2011'deki silahlı isyanı takip eden uluslararası müdahale ve NATO bombardımanı eşliğinde Muammer Kaddafi'nin devrilmesiyle kaosa teslim olmuş Libya, Doğu Akdeniz'deki enerji denklemi yüzünden yeniden gündem. Türkiye hükümeti kasım sonunda ülkenin sadece batısını kontrol eden Sarraj hükümetiyle deniz alanlarının sınırlandırılmasının yanı sıra savunma mutabakatı da imzalarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ülkeye asker gönderme olasılığını dile getirmesi tartışma yarattı.
Libya iç savaşı, Türkiye'nin Suriye'nin ardından bir başka iç savaşa müdahil olması sorununu 'Libya'da Kanlı Bahar' isimli kitabıyla da tanınan araştırmacı yazar Hamide Yiğit ile konuştuk.
‘Türkiye’nin imza attığı Trablus hükümetinin meşruiyeti tartışmalı'
Hamide Yiğit, Türkiye hükümetinin hem deniz alanlarının sınırlandırılması hem de savunma alanında mutabakatlar imzaladığı Trablus merkezli Sarraj hükümetinin meşruiyetinin tartışmalı olduğu görüşünde. 2011'de Libya'ya yönelik yabancı müdahalesinin hiçbir tarafın hayrına sonuçlar vermediğini anımsatan Yiğit, dokuz senedir ülkenin üç parçaya ayrılmasına yol açan bu sürecin sonucunda uluslararası bloklaşmaların farklılaştığını ancak Türkiye'nin sabit bir pozisyonda kalmaya devam ettiğini belirtti. Yiğit'e göre Ankara muhatap aldığı yönetimi desteklerken Katar dışındaki güçler bağlamında yeniden yalnız kalabilir:
“Türkiye hükümetinin Libya ile ilgili bütün politikalarında tamamen yalnız ve aslında desteksiz bir başına karar aldığını söylemek mümkün. Libya müdahalesinde taraf olan ülkelerden birisidir. Ama müdahale eden taraflardan hiçbirisinin beklediği bir Libya ortaya çıkmadı. Sonuç itibariyle hem ABD hem Batılı müttefikleri hem de Katar haricinde bölgedeki diğer Körfez ülkelerinin farklı stratejileri gelişmeye başladı. Libya müdahaleden sonra üçe bölündü. Birileri bir hükümeti, birileri bir başka bir hükümeti muhatap alıyor. Ama esas olarak Libya’da üç başlı bir iktidardan söz etmek mümkündür. Tobruk hükümeti bir tarafta, Batıdaki Trablus hükümeti bir tarafta, bir de güneyde kabilelerin hakimiyet alanının olduğu bölgeler var. Ancak Libya müdahalesinden beklenen sonuç elde edemeyen küresel güçlerin tercihleri farklılaşmaya başladığında, Türkiye sabit bir yerde kalmaya devam etti. Bu yer Tobruk hükümetini destekleyen bütün küresel güçleri karşısına alarak sadece Katar ile birlikte Birleşmiş Milletler’in meşru kabul ettiği Trablus hükümetini destekliyoruz diyerek olduğu yerde durmaya devam etti."
