Erdoğan'ın BM temasları ve bunun Türkiye'nin Suriye politikasına olası etkilerini İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu ile konuştuk.
‘TÜRKİYE İLE ABD'NİN SURİYE'DE HEDEFLERİ ZIT'
Dr. Naim Babüroğlu'na göre, Türkiye'nin Rusya ve İran'la yürüttüğü Astana sürecinin hedefiyle ABD ile güvenli bölge için yürütülen temasların hedefleri birbirine zıt. Astana sürecinin ABD'nin çekilmesini hedeflediğini anımsatan Babüroğlu, diğer yandan Ankara'nın güvenli bölge görüşmelerine giderek ABD'nin Suriye'deki varlığını meşrulaştırdığını vurgulayarak bu durumu 'güvenli bölge tuzağı' diye niteledi:
“Rusya-İran ile devam eden Astana sürecinin hedefiyle Türkiye-ABD arasında devam eden Suriye’deki görüşmeler veya güvenli bölgenin sonuçlandıracağı hedefler tamamen birbirine zıt. Astana süreci, ABD varlığını Suriye’de kabul etmiyor ve ABD’nin derhal çekilmesini istiyor. Astana süreci içinde Türkiye yer alıyor. Öte yandan baktığınızda güvenli bölge görüşmeleri de ABD’nin Suriye’deki varlığını meşrulaştırıyor. Demek ki bu açıdan baktığınızda Rusya’nın İran’ın ve Türkiye’nin Astana sürecindeki hedefiyle Türkiye-ABD’nin güvenli bölge konusunda yürüttüğü görüşmelerin hedefi tamamen uyumsuz ve birbiriyle çelişiyor. Rusya ve İran son toplantıda ABD’nin varlığını süratle sonlandırılmasını isterken, güvenli bölge ve Türkiye-ABD arasındaki işbirliği ABD’nin varlığını meşrulaştırıyor."
‘TRUMP, PYD’Yİ ETKİSİZ HALE GETİRME AMAÇLI BİR OPERASYONA SICAK BAKMAZ’
Babüroğlu, Türkiye her ne kadar operasyonu için hazır olmuş olsa da ABD’nin PYD’yi etkisiz hale getirme hedefinde olan bu operasyona sıcak bakmayacağı görüşünde. Türkiye'nin operasyon için son hazırlıklarını tamamlar göründüğünü belirtirken daha önce Fırat'ın doğusuna operasyonun ertelenmek durumunda kalındığını anımsatan Babüroğlu, bunda ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'ye yönelik açık tehdidinin etkili olduğunu vurguladı. ABD'nin ana omurgası YPG olan SDG'yi bizzat kurdurduğunu belirten Babüroğlu, Trump'ın da bu unsurları etkisiz kılma amaçlı bir operasyona sıcak bakmayacağını vurguladı:
'ABD İLE GÜVENLİ BÖLGE SURİYE'DE ASKERİ VARLIĞINI MEŞRULAŞTIRMA ANLAMINA GELİR'
ABD'nin Türkiye ile yürüttüğü güvenli bölge faaliyetlerinin Ankara'nın arzu ettiği genişlik ve derinlikte olmadığını da belirten Babüroğlu, Arap nüfusun yoğun olduğu 140 km'lik bir alanda yürütülen faaliyetler ve üs kurma planının Türkiye'nin hedeflerini karşılamayacağının altını çizdi. Babüroğlu, "Çünkü bir askeri harekat mutlaka siyasi amacı gerçekleştirmeli, karşılayabilmelidir" dedi. Babüroğlu, sözü edilen bölgeye Suriyeli sığınmacıların dönmesini beklemenin de fazla iyimser olduğunu dile getirdi. Babüroğlu, Astana süreci Suriye’nin egemenliğini sağlamaya çalışırken, güvenli bölgenin ise ABD'nin Fırat’ın doğusundaki askeri varlığının meşrulaştırma anlamına geldiğini belirtti:
