‘ABD İLE AB, DOĞU AKDENİZ’DE TÜRKİYE’YE KARŞI BİR CEPHEDE’
Dr. Naim Babüroğlu’na göre Türkiye açısından kritik başlıkları, sırasıyla Doğu Akdeniz, Suriye, PYD/PKK, ve Körfez’de İran’a yönelik olası Amerikan operasyonu oluşturuyor. Buna karşılık Erdoğan yönetiminin bir yıldır bütün enerjisini seçimlere verdiğini söyleyen Babüroğlu, bütün bu süreçte ABD ve AB’nin de dahil olduğu Türkiye karşıtı bir cepheleşmenin ortaya çıktığı görüşünü dile getirdi:
‘KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN İSMİ KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ OLMALI’
“Fransa, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile bir anlaşma imzaladı, 6 ay içerisinde Fransa’nın üs kurma çalışmaları olacak. Deniz üssü ve savunma işbirliği imzaladı Fransa ile Güney Kıbrıs yönetimi. Bu anlaşmaya baktığınızda deniz üssü kuruyor Fransa, bölgede sürekli varlık gösterecek, Fransız deniz kuvvetleri yapılan açıklamada Türkiye’nin sondaj çalışmalarını yapan Fransız şirketi, olası bir müdahalesi olursa, Fransız deniz kuvvetleri bu müdahaleyi önleyecek şeklinde Fransa’nın bir açıklaması var. Kongre’nin aldığı bir kararda 10 Nisan 2019’da ABD diyor ki Doğu Akdeniz’in güvenliği ABD ve Avrupa’nın güvenliği için kritiktir, yani orada bulunmalıyım diyor ABD. İki, Yunanistan, Doğu Akdeniz’in güvenliği için kilit bir ülkedir diyor. Üç, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ABD’nin kilit stratejik ortağıdır diyor. Dört, İsrail ABD’nin esas stratejik ortağıdır diyor. Türkiye ile hiçbir madde yok. 10 Mayıs 2019 S-400’lerle ilgili yayınlanan Kongre kararında şöyle diyor. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde askeri işgalcidir cümlesini kullanıyor. ABD, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Mısır, İsrail ve Fransa; bu cephe Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ihtilaflı bölge olarak ortaya çıkarılan Güney Kıbrıs’ın Türkiye’nin yetki alanlarını dışlayarak sondaj arama çalışmalarını destekliyor. Suriye çok önemli bir tehdittir. Fakat Türkiye’nin karşısında tehdit önceliğini sıralarsak birincilik Doğu Akdeniz’e kaymıştır. Bu Suriye’nin tehdit açısından önemini azaltmamıştır ne yazık ki. Ancak tehdit önceliği şu anda Doğu Akdeniz’dedir. Türkiye’de bana göre gecikmiş bir adım var. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde deniz ve hava üssü kurmalıydı. Şimdi deniz üssü kurma girişimleri var ama bir an önce kurmasında fayda var. Münhasır ekonomik bölge ilan etmesi lazım. Orada ayrıca federal yapı var. Bu federal yapının artık çalışmayacağı ortaya çıktı. Objektif düşünmek lazım, bu olmayacak. Birleşmiş Milletler nezdinde de olmayacak, Annan planında da olmadığı kesinleşti. Türkiye bu federal yapı çözümünden uzaklaşacak. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin isminin Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmasında fayda olduğunu değerlendiriyorum. Bir de Türkiye, ihtilaflı parsellerde arama çalışmaları yapmalıdır.”
‘MISIR VE SURİYE’YE YÖNELİK YENİ DİPLOMATİK GİRİŞİM YAPILMALI’
“Türkiye diplomatik açıdan yalnızlaştı. Doğu Akdeniz’de hiçbir ülke Türkiye ile yan yana değil. Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Mısır, Suriye, İsrail bunların hiçbiri Türkiye ile değil karşı cephede yer alıyor. O zaman Türkiye bu adımları atarken diplomasi ve uluslararası ilişkilerde de atağa geçmeli. Uluslararası ilişkilerde düşmanlık, dostluk, duygusal yaklaşım yoktur, ulusal çıkarlar esastır. Doğu Akdeniz’de demek ki bizimle birlikte olan bir devlet yok. O halde Türkiye zararın neresinden dönülürse kardır düşüncesiyle en azından Mısır ve Suriye ile Doğu Akdeniz’i soğutmak için bir görüşme yoluna gitmeli, bir diplomatik girişim yapılmasının uygun olduğunu değerlendiriyorum.”