'BM ulusal mutabakat hükümetini tanıyor ama Tobruk'taki meclisi de meşru görüyor'
Yiğit Libya'daki ulusal mutabakat hükümetinin BM çağrısıyla ülkenin batısında kurulduğunu fakat bu kuruluşta bugün Libya'nın doğusundaki Tobruk'ta bulunan meclisin meşru kabul edildiğini anımsatırken, BM'nin bir başka şartının da İslamcı militanların tasfiye edilerek ulusal orduya katılması olduğunu vurguladı. Yiğit Trablus'taki İhvancı idarenin ise bu militanları 'devrimin koruyucusu' kabul ettiğini söylerken, sonuçta bu idarenin ülkenin sadece yüzde 6'sında hükmünün geçtiğini de anımsattı:
''Trablus hükümetinde kimler var? Ulusal mutabakat hükümeti BM çağrısı üzerine kuruldu. Ulusal mutabakat hükümeti Batı Libya yani Trablus’ta. Orada İhvancı iktidar var, AKP’nin kardeş partisinin iktidarda olduğu bir bölge orası. Fakat Birleşmiş Milletler, ulusal mutabakat hükümetini meşru kabul ettiğinde aynı zamana başka bir şart da öne sürmüştü 2015’te. Bu mutabakat görüşmeleri devam ederken Trablus hükümetinin kontrolündeki silahlı İslamcı milislerin tasfiye edilmesini ve ulusal orduya entegrasyonunu talep etmişti. Buna karşılık da Tobruk’taki meclisi meşru meclis olarak da kabul etmişti. Yani bu durumda meşruiyet tartışması eğer BM nezdinde konuşulacak ise BM nezdinde meşru hükümet aslında Tobruk hükümetidir. Ama muhatap kabul ettiği Trablus hükümetinde yerine getirmesini istediği bir koşulu vardı, silahlı İslamcı milislerin tasfiyesi. Ancak Trablus hükümeti İslamcı milisleri terörist olarak kabul etmiyor, devrimin koruyucuları olarak kabul ediyor ve reddediyor. Dolayısıyla şu anda meşruiyeti tartışılan bir iktidar. Üstelik Llibya’daki alanın yüzde 6’sını sadece hakim durumda, geriye kalan yüzde 94’üne Hafter komutasındaki ulusal ordu ve güneydeki kabilelerin hakim olduğu bir alan. Güneydeki diğer bütün kabileler Libya’daki ulusal hareketler, hepsi ulusal orduya destek vermeye başladılar 2015’ten bu yana. Dolayısıyla Türkiye’nin muhatap olarak kabul ettiği ve anlaşma imzaladığı iktidar, meşru bir iktidar değildir, Libya nezdinde de uluslararası toplum nezdinde de değildir.”
‘Türkiye’nin Trablus hattına askeri destek sağlaması stratejik bir hata olur’
Libya’daki Trablus hükümetine askeri destek ihtimali Yiğit’e göre Türkiye’nin büyük bir stratejik hata olur. Türkiye'deki İslamcı hükümetin bütün komşularıyla sorunlar yaratarak bölgede yalnızlaştığını anımsatan Yiğit, Türkiye’nin Suriye’de yaşadığı gibi bir iflas ile yüz yüze kalabileceğini dile getirdi:
“Doğu Akdeniz ile ilgili tasarıları Türkiye hükümetinin ayağına dolanmaya başladı. Çünkü bütün komşularıyla yürüttüğü yanlış politikaların sonuçları nasıl iflasa sürüklendiyse, Doğu Akdeniz ile ilgili politikaları da bir iflas ile karşı karşıyadır. Akdeniz’e kıyıdaş olan bütün ülkeler en son geçen yıl bir araya gelerek Doğu Akdeniz gaz forumu gerçekleştirdiler Kahire’nin ev sahipliğinde, bunların içinde Türkiye yoktu. Yani Doğu Akdeniz ile ilgili tasarruflarda Türkiye dışarıda bırakılmış, tek başına kalmış durumda. Bütün stratejik hamleleri bu Doğu Akdeniz gaz forumunda tasfiye edildikten sonra Doğu Akdeniz denkleminde yer almaya dönüktür, ama ne kadar başarılı olur kestirmek güç. Bu arada bir ileri hamle daha gerçekleşti ki meşruiyeti tartışmalı olan Trablus hükümetiyle ikili anlaşmalar imzalandı. Daha önce Hulusi Akar’ın bir ulusal mutabakat hükümetini ziyareti söz konusuydu, 5-6 önceydi sanırım. Orada Hafter karşısında yenilgiye düşen Trablus hükümetine kaybettiği alanları geri kazanma sözü verilmiş, askeri anlaşmada bir işbirliği sözü verilmişti o zamanlar. Eğer bu askeri anlaşma, bu verilmiş söz nedeniyle gerçekleştiyse bu çok ciddi bir handikaptır Türkiye açısından. Sonu felaketle sonuçlanacak bir hamledir. Orada hiç kimsenin tanımadığı, Libyalıların asla irademizi temsil etmiyor dediği bir hükümet denilen bir oluşuma devlet olarak askeri anlamda destek vermiş sayılacak. Bu çok stratejik bir hata olur açıkçası.”
