Uğur Dündar, Sözcü'de "Tarihe not düşüyorum" başlığıyla yayımlanan yazısında "Bu yazı, günümüz Türkiye'sinde bağımsız bir gazetecinin işinin ne kadar zor olduğu gerçeğini tarihe not düşmek amacıyla kaleme alınmıştır" ifadesini kullandı.
Dündar şöyle devam etti:
‘Hayırdır’ deyip baktım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Cumhur İttifakı'nın adayı Binali Yıldırım'la konuşmuş. Binali Bey, açık oturumun moderatörlüğünü, tecrübem nedeniyle benim üstlenmemi istiyormuş.
Candaş'ın tweetini okurken, 2002 seçiminden önce, anketlere göre önde giden iki partinin, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanları Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal'ı tartıştırdığım ‘Büyük Buluşma’yı hatırladım.
Canlı yayın bittiğinde, iki lider de dürüst, adil yönetimime hararetle teşekkür etmiş ve stüdyodan memnuniyetle ayrılmışlardı. 17 yıl önceki bu açık oturum siyaset tarihimize liderler arasındaki son tartışma olarak geçmişti…
Onca yıl sonra, Binali Bey'in muhalif olduğu neredeyse havada uçan kuşlar tarafından bile bilinen, ama aynı zamanda bağımsızlığı da tescillenmiş bir gazetecinin adaletine güven duyması anlamına gelen bu öneri, ilk bakışta gurur vericiydi.
Taktiksel açıdan da zekice düşünülmüş bir ön almaydı. Böylece seçmene şu mesajı vermiş oluyordu:
‘Ben kendime güveniyorum. Öyle ki muhalif gazeteci Uğur Dündar'ın yönetimini de kabul ederim!..’
Ertesi gün akşama doğru, Candaş yine aradı ve yine son tweetine bakmamı istedi. Başarılı habercilik yaparak bu kez Ekrem İmamoğlu ile görüşmüş. O da açık oturumu benim yönetmemden memnuniyet duyacağını söylemiş
Bu gelişmeler olurken sosyal medyada trol denilen bindirilmiş kıtalarca, bana karşı korkunç bir linç kampanyası başlatıldı.
Siz olsanız bu soruyu kendi kendinize sormaz mıydınız? Bu ürkütücü gelişmeden işkillenmez miydiniz?..
Sorunun cevabını muhafazakâr kesimin etkili isimlerinden Akif Beki, Karar'daki dünkü yazısında veriyor:
‘Şöyle şüphelenmez miydiniz: Yoksa beni komplekse sokup tarafsız görünebilmek için İmamoğlu'na gereksiz müdahale ettirmeye mi oynuyorlar. Ve, (kimi) muhafazakarlara antipatik gelen gölgemi üzerine düşürerek İmamoğlu'nu yıpratmaya…Hem de hakemin haksızlıklarına uğrayan mağdur ve deplasmandaki taraf havasına büründürüp Yıldırım'a avantaj ve sempati kazandırmaya mı!..
AK Parti kampanyasının, bugüne kadarki en başarılı ve zekice hamlesiydi. Az çok çalışacak, işe yarayacaktı bana sorarsanız. Fakat bu ikili oyunu acemice belli ederek Dündar'ın, üstünden yapılan hesabı görmesini de yine kendileri sağladı, başkası değil. Ne yapsa yaranamayacaktı. Dündar da egosuna yenilmedi, adını korumak ve seçim manipülasyonlarına alet olmamak için rasyonel bir kararla çekildi…’
Öneri resmi hale dönüşmeden feragat ederek dikkatleri ülkenin en can alıcı sorunu haline gelen kutuplaşmaya ve normalleşmenin hava gibi, su gibi elzem olduğuna çekmenin, belki de Türkiye'ye, oturumu yönetmekten daha büyük bir hizmet olacağını düşünüyorum.
Altını çize çize belirtiyorum: Baskı yapılması ya da yayının banttan istenmesi nedeniyle reddettiğimle ilgili iddialar, birer büyük yalandan ibaret. Güya önce kabul edip, sonra caymışım. Bu da yalan… Daha resmi teklif yapılmadan moderatörlük hakkımdan feragat etmemin tek nedenini tüm içtenliğimle açıkladım. Sorunlarla dolu demokrasimizi, hatta birlikte yaşamamızı bile tehdit eden kutuplaşmanın ulaştığı korkunç boyut."