ABD-Çin arasındaki ticaret savaşını ve gelişmelerin Türkiye gibi ülkelere yönelik politikalara etkilerini akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Mühdan Sağlam ile konuştuk.
‘ABD BUNU HEP YAPIYOR, BU KEZ ÇİN OLDUĞU İÇİN KÜRESEL ÇALKANTININ AYAK SESLERİNİ DUYUYORUZ'’
Mühdan Sağlam'a göre, ABD geçmişte hemen her ülkeye karşıı gümrük önlemlerini kullanmayı bilmişken, bu kez 'ticaret savaşı' kapışmasını gündeme getiren ABD maliyesinde en büyük açığı yaratan Çin olduğu için mesele daha fazla görünür durumda. Çin'in ABD'ye verdiği yanıt ile tutuşulan 'ticaret savaşının' yeni küresel düzendeki çalkantının ayak sesleri olarak görülebileceğini belirten Sağlam, 'ekonomik açıdan aşırılıklar dönemine girildiği' görüşünü dile getirdi:
“ABD’nin Çin’in kendisinin istediği şekilde büyümemesinden dolayı duyduğu bir rahatsızlık var ve bunun kendisine verdiği zarara dönük bir tepkisi olduğunu söyleyebiliriz. ABD, Çin’in büyümesinden ekonomik kalkınmasından rahatsız değil ancak bu ABD ile hegemonik bir çatışma ya da ABD ekonomisi açısından sirenlerin çalmasını gerektirecek bir hale geldiğinde sürece müdahale etme, en azından engelleyemiyorsa geciktirmeye oynuyor diyebiliriz kısaca. Öncelikle serbest ticaret ve gümrük duvarları politikaları aslında birbirinin alternatifi gibi sunulan politikalar değil. Bir devletin özellikle bu devlet ABD ise bir tarafın serbest ticaret için davet gönderirken karşı tarafa dönük sert gümrük önlemleri alması ABD serbest dış ticaret süreçleri açısından çok yeni bir durum değil. Belki bunu bu kadar yüksek düzeyde duyuyor olmamızın sebebi ilk defa bu kadar büyük bir ekonomiye karşı yapılması ve ABD’nin dış ticaret açığının bu kadar yükselmiş olması. Dünya Ticaret Örgütü’nün öncülü olan GATT kurulduğu dönemde ve BM’ye bağlı olarak kurulmuştu daha sonra Dünya Ticaret Örgütü’nü aldı. Bu örgütün temel amacı dünyada ticaretin serbestleştirilmesi, duvarların inmesiydi. O dönemde dahi Japonya henüz GATT’a üye olurken 1955’te ABD aynı yıl içinde Japonya’dan gönüllü bir biçimde kendisine dönük ihracatını düşürmesini istedi. Japonya, ABD’ye dönük özellikle pamuklu iplik ve kumaş ihracatında kısıntıya gitti yüzde 1.5 oranında. Bu daha sonra ev ürünü aletleri, küçük mutfak aletleri, hepimizin adını bildiği Sony marka Walkman’lere kadar uzandı aslında. Benzer bir şey Güney Kore için de yapıldı, Tayvan’a yapıldı. Ama bu ekonomiler belki biraz daha küçük oldukları için söz konusu dönemde yeteri kadar dikkat çekmediler. Bir de şu ankinin bu kadar ön plana çıkmış olması ABD’nin dış ticaret açığı geçtiğimiz yıl 2018’de yaklaşık olarak 621 milyar dolarlık bir açıktı, bununsa 421 milyar doları Çin’den kaynaklanıyor. En fazla yüzdeye sahip ülke Çin olduğu için biz bunu çok duyuyoruz. Ama aynı tartışma Almanya ile de yürütülüyor. Özellikle otomotiv üzerinden Avrupa Birliği’ni görüşmelerde sıklıkla duyduk. Keza, NAFTA, ABD ile Kanada ve Meksika arasındaki olan o ticarette de benzer açıklıkları görüyoruz. Kanada en fazla ticari açık verdiği ikinci ülke örneğin Çin’den sonra, onu Meksika izliyor, sonra Japonya ve Almanya’yı görüyoruz. Yani ABD genel olarak açık veren bir ekonomi. Kamu borcu bir