Yargı Reformu Strateji Belgesi, son ayların en çok konuşulan konularının başında geliyor. Dün bu belge kapsamında belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda düzenlemeler içeren Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edildi.
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Başlangıç Noktası programında, ülkenin esas sorununun kabul edilen yazılı belgelerde değil, bunların uygulama alanında olduğunu dile getirdi. Komisyondan geçen tasarıda temel düzenlemeleri öngören çarelerin öngörülmediğini belirten Durakoğlu, hukuk güvenliğinin sağlanacağı işaretleri göremediğini söyledi:
‘BEN ÇOK FAZLA UMUT BAĞLAMIYORUM’
Ben çok fazla umut bağlamıyorum bizim asıl sorunumuz uygulamadan kaynaklı. Hem yeni bir yönetim biçimine geçmiş olmamızdan kaynaklanan, özellikle yargının yürütmenin baskısı altında kalmış olması, mesela sulh ceza hakimlikleriyle yürütülen süreçlerin otomatik tutuklama müessesi getirmiş olması, tutuklamaya koşut tedbirleri öngörmüş olmamıza rağmen uygulamada bunu başaramamış olmamız gibi sorunlarımız var… Bizim yeni belgeler üretmek yerine uygulamadan kaynaklanan sorunlara odaklanmamız gerekiyor.
Dün gece itibarıyla komisyondan geçen tasarıda şu an itibarıyla temel düzenlemeleri ifade eden çareler öngörülmüş değil. Mesela hakimler savcılar kurumunun oluşumundaki değişiklik yok. Temel sorunlarımızın adına yargı reformu tasarısı denen tasarının çözüm getireceğine yönelik inanç beslemek yanlış. Bazı şeyler var, tasarının geneli itibarıyla orası geçmesin diyebileceğimiz sakıncalı bir maddenin varlığından söz etmek de mümkün değil. Temel sorun Türkiye’de yargının sorunlarının çözüleceği anlamına gelmiyor.
‘AB MÜZAKERELERİNE YÖNELİK HAREKETLER’
‘HUKUK DEVLETİ OLMAK İÇİN KUVVETLER AYRILIĞI ŞART’
2005’te CMYK’yı değiştirip tutuklamaya yönelik alternatif yollar önerdik. Tutuklama bir infaza dönüşmesin yeni çağdaş anlayışlar getirelim dedik ama başaramadık. Şimdi tasarıyla asli cezada yargılanıyorsan bu kadar, terörle yargılanıyorsan bu kadar tutuklu kalamazsın diyoruz. Biz daha tutuklu kalmayı engelleyemiyoruz. Geldiğimiz noktada bunun adına reform diyorsak ya reformun anlamını bilmiyoruz ya da abartıyoruz. Yargıca bağımsız kalmasının teminat vermeseniz gördüğü davayla ilgili başına neler geleceğini düşünürse o ülkede yargı bağımsızlığı mümkün olmaz.
Avukatlar 15 yılı doldurunca, bu süreyi dolduran bütün memurların hak ettiği gibi yeşil pasaportu hak ediyorlar. Ama bizim amacımız yeşil pasaport değil. Benim elimden yeşil pasaportu alsınlar bana bağımsız yargı versinler. Şerefim üzerine söylüyorum ki son derece daha fazla tercih ederim. Sorun yeşil pasaportta değil. Sana yeşil pasaport veriyoruz sen sus otur kenara diyorlarsa bu mümkün değil. Hiçbir pasaport bizi susturamaz. Bu bir pasaport sorunu değil. Bana pasaport giremediğim ağır ceza mahkemesinin kalemine girerken lazım. Ben avukatlık yapmak istiyorum. Benim avukatlık yapabilmem bu ülkenin hukuk devleti olmasıyla alakalı bir şey bu. Bunu şekli bir unsura dönüştürürseniz zararı hukuk devleti görür. Ben halk için halkın hakkını aramak için işimi yapıyorum. Yargı bağımsızlığı alnı ak başı dik olan insanın aynen böyle dolaşabilmesi demektir.”