Her sene Türkiye’nin farklı bölgelerinde, hatta en kalabalık ve geliştiği söylenen illerinde sel felaketi oluyor ve yağmur can alıyor. Bu sene Trabzon’da yaşanan olay herkesi üzüntüye boğdu. İTÜ’den Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Seyr-i Sabah programında bir Trabzonlu olarak bölgede yaşanan imar sorunlarını ve böylesi felaketlere karşı atılması gereken adımları değerlendirdi:
‘1929’DA SEL YÜZÜNDEN MAÇKA’YA TAŞINMIŞIZ’
Araklı’da vatandaş buraya daha önce 6 kez sel geldi diyor. Orada ev yapmak çok dikkat isteyen bir şey. Orada bir ev alacaksanız 100 yıllık bir ev varsa oradan alın. Karadeniz’deki vatandaşa devlet yönlendirmesi yok. Bile bile de bazen yerleşiliyor. Bu bölgede heyelan bölgeleri sel yatakları belirlenmez ben de anlamıyorum. Böyle bir akıl yok. Karadeniz’de ev yapacak yer fazla yok. En düz yerler dere yatakları. Oraya ev yapınca sel alıyor, yamaca yaparsanız toprak kayıyor. Eski malzeme kullanılmıyor ahşap kullanılmıyor. Yamaçlar bu yeni ağır malzemeyi tutmuyor. Eskiden ev yapılınca alt katlar ahır olurdu kullanılmazdı. Şimdi alt katlara da ev yapılıyor.
Ben dünyaya bakıyorum. Karadeniz’e benzer sel yatakları mecburen yerleşime açıldığında nasıl bina yapılıyor diye. Samsun Çarşamba’daki evler direkler üstüne yapılırdı eskiden. Sel suları gelip alttan geçip gidiyordu. Amerika’da da aynı şeyi yapıyorlar. Bu bölgede aynı şeyi yapmak gerekiyor. Suyun üstüne duvar koyunca su yıkıp geçiyor.
‘PROBLEMLERİN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ADIMLAR GÖREMİYORUM’
Karadeniz’i boş verin İstanbul’da da aynı şey söz konusu. Ayamama deresinde insanların öldüğü yerde yeni binalar yapılıyor. Akıl alacak şey değil bu. Muhtemelen derenin şimdiki haline bakıyorlar. Bu dereyle ilgili çok bilirkişilik yaptım. Gidip bakıyoruz inceliyoruz. O sırada görüyoruz ki yan tarafta başka bina yapılıyor sanki hiçbir şey olmamış gibi. Ihlamur Kasrı var Beşiktaş’ta. Orası çok ibretliktir. Padişah yılda 3-5 gün av için gelirmiş oraya. O zamanki bilgisayarsız diplomasız insanlar yapmışlar orayı. Ama bir kat yukarıda yapmışlar girişi. Ama hemen yan tarafına bakın, bilgisayarlı mühendislere bakın, sıfır girişli binalar çıkıyor karşımıza.
Trabzon’da olanlara bakıyorum, bakanlar orada demeçler veriyor. Kriz merkezleri kuruldu deniyor. Bu kriz merkezlerini kanunlardan kaldırmıştık. Bunlar anlamsız şeyler ama hala zihinlerde var ve kuruluyor. Ama problemlerin çözümüne yönelik bir şey görmüyorum. Afet yönetimi afet olmadan önce riski belirlemek ve onu ortadan kaldırmaktır. Ama Türkiye’de afet yönetim bir şey olduktan sonra yara sarmak olarak anlaşılıyor. Bu zihniyet problemi var Türkiye’de. Bakanlar afet olmadan önce gitmiyor memleketin o bölgelerine.
Karadeniz’e hesapsız kitapsız çok sayıda kuralına uygun olmayan HES’ler yapıldı. Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmeyecek yapılar bunlar. Bunların kullandığı malzemeyi dereye koymuşlar, derenin yatağını değiştirmişler. Bunlar çok büyük kanayan bir yara. Trabzon’daki olayda da bir HES var ama kurban mı yoksa aktör mü onu bilemiyorum. Karadeniz’deki HES’lerin sorunu bir tane yapılması gereken yere on tane yapılmış olması. Karadeniz bölgesinde heyelan ve sele yönelik bir kentsel dönüşüm gerekiyor. Şu anda iklim değişikliğini konuşup günah keçisi oyarak kullanıyoruz. 1998 yılında 47 kişi öldü Köprübaşı'nda.”