normal devlet ile mukayese edilmeyecek kendine özgü modeli olan bir ülke. Yani bir başka ülke için kamu borcu yüzde 1600 dediğinizde batmış olması gerekir. Ama ABD öyle bir ekonomik modele sahip bir ülke değil. İyi bir pazar, finansal yatırımı çeken bir pazar, Çin’in örneğin almış olduğu ABD tahvillerine bakarsak yatırımcıları için güvenilir bir pazar. Gümrük kavgası, yani bunun duvarla bu kadar belirginleşmesinin temel sebebi de Trump’ın bunu bu kadar art arda dile getirmesi bunun savaş formatına sokulması yani hamlelerin karşılıklı gelmesi. Örneğin Japonya’da bunun bu kadar algılanmaması söz konusu dönemde 90’lara kadar sürüyor bu, Japonya tek taraflı olarak karşı bir uygulamada bulunmuyordu. Buradaysa Çin cevap veriyor. Dolayısıyla biz de bunu yeni küresel düzendeki çalkantının ayak sesleri olarak görebiliriz. Aşırılıklar dönemine girdik yani ekonomik açıdan.”
‘TRUMP SEÇİM ÖNCESİ ÇİFTÇİDEN OY ALABİLMEK İÇİN YUMUŞAMA YOLUNA GİDİYOR'
ABD’nin ithal ettiği birçok ürünü üretebilir durumda olduğunu belirten Sağlam, ABD’nin bu ürünleri daha ucuz olduğu için aldığını anımsattı. Çin’in de buna karşılık ABD’ye tarım vergisi alanında artışa gitme kararı aldığını belirten Sağlam, ABD Başkanı Donald Trump’ın yaklaşan seçim döneminde çiftçiden oy alabilmek için bu nedenle Çin’e karşı yumuşama yoluna gittiği görüşünde:
“Aynı dert Türkiye ile de var. Geçtiğimiz yıl eylül ayında Ekonomi Bakanı Berat Albayrak, yani ekonomi programını açıklarken ABD, Türkiye’den alınan çeliğe getirilmiş olan gümrük vergisini ilan etti. Bu Türkiye’ye özgü bir durum değildi, belki zamanlaması açısından dikkat çekiciydi ama. Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerine de bunu uyguladı. Aslında şu anda şuna çözüm bulmaya çalışıyor ABD. ABD’nin ithal ettiği ürünlere baktığınızda bunların pek çoğunu kendisi üretebilir durumda. Peki, neden dışarıdan alma ihtiyacı hissediyor, çünkü daha ucuz. Ancak burada Fed’e baskı yapılmasının sebebi ticaret savaşlarında bize alan açılacak mı acaba diye yorumlamamıza neden olan istihdam politikası… Aslında ABD’nin çok büyük bir istihdam sorunu yok, özellikle hizmetler alanında zaten bu boşluğu kapatıyor, daha çok da mal alan bir ülke. Ama üretimin bir kısmını buraya çekmek istiyorlar. Trump, Çin’de yatırım yapan şirketleri tehdit etmişti, ülkenize dönün diye, zaten böyle başladı bu ticaret savaşı. Çin ya da Meksika’dan gelen üretilmiş ürünlerin büyük bir kısmı ABD’li şirketler tarafından üretiliyor. Çin’in ABD’ye ihraç ettiği elektronik ürünler özellikle bilgisayar, monitör, video oyunları, telefonlar gibi bunların sadece yüzde 13’ü Çin’in markası, geri kalanları küresel markalar, adını bildiğimiz büyük markaların ürünleri. Aynı şey otomotiv açısından Meksika için geçerli. Aslında Trump bir noktada hizmet sektörüne kayamaya o yeterliğe sahip olmayan, eşit bir politika yürütmediği, sermayenin cephesini tutarak hareket ettiği noktada altta kalan kitlelerin biraz da gözünü boyamak için oyunu bu kadar sert oynuyor diyebilirim. Trump, Cumhuriyetçi Parti’den adaydı, yani muhafazakar grubu temsil ediyor. Bunlar genellikle Amerika’nın güneyinde yani daha tarımsal üretim yapan bölgelerde yüksek oy