Foreign Policy sitesinde Kareem Chehayeb ve Sarah Hunaidi imzasıyla yayımlanan haberde Türkiye’nin “Suriyelileri koruma sorumluluğundan kurtulmaya çalıştığı” ve “Suriyelileri sınırdışı ettiği” iddialarına yer verilmiştir. Yazıda Hişam Mustafa Steif el Muhammed isimli Suriyeli sığınmacının sınırdışı edildikten sonra Türkiye’ye yasadışı yollardan geri dönmeye çalışırken bir “Türk keskin nişancısı” tarafından öldürüldüğü iddia edilmektedir.
Bu söylem kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir. İlgili makalede Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara yönelik yaklaşımı “sınırdışı etme politikası” olarak nitelendirilmiş, bazı kişilerle ilgili mesnetsiz iddialar ortaya atılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, Suriyeli sığınmacıların sınırdışı edilme tehdidiyle karşı karşıya oldukları ithamını kategorik olarak reddetmektedir. 2011 yılından itibaren yerlerinden edilen Suriyeliler için açık kapı politikasını benimseyen ülkemiz, yaklaşık 3.6 milyon sığınmacıya kapılarını açmıştır. Aynı dönemde Ürdün 1.4 milyon, Amerika Birleşik Devletleri ise sadece 18,000 kişi kabul etmiştir. Ülkemize gelen sığınmacılar, kayıt işlemlerini tamamladıktan sonra sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanabilmektedir. Bu hizmetlerin sunulabilmesi amacıyla tüm sığınmacıların kayıtlı oldukları illerde ikamet etmeleri kuralı getirilmiştir.
'SIĞINMACILARIN ÜLKE GENELİNDE DENGELİ BİÇİMDE DAĞITILMASI İÇİN ÇALIŞMA BAŞLATILDI'
Atılan adım, kamu hizmetlerinin sığınmacılara kesintisiz olarak sunulabilmesi ve Türkiye’nin Suriye krizine verdiği olağanüstü tepkiyi mümkün kılan yerleşmiş kuralların uygulanması amaçlarına matuftur.
Bugüne kadar 102,000 Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık veren, savaş mağdurları için 40 milyar dolar yardım yapan Türkiye’nin mültecileri sınırdışı ettiği iddiası saçmalıktan ibarettir. Zaten böyle bir uygulama, ulusal mevzuatımıza ve uluslararası hukuka aykırıdır. Tam aksine açık kapı politikamızı uygulamayı sürdürüyoruz. Bu itibarla 2019 yılında yaklaşık 70,000 yeni sığınmacı kaydı oluşturulmuştur.
Bu gerçek ve veriler, Chehayeb ve Hunaidi tarafından Hişam Mustafa Steif el Muhammed’le ilgili ortaya atılan iddiaları çürütmektedir. Muhammed, Mayıs ayında yazarların iddia ettiği gibi kimliği olmadığından değil, bir terör soruşturması kapsamında gözaltına alınmış; uluslararası hukuka göre bir yıla kadar tutulabileceği bir merkeze gönderilmiştir. Birkaç hafta sonra Suriye’ye dönmek istediğini ifade etmiştir. Bu tür durumlarda şahsın ülkesine gönüllü olarak dönmek istediğine dair Türkçe ve Arapça bir form doldurması gerekmektedir. İlgili form, Türkiye Cumhuriyeti ve Birleşmiş Milletler yetkililerince de imzalanır. Türkiye, geri göndermeme ilkesine saygı duymaktadır ve duymaya devam edecektir.
Muhammed’in iddia edildiği gibi bir Türk keskin nişancısı tarafından öldürüldüğü bağımsız olarak teyit edilememektedir. Türkiye’nin elinde Chehayeb ve Hunaidi’nin yaşandığını iddia ettiği olaya dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Yazıda tasvir edilen olay, Türkiye’nin sınır güvenlik politikasıyla örtüşmemektedir.
Son olarak yazıda adı geçen Hani Hilal ise 4 Temmuz günü Türkiye’den Suriye’ye kaçak olarak geçmeye çalıştığı sırada yakalandıktan altı gün sonra ülkesine gönüllü olarak dönme talebinde bulunmuştur. Makalede bu durumdan bahsedilmemektedir.
Kısıtlı imkanlarına rağmen Suriyeli sığınmacılara yardım etme konusunda kararlı adımlar atan Türkiye’ye yönelik son iddialar, uluslararası toplumun asıl meselelere odaklanamadığını ortaya koymaktadır. Yabancı hükümetler ve insan hakları kuruluşları, hiçbir kusuru olmayan taraflara suç atmaya çalışacaklarına Suriye krizinin siyasi çözümü ve düzensiz göçün temelinde yatan meselelerin ortadan kaldırılması için uluslararası işbirliğini desteklemelidir.