"ABD ile şu anda Türkiye’nin yürüttüğü Fırat’ın doğusunda, Fırat nehrinden Irak sınırına kadar olan 450-480 km genişlikteki bir bölge değil. Ortada Tel Abyad ile Resulayn arasında yaklaşık 140 km genişlikte en fazla 20 km derinlikte bir bölge var. Türkiye’nin arzu ettiği Fırat nehrinden Irak sınırına kadar 480 km, derinlik 30-40 km. Şu anda Türkiye’nin devriye görevi ABD ile beraber hem hava hem karada yaptı, 140 km genişlikte 15-20 km derinlikte Tel Abyad ile Resulayn arasındaki bölgede. Türkiye tarafından bu bölgede devriye faaliyeti yapılması ABD ile beraber kontrol noktalarının oluşturulması ve ABD ile beraber veya müstakil olarak üs bölgelerinin oluşturması, Türkiye’nin burada tespit ettiği belirlediği hedefleri ne yazık ki karşılayamıyor. Çünkü bir askeri harekat mutlaka siyasi amacı gerçekleştirmeli, karşılayabilmelidir, tahakkuk ettirmelidir. Neydi politik hedefi Türkiye’nin, bir PYD/PKK terör örgütünü etkisiz duruma getirmek, iki terör koridorunu önlemek, üç Suriye’nin toprak bütünlüğüne katkıda bulunmak, dört Suriyeli sığınmacıların emniyetle ülkelerine dönüşünü sağlamak. Şimdi Tel Abyad ve Resulayn arasında 140 metrelik alanda 15-20 km derinlikte bir bölgede hele hele yerleşim birimlerinin kontrolünün Türkiye’nin elinde olmadığı bir bölgede Suriyeli sığınmacılar döner mi, çok azı. Demek ki politik hedef karşılanmıyor. PYD/PKK terör örgütü etkisiz duruma getirilir mi, onu da karşılamıyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanıyor mu, yani Astana zirvesinin hemen hemen her toplantıda vurguladığı Suriye’nin egemenliği. ABD, Fırat’ın doğusundaki askeri varlığının meşrulaştırma anlamında bu güvenli bölge. Bu politik hedef de gerçekleşmiyor.”
‘YERLEŞİM YERLERİ TÜRKİYE’NİN ELİNDE OLURSA SURİYELİLER KISMEN DÖNER’
Babüroğlu’na göre Suriyeli sığınmacıların topraklarına dönmesi ancak 480 km'lik ve 30-40 kilometre derinlikte bir güvenli bölge tesis edilerek daha sonra geri çekilmeyi temin edecek olan bir Türkiye'nin kontrolünde olması kaydıyla mümkün olabilir. Bu açıdan Babüroğlu, güvenli bölgenin bir ABD tuzağı olarak sadece bir zaman kazanma taktiği olduğunu belirtti:
“Dolayısıyla Fırat’tan Irak sınırına kadar olan genişlik 480 km ve Türkiye’nin hedeflediği 30-40 metre derinlikte bir güvenli bölge yerleşim birimlerinin Türkiye’nin kontrolünde olması kaydıyla, çünkü bütün yerleşim birimleri Suriye Demokratik Güçleri’nin halk meclisleri yani PYD/PKK’nın kontrolü altında şu anda yerleşim yerleri. Türkiye’nin elinde olursa Suriyeliler kısmen döner. PYD/PKK terör örgütü belirli bir derinliğe kadar etkisiz hale getirilir. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin kontrolünde olduğu için ve ileride Suriye tamamen kendi anayasal sitemiyle kendi sistemini yeterli hale getirince çekileceğinden Suriye’nin toprak bütünlüğüne katkıda bulunuyor. Terör koridorunu da Fırat’ın doğusundan önlemiş oluyor. Tersi durumda politik hedef de karşılanmıyor. Tel Abyad ile Resulayn arasında bu görüşme veya oluşturulacak herhangi bir askeri kuruluş bence ABD tuzağıdır. ABD’nin sadece ve sadece zaman kazanma tekniğidir. Trump belki buna evet diyecektir, dışişlerine, ulusal güvenlik danışmanına, Pentagon’a talimat verecektir bu konuda. ABD’nin bu talimatı da ne olacak, zaman kazanma, oyalama stratejisi daha da uzayıp gidecek.”
