Adalet Yürüyüşü’nün 2. yıl dönümünde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT, Tele 1, Cem TV, Halk TV, Türkiyem TV’nin ortak yayınında konuştu.
Yürüyüşte hiçbir şekilde parti bayrağı taşımadıklarını, adalet kavramıyla yürüdüklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, toplumun her kesiminden de destek gördüklerini ifade etti. Kılıçdaroğlu, "Adalet yürüyüşünün bugün geldiğimiz noktada önemli bir katkı süreci olduğuna inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"Adalet arayışınız hala devam ediyor mu?" sorusuna karşılık Kılıçdaroğlu, "Adalet arayışımız hala devam ediyor. Türkiye'de adaletin olmadığını herkes biliyor. Bugün Türkiye'de hapishaneler tıka basa dolu. Bir kişi, bir akademisyen barış bildirisini imzaladı diye hapse mi atılır? Yani bir bilim insanı düşüncesini açıkladı, bir gazeteci bir kişiyi eleştirdi diye hapse mi atılır?" dedi.
'YEREL YÖNETİMLER, TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİK STANDARTLARINDAKİ GELİŞMELERİN GÖSTERGESİ'
Kılıçdaroğlu, "Bundan sonra diyelim ki yeniden bir yürüyüş ihtiyacı hissederseniz nereden yürüyeceksiniz?" sorusu üzerine şunları söyledi: "Yeni bir yürüyüş olacağını sanmıyorum çünkü Türkiye'nin demokratik standartlarında gerçekten olumlu gelişmeler var. Yerel yönetimler bunun çok önemli göstergesi. Yerel yönetimlerde elde edilen başarı, iktidarın pek çok alanda geri adım atacağını gösteriyor. En önemli göstergesi de adalet için yeni bir yasa taslağı hazırlayıp teklif olarak parlamentoya getirecekler. Önümüzdeki günlerde bunlar görüşülecek. Çünkü artık iktidar şunu da gördü, hem içeride hem dışarıda Türkiye'de demokrasinin, adaletin olmadığı, insanların suçsuz yere hapse atıldığını gören milyonlar var ve bunu uzun süre bir siyasal iktidar taşıyamaz omuzlarında. O noktaya geldiler. Önümüzdeki süreç içinde halkın bilinçlenmesi ve demokrasi talebinin daha fazla artması, iktidarın da bunu görüp geri adım atarak baskıyı kısmen azaltması gerekiyor. Umuyorum bu süre içinde bunlar gerçekleşir, baskılar biraz daha azalmış olur, toplum rahat bir nefes alır."
- Gazeteciler, iktidara göre farklı düşünenler, tutuklanıyordu hapse atılıyordu. Bunlar artarak birikiyordu. Böyle bardağın içine düşen damlalar gibi.
- Muğla'dan iki belediye başkanımız da vardı, onlarla konuşuyorduk nasıl çözülür neler yapabiliriz diye. O sırada Enis Berberoğlu'nun tutuklandığını söyledi. Buna karşı bir şey yapılması lazımdı. Tabloya baktığınız zaman giderek ağırlaşan bir tablo vardı.
- İktidar bu baskıyı toplum sessiz kaldıkça giderek arttırıyor.
- Dolayısıyla ne yapalım diye uzun uzun konuştuk. Sonunda milletvekillerini topladık ve grup toplantısı yaptık genel merkezde. Orada bu yürüyüşün kararını aldık. Bunun kamuoyuna açıklanması gerekiyordu."
'POLİSİN YOLU KESECEĞİ İFADE EDİLDİ'
- Kocaeli’ne yaklaştığımız bir dönemde. İktidar Bolu’ya falan gidemez diyordu. Kızılcahamam’ı aşamazlar deniyordu. Kocaeli’ye yaklaşırken gişelerde polisin yolu keseceği ifade edildi. Böyle bir şey olursa gişelerde oturacağız dedik. Ama böyle bir engelleme olmadı, biz Maltepe’de yürüyüşümüze tamamladık.
- Adalet arayışımız hala devam ediyor. Türkiye'de adaletin olmadığını herkes biliyor. Bugün hapishaneler ağzına kadar dolu. Bir bilim insanı 'Barış Bildirisi'ni imzaladı diye hapse mi atılır, bir gazeteci yorum yaptı, haber yaptı diye hapse mi atılır? Bir gazeteciye saldıranlar ise savcının odasından güle oynaya çıkıyor.
- AKP Genel Başkanı Erdoğan bile Meclis'e adalet reformu getiriyoruz diyor. Onlar da adalet olmadığını bilmiyor.