‘TÜRKİYE S-400 KONUSUNDA NE NATO TOPLANTISINDA NE DE G20 ZİRVESİNDE OLUMLU BİR SONUÇ ALAMAYACAK’
“İngiltere’yi unutmayalım. İngiltere, Güney Kıbrıs’ta F-35 uçaklarının sayısını kayda değer şekilde arttırıyor. 100’ün üzerinde F-35 savaş uçağı konuşlandıracak, Fransa ise üs kuruyor, ABD’nin üs kurma çalışmalarıyla ilgili görüşmeleri var. ABD, hızlı bir şekilde Türkiye’de bulunan İncirlik vb. üslerine alternatif üsler kurma girişimini devam ettiriyor. Bu demek oluyor ki Türkiye’nin kartlarını zayıflatacak. Yarın İncirlik ve Kürecik’i kapattığınızda ABD bu sefer Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Ürdün, Körfez ülkeleri ve Irak’ta bulunan üslerinden yararlanarak sizin bu kartlarınızı etkisiz duruma getirebilir. 26-27 Haziran’da Brüksel’de yapılacak NATO savunma bakanları toplantısı var. Ardından 28-29 Haziran’da G20 zirvesi var. Pentagon mektubunda yer alan 6 tehdit vardı Türkiye’ye yönelik. Benim kendi değerlendirmeme göre ne NATO savunma bakanlarının Brüksel’deki toplantısı ne de G20 zirvesi ABD’nin veya NATO’nun S-400 hava savunma sistemi alan bir Türkiye’ye karşı herhangi bir orta yol bulalım ya da ılımlı davranalım şeklinde bir niyet ortaya koymayacaktır. İran’a olası operasyonu veya en azından ekonomik vekalet savaşı veya devlet dışı aktörlerle İran’a yaratacağı iç savaşa benzer herhangi bir operasyonu da engellemeyecektir. Ben orada S-400’e yönelik ABD nezdinde olumlu bir sonuç alınacağını değerlendirmiyorum. Türkiye S-400 almaya karar vermiştir, bağımsız bir ülkedir, almalıdır. Rusya ile Astana süreci devam etmektedir. Astana sürecini İran ve Rusya ile devam ettirmelidir. Çünkü Türkiye’nin bir ittifaka ihtiyacı var. Suriye’de ABD karşı cephede, Doğu Akdeniz’de karşı cephede. O zaman Suriye’de Astana süreci devam ederse, Rusya ve İran ile bu işbirliği devam ederse, hiç olmazsa bir denge politikası izleme fırsatı olur. Ama ben S-400 konusunda ABD’nin, Trump’ın yumuşayacağını, olumlu bir işaret vereceğini düşünmüyorum. Trump’ın şöyle bir yönetim tarzı var. Devlet adamlarıyla görüştüğünde ‘hallederiz, ben gerekli talimatı veririm’ şeklinde bir çıkışı olabiliyor konuşmada. Ama Beyaz Ev’e döndüğünde oradaki teklifleri gördüğünde bu sefer tekrar hem dış işlerini hem Pentagon’u hem de kendi danışmanlarını dinleyerek yoluna devam ediyor.”
