NATO’nun kuruluşunun 70. yılı, 3-4 Aralık’ta Londra'daki Liderler Zirvesi eşliğinde kutlamaya hazırlanırken, ittifak üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar tartışılıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 'NATO'nun beyin ölümü' çıkışı eşliğinde 'Türkiye'nin Suriye'ye tek taraflı harekatı nedeniyle dayanışmayı hak etmediği' eleştirileri Ankara ile Paris arasında sert rüzgarlar estirirken, Erdoğan hükümetinin YPG'yi resmen 'terör örgütü' olarak tanımalarıını talep ederek aksi takdirde Türkiye'nin Baltık devletleri ve Polonya için hazırlanan savunma planına onay vermeme resti gündeme damgasını vuruyor.
Liderler zirvesinde Erdoğan'ın vereceği mesajlar ve NATO'daki tartışmalar öncesinde son gelişmeleri Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Seyfettin Erol ile konuştuk.
‘NATO artık bir güven tesis etmiyor’
Prof. Mehmet Seyfettin Erol'a göre NATO’nun artık üye ülkelere güven vermez hale geldi. "NATO'nun sonuna ve NATO sonrası gelişmelere işaret eden bir durumla karşı karşıyayız" diyen Erol, gelinen noktada ittifakın varlık sebebi ve meşruiyetinin farklı bir boyut almaya başladığını dile getirdi. Erol'a göre bunun asıl sebebi ABD'nin hegemonyasının ciddi anlamda darbe almaya başlaması ve Batılı ittifak sistemi içerisindeki liderliğinin tartışılır hale gelmesi. Erol bugünkü tartışmaların Batı içerisindeki liderlik mücadelesinin parçası olarak görülebileceği görüşünde:
“NATO’nun sonuna ve NATO sonrası gelişmelere işaret eden bir durumla karşı karşıyayız. Aslında NATO’nun varlığı ve bir anlamda meşruiyeti Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle tartışılmaya başlanmıştı. Bugün geldiğimiz noktada varlık ve meşruiyeti farklı bir boyut almaya başladı. Zira Amerika Birleşik Devletleri’nin özellikle ve öncelikle batı içerisindeki liderliğinin tartışılır hale gelmesi. Burada küresel anlamda hegemonyasının ciddi anlamda darbe almaya başlamasının bir sonucu olarak bunu değerlendirebiliriz. Kaçınılmaz olarak NATO’yu ve bu anlamda batı içerisinde NATO’nun geleceğini de tartışmaya açmış vaziyette. Şu anda NATO mevzunu biz batının kendi içerisindeki bir liderlik tartışmasının, mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirebiliriz. NATO artık bir güven tesis etmiyor. Bizzat kendi müttefikleri açısından da, burada Rusya ve diğer aktörleri geçelim."
'Gelişmeler ittifakın yeni bir yapılanma sürecinin gündeme gelebileceğine işaret'
Erol, Trump'ın Almanya ve Fransa'ya verdiği tepkilere bakıldığında NATO'nun ABD boyutuyla artık müttefikler açısından bir güvenlik sorununa dönüşmeye başladığını belitirken, gelişmeler ittifakın hem varlığının hem de nasıl yeni bir yapılanma sürecinin gündeme gelebileceğine işaret ediyor. Erol, bu noktada Trump'ın bütün uluslararası yapılara savaş açmış vaziyette olduğunu dile getirirken, asıl hedefin NATO'nun da lağvedilmesiyle Avrupa'nın ABD'ye bağımlı kılınması olabileceği değerlendirmesinde bulundu:
"Daha da önemlisi en son Türkiye bağlamındaki çıkışlara baktığımızda, Trump’ın Almanya ve özellikle Fransa’ya verdiği tepkilere baktığımızda, NATO, ABD boyutuyla artık bu müttefikler açısından da bir güvenlik sorununa dönüşmeye başlamış vaziyette. Bugün NATO’nun güven ve güvenlik boyutundaki tartışılan şekli önümüzdeki süreç açısından NATO’nun hem varlığını hem de nasıl yeni bir yapılanma sürecinin gündeme geleceğini gösteriyor. ABD’nin ve Trump’ın son politikalara bakıldığında, Trump bir kere Soğuk Savaş dönemi bütün yapılarına savaş açmış vaziyette. Burada Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği dahil ve haliyle NATO da dahil artı uluslararası hukuk ve bu anlamda ortaya koyulan bütün değerler de hedef oldu. Dolayısıyla NATO içinde başlayan bu süreç aslında ABD’nin 11 Eylül sonrası ortaya koyduğu sistematik kaos sürecinin bir parçası. NATO’nun da burada lağvedilmesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’yı kendisine daha bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Burada ısrarla vurgu yaptığı ve bazı Avrupalı müttefiklerin de ön plana çıkarttığı 'Amerika'sız Avrupa kendini savunamaz' argümanı bu açıdan oldukça önemli."