alan parti profiline sahip, adayın kendisi de öyle. ABD’nin Çin’e ihraç ettiği en büyük kalemse tarım kalemi. Çin de dedi ki ben de tarıma vergi artışına gideceğim, sizden almayacağım. Çin’in tükettiği soyanın neredeyse yüzde 80’i ABD’den geliyordu. Trump’ın çiftçiye de bir şey söylemesi gerekiyor oy alabilmek için. Dolayısıyla Çin ile masaya oturma, yumuşama sinyalleri, bu arada biraz Fed’i tokatlama, ben bununla ilişkilendiriyorum. Artık seçim süreci başlayacak çünkü.
‘TÜRKİYE’NİN ELİ GÜÇLÜ BİR PAZARLIK YAPACAK KADAR ÖNEMLİ KOZLARA SAHİP DEĞİL’
Ankara bu tartışmalar arasında ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross'u ağırlarken, ABD ile Türkiye arasındaki yeni serbest ticaret görüşmeleri olasılığı konusunda Sağlam çok iyimser değil. Bunun çok eşit koşullarda gitmeyeceğini söyleyen Sağlam’a göre Türkiye’nin eli ABD ile güçlü bir pazarlık yapacak kadar önemli kozlara sahip değil ve işin içinde AB ile gümrük birliğinin de bulunması durumu karmaşıklaştırıyor:
“Bence bu hamle Türkiye pazarının ABD için cazip olmasıyla alakalı değil. İki ülke arasındaki ticari grafiğe baktığınız zaman düşük bir ticaret hacminden bahsediyoruz. Örneğin Bursa ile olanın neredeyse dörtte biri kadarlık bir ticari hacimden bahsediyoruz ABD ile Türkiye arasında. ABD’nin ticaret alanında S-400’ler ve diğer güvenlik cephesindeki tartışmaları bir kenara bırakırsa, Türkiye’ye dönük 2008’de daha önce bahsettiğim gibi çelik alımına dönük olan tarife değişikliği oldu. Bunun yanında 2009’da karşımıza gelense genelleştirilmiş tercihler sisteminden Türkiye’nin çıkarılması konusu. Hindistan ve Türkiye’nin bu sistemden çıkarılacağı dile getirildi. Çünkü bunların artık gelişmiş ülke standardı değil gelişmekte olan ülkelerin standardını geçtiklerini ifade ettiler. Bu neye göre ölçtüğünüzle alakalı tabii. Bu 1974’te yürürlüğe koyulmuş bir politikaydı ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin küresel ticari sisteme entegrasyonunu sağlamaya dönük bir politikaydı. ABD şu anda eğer Türkiye ile bir serbest ticaret görüşmesi yapıyorsa ki yaptığını duyurdular bize, bu çok eşit koşullarda gitmeyecektir. Çin’i baskılamak çok önemli ama Çin’in de Türkiye pazarındaki hacmi o kadar yüksek değil. Örneğin Çin, Türkiye’ye son bir yıl içinde bir milyar dolarlık kredi sağlamış. Ortadoğu’ya indiğimiz zaman son bir yıl içerisinde 23 milyar dolarlık bir kredi akışı olduğunu görüyoruz, Çin’den Ortadoğu’ya. Özellikle ABD müttefiki olarak kategorize edebileceğimiz ülkeleri burada bir dengeleme stratejisi var. Ama Türkiye’nin eli ABD ile güçlü bir pazarlık yapacak kadar önemli kozlara sahip değil bence. Özellikle bu teklif ABD’den tahmin ediyorum geldi, biraz alternatif de üretmeye çalışıyorlar. Ancak bir ticari dengesizlik yaratacaktır, Türkiye’nin zaten bir parçası olduğu gümrük birliği var. Yani koordine etmesi gerekecek. Avrupa Birliği vardı, bunun yanına ABD’yi ekleyeceksiniz. Avrupa Birliği nasıl bir tutum alacak, ya ABD, Avrupa Birliği’ne başka bir politika uygularsa ne olacak? Türkiye yine nasıl Rusya ve ABD arasında sıkıştıysa, bu sefer AB ile ABD arasında sıkışabilir. Yine zor günler bizi bekliyor olabilir diyebilirim.”