‘AKP’nin elinde Trablus hükümeti modeli kaldı, Suriye’deki iflas faturası daha kesilmedi, ötelendi’
Erdoğan yönetimin gönüllü olarak Suriye savaşına girdiğini ancak bunun stratejik iflasla sonuçlandığını anımsatan Hamide Yiğit, Libya'daki iç savaşa ise Suriye'ye dalındığı gibi dalınmasının mümkün olmadığını vurguladı. Suriye ve Doğu Akdeniz'de izlenen politikalar yüzünden yaşanan iflas halinin faturasının henüz Türkiye'ye kesilmemiş olduğunu belirten Yiğit, Suriye'nin kuzeyinde ise bir 'kazanım' değil 'faturanın ötelenmesi' sürecinin yaşandığı görüşünü dile getirdi. Yiğit Libya hamlesinin bu iflası unutturmaya yönelik bir hamle gibi göründüğünü söylerken, Erdoğan yönetiminin özellikle iç siyasette kendisini 'emperyal güçmüş gibi' gösterme çabasına giriştiğinin altını çizdi:
“Suriye savaşına nasıl herkesten daha fazla gönüllülük taşıyarak rol istenerek girildi ve sonuçta nasıl bir stratejik iflasla karşılaşıldıysa denizaşırı bir ülkeye aynı yanı başındaki Suriye’ye daldığı gibi dalması mümkün değil. Eğer askeri anlamda böyle stratejik bir hamle yaparsa çok ciddi yeni bir stratejik iflas anlamına gelecektir. Bir kere Suriye’deki savaşın iflasın faturasının en fazla Türkiye’ye kesildiğini biliyoruz. Her ne kadar orada kimi yeşil ışıkların yakılması sonucunda alan açıyorsa kendine Suriye’nin kuzeyinde, bu bir kazanım değil tersine iflasın faturasının tam olarak ilan edilmesinin bir nevi ötelenmesi demektir. Öbür yandan buradaki iflası unutturmaya dönük hamleler de söz konusu olabilir. İç politikaya dönüktür bu Libya hamleleri. Çünkü Suriye’deki ağır faturayı ödemek ile yüz yüze gelen bir Türkiye başka alanlarda başka stratejik hedefler ortaya koyacak ki iç siyasette kendini sanki emperyal güçmüş gibi bütün emperyalist güçlerle eşitmiş gibi böyle bir hamleyi ortaya koymak isteyecek denklemlerin içerisinde yer almak isteyecektir. Doğu Akdeniz’de yalnızlaştı, Suriye’nin ciddi bir iflas faturası Türkiye’ye kesilmek üzere elindeki mültecilerle ve dahası sayıları yüz bine yakın cihatçı, paralı askerle tek başına kalmak üzere."
'Yeni Osmanlıcılık için Libya da Suriye gibi görülüyor'
Hamide Yiğit'e göre, Erdoğan yönetimi yeni Osmanlıcı hayaller için Libya'yı da Suriye gibi emsal olarak görüyor ancak İhvancı iktidar modelleri sunmaya yönelik bu proje çoktan iflas etmişm durumda. Son mutabakatlarla Libya halkının meşru gördüğü Tobruk parlamentosunun düşmanlığının kazanıldığını söyleyen Yiğit, Türkiye'nin bütün dünyanın 'terörist' olarak gördüğü İslamcı bir oluşuma açıktan silahlı destek sunmasının ağır sonuçları olabileceğine atıf yaptı:
''Öbür yandan Libya’da büyük Ortadoğu projesinin eş başkanlığının üstlenildiği bir dönemde çok gururla söylenen bir şey var, yeni Osmanlıca hayalleri var, orada ciddi anlamda İhvancı iktidar modelleri sunmaya dönük bir proje vardı, bu ne yazık ki iflas etti. Şu anda AKP iktidarının elinde küçük bir alana sıkışmış Trablus hükümeti modeli kaldı, İhvancı iktidar diye elinde tuttuğu ve üzerine yatırımlar yapmak istediği sadece orası kaldı. Sadece elinde orası kaldı ama daha derin iflaslara dönük stratejiler söz konusu. Çünkü İhvan iktidarının orada barınması mümkün değil. Kaldı ki Libya’da uluslararası toplumun tanıdığı ve Libya halkının meşru olarak gördüğü Tobruk hükümetinin düşmanlığını kazanmış oluyor. Tobruk hükümeti ve Birleşmiş Milletler de dahil onları destekleyen bütün uluslararası güçler batıdaki iktidara terör iktidarı diyorlar, oradaki milislere teröristler diyorlar. Bütün dünyanın terörist kabul ettiği bir oluşuma Türkiye’nin açıktan silahlı bir destek sunduğunu gördük ve bunun üzerinden Türkiye’yi terörü desteklemekle suçladıklarını da gördük. İki defa Türkiye şikayet edilmişti. Her şeyden önce bu kısmı çok ciddi stratejik bir hata olur. Eğer gerçekten söz verdikleri gibi İhvancı iktidarın kaybettiklerini geri kazanma noktasına askeri destek verilecekse, gönderilen bir tane askerin vebali hem çok ağır olur hem de çok ciddi bir stratejik yenilgi olur.”