'Macron Avrupa ordusu dediğinde Sarı Yelekler ortaya çıktı'
Erol, Avrupa'da yaşlı kıtanın kendi ordusunu kurma vaktinin geldiği yolundaki argümanlara da atıf yaparken, ABD'den daha bağımsız hareket edilmesi fikrinin başını çeker görünen Fransa'da Macron'a karşı 'sarı yelekler' isyanının gündeme gelmesine dikkat çekti:
"Ama diğer taraftan da bu argümanlar ön plana çıkartılırken Avrupa’nın bu argümanları dile getiren aktörleri de dahil olmak üzere Avrupa’nın kendi ordusunu kurması gerektiğini, ABD’den daha bağımsız şekilde hareket etmesi gerektiğini, Amerika’ya güvenerek kendisini savunamayacağını dile getirenler var. Fransa, Macron bunun başını çekiyor. Macron, Avrupa ordusu dediğinde bir anda Sarı Yelekler ortaya çıktı. Daha önce Türkiye’de birtakım gelişmeler yaşandığında dış mihraklara dikkat çekilirdi. Bunun Batı veya daha başkaları biraz gülümseyerek geçerlerdi. Bugün bakıldığında Batı'nın kendisi de artık dış mihraklara dikkat çekiyor. Macron’un Avrupa ordusu açık çağrısı sonrası Sarı Yelekler hadisesi Fransa’nın kendisi de dış mihraklar şeklinde bir açıklamayla orada süreci tanımlamaya çalıştı. Bu Batı içerisindeki az önce bahsettiğim liderlik mücadelesiyle birebir.”
‘ABD-Almanya arasındaki savaş aslında Almanya’nın AB enstrümanı üzerinden yürütülüyor’
Erol, NATO tartışmalarının perde arkasında bir liderlik mücadelesi bulunduğu görüşünde. Macron'un aslında Berlin'in duygu ve düşüncelerini seslendirdiğini söyleyen Erol'a göre ABD ile Almanya arasındaki savaş aslında Almanya'nın AB enstrümanı üzerinden yürütülüyor. Berlin'in işleri Türkiye ve Rusya ile birlikte iktisadi, ticari ve siyasi ilişkilerin güvenlik boyutlarıyla tamamlanacak güçlü bir ilişki yapısına taşımak istediği görüşünü aktaran Erol, Almanya'nın zamansız bir çıkışta bulunmamak için temkinli bir tutum takındığı ve Fransa ile bu anlamda işbölümü yaptığı değerlendirmesinde bulundu. Erol'a göre NATO'nun Avrupa açısından pek geleceği görünmüyor:
“Aslında Macron, Berlin’in duygu ve düşüncelerini seslendiriyor. Almanya’nın bu anlamdaki sesi diyebiliriz. Zira, ABD ve Almanya arasındaki savaş aslında Almanya’nın Avrupa Birliği enstrümanı üzerinden yürütülüyor. Buradaki önemli aktör ise Fransa. Amerika Birleşik Devletleri’ne çok açık şekilde, artık sen batının lideri değilsin ve kapitalist düzeni bu himayecilik politikalarıyla da temsil edemezsin diyen bu çıkışları yapan son iki Alman Dışişleri Bakanı, biri Gabriel, diğeri şu andaki Maas. Dolayısıyla Fransa’nın bu çıkışında arka planda bizim Almanya’yı görmemiz lazım. Almanya’nın şu andaki meclis durumu Almanya’daki Amerikan Dışişleri dahil olmak üzere ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya arasında oluşturulan ilişki sistematiğine bakıldığında burada Almanya’nın çok daha açık net duruş sergileyebilmesi veya tavrını ortaya koyabilmesi Fransa kadar NATO bağlamında mümkün olmuyor. Dolayısıyla Almanya burada geçiş sürecinde. Almanya mümkün mertebe Trump ve Amerika’nın tepkisini çekmemeye çalışıyor. Çünkü bununla ilgili Almanya 2010’da birtakım çıkışlar yapmıştı. Almanya-Türkiye-Rusya üçlüsü üzerinden bir anlamda bir Avrasya üçlüsü oluşturmaya çalışıyordu. Türkiye, Almanya ve Rusya arasındaki iktisadi, ticari ve siyasi ilişkilerin güvenlik boyutuyla da tamamlanması ve çok daha stratejik anlamda güçlü bir ilişki yapısına büründürülmesi noktasında