'ABD KUKLA DEVLETÇİĞİNİ GÜVENCEYE ALMAYA ÇALIŞIYOR'
ABD'nin Türkiye ile oluşturmaya çalıştığı adı güvenli bölge olmayan bir tampon bölge olduğu görüşünü dile getiren Babüroğlu, Washington'ın hedefinin de burada oluşturduğu devletçiği sağlama almak olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“ABD’nin Türkiye ile oluşturmaya çalıştığı, adı güvenli bölge olmayan, tampon bölgedir ABD’nin arzu ettiği, Tel Abyad ile Resulayn arasında tamamen PYD/PKK kukla terör örgütü devletçiğini meşru duruma getirmektir, Türkiye ile yaptığı bu görüşme. Terazinin bir kefesinde Türkiye’yi tutarken diğerinde ortağım dediği, vazgeçemem dediği ve sürekli silah donatım malzeme desteğine devam ettiği ve hedefte düzenli bir ordu, düzenli bir kukla devletçiği güttüğü bir PYD/PKK terör örgütü var. Bunu kendisi de söylüyor zaten. Orada maaş ödediğini kendi söylüyor, Fırat’ın doğusunda 60 bin kadar silahlı terörist var, maaş alıyorlar. 30 bin polis maaş alıyor, 140 bin kamu görevlisi maaş alıyor uluslararası kriz grubunun verilerine göre. Bütün hizmetleri yürütüyor bu siyasi yapı. Aslında devletçik var orada. Türkiye’yi güvenli bölge diye çektiği bu tuzak ile aslında PYD/PKK’nın Fırat’ın doğusundaki varlığını meşrulaştırma adımıdır."
‘MUHTEMEL OPERASYONUN HAVA HAZIRLIĞI KAPSAMINDA BİR UÇUŞ DEĞİL’
Babüroğlu, son olarak ABD ile devriye görevlerine başlayan Türkiye'nin Suriye hava sahasında F-16’larının uçmasının da güvenli bölge ayarlamaları değil, IŞİD karşıtı koalisyonun 'Doğal Kararlılık Operasyonu' çerçevesinde gerçekleştiğini belirtti. Babüroğlu, bunun da Milli Savunma Bakanlığı'nın açıklamasında açıkça yer aldığını ekledi:
"Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada iki F-16, 10-12 saatleri arasında iki saat süreyle uçtu, doğal kararlılık harekatı kapsamında vurgusu var. Bu nedir, 2014 yılında 66 ülkeden oluşan koalisyonun Suriye’de DAEŞ’e karşı yürüttüğü mücadelenin adına doğal kararlılık harekatı deniyor. Milli Savunma Bakanlığı doğal kararlılık harekatı kapsamında uçtu diyor, o zaman şöyle anlaşılıyor. Bu koalisyon ülkelerinin Suriye’de bulunan yer altı hücrelerine çekilen veya gerekçe bekleyen, sağdan soldan talimat bekleyen taşeron DAEŞ terör örgütü ile mücadele için uçtular diye ben algıladım. Yoksa Fırat’ın doğusuna bir iki hafta sonra yapılması muhtemel operasyonun hava hazırlığı kapsamında bir uçuş olarak algılamadım Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasından dolayı. Ama önemlidir, çünkü uzun zamandır Türkiye uçakları orada uçmamıştır. Elbette Türkiye açısından bir avantajdır. Sadece DAEŞ, vb. terör örgütleri değil, PYD/PKK bölücü terör örgütünü de yuvalandıkları yerleri, tünellerini, hedef olarak tespit ettiğiniz coğrafi koordinatları da belirleme hakkına da sahipsiniz. Son taktik resmi de çekebilirsiniz, bu açıdan avantajlıdır. Tabii Milli Savunma Bakanlığı vurguladığı için o bilgilendirmeyi de yapmak gerekiyor.”