YOLA GÜBRE DÖKEN KİŞİ HAKKINDA AÇIKLAMA
- Bizi protesto etmek istyen insanlar da oldu. Protesto edenlere hak hukuk adalet sloganını attık sadece. Herhangi bir şey yapmadık, el salladık onlara. Beni üzen olaylardan birisi Düzce'de yaşadığımız bir olaydı. Biz bir ailenin daveti üzerine yemeğe gitmiştik. Akşam o yemekten dönerken bir haber geldi 'yola gübre dökmüşler' diye. Üzüldük tabi sonra bunlar temizlendi. Orada AKP'li bir vatandaş bunu protesto etti 'doğru değil' diyerek. O kişi şimdi hapiste ve geçen gün bana bir mektup yazmış . O mektupta da özür diliyor, 'Bana hakkını helal et" diyor. Mektup da yanımda. İsmini izin verirseniz ben okumayayım, ondan izin almadım bu konuda. Sosyal medyada. Maalesef iktidarın borazanlığını yapan TV kanallarında bu yürüyüşü DHKP-C'nin yürüyüşü diye duyunca bu işi yaptık' diyor. Sonuçta ben bayramda milletvekillerimi gönderdim gidin bayramını kutlayın diye. Ben de kendisine bir mektup göndereceğim. Ben kimseye kin ve öfke taşımam onun da beni protesto etme hakı var. Biz sonuçta insanız, düşüncelerimizi beğenmeyebilirler ama insanı tahrik edici düşüncelerden, söylemlerden kaçınmak lazım. Bu vatandaşımız da özür dileyerek kabahatini kabul ediyor.
'BENİ LİNÇ ETMEK İÇİN HAZIRLIK YAPILMIŞ'
- Şehit cenazesinde beni linç etmek için hazırlık yapılmış. Savcılık görüntüleri bile incelemedi. Talimat verilmiş, ifadesini alın bırakın demişler. Gözleri dönmüş, bunları yaparlar ama linç girişimi affedilmez. Linç girişimi kavramı da benim değil. Oradaki bir bürokratın söyelediği bir kavramdır.
- İstanbul'da da bir şehir cenazesinde gelip kurşun atmışlardı. Başbakan oradaydı, devlet oradaydı ama devlet yoktu.
'İSTANBUL HAVALİMANI KAÇA MAL OLDU BİLEN YOK'
- İstanbul Havalimanı, şehir hastaneleri, köprüler kaça mal oldu? Hiç kimse bilmiyor. Vatandaş bu soruyu soruyor, "Ticari sır veremeyiz" cevabı alıyor. Böyle bir devlet anlayışı olmaz. Devlet vatandaştan vergi toplar, onun hesabını verir.
- Adalet Yürüyüşü'nü hangi gerekçeyle yaptığımızı anlamayan insan, hızlı trenle de gidebilirsiniz der. Bu yürüyüş adalet için yapılan bir yürüyüş. Adalet talebini biz yüksek sesle dile getirdikten sonra vatanda da adalet talebini yüksek sesle dile getirmeye başladı. Çünkü bir adaletsizlik var Türkiye'de ve bu adaletsizlik toplumu rahatsız ediyor. Siyaseti rahatsız etmiyor çünkü bundan besleniyor. Siyaset zenginleşme aracı değil, halka hizmet etme aracı. 'Hızlı trenle git' diyor çünkü adalet arayışı yok, bir gemi aldım ikincisini nasıl alırım arayışı var.
- Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. 82 milyon freni patlamış bir kamyona binmişiz, yokuş aşağı gidiyoruz. Dış politikada böyle, ekonomide böyle. Her şey bir kişinin iradesi üzerine inşa ediliyor. Sonunda fatura bu ülkenin vatandaşına kesiliyor.
'ERDOĞAN BENİMLE CANLI YAYINA ÇIKMAYA CESARET EDEMEZ'
- 'Karınlarını doyuruyoruz, bize oy vermiyor' denilebilir mi? 82 milyon senin karnını doyuruyor. Hangi adalet, hangi ahlak?
- Türkiye bir dönem en fazla gazetecinin tutuklandığı ülkeydi. İstanbul'da Yeniçağ gazetesine saldıranlar bulunamadı. İktidarın güdümünde olan saldırılar bunlar. Yıllarca FETÖ ile mücadele eden Sözcü, Cumhuriyet gazetelerini FETÖ’cü olmakla suçladılar.
- "İstanbul Seçimleri'nde oylar çalındı" dediler, "Elimizde kamera kayıtları var" dediler. Ama ortada hiçbir görüntü yok. Birşey yayınlayamadılar. Toplum büyük bir adaletsizlik olduğunu görüyor.
- Erdoğan benimle canlı yayına çıkmaya cesaret edemez.
- Kendi medyalarının izlenmediğini onlar da biliyor. Yarınki TV konuşmasının uygar bir ortamda geçmesini isterim. Nasıl bir İstanbul düşlediklerini anlatsınlar.