Sağlık-Sen iftarına katılan Şentop, "Türkiye'de askeri darbe geleneğini başlatan 27 Mayıs darbesidir. 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuz darbelerinin başlangıcıdır" dedi.
27 Mayıs darbesinin Türkiye demokrasisine yönelik uluslararası bir müdahale olduğunu söyleyen Şentop, şöyle konuştu:
"Türkiye bu darbeyle 2. Dünya Savaşı'nın mağlupları statüsüne geçirildi. Kendi ordusu tarafından, şair İsmet Özel'in sözüyle 'Büyük devletimiz Osmanlı, gerçek manada 27 Mayıs 1960'da sona ermiştir. Kurumsal ve devlet gelenekleri bakımından... Kısaca olay şudur; 2. Dünya savaşından sonra dünyada kurulmak istenen bir düzen var. Görüntüde bu düzen demokrasi, serbest seçimler, çok partili hayatı esas alan bir sistem fakat esasında uluslararası sistemin yapısında risk, sorun oluşturmayacak devletler, hükümetler olsun arzu ediliyor. Basit ifadeyle, 'seçimler olsun ama bizim çocuklar kazansın' diyorlar. Darbeciler dünyanın her yerinde aşağı yukarı hep CIA'nın çocuklarıdır. İstedikleri hep o. 'Seçimleri bizim çocuklar kazansın'. Seçim olunca milletin çocukları da kazanabiliyor bazen. İşte bu nedenle öyle bir sistem kurulması arzu ediliyor ki seçim olsun ama hep CIA'nın çocukları kazansın. Bütün dünyada anayasalarla bir anayasal düzen kuruluyor. 27 Mayıs 1960'da arkasındaki 61 anayasasıyla kurulan anayasal düzen böyle bir düzen. Seçimler olsun, millet istediğini seçsin ama millet yönetmesin ülkeyi. Ülkeyi arka planda askeri ve sivil bürokratlardan olan bir iktidar yönetsin".
27 Mayıs'la birlikte Türkiye'de darbe yapmanın süreklilik hali aldığını ifade eden TBMM Başkanı Şentop, "Bu, sürekli olan düşük yoğunluklu bir darbe dönemidir. Arada yoğunluğun arttığı dönemler olmuştur. 12 Mart, 12 Eylül böyledir. Halbuki kurulan düzen 1960'dan beri Türkiye'de 2008'lere kadar kurulan düzen bu darbe düzenidir" diye konuştu.
AK Parti iktidarlarıyla darbe düzeninin değişmeye başladığını anlatan Şentop, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2002'de Türkiye'de bir iktidar değişikliği olduktan sonra bu yavaş yavaş değişmeye başladı. Önce siyasetin inisiyatif almasıyla yavaş yavaş siyasetin alanı genişledi. Darbeci anlayışın alanı daralmaya başladı. Daha sonra bunu hukuki bir zemine kavuşturan anayasal değişiklikler yapıldı. Nihayetinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan bu düzen, 15 Temmuz 2016'da milletimizin, Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla sokaklara dökülmesiyle fiilen sona ermiştir. Bunun tescili ise 16 Nisan 2017'de yapılan anayasa değişikliği ile gerçekleşmiştir. Millet iradesine rağmen 2. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan bu paradigmanın yansıması olarak gerçekleştirilen anayasal düzenin sona ermesi bakımından 27 Mayıs hatırlamamız gereken bir tarihtir. Fiilen 15 Temmuz'da, hukuki anlamda da 16 Nisan'da bu düzen sona ermiştir. Bunu sona erdiren anlayış, millete dayanan, milletle devleti bütünleştiren anlayıştır. Ne zamanki tarihimizde devletle millet bütünleşmişse, milletin değerleri aynı zamanda devletin değerleri olabilmişse o zaman büyük hamleler yapmışız. İstiklal harbi böyledir, 15 Temmuz da böyledir. Bir başka siyasi lider bu çağrıyı yapsaydı olabilir miydi? Olmazdı. Çünkü milleti sokağa çağıran adamın önce kendisinin sokağa inmesi lazım. 'Siz gidin, ben müsait olursam gelirim' derse bir adam onun arkasından kimse gitmez. Cumhurbaşkanımız Atatürk Havalimanında kavganın göbeğine, meydana indi. Kendisi ancak meydana inebilen bir lider davet ederse millet arkasından sokaklara iner. Türkiye'de değişen şey budur, milletin değerleriyle devletin değerlerinin bütünleşmesi, aynılaşması".