Kadınlar ve delilik üzerine kitap yazmayı neden istediğini Bakay, şu sözlerle açıkladı: “Bir kadın olarak kadınların yaşamları, yarattıkları, eşleri, çocukları ve dostlarıyla olan ilişkileri daima ilgimi çekmiştir. Kadınların yaşamda, sessizce mücadele etmeleri daima ilgimi çekmiştir. Tarih boyunca kadınlar, anlaşılamadıkları için daima delilikle bağdaştırıldılar. Bu yüzden kadınlık ve delilik konusunu incelemek istedim.”
‘KADINLAR, DOĞURGANLIKLARINDAN ÖTÜRÜ DOĞAYA DAHA YAKIN GÖRÜLMÜŞLER’
Kitabında deliliğin tarihini İsa’dan önce 2-3 binli yıllara dayandıran ve akıl hastalığına tanrıların gazabının ya da doğaüstü güçlerin neden olduğu inancının hakim olduğunu vurgulayan Bakay, “Kadınlar, doğurganlıklarından ötürü doğaya daha yakın görülmüşler. Bu açıdan kendilerine hem bir hayranlık hem de korku duyulmuş. Bundan dolayı cadılarla, büyücülerle bağdaştırılmış ve dizgin altına alınmaya, bastırılmaya çalışılmış. Günümüzde bu konu büyük ölçüde değişmekte. Ortaçağda delilik kötü ruhların, şeytanın insanın vücuduna girmesi olarak görüldü” şeklinde konuştu.
‘EDEBİYAT DÜNYASI BİRÇOK TÜRÜYLE DELİLİĞE AYNA TUTTU’
“Edebiyat dünyası, başta roman olmak üzere birçok türüyle deliliğe ayna tuttu” diyen Prof. Bakay, şöyle devam etti: “Birçok yazar toplumda bir sorun olduğunu hissediyor ve okuyucularına da bir sorun olduğunu hissettirmeye çalışıyorlar. Bu yazıları, insanları düşünmeye itiyor ve çok başarılı oluyorlar. İnsanlar, ‘burada bir sorun var’ demeye başlıyor. Shakespeare, gerek Hamlet’te gerek Ofelia da gerekse Macbeth’te kadın deliliğine yer verir. Bu eserler, Shakespeare’in o dönemler kadın psikolojisini ne kadar iyi anladığını ve yansıttığını gösteriyor.”
Kadınların çağlar boyunca deliliğe daha yatkın olduğu ve dengesizliğin kadınların temel özelliklerinden biri olduğu inanışının hakim olduğunu vurgulayan Bakay, yayında Foucault’nun ‘..akli dengesi bozuk kişilerin hapsedilmesinin, özellikle kadınlar için, kadının öteki olarak kabulünün bir göstergesi olarak savunduğu’ görüşünü de değerlendirdi.