‘Türkiye Libya’da Rusya’dan yardım isterse olumlu yanıt alması zor'
Yiğit, Türkiye'nin de diğer kıyıdaş devletler gibi Doğu Akdeniz'de çıkarları bulunduğunu belirtirken, Ankara'nın karşısında bu konuda Suriye sahasında sonunda birilkte çalışılmaya başlanılan Rusya'nın da çıkabileceğini belirtti. Moskova'nın İhvancıları 'terörist örgüt' listesinde andığını anımsatan Yiğit, Rusya ile Suriye'de geliştirilen ortaklığın Libya sahasına yansımasının ise zor göründüğünü dile getirdi:
“Doğu Akdeniz ile ilgili çıkarları var tabii ki devletlerin. Dolayısıyla Türkiye’den en fazla kıyısı olması nedeniyle Doğu Akdeniz üzerinde kaybettiği hakları söz konusu olduğunda kimin kimlerle nasıl bir anlaşma yapacağını önden görmek mümkün değil. Fakat Libya ile ilgili Rusya’nın tutumu da ortadadır. Bir kere Libya’nın şu anda Hafter öncülüğündeki ulusal ordusunu meşru Libya ordusu olduğunu Rusya da kabul ediyor. Müslüman Kardeşleri yani Tobruk hükümetine karşı Trablus hükümetini kabul etmiyorum demiyor. Ama Rusya’nın kabul ettiği bir yasa gereğince söylediği net bir şey var: Müslüman Kardeşler’i terörist olarak görüyor. Dolayısıyla Trablus hükümeti üzerinden AKP ile bir mutabakata varmasının söz konusu olmadığını düşünüyorum. Ama Doğu Akdeniz ile ilgili Trablus hükümeti değil Türkiye’nin bütün bir Libya ile ilişkilerini masaya yatırıp onun üzerinde stratejik bir ittifak zinciri kurulabilir mi Doğu Akdeniz doğalgazı üzerinde, onu önden kestiremiyoruz. Ama Libya’nın Suriye olmaması meselesi, Suriye’de bütün yenilgilerin arkasında daha doğrusu Türkiye’ye yansıyan Suriye yenilgilerinin görünemez hale getirilmesinin arkasında aslında Putin var. Yani bir nevi koltuk değnekliği yaptı Rusya, Türkiye’ye ve bir miktar belini doğrulttu. Halep’in temizlenmesinden itibaren Türkiye ile çok stratejik anlaşmalar yapmakla birlikte aslında Türkiye’yi koruyan bir politika izledi. Yoksa o iflasın altında çoktan kalıyordu Türkiye. Putin’den beklentileri buysa eğer, Suriye’deki ortaklığımız, karşılıklı ulusal çıkarlarımız gereğince yürüyordu. Aynı şekilde Libya’da da bu stratejik ortaklığımızı yürütelim gibi bir talepse, bu mümkün değil. Suriye gibi olmaz orası. Bir kere paylaşılmış bir Libya söz konusu değil. Hiç kimse beklediği bir sonucu elde edemedi, sadece bir iç savaş söz konusu. Ne zaman gerçek bir vatan bütünlüğü olan bir Libya olacağı tamamen belirsiz. Orası üzerinden böyle stratejik ittifaklık söz konusu olamaz. Ama Rusya’dan destek talep ediliyor olabilir, Suriye’deki ulusal çıkarlarımız gereğince orada da devam edebilir gibi beklentileri olabilir. Ama Doğu Akdeniz’in ortakları çok fazladır.”