İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, merak edilenler hakkında Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtladı.
Söyleşinin bugün yayımlanan ikinci bölümünde İmamoğlu, seçim sonrası hissettiklerini ve gelecek süreçte neler yapmak istediklerini anlattı.
- Bayramda Karadeniz'de yaptığınız mitinglerde insanlara “Size Diyarbakırlı hemşerilerimin, Mardinli hemşerilerimin selamını getirdim” dediniz… İnsanlar da “Aleykümselam” diye bağırdı…
Tümüyle bilinçli getirdiğim bir selamdı, bir arkadaşım dedi ki “Büyük cesaret !” Hayır, değil. İstanbul'da yaşıyorum ve biliyorum ki İstanbul'da herkes var. Ve herkes kucaklaşmadığı sürece, adil yönetimler olmasının şansı yok.
– Diyarbakır'a gidecek misiniz?
Gitmek istiyorum. Davet alıyorum; Yüksekova'dan, Van'dan Ağrı'dan, İzmir'den, Edirne'den. Bu muazzam bir şey. Bunu niye anlatıyorum: Bizim, bu toplumu barıştırmamız lazım.
– Trabzon'a Ordu'ya ve Giresun'a da bu nedenle mi gittiniz?
Ben Trabzon'a bayramı vesile ederek gittim. Baba ocağımı göreyim dedim. Orada sizinle de beraberdik, ama bilmediğiniz bir şey anlatacağım… Ben dedim ki arkadaşlarıma “Trabzon Meydanı'na gitmeden önce, öğlen namazına denk geliyor, tarihi camiye girelim, çıkışta 2000 kişi varsa el sıkışırız, 6000 kişi olursa da otobüse çıkarım.” Siz de gördünüz, otobüsle giremedik meydana !
– Bu makro siyasete dair nasıl bir mesaj sizin için?
Bu müthiş bir karşılama, ama bir karşılama. Bir seçimde elde ettiğiniz sandık başarısı siyasi kariyeriniz için çok şey ifade etmez. Şimdi benim için “Yarınlarda siyasette bir başka alanda başarı elde edebilir miyim?” sorusunun kriteri İstanbul'daki başarımdır.
– Dolayısı ile İstanbul'a konsantre oldunuz. Sayın Vali'den mühür aldığınız anlarda ne hissettiniz?
– “İstanbulluyum” demiyor insanlar…
Dedirteceğiz. Şehirli kimliğini hissettirmek “Köprü, yol yaptım”la olmuyor. Şehri hissettireceğiniz şeyler, kültürdür, sanattır, çevredir. Sevgidir, buluşmalardır…
– 2023'te İstanbul'u yönetiyor olacaksınız. Cumhuriyet'in 100. Yılı. Nasıl bir İstanbul var hayalinizde o yıl dönümü için?
Ben 19 Mayıs'ı da, 19 Mayıs'ın 100. yılını da İstanbul'da çok yaşamak istemiştim. Ona mani oldular, Samsun'da yaşadım o günü. Ve İstanbul'da böylesi önemli bir tarihi anı, tek bir afişte bile göremedik. Bu toprakların bağımsızlık mücadelesinin çıkış noktası idi İstanbul. Bunu nasıl hissettirmezsiniz topluma? 2023 deyince, Cumhuriyet'in 100. Yılı. Doya doya hissettirmeliyiz. İşte bir kimlik böyle kazandırılır.
– Ne kimliği?
T.C. vatandaşı kimliği. Aynen “İstanbulluluk” kimliği gibi. 21. Yüzyılın çocuğu, genci, kenti nasıl olmalı. Bütün bunları ete kemiğe büründürdüğünüz zaman, Cumhuriyet'in 100. yılına da muazzam bir karşılama hazırlamış olursunuz. Biz onu yapacağız.
'YILDIRIM 'ÖNDE GİDİYOR' DEDİ'
– 23 Haziran gecesi Binali Yıldırım'ın açıklamasını dinlerken ne hissettiniz? Hele 31 Mart gecesinden sonra…
– Ne diyemedi yani ?
Kazandı diyemedi! “Önde gidiyor, tebrik ederim.” Ben bunu ilk defa size söylüyorum bakın. “Kazandı” diyemedi… Ben derdim: “Kazandı.” Bu kadar. “Veriler geliyor, İmamoğlu önde gidiyor,” Önde gidiyor nedir? Maç bittiyse, bitmiştir yani. FB-GS maçının ortasında “Şu takım önde gidiyor” diye açıklama mı yapılır? Benim oradaki bakışlarım da o.
– Aynı gece “İstanbul seçimini yaptı” diye haber yapanlar da kimin seçildiğini bir türlü yazamadılar.
Medyanın da kazananları var muhakkak, demokrasi adına.Her sabah medya takipten tüm haberler geliyor malum. İnanır mısınız bazı gazetelerin başlıklarına şöyle bir bakıp geçiyorum, içine girip bakmıyorum bile… Arkadaşlarım bütün bu yalan haberlerden, iftiralardan, gazete kupürlerinden bir “Demokrasi müzesi” kuralım diyor. x,y,z gazeteleri hangi manşetleri atmışlar, benimle ilgili hangi iftiraları atmışlar, belge olarak koymak gerekir. Niye? “Bunu yaparsanız bu bir işe yaramaz” demek için, yani böyle strateji olmaz. Kaldı ki o gazeteler okunmuyor, o televizyonlar izlenmiyor.
'UÇURUMUN KENARINDAN İNSANLARI TUTUP ÇEKTİK'
– Kampanyayı baştan yapacak olsanız, şunu yapmazdım dediğiniz ne var? İki kere yaptınız üstelik siz kampanyayı, kimisi diyor ki “Duble mazbata…”
Bu sabah siz gelmeden Trabzon'da çocukluğumdan bir esnaf ağabeyimiz aradı, çok şakacı, çok tatlı bir adamdır, Ömer Abi… “Bak oğlum” dedi, “Sen şimdi iki mazbata aldın ya… Çık açıkla, iki mazbata eşittir 10 yıl kardeşim! Ben 10 yıl belediye başkanıyım diyeceksin !”
– Duble mazbataya duble kampanya…
– Kaybetseydiniz en çok neye üzülecektiniz?
Eşim de, ailem de, siyasi yol arkadaşlarım da bilir, siyaseti bir günde bırakabilecekmişim gibi yapıyorum. Çünkü meslek değil siyaset…
– Ama tutkunuz…
Tutku da değil, bir görev. Tutkuya dönüşürse o da riskli. Ben işin orasında değilim. Kaybettiğimde de beni mutlu edecek çok şey var hayatımda; ailem, iş yaşamım. Ama şuna üzülürdüm, bu seçimde toplum değiştirmek istiyordu. Değiştiremediği zaman toplumda demokrasiye olan inanç konusunda derin bir küslük doğacaktı, “Artık bu ülkede seçimle bir şey değişmez…” İşte üzüleceğim tek şey bu olurdu. O uçurumun kenarından bir kesim insanı tutup geri çektik. Demokrasi adına uçurumun kenarından tutup tekrar toplumun bir parçası yaptığımız milyonlar var. İstanbul'da değil sadece Özlem Hanım, Türkiye'de.