ABD yönetimi İran’la nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinin ardından art arda attığı adımlara askeri kıskacı eklerken, Trump yönetimi içerisindeki görüş ayrılıkları tartışma yaratıyor. Ekonomik açıdan zorda görünen İran yönetimi ise ABD’nin karşısında tavizsiz tutumunu devam ettiriyor.
ABD’nin İsrail ve Körfez monarşileri desteğinde olası İran saldırısı, bölgesel etkileri ve Türkiye’nin pozisyonunu Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve yazarı Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
‘TRUMP’IN ANA HEDEFİ…’
Alptekin Dursunoğlu’na göre, İran’ın Obama yönetimi dahil dünya güçleri ile yaptığı çok taraflı anlaşmanın Trump yönetimi tarafından çöpe atılması, Tahran’da ABD ile anlaşma yapılamayacağını savunan muhafazakar kesimleri haklı çıkarttı. Dursunoğlu, İranlı muhafazakarların ‘ABD ile müzakere edilmez, ABD anlaşmalarına sadık kalmaz’ görüşüne karşılık olarak reformcuların ‘sorunların ABD ile ilişkisizlikten yaşandığı’ ve ‘Avrupa, Rusya ve Çin’e verilen tavizlerin İran için bedellerinin daha ağır olduğu’ görüşünü taşıdıklarını anımsattı. Dursunoğlu, bugün de Trump’ın İranlıları masaya oturtarak istediği gibi bir anlaşma çıkartmaya çalıştığını belirten Dursunoğlu, ancak ABD’nin kullandığı yöntemlerle Tahran’da bir teslimiyet elde etmesinin mümkün olmadığını dile getirdi:
Muhafazakarlarla reformcular arasında bu konudaki yaklaşım farkı şöyle özetlenebilir. Muhafazakarlar, şöyle diyorlar: ‘Amerika ile müzakere olmaz. Çünkü Amerika iki eşit taraftan biri olarak ve karşılıklı saygı temelinde müzakere yapmaz. Amerika her zaman görüş dayatmak ister. Anlaşmadan anladığı da karşı tarafın teslimiyetidir. Kendi şartlarını size dikte ettirmesidir, Amerika bunu ister. Öte yandan Amerika ile anlaşma yapamazsınız. Çünkü Amerika kendi müttefikleriyle silah satışı konusunda bile yaptığı anlaşmalara sadık kalmayan bir devlettir. Kendi müttefiki olan ülkelerden bile parasını alır; ancak silahı teslim etmez veya canı istediği zaman teslim eder. Dolayısıyla Amerika ile yapacağınız bir müzakere sonucunda varacağınız anlaşmaya Amerika’nın bağlı kalacağını garanti edemezsiniz.’
‘ABD’DE YENİ GELEN HÜKÜMETİN ESKİSİNİN YAPTIĞI ANLAŞMAYI ÇÖPE ATMASI MUHAFAZAKAR KESİMİN DÜŞÜNCESİNİ İSPATLADI’
Dursunoğlu, İran’da Ruhani yönetiminin ise reformcular ve muhafazakarların dışında bir üçüncü yol deneyerek kazan-kazan ilişkisi olarak gördüğü nükleer anlaşmayı yaptığını ancak ABD’nin sadece kendisi değil dünya güçlerinin de dahil olduğu BM Güvenlik Konseyi onaylı bu anlaşmayı da çöpe attığını anımsatırken, böylelikle Tahran’da muhafazakar cephenin haklı çıktığını ve İran’daki iki siyasal eğilimin artık ABD ile anlaşma yapmanın sorunları çözmeyeceği görüşünde birleştiği bir tablo oluştuğunu vurguladı:
“İki görüşten daha çok reformcuların tezi ağır basardı ve muhafazakarlar, Amerika ile anlaşma olmaz görüşüne reformcuları ve halkın büyük çoğunluğunu ikna edemezdi. Onlar ise Devrim Muhafızları ve devrim lideri izin vermediği için reformcuların Amerika ile müzakere yapamadığını ve İran’ın sorunlarının çözülemediğini söylerdi.
‘İRAN’IN AMERİKA KARŞISINDA MASADA TESLİM OLMASI İMKANSIZ’
“Trump’ın izlediği yöntem İran’a müzakere veya yeni bir anlaşma yönünde hiçbir zemin bırakmıyor, bir manevra alanı bırakmıyor. The Atlantic’de Carnegie Vakfı’ndan William J. Burns ve Jake Sullivan’a ait bir analiz okudum. ‘Baskı araçları diplomasi için bir araç olarak kullanılırsa faydası olur, Trump diplomasiye hiçbir zemin bırakmıyor’ diyorlardı. Bu son derece doğru. Obama yönetimi de İran’a yaptırımlar uyguluyordu. Ama bu yaptırımları diplomasi için bir araç olarak kullanmıştı. Nitekim iki taraf da diplomasi iradesi sergiledi ve bu irade önce müzakereye ardından da anlaşmaya dönüştü. Trump ise gerçekleşmesi imkansız olan şeyi istiyor. İran bütün nükleer programını durduracak, neyi varsa teslim edecek. Hatta bu da yetmeyecek, uzun menzilli ve isabet oranı yüksek füze programını da durduracak. Bütün bunların hepsini müzakere konusu yapacak ve Amerika’ya teslim edecek. Bu imkansız. Trump, İran’dan teslim olmasını istiyor. Kimse teslimiyet üzerine müzakere yapmaz. Teslim olacaksa bile bir ülke savaşarak teslim olur. Bu İran tarihi boyunca, böyle bir şey yoktur. 1979’dan beri yani İran İslam Cumhuriyeti’nden sonra İran’ın davranışlarını, izlediği stratejiyi, politikaları ve bugün kazandığı stratejik derinliği ve bölgesel nüfuzu düşünürseniz İran’ın hiçbir şey yapmadan her şeyini masada Amerika’ya teslim etmeyeceğini görürsünüz.
