Gelişmeleri Evrensel gazetesi dış politika yazarı Yusuf Karataş ile konuştuk.
'İRAN'A YÖNELİK BİR MÜDAHALE SURİYE'DEKİNDEN DAHA CİDDİ SONUÇLAR DOĞURABİLİR'
Yusuf Karataş’a göre İran’a yönelik herhangi bir müdahale Suriye’dekinden daha ciddi sonuçlara neden olabilir. ABD-İran çekişmesinin arkasında aslında ABD’nin Rusya ve Çin’i sınırlandırma arzusunun yattığı görüşünü dile getiren Karataş’a göre, Washington yönetimi Suriye savaşıyla bölgeye dizayn verme çabalarının boşa düşmesinin ardından yeni strateji geliştirmek zorunda kaldı. Ancak Karataş, ABD’nin aynı zamanda Irak savaşından bu yana İran’ın güç alanını genişlettiğini anımsatarak bugün yapılanı da ABD’nin İran stratejisini tersine çevirmek anlamına geldiğini belirtti:
Karataş, ABD’nin İran’ı kuşatma stratejisinin aslında İran’ın arkasındaki küresel güçlere mesaj içerdiği görüşünde. Karataş, Ortadoğu’daki 20 yılda yaşananların sonunda emperyal güçler arasında yeni bir dünya savaşına neden olabileceğini dile getirdi:
"Aslında bu bahsettiğimiz kapışma şu an ön cephede. Biraz belki ikincil düzeydeki güçlerle bir çatışma yani İran’ı kuşatma stratejisi aslında arkasındaki güçlere yönelik bir mesaj da içeriyor, onlara yönelik bir müdahale anlamı da ifade ediyor. Bu sürecin giderek daha ciddi bir çatışmayı biriktirmesi, belki yeni bir dünya savaşına doğru gitmesi muhtemel maalesef. Bu bakımdan dünyadaki egemen güçlerin oldukça pervasız oldukları, kendi egemenliklerini kaybetmemek üzere her şeyi göze alabildikleri bir tablo söz konusu. 2001’de El Kaide’nin ortaya çıkmasından bugüne kadar önleyici savaş stratejisi adı altından gündeme gelen strateji, büyük Ortadoğu projesi, Suriye’ye müdahale, son 20 yıllık sürece bile baktığımızda aslında giderek daha fazla müdahale, bu müdahalenin de ciddi boyutlara varabileceği ve asıl emperyalist güçler arasında bir çatışmaya dönüşebileceği bir sürece doğru, en azından bunun nüvelerini daha fazla biriktirdiği bir gidişat olduğu ortada. Bu açıklamalar çok kısa vadede olmasa da uzun vadede böyle bir tehdidin olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. Bunun önüne geçme meselesi de çok kolay bir mesele değil. Dünyada bu güçleri durdurabilecek başka türlü bir mücadele hattı gerektiren bir süreç aynı zamanda. Türkiye’deki rejimin büyük oranda batıya bağımlı olduğu, askeri anlamda hala NATO’nun bu ülkede çok ciddi üsleri olduğunu biliyoruz. Yani askeri anlamda da ekonomik anlamda da batıya bağımlı bir rejim söz konusu. Ama bu bölgesel paylaşım bugüne kadar Türkiye’deki iktidara da bu iki güç Rusya ve ABD arasındaki çelişkileri kullanarak kendine hareket alanı yaratma gibi bir belli düzeyde imkân yarattı. Ama başa dönersek, 2011’de Suriye savaşına müdahale politikası gündeme geldiğinde Türkiye aslında Amerika’nın bölgesel lideri ve müttefiki olarak bu müdahaleye girişmişti. Fransa ve ABD en büyük destekçi konumundaydı ki Suriye’den önce Libya’da başlamıştı bu süreç. Libya’da NATO müdahalesi olmuştu ve Türkiye bu müdahalenin İzmir’de merkez komutanlığını yapmıştı. Suriye’ye müdahale politikasının başarısızlığının görünmeye başladığı ve öbür taraftan da radikal İslamcı grupların Amerika’nın özellikle Irak’taki egemenliğini, tesis ettiği düzeni ciddi biçimde tehdit etme noktasına geldiğinde hem bunlarla mücadele adı altında hem de onlarla mücadele ederken Ortadoğu’da kaybetmeye başladığı egemenliğini tesis etmeye yönelik IŞİD ile mücadele stratejisi gündeme getirmişti Amerika."