birtakım çağrılarda bulunmuştu. Arkasından da Rusya, Kırım ve Doğu Ukrayna krizleri geldi ve Rus tehdidi Avrupa’ya bir anlamda önüne koyuldu. Dolayısıyla bugün bakıldığında Almanya bu tür zamansız çıkışlarının ne anlama geldiğini çok net şekilde görmüş vaziyette. Bundan dolayı da daha temkinli bir dili ve tedrici süreci tercih etmiş görünüyor. Ama burada bir iş bölümü var. Almanya burada daha temkinli daha makul ki Trump-Merkel arasındaki ikili ilişkilere bakıldığında net bir şekilde görülüyor. Burada Almanya, Amerika’yı daha fazla zorlamaması gerektiğinin farkında. Ama Almanya’nın oynayıp isteyip de oynayamadığı rolü şu an Fransa yerine getiriyor. Avrupa Birliği içerisinde iktisadi boyutuyla burada Almanya daha çok ön plana çıkarken, Avrupa siyasetinde şu an görünürde Fransa bunları dile getiren bir aktör konumunda. Önümüzdeki sürece bakıldığında da Macron’un beyin ölümüyle kastettiği şey şu an zihni anlamda farklı fikirlerin ve bu anlamda ortak düşüncelerin ve geleceğin öldüğüne işaret söz konusu. Avrupa açısından NATO’nun geleceği pek görülmüyor.”
'NATO'nun bazı müttefiklerinin Suriye'deki oyunları Türkiye'yi güvenlik anlamında tehdit ediyor'
Fransız liderinin Türkiye'nin Suriye harekatı yüzünden yaptığı çıkışlara da değinen Erol, Macron'un ithamlarının 'yersiz olduğu' görüşünü aktardı. Ankara'nın 'NATO'dan beklediği desteği göremeyerek savunmasız bırakılması' nedeniyle 'kendi göbeğini kesmek zorunda kaldığını' düşünen Erol, başta ABD olmak üzere bazı NATO müttefiklerinin Suriye'de oynadıkları oyunun da Türkiye'yi güvenlik anlamında ciddi biçimde tehdit ettiğini söyledi:
“Macron’un, Fransa’nın tarihsel hafızası çok zayıf ya da işine geldiği gibi konuşuyor. Türkiye Suriye konusunda en son ve oradaki terör bağlamında NATO’ya 5. Maddeyle ilgi çağrıda bulundu. NATO’dan bu konuda 20212’den itibaren birkaç defa çağrıda bulundu. NATO’nun buna tepkisi Patriotları çekmek oldu. Yani Türkiye’yi tamamen savunmasız hale getirmek şeklinde bir tavrı takındı. Dolayısıyla Macron’un bu ithamları tamamen yersiz. Bu durumda Türkiye kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kaldı NATO’dan bu beklediği desteği göremeyince. Bugün bu geldiğimiz noktada Suriye’ye bakıldığında özellikle oradaki birtakım NATO müttefiklerinin başta Amerika olmak üzere oynadığı oyun Türkiye’yi güvenlik bağlamında ciddi anlamda tehdit ediyor. Bakıldığında tüm aktörler açısında söylem bazında Amerika ile hareket etmek istediklerini söylüyorlar ama eyleme bakıldığında burada çok net bir şekilde aktörlerin birtakım rahatsızlıkları var. Bu rahatsızlıkların dile getirilmesi söz konusu. Cumhurbaşkanı’nın ifadesinde evet biz NATO ile çalışmak istiyoruz, fakat NATO bizim Suriye konusundaki taleplerimizi, en başta da Amerika Birleşik Devletleri dikkate almak zorunda. Orada bir terör örgütüyle hareket eden bir NATO üyesi, devletin varlığı kuşkusuz Türkiye tarafından kabul edilemez ve bu bağlamda da son zirvede de Türkiye bunu dile getirdi. Eğer siz bana yönelik bir tehdidi kabul etmiyorsanız o zaman NATO’nun güvenlik şemsiyesi ya da ruhu bağlamında çok ciddi anlamda soru işaretleri gündeme gelir. NATO içerisinde o zaman kendime göre güvenlik ve tehdit tanımı ortaya koyarım. Sizin birtakım tehditlerinizi de ben tehdit olarak kabul etmeyebilirim şeklinde de böyle bir görüş hakkını elde etmiş oluyor."