‘ABD İLE İRAN’I SAVAŞTIRMAK İSTEYEN İSRAİL VE SUUDİ ARABİSTAN’
“Benim izlediğim kadarıyla Trump’ın ekibindeki şahin isimler çok çok büyük bir askeri baskı kurarak İran’ı sindirebileceklerini ve ona geri adım attırabileceklerini düşünüyorlar. Bu, çatışma ve savaş olasılığını arttırıyor. Amerika’nın bölgeye askeri yığınak yaptığına dair haberlerden hemen sonra çok provokatif şeyler de olmaya başladı. Mesela Birleşik Arap Emirlikleri’nde Fujairah Limanı’nda 4-5 tane gemiye sabotaj yapıldığı söylendi. Geçen günlerde Amerika’nın Bağdat Büyükelçiliği’ne roket atıldığı söylendi. Hem Amerika hem İran savaş istemiyor ve iki taraf da bunu dile getiriyor; ancak Amerikan tarafının bölgeye askeri yığınağı ve gerilimi tırmandırması Amerika ile İran’ı savaştırmak isteyen İsrail rejimi ve Suudiler gibi birtakım çevreler için uygun zemin yaratıyor. Bir gaz birikmesinin bir kibrit kıvılcımı patlamaya dönüşmesi gibi. Amerika’nın gerginliği yükselten adımları ne İran’ın ne de Amerika’nın istemediği bir kıvılcımla patlamaya dönüşebilir. Trump’ın Foxnews’e yaptığı son açıklamalarından kendisinin de bu durumdan kaygı duyduğu anlaşılıyor.
‘ÇATIŞMA ÇIKARSA IRAK’TAKİ GİBİ OLMAZ, BÜTÜN BÖLGEYE YAYILIR’
Dursunoğlu, olası bir çatışmada ABD’nin bölgedeki varlığı ve hegemonyasının ise çok ciddi zarar göreceği görüşünde. İran’ın ABD’nin Körfez bölgesine gönderdiği askeri varlığına İran’ın ‘fırsat gözüyle baktığını’ dile getiren Dursunoğlu, eğer bir savaş çıkarsa bunun Irak işgaline benzemeyeceği ve bölgesel boyutlar taşıyacağı görüşünü vurguladı. Dursunoğlu’na göre İran, ABD’nin yapacağı saldırılara sadece Tahran ve Ahvaz’da değil bütün bir Körfez ve İsrail’i savaş alanına çevirerek yanıt verir:
‘ABD’NİN TEMEL SORUNU SAVAŞI İSTEMEMESİ AMA DİPLOMASİYİ KULLANMAMASI’
Sıcak çatışma çıkarsa bunun artık bir ‘varlık-yokluk savaşına’ dönüşeceğini belirten Dursunoğlu, bunu Trump’ın da ABD’li komutanların da iyi bilklerini, ancak askeri tehditleri yine de İran’ı korkutup sindirerek istedikleri şartlarda masaya oturtacaklarını düşündükleri bir ‘psikolojik savaş yöntemi’ olarak kullandıklarını belirtti. Dursunoğlu, buradan da bir müzakere veya anlaşma çıkmasının mümkün olmadığını belirtti:
Sadece bir teslimiyet dayatarak ‘Ya benim istediğim şartlarda masaya oturursunuz ya da sizi savaşla ya da ekonomik olarak yok ederim’ şeklinde teslimiyete zorlarsanız buradan bir diplomasi de yeni bir müzakere de anlaşma da çıkmaz. Savaşı istemiyorsunuz, diplomasiyi kullanmıyorsunuz peki sonuca nasıl varacaksınız? Amerika’nın temel sorunu bu.”
‘OLASI ÇATIŞMADA TÜRKİYE ZORAKİ DE OLSA ABD’NİN YANINDA TARAF ALIR’
Dursunoğlu, ABD-İran arasındaki kapışmada Türkiye yönetimi ABD’den yana görünmemeye çalışır. Ancak Ankara’nın eylemleri ile söylemleri arasında hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da tutarlı bir duruş beklemeyen Dursunoğlu, yine de işler sıcak çatışmaya dökülürse Türkiye’nin istemeyerek de olsa ABD’den yana saf tutacağı görüşünü dile getirdi:
‘ABD İRAN’A KARŞI SADECE NÜKLEER SİLAH KULLANARAK ZAFER KAZANABİLİR’
Dursunoğlu, savaş çıkması halinde sonucuna dair öngörüsünü de şu sözlerle dile getirdi:
“Savaş ihtimali ve sonucuna dair son bir şey söyleyeyim: Amerika ile İran arasında eğer Amerika’dan kaynaklı veya üçüncü tarafın kışkırtması veya kıvılcım çakması sonucu bir savaş çıkarsa, askeri açıdan Amerika, İran’a karşı sadece nükleer silah kullanarak zafer kazanabilir. Onun dışında Amerika’nın İran’la yapacağı konvansiyonel bir savaştan büyük bir hezimetle çıkacağı çok açık.”