Karataş’a göre ABD’nin yaptırım tehditleri Türkiye’yi kaybetmek için değil Suriye’de kendi çizgisine çekebilmek için gündeme getiriliyor. Karataş, ABD’nin İran meselesinde Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu ifade etti:
"Türkiye için burada iki noktadan bahsedebiliriz. Birincisi, Esad rejimini devirmeyi hedefleyip Sünni İslam’ın liderliği ki bugün kısmen Suudi Arabistan bu rolü oynamaya çalışıyor, Türkiye bu role soyunmuştu. İkinci olarak da Türkiye’nin kendisi bakımından beklenmeyen bir sorun ortaya çıktı. O da Suriye’de Kürtler statü sahibi oldular ve Türkiye’nin özellikle son dönemde Suriye rejimini devirme hesaplarının boşa düşmesinden sonra bütün dikkati Fırat’ın doğusunda Kürtlerin statü sahibi olmasını engellemek üzerinde. Kürtlerin buradaki statü engelleme meselesi ilk politikanın bir devamı olarak Türkiye’de gündeme geldi. Bu seçimde Türkiye, ABD ile karşı karşıya geldiği orandaki ABD’nin IŞİD ile mücadele stratejisi bakımından IŞİD ile mücadeleden en dinamik güç olan Kürtlerle belli düzeyde işbirliği geliştirdi. Bu işbirliği giderek daha ileri boyutlara vardı. Bugün Fırat’ın doğusundaki Demokratik Suriye Güçleri’yle işbirliği bugünkü bildiğimiz noktaya gelmiş oldu. ABD orada Türklerle işbirliğine girdiği oranda Türkiye ile ABD arasındaki makas açılmaya başladı ve Türkiye ondan sonra daha çok Rusya ve İran ile belli düzeyde bir işbirliğine girmiş oldu. Amerika, Suriye’deki süreci Türkiye’yi de katabileceği bir noktaya getirmek istiyor ki İran’ı kuşatma stratejisi bakımından Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. Amerika, Türkiye ile ilgili çeşitli yaptırımları gündeme getirse de Türkiye’yi kaybetmek için değil Türkiye’yi kendi çizgisine getirmek için bu yaptırımları gündeme getiriyor. Çünkü Ortadoğu’da egemenlik mücadelesi ve İran’ı kuşatma bakımından Türkiye’nin yanına çekilmesi gereken önemli bir ülke olduğunu düşünüyor. Amerika aslında bu yaptırımları ya da bu süreci nasıl ki Türkiye S-400’ü batıya karşı bir koz olarak kullanma gibi bir arayış içindeyse, Amerika da yaptırım silahını kendince Türkiye’yi kendi çizgisine çekmek için kullanıyor. Burada her güç kendi siyasi çizgisini güçlendirmek üzere, bu paylaşım mücadelesinde kendisini daha güçlü hale getirmek üzere bir çaba içinde ve Türkiye bu güçlerle boy ölçüşebilecek düzeyde bir ülke değil. Her ne kadar bir dünya liderliği iddiası söz konusu olsa da az önce çizdiğiniz çevresindeki sorunlara baktığınızda giderek sorun biriktiren ve bunların içinden nasıl çıkacağı belli olmayan, kendisinin de nasıl çıkacağı hakkında bir fikre sahip olmayan bir iktidarımız var."