‘TÜRKİYE ZATEN BİR LNG PAZARI OLDU’
Sağlam, enerji meselesinde ise Türkiye'nin bu yıl başlarından itibaren ABD'li gemilerin LNG pazarında baskın hale geldiğini belirtirken, bu alanda Türkiye’nin uzun süreli kontratlar yapmaması gerektiği görüşünü dile getirdi:
“Mevzu LNG, sıvılaştırılmış doğalgaz olduğu noktada genel ticari paradigmanın belki bir noktada bir kenara bırakılıp ABD’nin genel enerji potansiyeli ve politikasına bakmak gerekiyor. Türkiye zaten bir LNG pazarı oldu, yani sıvılaştırılmış doğalgaz alıyor. İki tane uzun kontratlı anlaşması var. Bunlardan bir tanesi Cezayir, bir tanesi Nijerya. Yani bu iki ülkeyle gemilerle sıvılaştırılmış doğalgaz almasına rağmen kontratlar yirmi yılın üzerinde. Rusya’dan aldığımızdan farklı değil yani pazarı çeşitlendirmiyor. Pazarı çeşitlendiren spot piyasa dediğimiz yani borsa gibi fiyatların belirlendiği günde sizin pazardan aldığınız miktar ve hangi fiyattan aldığınızdır. Küresel piyasada 4 dolarsa örneğin 100 metreküp, siz 4 dolardan aldıysanız iyi, ancak bu 3’e düşerse 8’e çıkar bu oynaklığa oynarsınız buradan kazanmaya çalışırsınız. Şimdi ABD, burada Türkiye’ye ne öneriyor? Uzun süreli kontrat Türkiye’nin zararına olacak bir şey. Çünkü küresel hareketliliğin dışına atıyorsunuz kendinizi. Siz 100 dolara anlaşırsınız, 3 ay sonra o piyasada 60 dolar olur. Bu sefer almak da zorundasınız, sıkışmış olacaksınız, hâlihazırda kontratlarınız var. Ben de öyle düşündükleri için bu sürece girmediklerini düşünüyorum, yani hızlanmıyor farkındaysanız, ilk defa bu yıl ABD’nin gemilerinin Türkiye LNG pazarında baskın olduğunu görünür olduğunu gördük. Türkiye’nin ilk 6 ayda almış olduğu sıvılaştırılmış doğalgaz yaklaşık 7 milyar metreküp. Bunun içerisinde ABD’den alınan yaklaşık 0.6 milyar metreküp kadar, bu önemli bir rakam. Ama fahiş değil. Türkiye burada biraz serbest piyasaya oynayarak dengeyi tutmayı çalışıyor. ABD ise uzun süreli kontrat yapmak istiyor her satıcı gibi. Bunu çünkü İspanya ile yaptı, Portekiz ile yaptı, acaba Türkiye ile yapabilir miyim diye düşünüyor. Ama ben Türkiye’nin bu konuda çok istekli olacağını düşünmüyorum. En azından olmamasını umuyorum.”