Türkiye, sınırına yakın alanlarda gelişen bu süreçlere nasıl bakıyor? Teröristlerin sınırı geçme tehlikesinin her geçen gün arttığı bir ortamda Türkiye, İdlib sorununun çözümünün uzamasını, güvenlik çıkarları açısından nasıl değerlendiriyor?
Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan güvenlik uzmanı ve eski asker Abdullah Ağar, şu yorumlarda bulundu:
* İdlib meselesinin hem bölgesel güvenliği, bölgesel işbirliğini hem de jeopolitik alternatifleri tehdit ettiğini düşünüyorum. Bence İdlib meselesi kapsamında şu gerçeği iyi görmek gerekiyor: İdlib, Suriye’nin çeşitli bölgelerinden Sünni tabanın transfer edildiği bir yer. Yani Suriye’nin güneydoğusundan güneybatısına kadar çatışmasızlık bölgeleri diye tanımlanan bütün alanlardan Sünni tabanlı yapıların yığıldığı ve Heyeti Tahrir Şam’ın (HTŞ) etkisi altına girdiği bir bölgeden bahsediyoruz. Aslında bu sorun, Suriyelilerin Sünni cephesinin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde radikalleştirilmesiyle ilgili. Karşımızda böyle bir fotoğraf var. Şimdi bu fotoğraf, sadece Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bir fotoğraf değil. Suriye’de Sünni kökenli vatandaşların yaşadıkları travmalar sonucu Sünnilerin radikalleşmesiyle ilgili çok büyük bir risk üretildiğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta Suriye’deki iç savaşın kökeni, mezhebi ve meşrebi bir boyutu var. Dolayısıyla İdlib’de ortaya çıkan fiili durumla birlikte siyasi sürece dahil edilmek istenen yapıların radikalleştirildiği ve HTŞ altına doğru itiklendiği gözüküyor.
* Önceden radikalleşmeyle ilgili problemi biz bir şekilde örgüt üzerinden tanımlardık. Yani HTŞ diyorduk, Ceyş el-İzze diyorduk, Türkistan İslam Partisi (TİP) diyorduk, IŞİD diyorduk vs. Ama şimdi tabanın, yani bütün silahlıların radikalleşmesiyle ilgili bir risk fotoğrafı var. Bunun açıkçası HTŞ’nin ekmeğine yağ sürdüğünü düşünüyorum. HTŞ’nin toplumsal destekten kesilmesi gerekiyordu, terörle mücadele edilmesi gerekiyordu. Ama bunun yerine Sünni yapıların HTŞ ile yakınlaşması sağlandı. Şimdi bu bilerek mi yapıldı, bilinçli mi yapıldı, bunun polemiğine girmeyeceğim. Ama böyle bir sonuç üretildi. Şu anda Türkiye’nin sınırına doğru hareket eden 600 bin insandan bahsediliyor. Kamplar zaten ağzına kadar dolu. Bu, çok daha büyük bir travmaya sebebiyet verecek, risk üretecek.
* İdlib meselesi, Türkiye’nin tek başına çözebileceği bir mesele değil. Orada Hama’dan, Humus’tan, Doğu Guta’dan ve diğer bölgelerden gelen adamlar var. Bütün travmatik kitle orada yığılmışken mesele siyasi anlamda çözülmesi gerekirken ve terörle mücadele konseptine dayalı stratejilerin devreye girmesi gerekirken toplumsal katmanların terörize olmasıyla ilgili bir sonuç ve risk fotoğrafı ortaya çıktı. Bu durum açıkçası YPG/PKK’nın, dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin menfaatlerine hizmet ediyor, ekmeğine yağ sürüyor. Bu “small grubun” planlarına da uygun olsa gerek, çünkü bu grubun son toplantısında “Astana’nın fişini çekme zamanı geldi” gibi bir ifade kullanılmıştı. Bundan sonra da Hmeymim üssüne yapılan saldırıları ve Tel Rıfat’taki provokasyonları gördük.