Duvar'ın haberine göre, Sezai Temelli’nin, Yüksekdağ ve Demirtaş’ın dün akşam yeniden tutuklanmasına tepki gösterdiği konuşmasının bazı satır başları şöyle:
'TÜRKİYE’DE ADALET SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞÜNE BERABER TANIKLIK EDİYORUZ'
- Türkiye’de siyaseti konuşmak demek artık siyasi darbeleri ve komploları konuşmak anlamına geliyor. Dün bir siyasi komplo ile yine karşı karşıya kaldık. Kabul edilebilir bir karar değildir, dün Türkiye yargı sisteminin yine utanılacak bir sayfasına daha tanıklık ettik ve bu sayfa maalesef tarihe eklendi. 4 Kasım’dan bahsettik ama daha öncesine gitmek gerekiyor. 5 Nisan 2015’ten bugüne kadar süren tecrit hukuku ve buna bağlı olarak giderek Türkiye’de adalet sisteminin, yargı sisteminin çöküşüne hep birlikte tanıklık ediyoruz. Türkiye bir tecrit hukukuna mahkum edilmiş durumda. Tüm yapılar adeta çepeçevre kuşatılıyor ve çöküş hızlandırılıyor.
- 4 Kasım’da ne olmuştu; 4 Kasım’dan önce 20 Temmuz 2016’da Türkiye bir OHAL düzenine geçti. Bu OHAL düzeni çerçevesinde belediye eşbaşkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz görevden alındı ve yerlerine kayyım atandı. Bir kayyım rejimi başladı. Bununla da yetinilmedi 4 Kasım 2016’da başta Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere 13 milletvekilimiz gözaltına alınarak demokratik siyasete bir darbe vuruldu. Arkadaşlarımız gözaltına alınırken bir suçları yoktu. Hala da yok. Olmadığının kanıtı dosyalarındadır. Bir tane suç delilini bu dosyalarda bulmanız mümkün değildir. Uydurulmuş fezlekeler, uydurulmuş iddialarla yargılamalar sürdürülüyor. Bu yargılamanın geldiği son aşamada ortaya çıkmış olan bu tabloya dönüp baktığımızda aslında arkadaşlarımıza karşı devletin nasıl suç işlediğine tanıklık ediyoruz. Arkadaşlarımızın bir suçu yok, her yerde söylediğimiz gibi sevdaları var, barış, demokrasi, adalet sevdaları var. Bu sevdalarının peşinde diz çökmez boyun eğmez şekilde mücadelelerini vermeye devam ediyorlar. Öyle de devam edecekler. Asla vazgeçmeyecekler, hiçbirimiz vazgeçmeyeceğiz.
'ZORBA HUKUKU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ'
- Bu bir adalet mücadelesidir. Adalet herkese lazımdır ve bu mücadeleden yılmayacağız, geri adım atmayacağız ama bugün devlet yargı marifetiyle arkadaşlarımıza ve bizlere karşı suç işliyor. Suç nedir, suç yasa tanımazlıktır. Devlet bizzat kendi yasasını tanımaz hale gelmiştir. Ortadaki durum zorbalıktır, artık düşman hukukunu bile aşmış bir zorba hukukuyla karşı karşıyayız. 4 Kasım’da yapılan şeyin farklı bir halini dün gece yarısı izledik. Savcılar tahliye edilmesi gereken ve tahliyesi gecikmiş olan Selahattin Demirtaş tahliye edilmesin diye adeta yeni bir içtihat oluşturdular. Devam eden bir yargılama süreci içindeki dosyayı yeniden ele alarak tutuklama kararı çıkardılar. Hiçbir hukukçu bunu tarif edemez, anlamlandıramaz. Bunun vicdanen ve ahlaken kabul edilmesi zaten mümkün değil. Bugün bütün Türkiye’ye çağrı yapıyorum. Vicdan sahibi, ahlak sahibi herkes bu karara karşı çıkmalıdır. Buna hep beraber dur demezsek,bu adaletsizlik, bu vicdansızlık bu ahlaksızlık her yeri kaplamaya devam edecektir. Kimse bundan kendisini koruyamaz hale gelecektir.
- O yüzden şimdi bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Buna dur demeliyiz. Savcı 6-8 Ekim olaylarından dolayı bir fezleke hazırlamış ve bununla ilgili soruşturma başlatmış ve tutuklama talebinde bulunuyor. Hem Selahattin Demirtaş hem Figen Yüksekdağ için. Bu arkadaşlarımız zaten 3 yıldır bu dosyadan yargılanıyorlar. Bu dosyadan yargılandıkları için bir sürü fezlekenin içinde bu dosya olduğu için zaten tutuklular. Tahliye kararı verilen dosyanın içinde bunlar da var. Selahattin Demirtaş’a tahliye kararı veren mahkeme zaten bu dosyaya bakıyor. 6-8 Ekim’de ortaya çıkan tabloyu siyaseten HDP aleyhine kullanan iktidar bundan medet umuyor. 6-8 Ekim’in de eğer o gün orada suç varsa o suçun faili de bizzat devlettir. Orada yitirilen bütün canların hesabını sorduk.
'YASİN BÖRÜ’YE BİZ SAHİP ÇIKTIK'
- Sürekli bize Yasin Börü’den bahsediyorlar. Yasin Börü’ye de biz sahip çıktık. Yasin Börü’nün neden nasıl katledildiğini araştırılmasını bizzat biz istedik. Araştırma önergelerini Meclis’e getirdik. Meclis’te o araştırma önergelerini reddeden kimdi? Sizdiniz? AKP’liler, MHP’liler sizdiniz, çünkü o suçun açığa çıkmasından korkuyordunuz. 6-8 Ekim’de katledilenlerin, o katledilen canların 48’i zaten HDP üyesiydi. Araştırılsın istedik ama araştırmayıp üstünü örterek bunu bize karşı bir siyasi araç halinde kullanıyorsunuz. Ceylanpınar işte bunun bir örneğidir; ortaya çıktı, nasıl olduğu ortaya çıktı. Bütün bunlardan siyasi komplonun tasvirini yapıyoruz. Nasıl bir siyasi komplo ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
'YARGI TALİMATLA ÇALIŞIYOR'
'KAYYIMLARLA İKTİDAR AYAKTA DURMAYA ÇALIŞIYOR'
- Bu talimatlı anlayıştan kurtarmadığımız sürece Türkiye hiç bir sorununu çözemez. Bu talimatlı sistem de aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. İktidar kendi partisi ve küçük ortağı ile Meclis’te de vesayeti uygulamakta ve orayı da kayyım düzeni ile yönetmeye çalışmaktadır. Bir kayyım düzeni vardır. Aramızda Sevgili Ahmet (Türk) Başkan var. Bu kayyım düzeninin ne olduğunu belki de en iyi kendileri teşhir ettiler. Bu kayyım düzeni bir talan bir soygun düzenidir. Ama bunlardan öte demokrasiye tahammül edemeyenlerin siyasi iradeyi her alanda gasp ettikleri bir düzendir. Siyasi iradeyi her alanda gasp etmeye devam ediyorlar. Sadece bizim kentlerimizde değil Türkiye’nin her yerinde her kurumunda aynı akıl çalışmaya devam ediyor. Akıl dedim ama hayır aynı akılsızlık çalışmaya devam ediyor. Her yere kayyım atayarak bu kayyımcı zihniyetleriyle iktidarlarını ayakta tutmaya, ya da iktidara tutunmaya çalışıyorlar. 1 ayı geçti 3 ildeki kayyım atamalarına dair hiçbir açıklama yok.