‘PENTAGON MEKTUBU, JOHNSON MEKTUBUNDAN DAHA AŞAĞI DEĞİL’
Babüroğlu’na göre Pentagon mektubuna Türkiye’nin mütekabiliyet esasları çerçevesinde sert şekilde verilmeliydi. Babüroğlu, ABD’nin Suriye’de YPG/PYD’ye hiçbir zaman yardımı kesmeyeceğini Türkiye’nin unutmaması gerektiğini dile getirdi:
“Pentagon mektubu 5 Haziran 1964’te dönemin başbakanı İnönü’ye gönderilen Johnson mektubu kadar ağır tehditler içermektedir. Buradaki dil yumuşak olabilir ama tehditlere baktığınızda, gerçekten Johnson mektubundan daha aşağı değil. Türkiye mütekabiliyet esasları çerçevesinde daha ağır bir cevap vermeliydi. Çünkü mektupta 6 madde var, hepsi tehdit içeriyor. O halde misliyle mütekabiliyet esası çerçevesinde cevap verilmeliydi, vermediler. Türkiye, bu mektuba 12 gün sonra ılımlı diplomatik teamüllerde yumuşak, ilişki işbirliğini geliştirmeye yönelik ifadeler kullanarak şunu demek istemiştir. ‘Ben ABD ve NATO’dan kopmak istemiyorum, uzaklaşmak istemiyorum’ diyen bir Türkiye gördüm ben o mektupta. Türkiye, NATO’dan şu an itibariyle çıkacağını hiç düşünmüyorum. Çünkü Türkiye’nin etrafındaki bazı ülkelerin de siz çıktıktan sonra NATO’ya üye olma sürecini dikkate alın siz bu konuda tecrübelisiniz, Türkiye’nin veto hakkı yok, ne olacak? Demek ki böyle şeyleri düşünüyor Türkiye. Artık Trump ve ABD’den gerek Suriye’de Fırat’ın doğusunda güvenli bölge dahil PYD/PKK terör örgütüne yardımı keseceğini Türkiye’nin hiçbir zaman düşünmemesi lazım, böyle bir tuzağa düşmemesi lazım. Tersine özellikle Fırat’ın doğusunda ABD’nin attığı güvenli bölge tuzağına Türkiye düşmemelidir. 1991’de Irak’ın kuzeyinde çekiç güç harekatı vardı. 12-13 yıl sonra bu harekat orada PKK’nın daha da çok güçlenmesine neden oldu. Fırat’ın doğusunda oluşturulacak herhangi bir güvenli bölgede orada bulunan PYD/PKK terör örgütünü güçlendirmekten daha başka bir anlam taşımayacaktır. İncirlik, Kürecik üslerini Türkiye kapatabilir mi? Milli Savunma Bakanı muhalefet liderlerin ziyaret etmişti. S-400 hava savunma sisteminin karşısında ABD’nin uygulayacağı yaptırımlara karşılık Türkiye’nin atacağı adımlar konuşuldu şeklinde bir açıklama yapıldı.”
‘ABD İLE DOĞU AKDENİZ, PYD/PKK VEYA GÜVENLİ BÖLGE KONULARINDA KESİN BİR DÖNÜŞ OLMAZ’
“Türkiye iç politikada özellikle de İstanbul’da yerel seçimde iktidarın kaybettiği enerji, oy veya İstanbul’da ortaya çıkan yenilgide artık yavaş yavaş dış politikadaki bu önemli gelişmeleri muhalefetle paylaşma zorunluluğunun ortaya çıktığını anlamış durumda, bu olumludur. S-400 savunma sistemleri karşısında uygulanacak yaptırımlarda atılacak adımları başta ana muhalefet lideri ve diğer liderle paylaşması bence seçimin sonuçlarından birinin göstergesi diyebiliriz. Mustafa Kemal Atatürk’ün çok önemli bir lafı var İstiklal Savaşı’nda. ‘Dış cephede kaybedebilirsiniz ama dış cephe sizi çökertmez.’ Fakat iç cephe eğer çökerse devlet çöker. Onun için iktidarın iç cepheye önem vermesinin çok yaşamsal önemde olduğunu düşünüyorum. Gerek G20 zirvesinde gerek NATO savunma bakanları toplantısında Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge, PKK/PYD’ye ABD’nin yardımıyla veya Doğu Akdeniz’deki ABD’nin duruşunda önemli veya kesin bir dönüş olduğunu sanmıyorum. Örnek veriyorum Menbiç ile Türkiye-ABD arasında bir orta yol bulunabilir. Zaten ABD söz verdi, bir sene oldu, çekilmedi. Ama Süleyman Şah Türbesi’ne bir operasyon yapılıp konuşlandırılabilir mi, belki o kısa bir manevra ile olabilir. Ama bunun dışında Fırat’ın doğusuna bir operasyon yapma ve Türkiye’nin belirlediği bir güvenli bölge oluşturma konusunda ABD’nin olumlu bir adım atacağını düşünmüyorum”.