'Baltıklar ve Polonya ile ilgili tutum Türkiye'nin görüş hakkı'
"Bugün PYD/YPG bağlamındaki görüş hakkını Türkiye oradaki zirvede net bir şekilde dile getirdi. Dolayısıyla NATO’nun artık Amerika ekseninden çıkması, Amerika’nın tekelinden tamamen çıkması gerekiyor. Bu şu şartlarda mümkün değil. Hem Türkiye hem de Avrupalı diğer müttefikler açısından bakıldığında artık herkes şunu görüyor; NATO bu ülkelerin geleceği açısından özellikle birtakım tehditleri bertaraf etmede istenilen performansı sergileyemiyor, Amerikan tek yanlılığı burada en büyük engel. NATO dolayısıyla anlamını ve bu anlamdaki işlevini kaybetmiş oluyor, bundan ötürü de her bir aktör farklı çözüm yolları geliştirmek zorunda. Macron’un Avrupa ordusu bağlamındaki çağrısı bu yönde, Türkiye’nin öncelikle kendi savunma sistemine yönelik ortaya koyduğu performans ve Rusya ile geliştirdiği bu anlamdaki stratejik gelişmelerde NATO sonrası sürece işaret ediyor.
‘Bölgesel NATO’cuklar gündeme gelebilir’
Erol'a göre önümüzdeki dönemde Avrupa'nın kendi içerisinde daha fazla söz sahibi olduğu, daha adem-i merkeziyetçi bir yapının hakim olduğu, bir NATO yahut daha az maliyet ve daha fazla işlevsel görev görecek bölgesel NATO’cuklar gündeme gelebilir:
"NATO’nun geleceği ile ilgili bir şey daha söylenebilir, belki önümüzdeki günlerde tartışılacak. Bölgesel NATO’cuklar belki önümüzdeki süreçte hem daha az maliyet boyutuyla hem işlevsellik ve operasyonel boyutuyla gündeme gelebilir. Bu anlamda NATO farklı bir mahiyete bürünebilir. Yani bölünmüş bir NATO ve bölgesel NATO’cuklar, Avrupa’nın kendi içerisinde daha söz sahibi olduğu, daha ademi merkeziyetçi bir yapının hakim olduğu bir NATO. Ortadoğu bağlamına geldiğinde belki Türkiye’nin daha etkin olabileceği, Balkan ülkeleri ve başka ülkelerin de içine alınabileceği, ki burada birtakım partner ülkelerden de bahsediliyor, bunlarla beraber belki Türkiye’nin başını çekeceği bir bölgesel NATO. Dolayısıyla 3 veya 4 parçalı NATO’cuklar önümüzdeki süreçte bu aktörler tarafından Amerika Birleşik Devletleri’ne dayatılabilir bir öneri olarak getirilebilir, Amerika bunu kabul eder mi bunu zaman içerisinde göreceğiz."
'Rusya AB ve Almanya politikalarının somut sonuçlarını almaya başladı'
Erol, NATO içerisindeki tartışmalara bakarak Rusya'nın AB ve Almanya üzerinden yürüttüğü politikaların somut sonuçlarını almaya başladığı görüşünü de ekledi:
"Uluslararası ilişkilerde tesadüfe yer yok. Sovyetler çökerken aslında şu an bakıldığında çok akıllıca bir hamle yaptığı görülüyor. Bugün iki Almanya’nın birleşmesi ve Maastricht Anlaşması yapılmasıyla birlikte Batı içinde Avrupa’da Almanya’nın liderliğini ön plana çıkartmak suretiyle bir tartışma ve mücadelenin de önünü açmış vaziyette. Bugün bakıldığında eğer Sovyetler o dönemde bunu gerçekten planlayarak yaptıysa bunun bir sonucunu arıyor. Bugün 2014’lere kadarki Rusya’nın Avrupa Birliği ve bu anlamda Almanya üzerinden yürüttüğü politikalara bakıldığında bunun somut sonuçlarını almaya başladığını görüyoruz. NATO ve AB bağlamında da bakıldığında Batı ittifakı içerisinde ciddi anlamda bir mücadele ve ABD’nin Avrupa üzerinde her geçen gün zayıflayan bir etkisinin varlığını görüyoruz. Dolayısıyla Rusya açısından buradaki temel hedefe önemli ölçüde varılmış vaziyette. O da Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa arasındaki bu ilişkilerin sorunlu hale getirilmesiydi, bu ilişkiler bugün kendisini NATO bağlamında da gösteriyor diyebiliriz.”