. Açıkçası biz bekliyorduk. Ama olmasını istemiyorduk. Bir süre sonra manevi annesi, Sibel’i kliniğe yatırdı. Zira, değersizlik hissinden kaynaklı intihar eğilimi oldukça yüksekti. Gerçekleşmesini istemediğiniz, gerçekleşeceğini bildiğiniz korkunç ihtimaller vardı ya işte öyle. Sadece zamanını kestiremiyorduk."
Ünli'nin intihar eğilimi nedeniyle arkadaş çevrelerinin sürekli kontrol ettiğini belirten Çetinkaya, “Bunun yanı sıra ekonomik durumunun çok kötü olması ve epilepsi rahatsızlığı da olması, dış görünüşünden rahatsızlığı onu bu noktaya sürükledi. Ama mesela fotoğraflarında sürekli gülümser ancak o değersizlik hissini maalesef ne kadar çabalasak da hiçbir zaman aşamadı. Asıl mesele yalnızlık, asıl mesele değersizlik hissi. Birkaç kişinin yanındayken kendini mutlu hissediyordu ama o söylediğim değersizlik hissinden hiç kurtulmadı” dedi.Sibel Ünli’nin ailesinin ekonomik sıkıntılarının olduğunu ifade eden Çetinkaya, “Annesi var, kardeşi var. İş bulamadığından dolayı eve katkı sunamadığını düşünüyordu. Bir yandan da üniversite okumaya çalışıyordu” dedi.
'Kuruyan bir çiçeği hayata döndürmeye çalışan Sibel, kendi hayatına son verdi'
Kliniğe yatmadan önce manevi annesinin Sibel’e aldığı çiçek hakkında konuşan Çetinkaya, şunları söyledi:
“Yanılmıyorsam Sibel’in manevi annesi ona bir çiçek hediye etmiş. Haliyle, çiçek kurumuş. Klinikten çıkınca bana mesaj atmıştı, ‘Abi, çiçek öldü onun için ne yapabiliriz’ diye. ‘Yenisini alırız, üzülme’ demiştim. Evet, bir çiçek için üzülmüştü. Ardından bana attığı mesajda, ‘Yeni bir çiçek istemiyorum ben. O çiçeği nasıl hayata döndürebiliriz.’ diye yazmıştı. Yani şunu anlatmaya çalışıyorum. Yeni bir çiçek almak değildi derdi. Bir çiçeğe bile can olmanın derdindeydi. Bugün intiharını konuştuğumuz bu genç kadın bu kadar güzel kalpli, bu kadar merhametliydi işte. Düşünün çiçeği hayata döndürmeye çalışan bir insan kendi hayatına son verdi.”
'Sokaklarda başka insanlara çorba dağıtıyordu'
Sibel’in Sokak Lambası Derneği ile faaliyetler yürüttüğünü kaydeden Çetinkaya, şöyle devam etti:
“Onlarla birlikte çorba dağıtıyordu sokaklarda, Taksim’de, Cerrahpaşa’da. Aynı zamanda kendi dışında insanlara faydalı olmak için uğraşan ve sorumluluk sahibi bir insandı. Benim ön plana çıkarmak istediğim şey bu. Çünkü doğrusu bu. Sibel hastaydı evet ama hepimiz çok uğraştık. Özellikle de manevi annesi çok uğraştı. Bütün imkanlarını seferber etti onun için” dedi. Sibel’in çok gururlu bir kadın olduğunun üzerinde duran Çetinkaya, “Maddi durumu kötü olmasına rağmen bir gün benden para istememişti. İstese yollayacağımızı biliyordu ama buna rağmen hiçbir zaman istemedi. Şu an sosyal medyadan bir çok insan kızıyor ancak böyle bir şey isteyen bir kadın değildi ve kabul etmezdi de. Etrafımızdaki herkes onun için çabaladı, herkes bir şey yapmaya çalıştı. Ancak bir yönümüz vardır kimseye açmadığımız, kimsenin ulaşmasında da izin vermediğimiz, oraya kimseyi sokmadığımız. Onun da öyle bir yönü vardı. Fotoğraflarında hep gülümsedi ama, ruhunun o kırgın ve yaralı yerlerini sakladı. Oraya hiç kimseyi sokmadı."